hesabın var mı? giriş yap

  • marmaris'in kalabalığına inersin. gar'dan minubüse atladın mı? 1 saat sonra ordasın.
    lacivert denizi, sakin yaşantısı ile insanı içine alır, yıllar geçse de hep birgün yine ''gitmelisin'' hissini bırakır.... yatları meşhurdur. sevgili ile ya da yalnız gidilecek yerdir. orda pek arkadaş tatili çekilmez. ikisinin ortası olmayan bir yer. hiç imar izni çıkmaz da orası da birgün 5 yıldızlı oteller diyarı olmaz. denize bakan pansiyonlarının birnde konaklamak gece yıldızlara dalmak doyumsuzdur. eylül-ekim bence en makbuludur.

  • pederi kaybedeli 2 gün olmuş, yan apartmandan gelin alacakları için gelmiş ahali. zurna davul hepsi hazır. bizim apartmana giren çıkan kalabalığı görünce düğün sahiplerinden birisi kapıyı çaldı. hiç tanımıyorum ben adamı. (orda yaşamıyorum) rahmetli de sadece selam sabah o kadarmış. (sonradan öğrendik).

    komşu: oğlum selam, hayırdır bişey mi var? ayakkabılar, giren çıkanlar dikkatimi çekti de.

    ben: abi 2 gün önce babamı kaybettik, o yüzden birazdan kuran okunacak, * eş dost geliyor.

    k: ya başın sağolsun, bilmiyordum. kim ölen, adı ne?
    b:........
    k: hadi ya, köydeydik 2 haftadır, haberimiz yoktu. neyse, rahatsız ettim kusura bakmayın. bizim de kızı alacaklar, davul zurna vs gelmişti. söyliyim de çalmasınlar.
    o sırada annem gelir.
    a: aa hiç olur mu öyle şey, kız bi kere evleniyor. adet buysa iptal etmeyin. olmaz. biri ölecek, biri evlenecek, biri doğacak. biz camı kapıyı kapatırız.

    komşu teşekkür etti, ayrıldı.
    normalde yarım saatten fazla süren olay 5 dk da, kız babası tarafından bitirildi, tekrar kapıya gelip özür diledi ve gittiler.

    bazen böyle duyarlı komşuların, insanların olması güzel geliyor insana.

    aslında hep olması gereken bu ama birbirimizi o kadar umursamaz olmuşuz ki, bu güzel şeyler yaşanınca güzel geliyor insana.

    insanın cenazesi mi var, hastası mı var vs soran insanlar varsa sorun olacağını sanmıyorum. benim açımdan olmadı, üstelik acı bir günde.

    ama sormadan hurra diye başlayana ben de söverim.

    debe edit: ankarada maddi imkanı olmayan bir kardeşimiz için akülü tekerlekli sandalye ihtiyacı vardır.
    detaylar için

  • her yaptığımızın islamda yerinin olması şart değil ki.
    örneğin islamda namaz kıldırma ve cenaze yıkama gibi dini bir takım ritüellerin yerine getirilmesi için kamudan toplanan vergilerden temin edilmek üzere, maaş alınmasının da yeri yok. biz buna bir şey diyor muyuz?

  • - sizin kazancınız= onun/onların kaybı veya tam tersi sonuç veren oyunları temsil eder. burada ince nokta şudur ki eğer oyunu başlatırken elinizde bir değer varsa (sermaye, petrol, kumar partisine giriş parası gibi), oyunun sonunda elde ettiğiniz gelirden bunu çıkarmanız gerekir. yani kazancınız karşı taraftan aldıklarınız olmalı.

    - üç arkadaş (ali, veli, ayşe) masaya 50 şer lira para koydunuz. her biriniz aynı anda zar atacaksınız şartlar :
    a)eğer zarlardan biri diğer ikisinden de büyük gelirse o tüm parayı alacak
    b) zarlardan ikisi birinden büyük gelirse parayı ikiye bölecekler
    c) üç zar da aynı gelirse kimse bir şey almayacak

    - ilk senaryoya gelelim alinin zar 6, veli 3 ve ayşenin zarı 4 geldi. ali tüm parayı alır. ilk maddede açıkladığımız gibi alinin kazanıcı 150 tl değildir. çünkü 50 si zaten kendi parasıydı. alinin kazancı 150 tl(total para)-50 tl(kendi koyduğu para) = 100 tl. peki veli ve ayşe kaçar lira kaybetti 50 şer tl. oyundaki toplam kazanç (100 tl) = toplam kayıp (50+50 tl)

    - ikinci senaryo, ali ve ayşenin zarları 5 geldi, veli 1 attı. ali ve ayşe 75 er lira aldığı için
    ali ve ayşe kazanç (25+25)=velinin kayıp(50)

    - üçüncü senaryoda ise üçünün de zarı 3 geldi. o zaman herkes kendi parasını geri aldığı için toplam kazanç gene 0 oldu.

  • "doğru, hep başkayız. ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. her şey bizim çevremizde dönüyor."

    "düşünüyordu: çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umurlur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıklar, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."

    "bir gün geleceğini, resimlerimi merak ettiğini, yalnız belki kötü bir huyu olduğunu, ikinci görüşünde konuştuğu kimselere 'siz' diyemediğini söyledi"

    "bütün bu siz'ler, iz'ler, uz'lardan sıkılırım ben. yapmacık fazlalık gibi gelirler bana. ikinci konuşmamda 'sen' diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşamam. ne dersin(iz)?"

    "nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. sevmek! kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?"

    "acelem yok benim, biliyorsun. bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem."

    "belki de insanlar kendi kendilerine düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı."

    "kalktılar. aynı odada uyumuyorlardı. iki kişilik toplumda sevgiyi dipdiri tutacak çareyi bulduklarını sanıyordu. evlenen iki kişinin gitgide sevgilerini yitirmelerinin baş sebebini aynı yatakta uyumalarında görürdü. uykuda başına buyruk yaşayan insan bedeninin kendini koyvermişliği; horlaması, yellenmesi, hepsinden çok o biteviye uyku soluması, kişinin bu bedende aramaktan hoşlanacağı gizlerin değerini düşürürdü."