hesabın var mı? giriş yap

  • 'tipim fotograflardaki gibi,sesim de videolardaki gibiyse sevgilim olmamasi cok normal' yazmisti gecenlerde bir arkadasim.

  • mantık hatalarıyla dolu bir filmdeki, saçmalama sınırlarını zorlayan cümle.

    küçük bir araştırma sonucu farkettimki flüt ün en babası 15-20 tl yani bu filmdeki eşşoğlusu iki duble eksik içse alacak flüdü. hatta haydari den de feragat etse, sol anahtarlı porteli, müzik defteri bile alacak.

  • zamanında, "kullanıcı dostu* tasarım" nedir, verimlilik nedir bilmeyen bir adam tarafından tasarlanmış, daha sonra da değiştirmek kimsenin aklına gelmemiş ya da gelmiş de kimsenin işine gelmemiş tasarımlara verilen -en azından benim az önce verdiğim- addır bu. örnek vermek gerekirse:

    makarna poşeti: yahu kardeşim yırtarak açmaya çalışırsın açılmaz. sinir olursun, zorlarsın. birden yarıya kadar yırtılır poşet; her yer makarna olur. bir kısmını zorla tencereye dökersin, kalanıyla ve yırtık bir torbayla baş başa kalırsın. atsan atılmaz satsan satılmaz.

    selobant: bir gün biri çıkar da çocukluğunun "en zor dönemi neydi" diye sorarsa, selobandın ucunu bulmaya çalıştığım o elim anlar gelir ilk olarak aklıma. bazı tasarımcı denyolar işi o kadar abartmıştır ki ucunu bulsan bile bandı ordan sökemezsin. bazen de tam ucunu buldum derken tutup çektiğinde bant tam ortadan enlemesine yaryılır ve yarı kalınlıkta bir bant çıkar. şimdi bir değil birçok kayıp uç vardır elinde. her şey daha karmaşıktır.

    mayonez kavanozu: dünyanın stresli işi, dibinde azıcık kalmış bir mayonez kavanozundan çay kaşığıyla, eline mayonez bulaştırmadan kalan mayonezi sıyırmaya çalışmak değil de nedir?

    ortalı defter: ilk sayfalara yazmaya başlamakla eş zamanlı başlar kabus. eğer defter tek ortalı ve kalınca bir defterse satırın sonuna gelince elinizdeki kalem pıt diye giriverir altı boş kağıda. girmese de yazı bozulur eğri büğrü olur. ortalara ulaştıkça her iki taraftaki sayfalar bombelenir. gün ortasındaki kabustur. off.

    meyve suyu kutusu: yeni çıkan ve güya modern tasarımlı olan bu kutuların kapakları çevirerek açılır ve hatta açılırken içindeki koruma bandını da açar. buraya kadar her şey güzeldir. ama eğer bardağa koymaya kalkarsanız güzel başlayan maceranız hiç de hoş olmayan bir şekilde devam eder. bu kutulardan ilk bardağı yere dökmeden doldurabilene tetrapak tarafından fenerbahçeli rambo'nun çaldığı avrasya maratonu kupasının verileceği efsanesi dolaşır market rafları arasında. kutuların üzerinde "açmadan önce çalkalayınız" yazması ama içinde hava olmayan kutuyu çalkalamaya kalkınca oluşan sessizlik dünyanın en hüzünlü sessizliğidir. kutunun dibinde kalan ve asla sahip olamayacağınız o bir yudum meyve suyu da ayrılıkların en acısını yaşatır insana*.

  • ankara - altınpark'ta bir çay bahçesi. arkadaşımla birlikte birer çay içer konuşuruz diye gitmişiz. iki kişiyiz ve başka müşteri yok. çay bahçesini yeni devraldıkları belli çünkü şark köşesinde yerleri olduğunu 3 defa hatırlattılar.

    garson- (arkadaşıma) ne alırsınız?
    arkadaşım- iki çay lütfen
    garson- (bana) siz ne alırsınız?
    ben- ben arkadaşın çaylarından birini içerim.
    garson- ????????

  • hasan'a "100 defa anlatıyoruz hala kural hatası yapıyosun" deyip oynadığı ilk oyunda kural hatasından elenen bozok online mı?

  • türkiyede yaşayanları hayatlarının en güzel çağlarını akp denen şeyle beraber geçirmişlerdir.

    en büyüğü bu illet başladığında 21 yaşındaydı. şuan 33
    en küçüğü 16 yaşındaydı, şuan ise 28

    bu yüzden gelmiş geçmiş tüm nesiller içinde en şanssızları diyebilirim.

  • doların artması dolarla alınan yani ithal edilen her şeyin fiyatını arttırır.

    türkiye'nin dolarla temin ettiği en temel ihtiyacı enerjidir. bunun yanında teknoloji ürünlerini de dolarla ithal ederiz. tabi bunlar eski bilgiler. artık samanı, tohumu ve gübreyi de ithal ettiğimizi biliyor olmalısınız.

    dolar arttı, fiyatlar arttı. bu sefer enflasyon olmaya başlar. enflasyon oldukça paran iyice değer kaybeder. sene başında 1600 tl asgari ücretle 320 lt mazot alabilirken, şu anda 280 lt mazot alabiliyorsun. maaşınla alabileceğin şeyler azaldı. yani fakirleştin.

    fakirleştiğin için karnını zor doyurur hale geldin. tasarruf yapamadın. bankaya mevduat koyamadın. ama bir yandan da başka insanlar ve şirketlerin yatırım için paraya ihtiyacı oldu. alt komşunun oğlu evlendi, ev almak istiyor. bankalara gittiler, para istediler. bankalar da kredi verecek para bulmak için, faizleri arttırdı. bak faizler de arttı.

    bakın ekonomi temelde çok basit bir şeydir. ekonomiyi yönetmek zordur, bir sürü aktör ve enstrüman vardır bu ayrı. ama temeli basittir.

    bizim bir kurumumuz var: türkiye cumhuriyeti merkez bankası.

    ne kadar höy höy bir kurum di mi?

    bu kadar höy höy bir kurumun, görevi ne?

    hemen açalım tcmb'nin web sitesini, orada görev ve sorumluluklar sayfasına girelim.

    1. sırada ne yazıyor : fiyat istikrarı

    yani enflasyonla mücadele.

    merkez bankasının en temel ve birinci öncelikli görevi, enflasyonu önlemektir. enflasyonun temel kaynağı da ülkemizin ekonomik koşullarında kurdur.

    yani aslında koskoca merkez bankasının en temel görevi kuru adam etmektir. çünkü kur ülkeyi batırabilecek bir şeydir.

  • sağlam bir sıçış örneği, ancak savunma makamı o kadar sağlam savunamamış. kardeş onun deaktif olmasını mı bekleyeceğiz? hesap makinesi lan bu, hızlı bir şekilde yazar geçersin. yani normal olanı bu, ama senin gönlün olsun diye bekleyelim bundan sonra.

    edit: bak hala mal mal savunmalar geliyor. iki, üç basamaklı sayıları toplarken olmuyormuş. uzun bir işlem yaparken, aradaki tek basamaklı sayıları ne yapacağız genco? tek basamakları ele, sonra kafadan eklersin onları değil mi? harika çözümler, harika yalama yöntemleri gerçekten. apple kullanıyorum, denedim, aynen böyle sıçıyor.

  • 1- her zaman dolmuş şoförüne söylenmez.
    dolmuştakilerden kapıya doğru ilerlemek için izin isterken de gerekir.
    türkçeyi yeni yeni öğrenen bir yabancı tanıdığımdan, önünde dikilen adama geliyor:
    - bir geçirir misiniz?

    2- bazen dolmuş şoförünün "migors'ta inecek var mı?" gibi sorular sorması sebebiyle sadece "var" denmesi yeterlidir.
    önde duran adam "migorsta inecek var" demiş.
    ben de "migros'ta inecek var mı?" anladığım için "var" diye olan gücümle bağırdım.
    şöyle bir şey oldu:
    - migros'ta inecek var.
    - vaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrrr