hesabın var mı? giriş yap

  • suleyman: hasta bakici.
    ben: narkoz mu yoksa ostrojen hormonu mu aldigi belli olmayan sozde erkek hasta.

    - suleyman beeey size de cok zahmet verdiiik. (kibar ol, ekstra kibar ol, ama ayni zamanda isveli ol)

    kendimden utanamiyorum bile.

  • eurolig nba ile uzun yıllardır kıyaslanıyor. bir basketbolsever olarak bu iki ligi kıyaslamak bana zor geliyor ve nba'in euroleague'in kalitesini daha da düşürecek yeni kararlar alması kuvvetle muhtemel.

    öncelikle hatırlatmak gerekirse mevcut durumda nba'de en düşük maaş yaklaşık 900 bin dolar, sadece bir sene tecrübe sahibi oyuncuların maaşı yaklaşık 1,5 milyon dolar ve ortalama nba oyuncusu maaşı ise 7-8 milyon dolar.

    kıyaslamanın diğer tarafında eurolig'te ise ortalama bir takım 10 milyon dolara kuruluyor ve nba'de tutunmuş diyebilecegimiz (5-6 sene tecrübe) bir oyuncunun alabileceği en düşük maaş olan +2 milyon dolarlık kontrata sahip oyuncu sayısı 5-10 ve bu kontratları veren takımların da ekonomik bir motivasyonları yok; eurolig şampiyonu bile ancak 3-4 milyon dolar gelir elde ediyor. toparlamak gerekirse eurolig'in parasal olarak nba ile rekabet etme ihtimalinden söz etmek mümkün değil; nba takımları avrupa'dan istedikleri oyuncuyu alıyorlar. ( maaşlar arasındaki devasa fark sebebiyle ekstra gelirler çok dile getirilmiyor ama nba'de oynayan oyuncular çok daha rahat şekilde ve daha büyük reklam gelirlerine ulaşabiliyorlar. nba'de neredeyse her oyuncunun kıyafet sponsoru var ve knick gibi bir takımda 5-10 dakika oynayan oyuncular için bile bu 6 haneli oluyor.)

    eurolig'in gelir sağlamada başarısız olması ve nba ile sürekli olarak artan gelir farkı eurolig'in nba'den çekebildiği oyuncu kalitesini düşürüyor. güncel olarak mirotic gibi istisnai bir örnek olsa da geçmişte eurolig nba'de az çok bir rolü olabilecek oyuncuları çekebiliyordu, bu cazibe gittikçe zayıflıyor.

    nba'den euroleague'e gelen oyuncular deyince akla genelde udoh, vesely, larkin gibi oyuncular geliyor ama nba'in avrupa ve dünya basketboluna zararı aslında yakın zamanda başlayan iki yönlü kontratlarla daha alt seviye oyuncuların abd dışında oynamalarının cazibesini düşürmesi.

    ifade ettiğim gibi hiç tecrübesi olmayan bir oyuncu bile nba'de yaklaşık 900 bin dolar alıyor ama geçmişte her takımın kadrosu 15 kişilik olduğu için nba dünyanın en iyi 450 oyuncusunu alıyordu diyebiliriz; geçtiğimiz yıllarda iki yönlü kontratlar devreye girdi ve birçok takım için cazip olan bu olanak sebebiyle 60 tane daha oyuncuya nba yaklaşık 500 bin dolarlık kontrat sunabiliyor. 500 bin dolar eurolig'te zirveye oynayan takımlar için büyük bir rakam değil ama ortalama takımlar için ortalama maaş geliri. eurocup gibi organizasyonlar için ise büyük para... üstelik g-league'te oynayan bir oyuncu herhangi bir takımın acil ihtiyacı sebebiyle (sakatlık vs.) 10 günlük nba kontratlarından 50-150 bin dolar arası(tecrübeye göre) para kazanıyor ve g-league'te kendini ispatlayan oyuncular defalarca 10 günlük kontrat alma, nba'e dönme/nba'de yer edinme imkanı buluyorlar. bunun dışında takımlar exibition 10 kontratlarıyla oyuncuları nba'deki minimum maaşla g-league'te oynatma imkanı devreye girdi. (exhibition 10 kontratları garanti değil, her an feshedilebiliyor.) g-league için atılan bu adımlar avrupa basketbolu ve eurolig'in kaliteli oyunculara daha az ulaşabilmesine sebep oluyor.

    g-league'in geçmişe oranla daha fazla para vaat edebilen bir lig olması avrupa için olumsuz fakat bu lig günün sonunda zarar eden bir lig (nba takımlarını çok kasmıyor olsa da) fakat nba g-league'in gelirlerini ciddi şekilde artıracak, g-league'i nba'den sonra dünyanın en önemli ligi haline getirebilecek kararlar alıyor/almaya çalışıyor. covid-19 sebebiyle bu sene dikkat çekmedi; nba, g-league'e ignite diye yeni bir takım ekledi. bu takım koleje gitmek istemeyen bir sonraki draftın önemli oyuncularına 500 bin dolara kadar para sunuyor böylece liseden sonda bir sene kuralı sebebiyle abd dışında basketbol oynamak isteyen (oyuncuların gelişimini olumlu etkilemiyor; (bkz: emanuel mudiay), (bkz: brandon jennings)) oyunculara makul bir alternatif sunuyor. (ignite genç oyuncuların gelişimi için de önemli olanaklar sunuyor. uzatmamak için kısa kestim.)

    nba, liseden sonra bir sene kuralından pişman uygun bir süreç ile bunu sonlandırmayı planlıyor. (covid olmasaydı 2021 iddiası vardı.) lise mezunu gençlerin nba'e girmeden önce bir yıl g-league'te oynamaları öneriler arasında.

    gelecek vaat eden gençler bayağı ilgi çeken bir konu, bir önceki sene zion williamson-ja morant karşılaşmalarının yayını çok ciddi rating toplamıştı; okulların kendi kitlesinin de etkisi olsa da march madness'ta elde edilen gelirler milyar doları buluyor ve bu parada oyuncuların hiçbir payı yok, bu gelirin çok azı bile g-league finanse etmeye yeter ve ligi karlı bir hale getirir. g-league'in çok daha fazla gelire sahip bir lig haline dönüşmesinin avrupa basketbolunu olumsuz etkileyeceğine şüphe yok. eurolig'in gelir üretmedeki beceriksizliği ( şampiyona 1 milyon dolar ! en fazla sağlanan gelir 3-4 milyon dolar vs.) nba ile kıyaslanan euroleague'in g-league'in gerisinde kalmasına şahit olabiliriz.

  • hkg gerçek bir devrimcidir. bulunduğu çevreyi anlattıklarından az çok tahmin edebiliyoruz. televizyonsuz, telefonsuz dünyadan kopuk bir yaşam. radyodan kız çocuklarının evlendirilmesiyle ilgili şeyler duyup yaşadıklarının normal olmadığını o zaman anlayacak kadar beyinlerin yıkandığı, küçük yaşlardan itibaren sürekli cezalandırılma, cehennemde yanma baskılarıyla büyüyüp kafasını olduğu yerden kaldıramayan çocuklar. üstüne bu kadar acıyı yaşayan bir insanın sergilediği üstün cesaret karşısında saygıyla eğiliyorum. yaptıklarını yapabilmek, delil toplamak, o savcıya gidip, bu yaşadıklarını anlatabilmek, bunlar çok büyük işler. yaşın tüm yaşadıklarına rağmen hala küçücük sadece 24 yaşındasın şu anda ve cehennemi bu dünyada görmüşsün. umarım bundan sonra huzura kavuşur ve karabasanlarından uzakta mutlu bir hayat yaşarsın.

  • geçen yıl aralık ayı. bakü'deyim. bitirdiğimiz bir fabrika projesinde sisteme elektrik verilecek. biz de kontrol amaçlı oradayız, yani şantiyede. hava o kadar soğuk ki, 3 dk dışarı çıkıyorum, 3 dk trafo binasına girip ısınıyorum.
    derken azeri şantiye şefi ''gel ofise geçelim çay içip ısınalım biraz'' dedi. çıktık şantiyede yürüyoruz, her yer toz toprak. sonuçta inşaat halinde bir yer henüz. o kadar sert bir fırtına var ki düz yürümek mümkün değil. ayrıca fırtınadan toz toprak gözlere, kulaklara giriyor.
    neyse zor da olsa yürüyoruz. azeri arkadaş geri geri yürüyor, montunu da gözlerini kapatacak şekilde yukarı çekmiş. bana da aynısını yapmamı söyledi. ben de çektim montumu kafama kadar, geri geri yürüyorum. derken biri dokundu. arkamı dönmemle 1 metrelik çukur, içinde uçları sivri inşaat demirleri dimdik vaziyette çakılı bana bakıyor.
    ama işin tuhaf kısmı arkamda kimsenin olmaması.
    o gün tek bildiğim şey şu; kesinlikle iyilik yaptığım bir şeyin karşılığını aldım. allah beni 6 yaşındaki kızıma ve doğacak oğluma bağışlamıştı. aksi halde o çukura düşseydim feci bir ölüm beni bekliyor olacaktı.
    iyilik yapın arkadaşlar, size kötülük yapanlara da iyilik yapın. ben hep yapıyorum ve hiç yanıltmadı beni. her zaman işlerim rast gitti.

    şunu da ekleyeyim; olaydan sonra çukurun etrafını kapattırdım.

    zorunlu edit: hayat çok tuhaf. bu entride allah beni doğacak oğluma bağışladı yazmıştım ama oğlumu bana bağışlamadı. maalesef dün sabah ani bir komplikasyon sonucu kaybettik. halbuki haftaya doğumumuz vardı. dr. dediğine göre kordon bebekten kopmuş. biliyorum, oğlum cennette beni ve annesini bekleyecek.

    edit 2: siz ne güzel insanlarsınız yaa. destek mesajı atan herkesten allah razı olsun.

    önemli edit: geçen ay teste girmedim ama covid olduğuma eminim. eşime de bulaştığını düşünüyorum. hamilelerde kordon kopmasına neden olabilirmiş. lütfen hamileler dikkat edin kendinize. çünkü oğlumuz anne karnında öldü ama doktorların dediğine göre çok sağlıklı bir bebek.
    inşallah cennette oğlumuzla buluşuruz..

  • gladiator vcd'si, filmin ba$lari, commodus vagondan cikar, atini ister...

    commodus: where's the emperor?
    adam: he's at the front, sire.

    altyazi:
    - imparator nerede?
    - fransa'da.

  • ankara'da okuduğum senelerde, trabzonspor'da oynuyordu. bir gün otobüse bindim ve bir amca bana umut bulut'un gol attığı bir maçta, umut ile ilgili bir spor manşetini gösterdi. "bak, oğlum bu benim." dedi. kendisiyle o denli gurur duyan, otobüste tanımadığı insanlara bile oğlunu anlatma isteğiyle yanıp tutuşan bir babası vardı ve bu kadar senedir, umut bulut hakkında tek bildiğim şey de bu. sanırım yeter de artar bile. başı sağolsun.