hesabın var mı? giriş yap

  • web sayfasinda "harem kalkis saati" ve "üsküdar kalkis saati" tablosu da var, ama saatler henüz konmamis. öyle tek basina yürümek yok yani, dag başi mi lan burasi!! 15-20 kisi toplanacak, saati geldiginde hep beraber yürünecek.

    (bkz: metrofoot)

  • pink floyd'un kayıtları ilk gergin geçen albümüdür. ama bu gerginlik grup elemanlarının birbiriyleriyle geçinememelerinden değil, dark side of the moon'un başarısının üzerlerlerinde yarattığı büyük beklentilerden kaynaklanmıştır. çünkü daha önce bir sürü kesim tarafından ciddiye alınmayan bir toplulukken, birden rock müziğin mihenk taşına dönüşmüşlerdir. bunun sonucunda, herhangi bir şeyi kaydetmek için stüdyoya girme lüksleri kaybolmuştur.

    roger waters bu durumu dark side of the moon ile başarmak istediğimiz birçok şeyi (zengin ve meşhur olmak) başarmıştık gibisinden belirtmiştir. grup önce 1974'te households project diye saçma bir işe başlar. enstrüman kullanmadan, ev eşyalarıyla bir albüm yapmayı düşünürler. ama sonra projede bir ışık görmedikleri için vazgeçerler.

    ondan sonra bilindik wish you were here albümüne odaklanırlar. roger waters'ın kafasında özlemler belirir. en başta syd barrett'a karşı. belki de onu yarı yolda bırakmış gibi hissetmenin getirdiği bir suçluluk duygusu buna neden olur. david gilmour gitarı eline alır ve hüzünlü bir solo atmaya başlar. albümün kayıtlarını bu solo tetiklemiş olur. çünkü soloyu duyan roger waters, shine on you crazy diamond'ın dokunaklı sözlerini yazmaya başlar. sonra hepsi parçanın üzerinde çalışmaya başlarlar ve shine on you crazy diamond efsanesi ortaya çıkar. belki syd barrett'ı en çok özleyen waters olduğu için, lead vocal işini david gilmour'a bırakmaz. sonra yine eleştirisel bakışı işe koyulur. kendilerinin de artık çok önemli bir parçası haline geldiği müzik endüstrisini eleştirir. ortaya welcome to the machine ve have a cigar çıkar. david gilmour welcome to the machine'nin kendisini söylemekte en çok zorlandığı parça olduğunu da belirmiştir. ayrıca, roger waters have a cigar'da which one's pink diyerek, o zaman grubu terk etmek kafasında olmasa bile, ilerde yaşayacağı gruptan kopuşuna bir selam çakar. sonra sıra roger waters'ın yine bütün özlediklerine sıra gelir. birçok insan wish you were here'in syd barrett'a ithaf edilerek yazıldığını düşünse de, roger waters shine on you crazy diamond'ın özellikle onun için yazıldığını fakat wish you were here'in daha genel bir parça olduğunu belirtmiştir. waters stüdyoda gilmour'u o bilindik wish you were here parçasının girişini çalarken yakalar ve ikili parçanın üzerinde çalışmaya başlarlar. sözler tabii yine roger waters'tan gelir. bu arada yan stüdyoda kayıt yapan stephane grapelli'yi getirirler ve kemanını kullandırırlar. ama sonra kemanın baskın olduğu versiyonu kullanmazlar. tabii atlanmaması gereken ve bilindik bir olay olan, kayıtlarda beklenmedik bir misafirin gelişidir. bu kişi albümü ithaf ettikleri syd barrett'tır. bu ziyaret hepsinin üzerinde bir şok etkisi yaratır. çünkü uzun zamandır haber alamadıkları eski dostları, karşılarına eski karizmatik halinden eser kalmamış, şişman ve kel bir şekilde karşılarına çıkması bütün grup elemanlarını hüzne boğar.

    sonuç olarak grubun en duygu yüklü albümü ortaya çıkar. çünkü dark side of the moon hayatı, animals düzeni eleştirir.the wall ise eğitimi, savaşı, iletişimi sorunlarının insanda yaratığı çöküntüyü ortaya koyar. ama wish you were here müzik endüstrisini eleştirmenin dışında, saf duygudur. çok hissidir. bunda david gilmour'un gitarı ve roger waters'ın sözleri baş roldedir. ilk defa rick wright hiçbir parçanın vokalinde yer almamıştır. zaten bu albümle artık rick wright ile nick mason iyice pasifleşmiş, dark side of the moon'a kadar olan omuz omuza olan iş birliği bitmiş ve yük tamamen roger waters ve david gilmour'a binmiştir.

  • bu dizi o kadar gerçek ki bir değil 10 kez izliyorum bölümleri. kaliteli senaristlerin-yapımcıların ölümü, işten çekilmesi, alttan gelen neslin beceriksizliği, siyasi baskılar, reyting kaygısı, parıltılı yaşam-güzel kız-yakışıklı oğlanın bir dizi için yeter kriter olması, kalitesiz izleyici derken bir zamanların efsane dizilerinden gün be gün gerileyip tamamen hayattan gerçeklikten kopuk dizilere mahkum olduğumuz bugünlerde çölün ortasında bir vaha gibi bu dizi. 80 lerin (bkz: bizimkiler) 90 ların (bkz: kaygısızlar)(bkz: süper baba) 2000 lerin (bkz: kurtlar vadisi) (bkz: asmalı konak)(bkz: hatırla sevgili)(bkz: ezel)2010 ların (bkz: behzat ç) leri ne kadar gerçekse (bkz: gibi) de 2020 ler için tamamen ve tüm eski dizileri de çok fazla bir şekilde aşacak düzeyde gerçek tek dizi. hem de bu gerçekliği absürt birbirine bağlanması neredeyse (bkz: sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar) a yazılabilecek kadar ihtimal dışı bir olay örgüsü içerisinde veriyor.

    --- spoiler ---

    mesela bence en efsane bölümlerden olan 3×2 keskin nişancı bölümünde: emlakçı ile kiralık ev bakan dizi kahramanları leş bir kiralık evde keskin nişancı ile karşılaşıyorlar, keskin nişancıya gazoz ikram ederken ilgili nişancı gazozu yakalayamadığı gibi korumakla mükellef olduğu fiji ticaret bakanının vurularak ölmesine neden oluyor, katil mahallenin delisi çıkıyor ama bunu polis istihbarat vs. değil yılmaz buluyor, mahallenin delisi aynı zamanda mahallenin en zengini ve lideri hamisi konumunda, mahalleli konunun örtbas edilmesini ve katilin korunmasını istiyor, fiji'de benzer bir talepte bulunuyor ve cinayet faili meçhul olarak kapatılıyor, fiji kahramanlarımıza maddi manevi ufak hediyeler yolluyor ve baş kahraman bu olaydan zararlı çıkabilecek tek kişi olan keskin nişancıya idari bir cezayı meslekten men edilmesini sus payı olarak engelliyor. böyle olay örgüsü bahsettiğim başlıkta yok. bundan daha doğaüstü daha hayal ürünü bir senaryo olabilir mi? bence olamaz olsa da yine (bkz: gibi) de olur ama bu absürtlükte ki her şey tamamen gerçek. gelelim gerçeklere:

    * ahırdan bozma evlerin kiralık diye itelenmeye çalışılması
    * adı yeri bile bilinmeyen gariban ülkelerle ticari ilişki kurma çabası
    * avokado'nun ilk denemede kimse tarafından doğru bir şekilde yenememiş olması
    * gelen madalyalardan birinin 2 kişi arasında paylaşılamaması ama bu 2 kişinin diğer madalyayı asıl hakedenden (bkz: yılmaz) verse dahi almaması
    * fiji'nin sadece 100 dolar ödül parası verebilmesi
    * bugüne kadar bize fiji'nin bakmamış olması
    * kargo paketi bandının anahtar ile açılması
    * madalya kutusunun çerezlik olarak kullanılması teklifi
    * kim ne taşıdı kavgası
    * nahoş olayda bir suçlu (emlakçı sait) bulunup cezalandırma kararı
    * 2 kişi tartışırken ve çok uzamışken araya giren 3. ye 2 kişinin bir anda kendi kavgalarını bırakıp bir olup dalmaları
    * iyi bakılmış deli ve horlanan itilen kakılan akıllılar
    * delinin zengin ve yönetici olması ama mahalleli tebasının da ondan nemalanması
    * önemli bir cinayet işlemiş dahi olsa mahalleli nin deliyi yedirmemesi bu durumun akan muslukları kapattırmamaya benzetilmesi
    * delinin zengin olmadan önce aynı mahalleli tarafından itilip kakılması
    * gece açlığı için dolapta fasulye aranması ama onun çoktan obur ev arkadaşı tarafından ayakta yenilmiş olması
    * sıradan çulsuz ev kiralayacak durumda olmayan adamın fiji ile ticari ilişkilerimiz için çok üzülmesi kendine dert etmesi
    * ölmüşün ardından güzel konuşulması
    * bir şey yapmaya çalışan adamın önünü sürekli paranoya ile kesen arkadaş vs. vs. vs.

    hepsi gerçek hayatta herkesin bir veya daha sık yaptığı yaşadığı şeyler ve birazı da gönderme tabii.
    --- spoiler ---

    edit: gunesle oynayan cocuk un uyarısı ile spoiler ibaresi eklenmiştir. gerçi bir çok entride spoiler yok ama olsun biz yabancı dizilere gösterdiğimiz ihtimamı türk dizilerine de gösterelim.

  • önce sokak köpekleri sonra da bu it taparlar toplanmalı. bunlar topluma zarar kişilerdir.

  • gezi eylemleri döneminde (28/05/2013-30/08/2013) dolar % 11 artışla 1.84'ten 2.05'e çıktığı için "ekonomiyi batırdınız" diyen arkadaşlar; dolar, gezi'den bugüne % 189, son bir yılda % 48, son bir ayda % 13, son bir haftada % 7 artış gösterdi. nedense pek bir sessizsiniz?

  • sn. cumhurbaşkanımızı dilimize sahip çıktığı için destekliyoruz. sırada türkçe ezan var biiznillah.

  • düşündüm benimkiler de büyüdükçe çekti mi diye. çocukken en büyük hayalim neydi, şimdi ne diye... motorlu kanatlardı, yelek gibi giyiyorsun düğmesine basıyorsun çalışıyo. burada yok ama almanyada falan kesin yapmışlardır bunu. bizim de almanyada benim tanımadığım bi akrabamız oluyo, istanbul'a gelirken bana bunlardan getiriyo bi tane. her gün kanatlarımı takıp bizim sokağın üzerinde uçuyorum . bütün çocuklar bi tur istiyo, hiçbirine vermiyorum. yalnız oğuz isteyince onu da yanıma alıp uçuyorum. karşı apartmanın çatısına tünüyoruz beraber, orada çekirdek yiyoruz. çok spesifik olarak çekirdek ama. romantik buluyormuş olmalıyım.

    yaklaşık 25 yıl geçti, şimdiki hayalim daha az mekanik. basit bir hamak. limon ağacının altında bir hamak, o kadar. yıldızları gören bir yerde olsun. bir de güzel bir ses sistemi olsun, müzik olsun hep. içimden geçen o anda çalınsın. karşımda bir dağ olsun. mümkünse hep gece olsun, ve hep dolunay yükselsin o dağın tepesinden. limon ağacının dalında bana arkadaşlık edecek bi cırcır böceği olsun yeter. hiç konuşmasın, sadece bi ayağıyla müziğe ritm tutsun sakin sakin, ki bileyim o da seviyor çalanı. karnım hiç acıkmasın ama limitsiz içecek olsun ve ne kadar içsem de hiç çişim gelmesin. bak düşündükçe hayal komplikeleşiyor. oysa haftalardır "sadece bi hamak" deyip duruyordum. belki de insan büyüdükçe hayalleri küçülmüyordur da, hayal kurmaya zaman ayırmadığı için detayları modellememiş, ilk aklına gelen dilekte yorulup bırakmış oluyordur?