hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: milli oluşumu dinlemek isteyenler buyursun

    entry: lisenin ilk senesi bitmiş . . . (burada lisedeki kızlardan vs bahsediyor milli olma hikayesini anlatacak.)

    @2 ulan ben de siyasi anlamda bir milli oluşumdan bahsediceksin sandım amk

  • iki haftadan fazladır uğraştığım, sonunda çözümsüzlükten buraya taşımak zorunda kaldığım enfes rezalet. buraya yazıyorum ki, vestel televizyonunuz varsa çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada açık halde asla bırakmayın.

    şuraya bir edit gelsin: firmadan kutlu bey tarafıma ulaştı. geçmiş olsun dilekleriyle cihazımdaki sorunu ciddiye aldıklarını, benimle hemfikir olduklarını, benim cihazım nezdinde münferit bir olay olduğunu ve ev yanma noktasına gitmediğimiz için şanslı olduğumuzu ilettiler. kendileriyle gün içerisinde tekrar iletişim halinde olacağız, onları da editle ekleyeceğim.

    yeni edit zamanı: kutlu bey tekrardan iletişime geçip tarafıma muadil bir televizyon yollayacaklarını söyleyip model bilgisi iletti. firmanın risk biriminin de yaşadığım ile gelip televizyonumu inceleyeceklerini iletti. aynı zamanda yeniden bir sorun yaşamam durumunda direkt kendisine ulaşmam için iletişim bilgilerini verdi. şu an için gelişmeler bu şekilde. olumlu olumsuz görüş bildiren herkese teşekkür ederim. durumu sonuçlandırdığımızda tekrar bilgi vereceğim.

    keşke sözlüğe vs. erişimi olmayan normal vatandaş da sorunlarını çağrı merkeziyle çözebilse. keşke ben de böyle sansasyonel bir başlık açmak zorunda kalmasaydım. umarım bundan sonra sorunlar daha kolay çözülebilir.

    --- edit bitti ---

    üç yıl önce alındığı günden beri yerinden kıpırdamadan aynı sehpanın üzerinde duran 49ub8300 model televizyonumun ekranında çıkan belli belirsiz yeşil yatay bir çizgiyle başladı her şey. aynı gün içerisinde git gide kötüleşti, ertesi gün de bir yanık kokusuyla beraber çizginin başladığı yerde siyah bir nokta oluştu. bu da son hali. bu aşamaları özellikle ekledim ki panelde darbeye bağlı herhangi bir hasar olmadığı görülsün.

    tam çizginin hizasında televizyonun dış yüzeyi içerideki aşırı ısı yüzünden eridi.

    henüz televizyonu alalı üç yıl olmamıştı, bu arada öğrendim ki vestel televizyonları vestel mağazasından alırsanız üç yıl, benim gibi internetten alırsanız iki yıl garantisi var.

    neyse dedik sonuçta bariz bir üretim hatası var televizyonda. çağrı merkezindeki arkadaşlar son derece düzgün bir üslupla sorunumdan duydukları kaygıları belirtip yaşadığım şehirdeki yetkili servise durumu iletti.

    yaşadığım şehirdeki tek yetkili servis denen ahırda çalışanlar sağolsunlar yalan söylediğim ithamında da bulundular, son derece ters bir tavırla da karşı karşıya kaldım. geleceklerini söyledikleri günden üç gün sonra gelebildiler. bu arada iyi niyetle üç yıllık garantiden faydalanabileceksem bile o şansım elimden alınmış oldu zira faturam 11 eylül 2017 tarihli.

    8075187612 numaralı çağrı kaydım üzerine gelen arkadaşlar benim yanık kokusu, görüntü kaybı ve televizyonun erimesi şikayetlerimle aynı bulguları tespit ettiklerini elimde bulunan servis fişinde de teyit ettiler. televizyonun garantisi bittiği için hiçbir şey yapamayacaklarını belirtip panelin ücretini talep ettiler. vermeyeceğimi
    zira televizyonumda bir üretim hatası olduğunu söylediğimde de 60 tl servis ücretini alıp gittiler.

    aynı evde bir adet 12 yıllık lg plazma, bir tane 9 yıllık samsung lcd, bir adet de 8 yıllık lg lcd tv ilk günkü gibi çalışırken, yerli ve milli olmakla gurur duyan bu firmanın televizyonu en ufak bir dış etmene maruz kalmadan üç yılda durduğu yerde içten yanıp eridi. bak normal bozulma da değil, dümdüz panel hatası değil, eridi.

    bundan sonraki bir hafta da günaşırı çağrı merkezini aramakla geçti. çağrı merkezindeki arkadaşlar sorunumu tekrar duyduklarında son derece kaygılı bir ses tonuyla derhal ilgililere ileteceklerini söylüyor, kliketa kliketa diye umut sarıkaya efektiyle bilgisayarlarına bir şeyler not ediyorlardı. neyse ki oyalandığımı anlayacak kadar muhatap oldum çağrı merkezleriyle bugüne kadar.

    sonuç olarak anladım ki vestel televizyonların birkaç yıl içinde yanarak bozulması firma içinde normal karşılanıyor.

    baştaki mesajımı tekrar vereyim; benimle aynı hataya düşüp vestel marka bir televizyon aldıysanız, çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada çalışır halde asla bırakmayın. zira yangın çıkarması an meselesi.

  • bu parodi haber falan mi? ciddi ciddi pandemi yilinda kar edene ekstra vergi mi getirecekler? ulkeler vergi erteleme, daha fazla geri vergi odemesi, kira artis durdurumu, maas yardimi gibi ekonomiyi destekleyen politikalar izlerken hukumet ciddi ciddi ekstra vergi mi getiriyor?

    "hazine ve maliye bakanlığı, covıd-19 pandemisiyle yaşanan ekonomik sıkıntılara karşı hazine’ye gelir getirici yeni bir düzenleme için hazırlık yapıyor. "

    ekonomik sikintilara karsi "hazine'ye gelir getirici" duzenleme. komedi sovu mu bu abicim napiyorsunuz siz?

    bir de tabi "geçici madde", ne kadar gecici oldugu da artik sana kalmis.*

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • okudum ki:

    "btk yetkilileri, paylaşılan hesap bilgilerinin ve şifrelerin ise sadece online şikayet bildirimi sistemi üzerinde geçici olarak kullanılan şifre bilgileri olduğunu açıkladılar."

    sözlük yazarları zaten çoğu hesabın şifresinin kayıtlı email şifresiyle aynı olduğunu çıkarmış ve bir yığın email'e giriş yapabilmiş. yok sen geçici şifre olarak "bismillah", "123456" falan veriyorsan o zaten bambaşka bir rezillik boyutu.

    çalınan ev ve cep telefonu numaraları konusunda ise hiç yorum yapmamışlar. onlara göre özel bilgi değil galiba.

    bu adamlar bir de çocukların internet'teki güvenliğinden sorumlu.

  • günümüz rock müziği dendiğinde akla ilk gelen gruplardan biri imagine dragons. kendilerine geniş ve genç bir kitle oluşturdular. radyolarda sıkça duyabileceğimız single'lar yayınladılar. şimdi de yeni albümleri origins piyasaya çıktı. ben de neler yaptıklarını merak ettim ve bir süredir albümü dinliyorum. imagine dragons kulliyatına hakim olmadan, albümün bana dusundurttuklerini yazmak istedim. tam anlamıyla dışarıdan bakan bir gözle albümü yorumlayacagim. yani biraz ahkam kesiyor oluyorum. kusura bakılmasın.

    girişte her ne kadar "rock" grubu desem de imagine dragons'a şu an için tarz olarak rock demenin bir manası yok. elbette arada kulağımıza elektro gitar ya da akustik gitar melodileri geliyor ama genel olarak bütün enstrümanlar oldukça elektronik. şarkılar melodik ve kavranması kolay. grubun en rock yanı bazı şarkı sözleri ve zaman zaman dan reynolds'ın gırtlaktan gelen vokali. rock olmamaları bir eleştiri değil elbette ama grubun nasıl bir müzik yaptığını tanımlamak için önemli. şunu kabul edelim: bu albüm bir pop müzik albümü.

    albümü çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. bunun da en büyük nedeni genel olarak şarkılarda tutku olmaması. bazı şarkılarda belli bir duygu işlenmiş. mesela kalp kırıklıkları ya da düzene karşı isyan ya da barışa özlem. ama hiçbiri tutkulu bir şekilde yansıtılmamış. bu tutku sadece vokalde değil, düzenlemede, bestelerde ve sözlerde de yeterince yok. her şey belli bir sınır içinde gerçekleşiyor gibi. hani internette "10 dakikada x gibi şarkı yapmak" videoları vardır ya, bunlardan biri eminim ki imagine dragons içindir. vurgulamak istediğin kelimeyi bul, onu nakaratta "it is x" ya da "we are x" olarak kullan ve kelimeyi bol bol tekrarla. bir kıta ve bir pre-chorus yaz. şarkıya ikinci nakarattan sonra ufak bir enstrümantal parça at. sonra nakaratı ufak değişikliklerle bol bol tekrarla. bu formül grup için yeni değil ama believer gibi benzer yapılı şarkılarda en azından bir hırs vardı. bu albümde maalesef bu hırstan eser yok. belki de bu nedenle albümün daha sakin şarkıları daha hoşuma gitti ama bu şarkılar da nispeten sıradan ve albüm sonlarına doğru çok fazla üst üste gelmeye başlıyor.

    albümün açılışını yapan natural bence albümün en iyi şarkısı. beni albüm için oldukça umutlandirmisti. bir kilise korusu gibi başlıyor ve bu tarz, sözlerde geçen cennet, günah gibi temalara uygun. pre-chorus oldukça dokunaklı. nakaratta bağlanırken reynolds, vitesi beşe alıyor ve nakaratta oldukça güçlü bir performans sergiliyor. "you're a natural" id'den bekleyeceğim, slogan bir nakarat. ama şunu da söylemem lazım, şarkıyı daha ilk dinlediğimde sevsem de aklımda kalması için bir süre daha geçmesi gerekti. maalesef bu şarkıdaki duygu yükü diğer şarkılarda pek bulunmamakta.

    yine id ile ozdeslestirdigim garip ses efektleri ile desteklenmiş altyapilardan biri boomerang'ın girişinde karşımıza çıkıyor. neyse ki bu altyapı şarkının ilerisinde kayboluyor. hatta nakarattaki altyapı oldukça kafa dinlendirici ve çok güzel. ama nakarattaki tekrarlar bana çok ama çok yorucu geliyor. özellikle şarkı sonunda daha da uzatılan bu bölümü dinlerken zorlanıyorum.

    albümün söz bakımından en rock şarkılarından biri machine. rutin giden hayatını sorgulayan bir adamın, sesini daha çok yükselterek "ben senin makinan değilim, ben kendim makinayım" diyor. sözler bana yüzeysel gelse de kendimi 16 yaşında bir gencin yerine koydugumda beni en gaza getirebilecek şarkının bu olduğunu görüyorum. beni en çok ilgilendiren kısmı ise gitar solo kısmında grubun neredeyse endüstriyel rock'a dönecek gibi yapması. aslında şarkının sözlerine çok uyacak, klas bir hareket olabilirmiş. ama böyle bir riske girmemisler. yazık olmuş.

    nispeten yorucu iki şarkı sonrası gelen cool out daha sakin, daha kolay dinlenebilir bir şarkı. ama yine id uslu durmamış ve nakaratı "kuğuğuğul oğuğuğut" diye söyleyerek, gereksiz bir numara yapmış. ama gerisi iyi gidiyor. pre-chorus çok iyi. bridge kısmında bir coldplay havası aldım. daha doğrusu albümde genel olarak bir coldplay havası esiyor gibi.

    bad liar da bir önceki şarkı gibi nakarata kadar nispeten sakin giden bir şarkı. buraları dinlemek hoş. nakaratı da fena degil aslında ama düzenlemesinden mıdır nedir bir miktar kakafonik geliyor bana. sözleri "ben seni üzerim kızım" tadında ilerliyor, bu da beni gulumsetti. "üç şeyden korkarım: dürüstlük, inanç ve timsah gözyaşları" gibi beylik beylik lafları duydukça (ki saçma değil mi? timsah gözyaşları yalanı simgeliyor ise adam hem yalandan hem de dürüstlükten mi korkmakta?) şarkı tam bir nargile kafe şarkısı gibi gelse de ama sözler ingilizce, müzik de elektro pop olunca bu his kısa zamanda kayboluyor.

    west coast başlayınca "oh be, akustik enstrüman" dedim ve sevindim. iyi de bir şarkı, sempatik. bad liar'in atarlı havası sonrası sevdiğini sarıp sarmalayan bir adamın aşkını anlattığı bir şarkı iyi geldi. bu şarkının pre-chorus'u da tatlı. ama grup şu nakarat işini bu albumde niye cozememis hiç anlamıyorum. arka arkaya "he he he he he"lerini üstüne "i'll be, i'll be, i'll be, i'll be, i'll be"ler geldikçe içimi afakanlar bastı.

    zero şimdiden radyolarda çalmaya başladı. fena değil. her zaman alıcı bulabilecek, yalnızlığı ile barışık bir gencin şarkısını yazmışlar. nakarat yine azıcık sinir bozucu: "hello, hello, zero, zero, feel, feel, real, real". ama en azından akılda kalmayı başarıyor. ralph breaks the internet adlı film için yazılan şarkı belki filmle daha iyi gidiyordur, onu bilmiyorum. radyoda çıktığında değiştirmeyeceğim bir şarkı ama gidip de kendi isteğimle dinlemem herhalde. ayrıca nakaratı azıcık da olsa price tag'i andırıyor. büyük ihtimalle yukarıda değindiğim tekrarlardan olsa gerek.

    nakaratini beğendiğim nadir şarkılardan biri bullet in a gun. güzel olmuş. nakarati sayesinde benim için en akılda kalan şarkılardan biri bu oldu. hatta ve hatta garip ses efektlerini oldukça tadında kullanmışlar. sözleri genel olarak pek ilgimi çekmedi. hatta girişte rastgele kullandıkları ve şarkıya yedirmeye çalıştıkları roma imparatorluğu göndermelerini gülünç buldum. ancak kendileriyle yüzleşip, "sellout sellout" diye bağırdığı yer hoşuma gitti. eminem gibi iki eleştiriye bir albüm kaydetmek yerine, bu eleştiriyi şarkının bir teması olarak kullanmaları hoş olmuş.

    albümün en zayıf şarkılarından biri digital olsa gerek. yıl olmuş 2018, hala dubstep-vari altyapılar dinliyoruz. şarkı sözleri "machine" misali atarlı ve vurdumduymaz. ama "machine"in sozleri yüzeysel olsa da çok da kötü değildi. bu şarkının sözleri ise oldukça kötü. genel olarak düzenleme de pek hoş degil. her şey içiçe girmiş. bir "they been sayin' the same thing" bölümü var ki buna ayrıca parantez açmak lazım. bir imagine dragons imzası olan sonsuz tekrar döngüsü burada da var. ve elbette bu kısım baştan başa çok bariz bir killing in the name göndermesi (elbette bunun bilinçli bir hareket olduğunu düşünürsek) ama gel gör ki killing in the name, sırtını bazı gitar pedalı efektlerine dayasa da çiğ, direkt ve içten bir şarkıydı. rage against the machine'in de müzik dışı davranışlarıyla da ne kadar sahici olduğunu herkes biliyor. ama "digital"i dinlerken verilmek istenen o isyankar hava, gruptan mıdır, çok da matah olmayan prodüksiyondan mıdır, sözlerden mıdır bilinmez ama çok yapay duruyor.

    albümün güzel ama kolayca unutulabilecek sempatik şarkılarından biri only. kıtalar normal gidiyor. pre-chorus günümüz rap şarkıları flow'unda. nakarati hoşuma gitti. bazı sözler ve cümleler arasında boşluk bırakmaları şarkıya nefes aldırmış. "take me over, i don't wanna wake up" bölümü en çok hoşuma giden yeri oldu. genel olarak duygusuz bulduğum albümde böyle hisli bölümler duyunca çok hoşuma gidiyor.

    "only"nin havası stuck ile devam ediyor. bu şarkı için de aynı yorumu yapacağım: sempatik ama kolayca unutulabilir. raynolds, yumuşak ve gırtlaktan vokaller arasında güzel bir denge yakalamış. altyapısı da yumuşacık. melodik ya da söz olarak öne çıkan bir yanı yok.

    albümü de bu yumuşaklıkta, love ile kapıyoruz. all you need is love ile where is the love karışımı bir eser. "digital"daki agresif adam gitmiş, "hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye" diye şarkı söyleyen bir adam gelmiş. yine bitmeyen tekrarları eklemeyi de unutmamış.

    en başta dediğim gibi formüller üzerinden ilerleyen şarkılarla dolu bir albüm bu. bu surprizsizlik de albümü sıkıcı kılmakta. albümün neredeyse 70 dakika sürdüğüne iddiaya girebilirdim ama sadece 40 dakika sürüyormuş. peki iyi yorum yapanlar niye yüksek not veriyor? kanımca pop müziğin enerjisini yitirdiği, rap'in mırıl mırıl ilerlediği bir dönemde, imagine dragons benim ortalama bulduğum şarkılarla bilr öne çıkmayı başarıyor. ana aklımda rock müzik duymak isteyen kulaklar bir id şarkısı çıkınca memnun kalıyor. e adamların, albüm kapakları, imajı falan da düzgün. bunu anlasam da bu albüm maalesef beni çok da heyecanlandiramadi.

    2/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: bullet in a gun, machine, zero

  • başlık: ulan bu hikayeye ne güldüm ya

    1. afrikada bir kabile reisinin 36 çocuğu varmış.. 37. çocuk doğduğunda gözlerine inanamamış, çocuk beyaz doğmuş. reis kara kara düşünmeye başlamış ve 'ulan bu karı beni

    boynuzladı ama bu çevredeki tek beyaz adam komşu köyün papazı' diye.. kalkmış kiliseye gitmiş, papazın başına silahı dayamış :

    kabile reisi : benim karıyı sen mi düzdün ?
    papaz : bunu nerden çıkardın evladım ?
    kabile reisi : benim son çocuk beyaz doğdu
    papaz : bunlar doğal şeyler evlat. bak şu keçilere anneleri beyaz, 3 yavrusu da beyaz ama 4. yavru siyah doğmuş
    kabile reisi : papaz efendi ben çocuktan kimseye bahsetmeyeceğim, sen de kimseye keçiden bahsetme