hesabın var mı? giriş yap

  • o gün öğle yemeğinde tas kebap, pilav ve kadayıf vardır.yemekhaneye yemek için gelen nöbetçi astsubay, acemi kısa dönem askerlerin masasına oturur.

    - nabıyonuz gençler afiyet olsun
    - saolun komutanım.
    - bakın ne güzel yemek çıkarıyoz size.bunları dışarda yesen; pilav 2 milyon, tas kebabı en az 4 milyon, kadayıf da 2 milyon.bak dışarda yesen 8-10 milyon para vercen burda bedava
    - iyi de komutanım ben de dışarda 2 milyar maaş alıyodum, burda 35 milyon lira veriyonuz
    -..

  • ilk genel seçim sonrasında meydanlarda milyonlarca insanın dinleyip göbek atacağı şarkıdır.

    ek: tarkan şarkıları hep böyledir. ilk dinlediğinde bu ne lan böyle dersin. ama ben sizi seneye şıkır şıkır oynarken göreceğim o meydanlarda. zamanla "iyimiş ya" oluyor o beğenmediğin tarkan şarkısı. herhalde tarkan bu yüzden tarkan.

  • dikenleri zehirli olduğu için ağzından tutulması gereken balık. hayır efendim, ısırmaz. ağzını mağara gibi açar bu. alt çenesinden tutar, iğneyi çıkartırsınız. diğer balıklar gibi iğne ağzında olmaz çoğunlukla. midesinden çekip çıkartmak gerekebilir.

    şu meşhur çorbasına gelince... dikenleri makasla kestikten sonra güvenli şekilde derisini soyabilirsiniz. bir güzel haşlarsınız bu halde. kemiklerini çıkartırsınız. kılçıklardan kurtulmak için eti elekten geçirebilirsiniz. zahmetsiz şekilde bütün kılçıklar temizlenmiş olur. ister haşladığınız suyu tekrar kullanırsınız, ister taze şu kullanırsınız. biraz karabiber, biraz tuz ve biraz da yağ eklersiniz. terbiye * yaparsanız süper olur. isteyen içine sirke ve sarmısak dökerek kelle paça çorbası tadında da yiyebilir.

  • --- spoiler ---
    benim tek bir yellow king tahminim var: o da terk edilmiş okulun önüne ilk gittiklerinde, terk edilmiş çayırı makinesiyle biçen sakallı koca adam. rust adamla konuşmaya yeni başladığında ledoux ile ilgili telsizden anons gelmişti de, marty kornaya abanıp rust'ı çağırmıştı. işte kaç zaman sonra, konuşmayı yarım bıraktığı bahçıvanın olduğu okula giden rust, duvarda bir sürü resimler ve bir ahşap heykel daha bulmuştu. okuldan şüphelenmiş, ancak bahçıvandan hiç şüphelenmemişti. ben şüpheleniyorum arkadaş.

    o sakallar da takma gibi duruyor zaten. dahası herif o çim biçme makinesinden bi kalksa hodor'dan bile dev bence...

    --- spoiler ---

  • hayatımın en hızlı ve en uzun koşusunu yaptığım otobüs türü.

    sanırım lisede falandım, dedem vefat edeli çok olmuş, babaannem yalnız yaşıyor, ben de tek torunum. hem yalnız kalmasın hem de rahat rahat sigara içebileyim diye sık sık babaannemde kalıyorum. bu yüzden, hafta sonlarımın büyük bir kısmı babaannemin evinde geçerdi. ona gideceğim zaman annem elime sürekli bir şeyler tutuştururdu ki, sağa sola takılmadan direkt babaanneme gideyim diye. yine böyle bir gün, elime beşer litre çiğ inek sütü verdi. toplamda on litre! yoğurt yapacakmış pamuk kraliçem. sanki nereye gidiyorsam, o dönemin modası olan apartman topuklu ayakkabılarımı giyip, şıkır şıkır da süslenmiştim ama kombinime hiç yakışmayacak olmasına rağmen aldım sütleri ve gittim otobüs durağına.

    orta kapı yerine arka kapıdan inerseniz, kendinizi yan mahallede bulacağınız kadar uzun olan körüklü otobüs çok geçmeden geldi. babaannemin evi ve bizim evin arasındaki güzergah sakin olduğu için ayakta yolcu pek olmazdı. ön kapıdan otobüse bindim ve kendini formula 1 pilotu sanan şoför aniden gaza bastı. ne olduysa ondan sonra oldu.

    zaten iki elimde beşer litre süt, ayağımda topuklular var, şoförün gaza basmasıyla otobüsün arkasına doğru depara kalktım. nereye takılacağım endişesi ve sütlere bir şey olmasın paniği yüzünden bitmek bilmeyen koşuya, bir de arka camdan uçup gitme korkusu da eklenince çığlık bile atamadım. sütlerin eşit ağırlığının bedenime kazandırdığı dengeyi topuklu ayakkabılar bozsa da nihayet otobüsün arkasına vardım. daha doğrusu kapaklandım. siz hiç ayağınızda topuklu ayakkabı varken elinizde on litre sütle otobüsün koridorunda istemsizce koşup arka cama sinek gibi yapıştınız mı? canımın çok acıdığını ve otobüsteki insanların “kızım bıraksana sütleri!” diye bağırdıklarını çok iyi hatırlıyorum ama sütleri elimden asla bırakmadım. bir de ayağımdaki ayakkabıların otobüsün içinde çıkardığı o korkunç takırtıyı unutamıyorum.

    yani demem o ki, nakliyede üstüme tanımam. canım pahasına malınızı korur kollarım ve size sapasağlam ulaştırırım. fiyatta anlaşabilirsek, kırılacak, dökülecek ve sizin için değerli olan her türlü eşyanızı itinayla taşırım.

    rainbow chaser güvencesiyle.

    malınız malımdır.

  • (bkz: korku)

    evet, tek sebebi korkudur.
    ufak bir kıvılcımla o dergileri basabilecek, fransa'dakinin aynısını, hatta daha fazlasını yapabilecek binler var bu ülkede.
    (bkz: ehlisünnet tv'nin ateistleri korkutan videosu)
    sanmıyorum ki duyarsız ya da duygusuz olsunlar.
    sonuçta ölüp gidenler meslektaşları, beraber zamanında ortak dergi bile çıkardıkları insanlar.
    ama bu ülke öyle bir hal aldı ki artık, yitip gitsen, faili meçhul olsan bile ardından hakkını savunacak yok.
    bu ülkede artık ölüp gidenleri bile ardından yuhlatan insanlar var.
    bu ülke katillerin, hırsızların kollandığı bir yer.
    temkinli davranmakta haklılar.

    ekleme: dakika 1, gol 1. aha buyur.

    (bkz: vahdet yazarının penguen dergisini tehdit etmesi)

  • yine birileri mağdur olmuş, beleşe marş yapmış. marşı dinlemedim. yapmasaydın.

    euro 2020 yatırımları amma patladı. dün maçtan hemen sonra çıkan turkcell reklamını izlerken bir gülme geldi.

    kıraç takımın başarılı olacağını herkesin marşını söyleyeceğini düşünürken turnuva bizim için erken bitti. marş çöp oldu, kıraç da bize trip attı. valla çok komik lan.