hesabın var mı? giriş yap

  • ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

    baba: 'yahu bu korkunç bir fatura. ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'
    anne: 'aynen ben de... akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. ne yapayım bunu.'
    oglan : 'vallahi ben de şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.'
    kız: 'e benim de şirket hattim var. ev telefonunu hic kullanmam ki..'

    herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

    hizmetçi : 'eee... problem ne o zaman? sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz...'

  • dizideki karakterlerin zeka seviyesine göre (iq ve eq toplamı) sıralaması:
    1.ercüment çözer
    2.ağbimiz ("gel seninle biraz yürüyelim")
    3.memduh başgan
    4.behzat ç
    5.şule
    6.savcı esra
    7.hayalet
    8.cevdet
    9.akbaba
    10.şevket ağbi

    250.harun

  • üniversite okuyorsunuzdur. henüz ilk yılınız olduğundan annenizin-babanızın yanından ayrılalı çok olmamıştır. o zamanlar revaçta olan öğretmen hattını kullanıp; hergün anne-baba, gününe göre de nineyle konuşulmaktadır.
    aradan 2-3 ay geçmiştir, bayram yaklaşmıştır. eve gidilecektir.bilet ayrılır. ancak son anda bir iş çıkar ve 1 gün sonra yola çıkılır.
    yola çıktığınız gün babaanne ile molada telefonla konuşulur. nene sultan o kendine has konuşma tarzıyla:
    nene: oğlum nasılsın?
    neurosurgeon: sağol nenem benim, sen nasılsın..
    nene: eyyilik oğlum nedek işte, seni çok özledik ha!
    ns: aha yoldayım nenem, sabaha ordayım inşallah.
    nene: de bakalım, gel de acı(yöresel bir kullanım)(tat anlamındaki acı değil) kulaklarını yiyim senin.(ana-baba öğretmen olduğundan beni büyüten babaannemin çocukluğumdan beri beni sevme şekli. canım ninem)
    ns: tamam inşallah. dua et de kazasız belasız gelek.
    nene: tamam oğlum hade eyyi yolculuklar...
    ns: ellerinden, yanaklarından öptüm canım nenem..
    ertesi sabah memlekete varılır, baba arabayla terminalden alır ns'u. yolda gidilirken bir akraba ile karşılaşılır, baba ile enteresan bir konuşma, cenaze muhabbeti geçer aralarında... arabaya tekrar binilir. arabaya binilince ns sorar:
    - babam hayrolsun kim vefat etmiş?
    - sen sağol, ninen oğlum... başımız sağolsun...

    o an neye uğradığını şaşırır insan..
    dünya başını ezer geçer insanın...
    sonra olayın nasıl olduğu, nasıl gerçekleştiği sorulur, alınan cevap:

    -gece fenalaşmış aniden, sonra 'oğlum geldi mi'(beni kastederek) demiş. sabaha gelecek hayriye nine demişler. sonra da, son cümle olarak; la ilahe ilallah demiş..

    sevgili sözlük, aradan kaç yıl geçti, hala o çıkan işim yüzünden gecikmemi, nenemi göremeyip de sabah cenazesine yetişmemi kendime yediremiyorum. aklıma her gelişinde ağlamamak için kendimi zor tutuyorum, tıpkı şu anda olduğu gibi. ailemiz, büyüklerimiz gidince geri gelmiyo sözlük, kıymetini yaşarken bilmek lazım zannımca...

  • yaşım daha küçükken behlul ve bihter arasındaki tutkuyu,heyecanı,toksikliği,abartılı cümleleri, kavgaları aşk zannederdim.büyüdüm ve bir kez daha izledim.gerçek aşkın peyker ve nihat arasındaki uyum, yormayan tutku,arkadaşlık, ne olursa olsun birbirinin arkasında durma,saygı olduğunu anladım.
    edit:ilk defa bir entrym debeye girdi...

  • beni bu adamların esprilerinden daha çok güldürebilecek tek şey mehmet ali erbil ile kıyaslanmalarıdır.

  • mühürlendikten sonra fırınlandığında da harika olabilen ettir. izah edeyim;

    en az baş parmak hatta daha kalın kesilmiş mümkünse "yazılı" bir antrikotunuz varsa. 2-6 saat arası az zeytin yağı, kimyon, kekik, 2 diş sarımsak, karabiber ile marine ettikten sonra (değişik fikirlere açık olanlar bu aşamada 2 portakalın suyunu da marinata ekleyebilir özellikle etin sert olabileceği endişesini taşıyorsanız şiddetle tavsiye ederim, çukur bir kapta etin üstünün örtüldüğü bir seviye idealidir) ortalama 1'er dakika her iki tarafını mühürleyin. mühürleme süresi tavanın cinsine ocağın şiddetine bağlı bir miktar değişir. aynı anda tavaya birden fazla et koymamaya dikkat edin tavanın ısısını fazla düşürürseniz et suyunu bırakabilir. etin sulanmaya başladığını görüyorsanız bir şeyler ters gidiyordur müdahale edin. her eti aldıktan sonra tavadaki yanmış katı kağıt havluyla almanızı tavsiye ederim.

    tüm etleri çift taraflı mühürledikten sonra mümkünse deniz tuzu ile tuzlayın bir miktar haşladığınız pişmesine az kalmış tuzladığınız karabiberlediğiniz patatesleri, irice kesilmiş soğanları bir fırın torbasına ya da kapaklı bir fırın torbasına etlerle birlikte koyun. marine ettiğiniz suyu da ekleyin. bu noktada fırına girecek karışıma bir miktar ince kıyılmış taze soğan ve ince doğranmış acı biber eklenebilir. önceden yaklaşık 180 dereceye getirdiğiniz fırında 15-20 dakika (marine ettiğiniz karışımın oda sıcaklığında olduğunu varsaydım, dolaptan çıkıp ısısı yeterince yükselmediyse bu aşamada fırın süresi 30-35 dk. yı bulabilir.) pişirin, fokurdadığını görün. yanına ne içseniz olur ama ola ki şu ana kadar bu tarifi takip ettiyseniz yine kişisel önerim olarak kalecik karası'ndan bir şarap ile tüketin.

    daha da ne yapabilirim diyenler yazısız az yağlı bir bir antrikotları varsa işi biten altı kapalı ama hala sıcak olan tavaya bir parça tereyağ atıp eriterek sos olarak dökebilir bir adım daha ötesine gitmek isteyen bu yağ ile fıstık/antep fıstığını orta ateşte 1-2 dakika soteleyerek tabağın yanına dökebilir.

    bol yeşillikli salatayı zeytin yağı, limon suyu ve bir miktar hardalı bir kavanozda çalkalayarak soslayıp ortaya kondurmak da hem dengeli beslenme hem lezzet dengesi açısından uygun olacaktır.

    beni bunlar da kesmedi daha da egzantrik bir şeyler yapayım daha özel/uğraşılmış/lezzetli olsun diyene ince kıyılmış maydonoz, limon kabuğu rendesi ve tereyağını karıştırıp rulo yapıp dondurarak saklayın. servis sırasında ince dilimleri tabağa ekleyin derim. hala rahat bırakmadığımız meşhur tavamızda bir yandan tam tahıl ekmeklerini ısıtarak servis etmeyi de söylemiş olayım.

    eti bütün alıp işlediğinizi bile varsaysak salata dahil toplam tezgah-pişirme süresi 1 saati geçmeyen hadi ilk başlarda aynı anda iki-üç işi aynı anda kaçırmayı denk getiremeseniz de 1.5 saate halledebileceğiniz bir çaba silsilesidir. misafire sunmadan önce evde yakın çevrenizle bir deneme yapıp kendi ocağınızın, tavanızın, fırınınızın, elinizin ince ayarını yapmanız sağlamcılıktır, mükemmelliğe giden yoldur, succes is not a destination'dur, journey'dir, motivasyonel posterdir, olur öyle . .

  • açılın o zaman bu konuda çok dertliyim.

    nedir abi bu yaz ürününü kışın yeme merakı. neden ben kışın biber dolması, kabak, patlıcan, taze fasülye falan yiyim ki; kışın da lahanayı ıspanağı, pırasayı yerim, mevsim dönünce yazın ne varsa onu yerim. olmaz mı öyle?

    ama olmuyoooor yok. ulan bizim dolabımız bomboş, derin dondurucumuz tıka basa dolu, sanki savaş çıkacakmış gibi ganimet saklıyor, taze fasulyeler, kızarmış patlıcanlar, domates püreleri, ya hu böğürtlenleri doldurmuş, vişneleri falan. bunları biz mevsiminde yemedik bu kadar çünkü annem onları hep dolaba atmaya alır, evde bir derin donduruculu dolabımız var bi de sadece derin dondurucu aldı kadın ya, mutfakta iki tane dolap var, akşama ne pişirdin desem, çok yorgundum kahvaltılık yiyin der kesin ama derin dondurucumuz full abi.

    bi de kadınlar arası derin dondurucu içi savaşları var, her muhabbette yakalıyorum sen ne attın ben ne attım, bak bamyayı şöyle yap da at çok güzel oluyor.

    istifçi pezemekler!