hesabın var mı? giriş yap

  • varlığından emin olmadığım bir platformun açıklaması.

    apple bu işe girsin bizim millet para verir, taksit yaptırır yine takar o çipi.

    "ilk buluşmada çipli kolu masaya koymak"

  • bazen sözlükte yazılanları şaşkınlıkla okuyorum.

    bu kadar basit bir sebep ile birini dövmenin neresini savunuyorsunuz lan. cocugun belki maskesi yırtıldı yoktu. belki de kaybetti o an maskesini. hepsini geçtim takmamış olabilir maskesini. hemen direkt dövmekmi lazım, maske takmadı diye öldürseler onu savunacaksınız.

    burada eleştirecegim tek şey yürüyen merdiven var iken asansörle cıkmalarıdır. ben sirkeci marmaray istasyonunda bile asansör kullanmıyorum adamlar osmanbey durağında asansör kullanıyor. o zaman biri de cıkıp desin ki ulan ibneler ayagınız yok mu, hamile değilsiniz, engelli değilsiniz ne işiniz var asansörde şeklinde bağırıp hepsini dövseydi. ne değişik insanlarsınız.

  • dickens 24 yaşında çok hızlı ünlü olan bir yazardı. o dönemde çok satan ama eleştirmenler tarafından az sevilen biriydi. hatta saturday review hakkında "şöhretinin kalıcı olduğunu düşünmüyoruz" bile demişti. "çocuklarımız dickens'ı günümüz romancılarının en tepesine yerleştirirken atalarının ne demeye çalıştıklarını anlamaya zorlanacaklar" ancak tolstoy, henry james, dostoyevski gibi yazarlar ise dickens'ı epey beğeniyordu. hatta tolstoy'a göre shakespeare'den sonra en iyi ingiliz yazar dickens'tı.

    1841'de the old cruirosity çıktığında yaklaşık 6 bin kişi new york limanında kitabı beklemişlerdi. çünkü kitap bir serinin devamıydı ve herkes küçük neil'in ölüp ölmediğini merak ediyordu. hatta limanda beklerlerken bağırarak "küçük neil öldü mü" diye birbirlerine soruyolardı. (spoiler : ölüyor. hatta oscar wilde şöyle demiş : küçük neil'in ölümünü okuyabilmek için taş yürekli olmak gerekir... gülmeden okuyabilmekten söz ediyorum)

    kitaplarını bu kadar çok insan beklediği için ve beklemesi için dickens kitaplarını bölümler halinde yazıyor ve bölüm başına para alıyordu. kısacası daha fazla para kazanmak için hikayelerini parçalayarak satıyordu.

    dickens, takıntılıydı. evindeki her eşyanın yerinin sabit olmasına çok özen gösterirdi. hatta saatlerce eşyaları doğru konumlarına getirmek için uğraşırdı. eve birileri geldikten sonra hemen evi düzenlerdi. ayrıca saçlarına çok özen gösterirdi. zaman içinde dökülen saçlarını çok uzun süre tarayabilirdi. hatta yemeğin ortasında cebinden tarağını çıkartıp saçını taramaya başlardı.

    dickens'ın takıntılı davranışlarını daha da arttıran özelliği batıl inançlarıydı. belirli sayılarda eşyalara şans getirsin diye dokunur, cumayı şanslı gün sayar, londra'dan kitabının son bölümü yayınlandığında ayrılır, kafası kuzey kutba gelecek şekilde yatardı. eğer kafası kuzey kutbuna bakmazsa uyuyumadığını söylerdi. bunu yapmasının diğer bir sebebi ise kafasının kuzey kutba bakmasının yaratıcılığını arttırdığına inanmasıydı.

    yazarın takıntısının başka bir yönü ise morglardı. morgların dickens için büyüleyici bir yönü vardı ve zamanını ölülerin arasında geçirmekten epey hoşlanıyordu. günlerce morglarda kalır ve burada yer alan ölüleri takıntısı haline getirir ve ölümleri üzerine uzun uzun düşünürdü. bunu "iğrençliğin çekiciliği" olarak tanımlıyordu.

    franz anton mesmer tarafından keşfedilen sözde bilim mesmerizm o dönemde epey ünlüydü. canlıların manyetik alanları ile hipnotize ederek hastalıkları tedavi etme yöntemi olan mesmerizm'i yazar katıldığı davetlerde eğlence olsun diye kullanıyordu. ancak panik ataklar geçiren birini bir haftalık bir süre ile tedavi etmişti. ayrıca yakın arkadaşı beyin sarsıntısı geçirdiğinde de onu iyileştirtirmişti. ancak kendi astım hastalığını yıllarca denemesine rağmen bir türlü iyileştiremedi.

    masal yazarı hans andersen ile dickens epey samimiydi. tanışmaları andersen'ın londra'daki imza gününde gerçekleşmişti ve birbirlerine hemen ısınmışlardı. anderson giderken tüm kitaplarını imzalı olarak dickens'a hediye etmişti. on yıl sonra andersen kendini dickens'a davet ettirdi. ancak dickens bu sırada karısından ayrılmış ve metresiyle eve çıkmak üzereydi. ayrıca andersen'a karşı mesefeli ve aksiydi. ancak yine de teklifi istemeden de olsa kabul etti. mektuplarında bir arkadaşına "andersen yanımızda olabilir ancak sen ona aldırış etme. kendi dili danca'dan başka bir dil bimiyor ve onu bildiğinden de şüpheliyim" demiş. andersen gelince ise evinde pek kalmamış londra'daki kendi işlerini halletmiş ve çok fazla andersen ile konuşmamış. evdekiler andersen ile dalga geçiyor ve yapılmasını istediklerini yapmıyorlarmış. üstüne üstlük kitapları hakkında yüzüne dalga geçiyorlarmış. hatta beş yaşındaki bir çocuk ile yazarla dalga geçip kitaplarını dışarıya atıyormuş. bu yüzden andersen'ın evin bahçesinde ağladığı bile olmuş. tüm bunlara rağmen andersen beş hafta evde kalmış. gitmesinin ardından dickens'ın kızı yazar hakkında "baş belası sıskanın tekiydi, gitmek bilmedi." demiş. ayrıca dickens ise yazarın kaldığı odaya şu notu bırakmış "hans andersen bu odada 5 hafta kaldı ve o beş hafta bu aileye asırlar gibi geldi."

  • çok enteresan bir şeklini görmüştüm.

    yolda yürüyorum, yaşları taş çatlasa 12-13 olan çocuklar top oynuyor. içlerinde aynen böyle bir çocuk, ama herkes gibi ronaldinho, alex, lincoln, delgado falan değil... fadıl vokri.

    - fadıl vokri!.. fadıl vokri!... şuuuuttt!... hay amını skym...

    ulan dedim, kimdi lan bu fadıl vokri? vardı böyle biri ama kimdi? sonradan hatırladım. takriben 15-16 yıl önce fenerbahçe' de oynayan sıradan bir futbolcuydu. peki bu eleman nerden biliyor fadıl vokri'yi? yaşı el vermiyor bir kere... efsane biri de değil herif. hadi bi yerden duydu diyelim, ulan başka futbolcu mu yok koca memlekette? ne düşündürmüştü velet beni o gün.

  • 36 kare bitmesinde diye kendimizi o kadar kasardık ki, gezi bittiğinde makarada hala daha 5-6 kare kalırdı. sonra o 5-6 kareyi de makara bitsin diye saçma sapan şeyleri çekerek bitirirdik.

  • - saçmalama ya iki tabak yemeğe verilir mi bu para
    - ya kızım sen ne yapacaksın ben ödüyorum
    - sen ödeyince bedava mı?
    - tamam ya hadi sipariş ver
    - mümkün değil, gel bak köşede bi esnaf lokantası var orada yiyelim, kalan parayla sinemaya gider üstüne mısır kola bile alırız da akbil paramız cebimizde kalır.

    - oha şuna bak el kadar triko kaç para!
    - marka kızım bunlar o kadar olacak
    - yemişim markasını, ben bu paraya terkos’tan üç tane triko alır üstüne bir de gömlek kapatırım.

    - kaç para dedin??!
    - 5 yıldızlı otel yahu, ultra her şey dahil
    - ne yapacağız? akşama kadar içki içip yemek mi yiyeceğiz?
    - ya ne alaka?
    - olm o paraya çıralı’ya gideriz, mis gibi pansiyonda takılır, denizden tutulan balıkları yer, sabaha kadar şarap içip şarkı söyleriz. hem daha çok eğleniriz hem de tatil yarı fiyatına gelir

    - iphone demek
    - evet doğum gününde alayım sana diyorum ne dersin?
    - benim telefonum var canım, alo diyor ya yetiyor bana. sen o paraya evine bilgisayar al, ben gelince beraber takılırız. üstüne cebine de para kalır onunla da bana bir ayakkabı alırız bitti gitti.

    işte böyle kızlardır bunlar, sevgililerine asla fuzuli masraf ettirmezler, sürekli bir b planları vardır. parayı harcatmadığı gibi nasıl daha verimli harcayacağının da yolunu gösterirler. eğer bu kızı beğeniyor, onunla keyifli vakit geçiriyorsanız, ama kafanızda ufak da olsa şüpheler varsa, olmasın. bu kıza hemen evlenme teklif edin, kaçırmayın.

    bu kızlar tutumludur, parayı efektif kullanmasını bilirler. ihtiyacı olmayan şeyleri almazlar, eksikleri belirler ona göre hareket ederler, bunu yaparken de en ucuzunu nerede bulacaklarını bilirler. sakın yanılmayın, ucuz derken kalitesize kaçmazlar fiyat-kalite indeksleri son derece yüksektir. böyle bir kız bulduysanız, çocuklarınızı çiçek gibi yetiştirir, evinizi çekip çevirir.

  • hastalandiğinizda bir tas çorba pişireniniz yoksa, ameliyata girerken cüzdanınızı hastabakıcıya birakip hakkını helal et diyorsanız yalnızliği iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.

  • + hello sir, i am calling you on behalf of mr.topal
    -mr who?
    +topal
    -could you please spell it?
    +yes sir :

    "t" as train
    "o" as oslo
    "p" as prince
    "a" as arthur

    and

    "l" as lüleburgaz...

  • abi o zaman gerçek kılıçla düello yapın. insanlığın son zamanlardaki gerizekalı hali beni derinden üzüyor. yani vr gözlük takmanın internete bağlanmanın amacı ne?

    aman bana ne nealiniz varsa görün a.k...