ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ben de maalesef bu örgüte yardımcı oldum
-
suc itirafidir.
samsung tablet kutusundan hıyar çıkan çocuk
-
çıkan hıyarı bile hak etmeyen çocuktur.
varoluşu sorgulatan şarkılar
-
her ne kadar "yaşamda bazı şeyleri çözdüm bence" diye boyumdan epey büyük sözler etsem de ara sıra uğrayan varoluşsal krizlerimle boğuşmak ve varoluşumun acısını dindirmek zorunda kalıyorum. bu bazen çok zorlu oluyor; çünkü bir bedene sıkışmış haldeyken ve tüm o düşünceleri beynime üşüşüp adlarını bile bilmediğim onca duygu boğazımda düğümlenmişken kimsenin kapısını çalamıyorum. kendimi daha çok bir battaniyenin altında usul usul ağlarken ya da duvara dönüp kafamı vururken buluyorum. yalnız olmadığımı biliyorum; ama kimseyle bir de olamıyorum. öyleyse dans! renk! bu da bir seçenek elbette. bu kadar delirene kadar önce dibe, ama epey bir dibe bir batmam gerekiyor. diyorum ki "batayım lan!" bu batma anlarında beni hiç yalnız bırakmayan bir şey var ki kendisi mucizevi bir şey: müzik! çünkü müzik, varoluş acısını dindirmenin yollarından biridir de. peki ben ne yaptım? varoluş sıkıntısı çektiğim anlarda dinlediğim şarkıları derledim ki varoluş sıkıntısı çeken ve belki de müzik zevki benimkine benzer kişiler varsa kendilerine şarkıları ileterek bu süreçte yalnız hissetmemelerine yardımcı olabilirim.
kriz anlarım düşündüğümden fazla ve çeşitliymiş. bana varoluş sıkıntısı yaşatan türlü türlü şey var ve bu aşağıda paylaştığım listedeki şarkıları da ona göre dinliyorum aslında. yine de hepsi dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor.
fleet foxes - blue spotted tail (sözleri: #22959264)
bülent ortaçgil - zamana sıkışmış (sözleri: #1910650)
bülent ortaçgil - yüzünü dökme küçük kız (sözleri: #719495)
evdeki saat - deli miyim (sözleri: #71875575)
kodaline - big bad world (akustik) (sözleri: #36951734)
fikret kızılok - ama babacığım (sözleri: #8671886)
fikret kızılok - inişlerim çıkışlarım (sözleri: #3495460)
deniz tekin - böyle (sözleri: #53303498)
low roar - give up (sözleri: #43758261)
halimden konan anlar - sıkıntı var (sözleri: #36741502)
zardanadam - hepsi hepsi hayat nasıl olsa (sözleri: #2960034)
eddie vedder - society (sözleri: #26620842)
villagers - nothing arrived (akustik) (sözleri: #67087086)
johnny flynn and laura marling - the water (sözleri: #28948077)
patrick watson - the great escape (sözleri: #24943989)
agnes obel - riverside (sözleri: #20897629)
kesmeşeker - tek kişiyim ben hala (sözleri: #6569584)
great lake swimmers - this is not like home (sözleri: #8922766)
not: şimdi bana "ne kadar da işsizsin" diyecekleriniz çıkabilir. aslında işsiz olmak şöyle dursun, ölümüne yoğunum; ama ben dinlenmek için hiçbir şey yapmamak yerine yine bir şeyler yaptığımı fark ettim. her neyse. kimseye yararı olmazsa bile kendime liste çıkarmış oldum. aklıma geldikçe güncellerim.
ekleme: liste güncellendi.
hayata dair umut veren detaylar
-
maraş kırsalında öğrencilerin çoğunun davara gönderildiği boş zamanlarında okula geldikleri bir köy okulunda (alanım ögretmenlik olmasa da ingilizce eğitim alan birisi olarak) bir eğitim öğretim süreci boyunca geçici ücretli ingilizce öğretmenliği yaptım. daha doğrusu ögretmenlik eksikliğinden ingilizce dersleri uzun bir süre bomboş geçen bir okuldaki çocuklara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. o okulda bünyamin isminde ram öğrencisi olarak belirtilen sınıfın en arka köşesinde tek başına oturan bir öğrencim vardı. okula ilk geldiğimde öğretmenler odasında arkadaşlar fikir verirken ilk söyledikleri şeylerden birisi; "bünyamin'e hiç bir şey anlatmaya uğraşmayın. o kendi halinde gelir gider" dediler. tabi o sınıfa girer girmez bünyamin'in kim olduğu arkadaşlarının alaycı konuşmaları altında kenara sinen ürkek bakışlarından anlaşılıyordu.
diğer arkadaşların tavsiyelerinin aksine. o sınıfta herkese ne anlatıyorsam, bünyamin'e de anlatmaktan asla pes etmedim. onlara bir anlatıyorsam ona iki anlatıyordum. 6. sınıf olmalarına rağmen o sınıfta hiç kimsenin doğru düzgün bir temeli yoktu ama nedense en fazla bünyamin'in temelsizliği dikkat çekiyordu. her şeyi 4. sınıflara anlattığım gibi sıfırdan anlatmaya çalışıyordum. bünyamin de artık zamanla ona verdiğim ödevleri iyi kötü yapmaya çalışıyordu. yapamadıklarını da teneffüs arasında öğretmenler odasında yanıma getirip sorduğunda şaşkınlıklarını saklayamayan diğer öğretmen arkadaşların tuhaf bakışları halen aklımda.
muhtemelen birilerinin eskisi gri yırtık bir paltoyla okula gelen, soğuktan dudakları çatlayan, elleri davar gütmekten nasır tutan ve üstüne itilip kakılan o çakır gözlü bünyamin adını söylerken bile takılırken artık soru sormaya cesaret edebiliyordu. ilk dönem karne sonuçları açıklandı. bünyamin'in karnesinde beden (2) ve ingilizce (3) hariç bütün dersleri 1. bir insana resim ve müzik'ten nasıl zayıf verilebileceği belki ayrı bir tartışma konusu ama beden dersi bile ikiydi. bünyamin'in en yüksek dersinin ingilizce olduğuna şaşıran müdür yardımcımız şiveli konuşarak; "hele şu bünyamin'i çağırın az ingilizce konuşak" diye maytap geçti. bünyamin'in çağırdılar ve korkarak idarenin odasına girdi. rakamları 10'a kadar saydı, oda'da gösterdiğim renklerin hepsinin ingilizcesini söyledi. adını, yaşını ve nereli olduğuna dair sorduğum ingilizce sorulara da cevap verince müdür yardımcımız sustu kaldı.
ve o an anladım ki; bünyamin aslında kafadan tüm alt standartların doğuştan yüklendiği bir kurbandı. ta ailesinden hazır nur topu gibi hocalarının ellerine doğmuş tüm öğrencilere dip nokta olarak belirlenen "bundan bir cacık olmaz" vakası bir başarısızlık timsaliydi. oysa bünyamini deştikçe öyle doğmadığını, öyle yapılmak için nasıl aileden okula koordine bir şekilde buna itildiğine ve azıcık bir değerin, ilginin bir insanı nasıl diriltebileceğine defalarca kez şahit oldum.
edit: bünyamin'le ilgili aktardığım bu paylaşımın bugün ekşi şeyler'e yansımasından sonra birçok arkadaştan devamında ne olduğunu öğrenmek istediklerine dair mesajlar geldi. birçok arkadaş da sağolsunlar güzel sözlerle onore etti. fakat aslında bünyamin'in bana öğrettikleri benim ona öğrettiklerimden çok daha fazlaydı.
öncelikle bu hadise öğrencinin ismi dahil baştan sona gerçek. o sürede geçici ingilizce öğretmenliği yaptığım için sadece 1 yıl bu köy okulunda bulundum. devamında yüksek lisans eğitimim için yurt dışına gittim ve hiç birinden haber alamadım. fakat bir gün bünyamin beni facebook'tan bulup ekledi. onu görünce bir anda içimi tuhaf bir mutluluk sardı. bünyamin artık facebook bile kullanabiliyor ve beni halen hatırlıyordu. hani artık facebook kullanabilecek kadar sosyal medyadan haberdar olması, (bir kenara pusturulmasından ötürü zeka geriliği var sanılan) içine kapalı kendi halindeki bünyaminin dış dünyayla iletişiminin şimdi çok daha iyi boyutlarda olduğunun bir göstergesiydi. ilköğretimi tamamladıktan sonra liseye gitmediğini, babasının yanında ailesine yardımcı olmaya devam ettiğini söyledi.
bünyamin duygularını ve düşüncülerini sözlerle çok net ifade eden birisi değildi. dolayısıyla o facebook muhabbetimizde klasik hatır sormalar içerisinde kaldı. fakat "kendine iyi bak, bundan sonra bir sıkıntın olursa her zaman yazabilirsin" diye bir kapanış yaptığımda, o da vedalaştıktan sonra onlara söylettiğim ingilizce çocuk şarkılarından birinin youtube linkini bulup yolladı. bünyamin'in ürkekliğinin azaldığını hissettiğiniz mimikleri ve bakışlarıyla size yaklaştığını ve emeğinize karşılık bir çaba içinde olduğunu anlardınız. yani bünyamin'le iletişimimiz uzun cümlelerden veya sohbetlerden ziyade hep onun kendini ifade etme şekillerindeki küçük gelişmelerle ilerlerdi. bu bazen mimik ve bakışlarından, bazen de yanınızda belirip kitabı veya defteri uzatıp sormak istediği şeyi parmağıyla göstermesiyle olurdu. dolayısıyla o gönderdiği şarkının kendince bir teşekkür ve bir vefa göstergesi olduğunun farkındaydım..
bu arada facebook'taki tek paylaşımı şu profil fotoğrafıydı. aradan 2 yıl geçmesine rağmen hiçbir hareketlilik olmadan aynı resimle pek aktif olmadığı anlaşılan bir facebook hesabı dışında çok fazla iletişimimiz olmadı.
kadın börek yapmasını bilmiyorsa o aile dağılır
-
aman allahım o nasıl bilek,
olmak isterim yuvana direk.
bir de biliyorsan yapmayı börek,
mutluluktan olurum shrek.
tupac ölmedi
öğretmen maaşından kar tatili kesintisi yapılması
-
öyle bir ülke düşünün ki adalet anlayışı; karşı tarafın ayağından asılmak olsun. yoksa kimsenin hak hukuk falan tınladığı yok. mesela şu mantık var "yahu ben çalınca hapse giriyorum ama onlar çalınca bir şey olmuyor". baştaki insanların hırsızlığını bile kendi yapamadığı için eleştiriyor yani. kendisi de çalabilse o zaman o insanların yaptığını görmezden gelecek. %50 gibi yani. kendileri de fırsat buldukları zaman çalmaktan çekinmedikleri için bazılarının hırsızlığını "çalıyor ama çalışıyor" diye savunuyor.
evet bu örnekler ters ve konu ile pek alakasız gibi ama aynı durum olumlu şeyler için de geçerli. bir takım insana uygulanan pozitif ayrımcılık sırf kendisine uygulanmadığı için "bu nasıl adalet ben işe giderken onlar yatmasın evde" şeklinde feryat ediliyor. evet haklısın ortada bir haksızlık var ama bu haksızlık o insanların evde yatması değil senin bu olumsuz hava şartlarında işine zorla çağrılıyor olman. yani örneği ters veriyorsun. şu şekilde söylesen anlarım; "ben de insanım ve insanca muamele görüp insan gibi çalışma şartları istiyorum. nasıl ki öğretmenler olumsuz hava şartlarında evde yatıyorsa ben de bu olumsuz havada canım pahasına dışarı çıkmayı istemiyorum. adalet istiyorum ve insanca muamele görmek istiyorum."
ama çıkıp "herkes benim gibi hayvan muamelesi görürse adalet sağlanır" diyorsan bu işte bir terslik vardır.
not: öğretmenim. şu an okuldayım(teneffüs) evim çalıştığım okuldan tam 70 km uzaklıkta. toplu ulaşım gibi bir şansım yok ve arabamla gidip geliyorum. ayda 650 tl yakıyor. bakım ve diğer masraflar hariç. saygılar.
not 2: tüplü
mackolik.com'un yaran üye yorumları
-
granada valencia maçının başlamasına yaklaşık beş dakika varken;
"arkadaşlar şuan granadadayım ispanyaya erasmusla geldim .maçı izlemek için sahayı görebilen yüksekçe bi apatmana çıktım sizlere elimden geldiğince dilim döndügünce maçı anlatmaya çalışacagım."
kullanmak için can atılan replikler
-
geçen seçimlerde böyle tam sandık başında durup,sandık görevlisine;
"ben seçilmem seçerim.." demeyi ne kadar çok istedim anlatamam.hatta adama bi 3 saniye falan bakakaldım.
anneanne evindeki 30 kiloluk beton yorgan
-
bir buçuk metre uzunluğunda, yirmi santim yüksekliğindeki beton yastığın mütemmim cüzüdür.
youtube'dan izlenerek halledilen en son iş
-
en son buzdolabımın arızasını giderdim.
buzdolabım, dondurucu olmayan normal bölümündeki yani, en alttaki çekmecesinde bulunan tüm meyve sebzeleri buza çeviriyordu. sebebini bi türlü bulamadık.
servisi aramadan önce youtube'dan bakayım dedim epey bi' izlenen bir video buldum.
videodaki saçsız abi, dolabın en arkasını açın diyordu. motorun pervanesinin tozdan dönemez duruma gelmiş olabileceğini, bir de tahliye deliğinin tıkanmış olabileceğini söylüyordu.
eşimle dolabı çektik fişi prizden çıkarıp arkasını açtım ve adamın dediği gibi 9 yıllık dolabımın pervanesi tozdan görünmez hale gelmişti. denemek için fişi taktık ve pervane dönmüyordu. sonra fişi tekrar çıkarıp elektrik süpürgesi ile iyice tozu çektim sonra da bezle güzelce sildim. motorun üzerine de soğuk suyla ıslatılmış bezle biraz baskı yapın falan diyordu bu yolla motoru da soğutup tahliye deliğine de baktık. orası da toz ve diğer şeylerle tıkanmıştı. çöp şiş ile ufak ufak baskı yapıp onu da açtım. çiçek gibi oldu.
sonra fişi taktık ve bilin bakalım noldu?
pervane ilk günkü gibi dönmeye başladı. ay arkadaş.
dolabı 1-2 gün gözlemledik ve gerçekten de düzelmişti. resmen bir sürü masraftan kurtulduk. şu an bayağı iyi çalışıyor.
teşekkürler youtube ve ilgili videodaki sinirli anlatım tarzı olan saçsız adam.
az kişinin bildiği muhteşem web siteleri
-
daha önce muhtemelen paylaşılmıştır ama ben yine de görmeyen vardır diye atayım buraya.
http://www.whatsthere.co/ ile dünya üzerinden bir yer seçiyorsunuz o yerde en son paylaşılan instagram fotoğrafları çıkıyor.
kadınların çantalarındakiler
-
erkeklerin ellerini kollarını sallaya sallaya gezmelerine neden olandır.
dışarı çıktık. evin anahtarı uzatıldı.
-çantana koyar mısın ya?cebimi deliyor da...
+olur.
araba park edilir.anahtarı uzatılır.
-şunu da ev anahtarının yanına koyuver.
+tamam.
hapşurur.
-ya peçete versene bana!.
+al bakalım.
-ya aynanı versene.
+buyur.
-aa ! bu da nesi? çantandaki ıslak mendilden alayım mı?
derin bir iç çekiş.ve:
+tabi.
-kalem, kağıt var mı? şu yazıyı not alayım.
+olmaz mı?
-bozuk paralar sende kalsın.ağırlık yapıyor.
+peki.
-ağrı kesicin varmıydı senin?
+olmaz mı? sırf senin için taşıyorum bu çantayı ben!..
atatürk'e ingiliz ajanı diyen türk jandarması
-
15 temmuz sonrası darbe bahanesiyle ihraç edilen ve cezaevine atılan hatta işkence yapılan askerler yerine ordu bunlarla dolduruldu. çok şaşırmamak lazım. yakında tsk'dan asker yerine menzilci hacı hoca mezun olursa hele hiç şaşırmayın.