ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ingilizce kabirde mezarda mahşerde geçmez
-
ahiret görüşmelerinde let's continue in arabic denilen o andan bahsediyor sanırım cübbeli hoca.
sümeyye erdoğan'ın düğün davetiyesi
-
klasik düğün davetiyesi
belli ki emine erdoğan davetiyeye karışmamış
birisine sevmeyi öğretmek
-
birisine sevmeyi öğretmek, bir film için "izle bak, çok seveceksin." demek gibidir ve önyargıları parçalamak fazla mesai gerektirir. benim duyduğum en güzel iltifatlardan biriydi: "bana sevmeyi sen öğrettin." başka da iltifat duymadım ya, neyse... şimdi pek dermanım yok ama, gençken çok cevvaldim ben. cevval de iyi bi şeydi sanırım. artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. tahmini sultan süleyman'a döndük ak. kendisine de buradan selam ederim (süleyman'a değil lan), size en yakın arkadaşımı nasıl tavladığımı anlatacağım bu akşam. insan hiç en yakın arkadaşını tavlar mı? mecbur kalırsa tavlar, abicim. lise sonda, dershanenin ilk günüydü. soluk soluğa sınıfımı buldum. kesin binlerce kişiye sormuşumdur, yüzlerce sınıf gezmişimdir. ilk gününde bir yeri tek başıma bulmak, henüz gitmediğim güzel bir tatil beldesidir. bu yaz düşünüyoruz kısmetse. kimlerle mi? e arkadaşlarla. tek başıma nasıl bulayım oğlum?
oturdum sırama, ilk dersi dinledim. isabetimi seveyim, öyle berbat bir yer bulmuşum ki tahta parlıyor, okunmuyor. "yanına oturabilir miyim?" dedim. gözler yalan söylemez sözlükçü. o kız bana, "ya git başka yere otur gerizekalı." der gibi baktı. bunun altında kalamazdım. ne mi yaptım? hemen yanına oturdum. tahta diyorum, parlıyor diyorum, kime diyorum? istikbalim söz konusu: odtü psikoloji yazıcam ben yea!
oturdum oturmasına da, kız benle hiç konuşmuyor. benim iç sesim hiç susmuyor. hadi ders neyse de, asıl teneffüs geçmek bilmiyor. bir dakika. tersi olması gerekmiyor muydu? kafam çalışıyor. durumun farkına varıyorum. oğlum ben var ya, odtü'yü bile kazanabilirim. lafa tutuyorum bunu. oradan buradan sorular hazırlıyorum. su oluyorum, ateş oluyorum, göklerdeki güneş oluyorum. yok! yine de konuşmuyor benimle. "kaç kardeşsiniz?" diyorum misal, hani dese ki: "seni ilgilendirmez.", dünyanın en mutlu insanı olacağım. kavga çıkar abi en azından. parmaklarıyla 3 diyor soruma. "sen de var mısın aralarında?" kendimizi kardeşten sayıyor muyduk?
"sen ortanca mısın?" diyorum misal, sonraki teneffüs. sen bilmezsin sözlük, küçük yüreğim basit bir ortak paydaya bütün servetini yatırmış da son çeyreğe girilirken hala güvenli takip mesafesini koruyor. ben ortancayım diyorum. sohbetimize nasıl bir katkısı olacaksa bunun, diyorum işte. büyük değilim ezilmedim, küçük değilim şımarmadım, ortancayım ben: al arkadaş yap diye.
solaktı bu. bense salak. kelimenin her iki manasıyla da. hiç gocunmadım esasen. kollarımız birbirine değiyordu yazarken. "dirsek teması eheh." diyordum ben bu duruma; o ise, "az öte git." gitmedim. bilerek çarptım. bir gün, hiç yazmazken de çarptım. oradaydım çünkü. bunu unutmasına ihtimal bırakamazdım. en yakın arkadaşımın ilk tebessümünü sağ dirseğime borçlandım. hal böyle olunca, kulağımın arkasını görüp cennete gitme planımı yeniden gündeme aldım. isteyince oluyordu. çok güldük sonra. çok ama. gözünden yaş gelirdi, kalbi sıkışırdı. "n'olur sus." derdi. hiç susmadım. gülmekten ölen ilk kişi olabilirdi. istatistiklerin en güzeli olabilirdi.
geometriden hiç çakmazdım. bana yardım ederdi. yaprak testi koyardım önüne. "hangi soru?" "sana şöyle bir kolaylık yapalım, istediğin sorudan başlayabilirsin. ben hepsine eşit mesafedeyim çünkü." mucizevi dikler indirirdi. benim hiç aklıma gelmezdi. halen daha da düşünürüm, ulan hiç onuncu kattaki bir evin bahçesi olur mu?
telefonda konuşurduk saatlerce. bir gün kapatırken dedim ki buna: "bir şey unutmadın mı?" düşündü. bulamadı. unuttuğu şeyi bulamadı. çünkü bilmiyordu. "ney?" dedi, söyledim: "hani bi seni seviyorum, canım arkadaşım." gibi bir şey dedim. "haa!" dedi, güldü. söyleyemedi. hiç dememiş çünkü. dedim ya cevvaldim, korkma dedim söyle. o zamanlar acıtmıyordu, güç veriyordu seni seviyorum'lar...
o gün zorla söylettiğim kelimeyi duymadan bir günüm geçmedi sonra. beni çok sevdi. "herhangi birini seveceğimi ve bunu söyleyebileceğimi bilmezdim, çok güzel bir duygu bu." dedi. ikna kabiliyetime güvenerek "odtü psikoloji yazalım lan." dedim. hukuk yazdık. o çok istiyordu. ben? ne iş olsa yapardım abi.
eğitimsiz iyi para kazandıran meslekler
-
(bkz: milletvekilliği)
debe editi: (bkz: allah'ını seven defansa gelsin) - abi allah'ını seven siyasete atılsın. ömrünü "başganım, sayın başganım, büyük başganım" diyerek ve el etek öperek geçirip bu sayede bir yerlere gelen siyasetçilerle bu kadar oluyor çünkü.
amfetamin
-
noradrenalin, serotonin ve dopaminin sitoplazmik uptake’ini inhibe ederek, indirekt sempatomimetik etki gösterir. zayıf monoaminoksidaz (mao) inhibitörü etkinliği vardır. eksitasyon ve öfori yapar. kişi yorgunluğunu duyumsayamaz. konsantre olabilme yeteneğini ve dikkati artırırr. santral sinir sistemine stimülan etkilerine hızla tölerans geliştiğinden kullanıldıktan saatler sonra uyarıcı etkileri yerini depresyon ve anksiyeteye bırakır. iştahı azaltır, bu etkisine 1-2 hafta içinde tolerans gelişir. solunumu uyarır. adrenerjik reseptörleri uyararak kan basıncını yükseltici etkisi vardır. bağımlılık yapar. parkinson, petit-mal epilepsi, çocuklarda dikkat yetersizliği sendromunda ve narkolepside kullanılır. bazı amfetamin türevleri için:
(bkz: dekstroamfetamin)
(bkz: fenfluramin)
(bkz: metamfetamin)
(bkz: deksfenfluramin)
(bkz: metilfenidat)
(bkz: metilendioksimetamfetamin)
(bkz: fenetilin)
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
mekan: bilardo cafe
yan masa... arkadaşın kafası güzel.
-: madboy naber birader.
madboy: iyidir, senden.
-: iyidir. ufak bi işim var birader uğrıcam.
madboy: burdayız.
-: zerrin, gel bakayım az.
gelir zerrin.
-:otur bakayım şöyle.
zerrin: efendim.
-: şimdi bana bak, tipime bak, şeklime bak, konuşmalarıma bak. baktın mı?
zerrin: tamam. evet?
-: şimdi ben bu şekil sana gelsem çıkma teklif etsem kabul eder misin?
zerrin: ederim.
-: tamam eyvallah. teşekkür ederim. neslihan gelicek birazdan o'na teklif edicem. antrenman yapıyorum.
zerrin: gideyim mi ben?
-: tamam. saol.
ekşi itiraf
-
henüz 8 yaşında falandım sanırım. alt komşumuz tehlikeli bi hamilelik geçirmişti, sürekli yatması gerekiyordu. bi şekilde 9 ay geçti ve bir çift çocuğu oldu, tek yumurta ikizleri. zor bir doğum olduğu için bi de bebeklerde ufak bi enfeksiyon riski olduğu için hala hastanedeydiler. neyse annemle hastaneye gittik doğumdan bir hafta sonra. bebekler odada annelerinin yanındaydı. isim bileklikleri dikkatimi çekti. hiç sormamıştım ''isimlerini ne koydunuz?'' diye. birinde ''ufuk'' birinde ''mahmut'' yazıyordu. içimden kendi kendime ''ne ayarsız isimler vermişler öyle yahu'' diye geçirdim. ilerde bu ufuk mahmut'a kesin artistik yapar, dalga geçer ''ismine bak vöğeeeaa'' der diye düşündüm. bi de ufuk çok fazla ağlıyordu itici gelmişti bana. annemle komşumuz teyzenin muhabbeti iyice koyulaştığı sırada isim bilekliklerini değiştirdim. o kadar çevik bir şekilde yapmıştım ki bunu nefes nefese kalmıştım. zaman geçti bütün komşuluk ilişkileri bitti. yıllardır görmüyorum o aileyi. başka bir ile taşındılar. kısaca çocukların akıbeti hakkında hiç bir fikrim yok. ama onları bi şekilde bulup yanlış isimlerle büyüdüklerini söylemek ve özür dilemek istiyorum sözlük, özellikle sonradan olma mahmut'tan.
zamanlaması manidar'ın ingilizcesi
-
bu kullanımda, manidar kelimesi ile ilişkilendirilen zamanlama tabirinin bir şeylere işaret ettiği, bir şeyleri ima ettiğini görüyoruz. anlam haritası zamanlamanın ardında bir çapanoğlu olduğu gibisinden kıllanmaları da kapsıyor. o bakımdan, söz konusu "zamanlama" niyetimize bağlı olarak ingilizcede farklı sıfatlarla, edatlarla tamlanabilir.
kastettiğimiz anlama göre elimizin altındaki seçeneklere bir bakalım:
the timing is...
suggestive (of something) - şayet söz konusu zamanlama bir şeyler ima ediyorsa,
significant - bir konuya işaret ediyorsa, yani bir şeyleri "signify" ediyorsa,
evocative - bazı şeyleri andırıyorsa,
intriguing - konunun gizemli boyutu vurgulanmak isteniyorsa,
symptomatic - zamanlama, bazı sıkıntıların ampul gibi baş verdiği bir sivilce olarak görülüyorsa.
.
not. başka alternatifler de var. çocuğu gönderip getirtebiliriz depodan.
.
karadeniz'in izmir'i
cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız insan
-
bu insan benim. üstüne üstlük bir de survivor'ı izliyorum lan.
yalnız beni eleştirenlere bir çift lafım var.. burası survivor burda şaka yok her şey gerçek.