hesabın var mı? giriş yap

  • çalışma bakanlığı tarafından hazırlanıp işçi cinayetlerine ilişkin patronu ve devleti aklamaya yönelik yayınlanan kamu spotu

    eskiden gizli gizli yaparladı böyle algı yaratma işlemlerini fakat artık demek istedikleri şeyi kendi kesimleri anlamaması endişesinden spotunun sonunda "iş kazası diye bir şey yoktur" yazma ihtiyacı da hissetmişler.

    gözlerimiz "fıtratında var" cümlesini aradı...

  • kurcalanması gereken soru. soru başlığa cevap entry girmemek biz eski sözlükçülere mahsus kaldı ama yine de böyle giriş yapmaya devam edeyim.

    evvela bir "doğal bariyer"den bahsedeyim. türkçe sondan eklemeli bir altay dili. öğrenilesi yabancı diller yahut komşu diller ise hint-avrupa dilleri ekseriyetle. büsbütün farklı bir anlayış, kurgu ve düşünce tarzına sahip bu diller. dil düşünceyi etkiler, yabancı dil öğrenmek aslında beyne yeni bir işletim sistemi yüklemek gibi bir şey. bize her şeyiyle çok yabancı dilleri öğrenmemiz bizim için doğal olarak zor, ancak bir fransız'ın ispanyolca öğrenmesi daha kolay, ingilizce öğrenmesi biraz kolay.

    sonra tabii ki anadilimizi bilmemek. dili yalnızca konuşan insan, bal yapan ama onu tarif edemeyen arı gibidir. konuşuyor, evet, ama konuşurken nasıl konuştuğunun farkında değil. zira öğrendiği şey anadili, gramer kuralları onun için farkında olduğu bir bilinçle kontrol edilen işlevler değil, "kendiliğinden" gelen şeyler. bir tiyatrocu arkadaşım, kendi karakterinin, davranışlarının ve duygu durumunun farkında olmayan bir insan, farklı rollere bürünemez demişti. edilgen çatı nedir, sözgelimi ettirgenlik nedir, özne yüklem uyumu nedir, bunları bilmeyen bir insan, benzer kaidelerin tamamen yabancı bir mantıkla oluşturulduğu bir dili nasıl keşfedebilir?

    sonra eğitim sistemi, evet, defaatle belirtilmiş. eğitim sistemi ingilizceyi iyi öğretememek bir yana, neden öğrenilmesi gerektiğini de anlatmıyor. ben elimden geldiğince eğitim hayatının başındaki kardeşlere bir teşvik sunmaya çalışıyorum "neden" vererek: çalıştığım 3 işte de yönetici oldum ve şu an kendi işimin sahibiyim. en temel nedeni çok iyi derecede ingilizce bilmem. peki neden ingilizce bilmek buna vesile oluyor? çünkü bilim de, teknoloji de, rehberlik edecek kaynaklar da ekseriyetle ingilizce yazılan ürünlerden öğreniliyor, ingilizce bildiğin zaman bunları keşfedip farklılık yaratabiliyorsun. yaptığım işler hep yazı-çizi gerektiriyordu, ingilizce literatürü tarayabildiğim için özgün ve çarpıcı yazılar yazabiliyordum mesela. bunun ötesinde, bir işi ingilizce yapabiliyorsan abartısız türkçe piyasa fiyatı x beş fiyat biçebiliyorsun.

    küçüklüğüme gidiyorum, ingilizce öğrenmek benim için zorunluydu. bilgisayar oyunlarını oynayamıyor ya da oynasam da tam zevk alamıyordum. bölümleri geçmek için ingilizce bilmem gerekiyordu. bu kadar basit. çocuklara bir neden vermenin yanında, hayatlarında ingilizceye ihtiyaç duymalılar. bu zorunluluğu kendinize de yaratabilirsiniz, ben uzun süre öğrenmek istediğim şeyleri ingilizce kaynaklardan okumaya çalışarak geliştirmiştim ingilizcemi mesela.

    bizde gerçi haksızlık etmemek lazım, bir zorunluluk var, sınav zorunluluğu. çocuk ingilizceyi geçmesi gereken bir engel olarak görüp, ezberleyip geçiyor. yahut yds gibi sınavların sınav taktiklerini öğrenerek 70-80 alıyor, işini görüyor. tek kelime ingilizce konuşamaz bu adam. akademik ielts puanım yıllar önce 8.0 idi (konuşmada tutuk olduğumdan bu kadar düşük *üzgün surat*), ancak yds'ye girdiğimde 2,5 sene ingilizce bir yayını yönetmiş ve içerik üretmiş bir adam olarak çok zorlanmıştım. 92,5 puan aldım ki ingilizce metin yaz yahut konuş desen asla konuşamayacak adamlar benden yüksek almıştı. geçenlerde tesadüfen ingilizce eğitim işi yapan bir adamla oturdum, hocam dedi, hiç ingilizce bilmeyen adamı getir, yds'den 70 aldırayım. sistem baştan aşağı saçma yani.

    bir de şahsi bir teorim var. yıllar önce tanıştığım, ingilizce tercümanlık okuyan bir arkadaşım, "ya ben küçükken yabancı dilleri türkçenin kelimelerinin yeri değiştiriliyor falan sanardım" demişti, orada çaktı bende bu ışık. ben ta küçüklükten yabancı dillerin her şeyiyle bambaşka olduğunu biliyordum, annem teyzemle çerkesçe konuşurdu zira. o aşinalık yabancı dil öğrenmeye kesinlikle bir katkı yapmıştır, belli bir yaşa kadar hiç yabancı dil duymamış ve o dillere dair farkındalık geliştirmemiş bir birey içinse bu avantajdan söz edemeyiz.

    bu yüzden ilkokul çağlarındaki çocuklara ingilizce değil türk lehçeleri dersi koyulmalıdır bence. bunun iki faydası olacaktır. çocuklar çok az bir emekle, bir anda 250 milyonluk bir coğrafyanın bireyi olabilirler, dünyaları genişler. ayrıca, anadilleriyle akraba, öğrenilmesi kolay, çok az gramer ve biraz kelime haznesi farkından ibaret dilleri öğrenirken, "yabancı dil" kavramına aşinalık ve sempati geliştirebilirler. kendi dillerine benzer ama ufak farklılıklar barındıran lehçelerin özelliklerini öğrenirlerken, dil kurallarını, gramer kaidelerini daha iyi kavrarlar. daha sonra ingilizce yahut başka bir dil öğrenecek olduklarında avantajlı olurlar. ki özellikle ingilizce, sınırsız kaynak ve günlük yaşamda sıkça karşımıza çıkabilen bir dil olduğu, doğasında da kolaylık taşıdığı için iki yılda çok rahat mükemmel seviyede öğrenilebilir, yalnızca konuşma kısmının belli bir seviyenin üzerine çıkması bir süre yurtdışında bulunmayı ve yoğun pratiği gerektiriyor.

  • sol : sferik; - 5.25 / silindirik; - 4.25 / aks: 180

    sağ : sferik; - 3.00 / silindirik; - 3.25 / aks: 5

    ---------------
    ve bu camlar için de aldığım fiyat şöyle:
    marka: altra shamir
    ürün: smart sv 1.60 free from (organic antrefle %55 inceltilmiş,* tek odaklı camda kişiye özel üretim)
    585x2=1170 tl,
    --------------------
    aynı paraya tarabya sırtlarında iki göz bir gecekondu buldum. bakalım. ya gözlük ya ev. o da iki göz, o da.

  • tam tersini yaşamış biri olarak imrendiğim şeydir. bir gün taso oynuyoruz neyse bi arkadaş geldi "ben de oynicam ama tasom yok bana satar mısın?" dedi. benim cepler de dolu. tasodan para kazanacam falan. sonra çocuk: "ama yanımda para yok annemden alınca veririm" dedi. kabul edip 4 tanesi 250 bin liraya anlaştık. neyse oynuyoruz bu çocuk 4 tane tasoyla benim elimdekilerin hepsini tabiri caizse üttü. anasının dini demeyin gerçekten öyle oldu. sonra "hani ben senden 4 tane borç almıştım al onları veriyorum" dedi. bir daha oynadık o 4 taneyi de üttü. kaldık öyle s.k gibi ortalıkta. böyle bir talihsizlik yaşamışımdır hiç unutmam.

  • bu videodaki kişileri tanımam etmem ama 2 kelam edeceğim. bu kadının kocasıyla birlikte kaldığında böyle şovlar, eğlenceler, cilveler yapmadığına eminim. yapılan o dansların hepsi ınternet alemi için yani sosyal medyada beğeni, takip alabilmek amaçlı.

    gerçekten kocasına böyle cilve yapacak bir kadın , sadece kocasına yapar, internette milyonlarca insanın görmesini umursamaz. eleman videoda çok daha mutlu durmuyor çünkü karısının bunu kocasıyla iyi vakit geçirme amaçlı değil de video için veya başka bir amaçlı yaptığını biliyor.

  • e: çantanı bereni her şeyini aldın di mi? bir şey unutmadın?
    k: yok canım her şey tamam da... bir şey eksik.
    e: ne?
    k: kalbim... sana verdim ya. o eksik.
    e: .... (gülümser)
    k: ahaha nası koydum ama cevap bulamadın di mi. yaa böyle yaparlar adama. romantizmim de vardır benim.
    e: öf ama ya...