hesabın var mı? giriş yap

  • 1925 senesinde yaptığı vecihi k vi için vesika istediğinde, sertifika için bir teknik heyet kurulur, fakat uçağı uçurup deneyecek kimse olmadığı için sertifikayı alamaz ve izinsiz uçar. tabi bunun üzerine cezayı yiyince hava kuvvetlerinden istifa eder. uçağına da el konur.

    1930 yılında kadıköy'de bir keresteci kiralar ve ikinci uçağı vecihi k xiv'ü yapar. bununla ankara'da ismet paşa'nın huzurunda bir gösteri yapar. buna rağmen uçağı onaylatacak kimse olmadığından buna da müsaade çıkmaz. uçağını uçurabilmek için ta çekoslovakyalardan belge almak zorunda kalır. uçağı bir süre postacılıkta kullanıldıktan sonra uçuştan men edilir.

    1933'de 2 tane vecihi k xv ve vecihi k xvi isimli uçakları yapar ve vecihi sivil tayyare okulu öğrencileriyle çalışmalar yapar. bu okul da parasızlıktan ve verilen diplomaların denkliği olmadığından kapanır.

    1937'de almanya'da uçak mühendisliği diploması alır. okul 2 senelik olduğu için türkiye'de diploması kabul görmez.

    1947'de kanatlılar birliği diye bir dergi çıkarır. onun sonu da diğerleri gibi engellemeyle bitecektir. 1954'te hürkuş havayolları'nı kurar. türk hava yolları'nın kullanmadığı 8 tane uçağı borç harç edinir. thy'nın sefer koymadığı yerlere seferler düzenler. bazen gazete taşır. sabotajlar yapılır, yine önü kesilmek istenir. nihayetinde elinde bir uçak kalır. onu da mta için maden aramalarında kullanır.

    hayatının sonlarında bu uçakların borçları ve faizleri altında iyice ezilir ve 1. dünya savaşı'nda gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla bağlanan maaşına da haciz konur. 1969'da da gata'da sefalet içinde ölür..

    vecihi hürkuş, bütün isteği, azimine ve memlekete yaptığı hizmetlere rağmen hayatı boyunca engellenmeye çalışılmış, türkiye büyük bir zeka ve kabiliyetten yoksun bırakılmıştır. kısacası vecihi hürkuş, memleketimizin belki de en az bilinen ama en büyük ayıplarından birisi olarak tarihteki kayıtlarda yerini almıştır.

  • 18. yüzyilda soylu egemenliginden çikmis olan sanat, aslinda, soylu begenisinden çikarken beraberinde kaliplari da kiriyordu. 18 yüzyilda o güne degin belirlenmis ve kati olan tanimlar degisiyor, aslinda sanat bir sinifin elinden baska bir sinifin eline geçiyordu. burjuvazi ekonomik hayati ve bununla paralel olan sanati eline geçirirken beraberinde kendine özgü olan begeni anlayisinin da sanatta karsilik bulmasini istiyordu.tragedya, komedya gibi türler geçmisin raflarina kaldirilirken yerine "gözü yasli komedya, duygusal dram" gibi türler -baska bir deyimle ile ara türler- ortaya çikiyordu. iste "grotesk" kavraminin yolculugu iste bu noktada basliyordu.kesin kaliplari kirilmis olan sanatin artik farkli bir noktaya gitmesi kaçinilmazdi. alman idealist felsefesi kökenli kaliplari kirilmis sanat gündelik olana daha çok yaklasirken, "romantik akim" çerçevesindeki izlekte evrenin uyumu gibi felsefi söylemler sanatta hemen karsiligini buluyordu. evrenin içinde iyi ile kötü güzel ile çirkin iç içeydi. sanatçi ise evrenin bu uyumunu görebilen yegane kisi idi. o zaman sanatçi evrenin uyumunu zaten dile getirirdi. yani çagin özelliklerine uygun olarak gelismekte olan ve çagdas çeliskileri içeren "romantik dram" vasitasiyla dogadaki güzel - çirkin ve iyi ile kötü karsitligini ve birlesimin ifadesi olan "grotesk" i ortaya koyardi.yani saf bir deyis ile grotesk olan karakter üzerinde söyle bir karsilik buluyordu: dis görünüs itibari ile güzel bir kisinin, kötücül bir tutum sergilemesi, dis görünüs itibari ile çirkin bir kisinin, son derece iyi yürekli biri olmasi gibi. (örn: dorian gray'in portresi) klasik sanatin kaliplarina ve idealizmine karsit olarak karsitlarin uyumu olan grotesk kavrami iste böylesi bir noktada ilk olarak karsimiza çikar.günümüzde kullanilan "grotesk" kavrami ise artik türün gereginden veya tarifi reçetelerle anlatilabilecek bir düzeyden çikip çagin özelliklerine uygun bir tanimda kullanilmaktadir.

    çagin kosullari nedeniyle ortalamadan üstün bireyin içinde bulundugu ortalamayla ya da toplumla uyusmazligi sebebiyle içinde bulunulan hal grotesk kavraminin içindedir. bunda gülünç olan bireyin uyusmazligidir. ayni zamanda bireyin savundugu, temsil ettigi degerin yikimi açisindan da aciklidir. çünkü birey uzun zamandir unutulagelen bir degerin pesindedir. özden ziyade biçime endeksli bir düsünüsten olay öze dogru kaydiginda bireyin haklilik payi ortadadir. ama biçime kayan bir bakisla bakildiginda durum tuhaf abartmali ve sasirtici gözükür bunun için de gülünç olan ortaya çikar. yani, ortada yabancilasmis bir birey ve bu podoksu yaratan ve bireye her halükarda çikis yolu kapatan bir toplum söz konusudur. kisaca bagdasmaz çeliskili bir varolus savasimidir. oyun kisileri'nin her biri kendi açisindan bakildiginda haklidir fakat, oyun bas kisisi bu paradoksta erimeye mahkumdur.dürrenmatt, grotesk'i oyunlarinda sikça kullanan bir yazar olarak karsimiza çikmaktadir. aslen ?sviçreli olan yazar yasadigi ülke açisindan bu paradoksu en iyi anlayan yazarlardan olmasi bir tesadüf degildir. fizikçiler adli oyununun bas karakteri olan "mobius" büyük bir bulus yapmasina ragmen toplumun kosullari bakimindan kendisini bir akil hastanesine kapattirmis, hatta ailesini bile -insanlik ugruna- kaybetmeyi göze almistir. ?lk basta saka gibi baslayan tuhaf olaylar dizisi daha sonra ciddiye dönmüs, möbius yine toplum sartlari nedeni ile sonuçsuz kalmistir. ortaya çikan durum bir açidan bakildiginda komik, baska bir açidan bakildiginda ise vahimdir. yan ögeler toplumu destekledigi halde möbius yalniz kalmistir.yine dürrenmatt'in büyük romulus adli oyununda grotesk'i tam anlamiyla görmek mümkün. olaylar abartili bir sekilde gözükse de atilan dügümler, daha sonra bir yere kaotik bir noktaya varir. tavuk yetistiricisi büyük roma imparatoruna kizarken, daha sonra diyalektigin diger ucunun agir basmasiyla hak vermeye baslariz. roma imparatoru büyük romulus, roma imparatorlugunun yikimini kendi elleri ile hazirlarken kendi toplumunun daha önceden yaptigi haksizliklara, döktügü kanlara karsin kendini sorumlu hissetmis, baskaldiriyi eylemsizlik olarak ortaya koymustur. cezaya tek basina katlanmaya razidir fakat toplum, öyle bir kaotik ortam yaratmistir ki, buna bile ulasamaz.kisacasi "grotesk" çag içerisinde bir anlam degisikligine giderken, çagin özelliklerini de beraberinde getirmistir diyebiliriz

  • ateist zaten huzurludur. tekerleme söylemesine gerek yok. ha öbür dünya diye bir şeye inanamaz ve kendisini cennet bahçelerinin beklemediğini de bilir. zaten öldükten sonra bilinç diye bir şey yoktur tıpkı doğmadan önce olduğu gibi. sıkıntı yok yani. huzur bulmanın inançla alakası yoktur. kişinin beklentileriyle veya bulunduğu konumla yetinmesiyle alakalıdır.

  • - alooo ??

    - türk telekom müşteri temsilcisi ayşegül, buyrun ?

    - ayşegül hanım sözlüğe giremiyorum.

    - neyi öğrenmek istiyorsunuz ?

    - pena ?

    - gitar çalmak için kullanılan minik plastik garip nesne

    - peki teşekkürler.

    - rica ederim.

  • kendi ağzından dile getirdiği tezidir. yazının ana teması rakı balık uyuşmazlığıdır.
    .......................
    rakı yüzde 40 veya üstü olan yüksek alkollü bir içecek. ayrıca aromatik açıdan çok fukara. örneğin iyi bir şarapta aşağı yukarı 200 civarında aromatik not veya nüans var. rakıda ise iki veya üç. yüksek alkollü ve tekdüze bir içki. damağı uyuşturuyor ve mideyi kazındırıyor. bu durum meyhane ve balıkçıların işine geliyor tabii. müşteriler ne yediklerinin pek farkına varmıyor rakı içince. özellikle de soğuk ve sıcak mezelerden sonra sıra balığa geldiğinde, müşterinin damağı hiçbir nüansı anlayamayacak durumda oluyor. ezine peyniriyle rakıya eyvallah. ama yemekle içki içecekseniz şarap, yoksa mineral açısından zengin doğal kaynak suyu derim...

    edit:
    1– biraz aşağıda verilmiş ama kaynak vedat beyin hürriyetteki köşesidir.
    2– "giydirme" kelimesi sırf başlık ilgi çeksin diye değil özellikle rakıseverlerin algısı ve rakıya bağlılığı düşünülerek tercih edildi. biraz fanatik bence rakıseverler.
    3– rakı senede bir kere içerim sağlam olacak şekilde. şarap ise iki yılda bir belki bir kadeh içerim. iki içkinin de fanatiği değilim. naçizane alman ve belçika biralarını severek tüketirim.
    4– babam şarap yapar. posa halindeki, sıkımı bitmiş üzümü komşumuz alır rakı yapar. bu, bilenler için rakıyı ikinci derece içki konumuna düşürebiliyor nedense.
    5– yazar haklı,katılmamak mümkün değil. ama yazısının hiç bir yerinde rakı ve içenlerini lanetlemiyor. bundan maada türk biraları hatta türk pizzaları için yaptığı sert eleştirilerde de son derece haklı bence.

  • football manager'de sezonun ilk yarısı takımımdan kovulunca bir daha başka takıma gitmedim. gururuma yediremedim yani, alt sıralardan gelen tüm teklifleri redettim. bildiğin oyunda rıdvan dilmen gibi takıldım iki yıl. "space" tuşuna basa basa zamanı geçiyordum. güzel bulduğum bazı maç sonraları ise yorum yapıyordum. çok eğlenmiştim açıkçası. kültablasına da güntekin diyordum.

    simcity'de kurduğum tüm şehirlerin altında yatan temel motivasyonum "ulan ne güzel yakarım şimdi şimdi bu şehri" düşüncesi idi. muhteşem şehirler yaptıktan sonra tornado gönderiyor, volkan patlatıyor, 8.4 şiddetinde zelzeleler yaratıp göktaşları yağdırıyordum. bi müddet sonra oyunun verdiği hisle allah'a sirk koştuğumu fark ettim. ben de o vakit oyunu bıraktım. şüphesiz ki ben en doğrusunu yaptım.

    süper mario'da amacı dışına çıkmayı bırak tamamen amaçsızlık üzerine oyunuyordum bazen. mario tam kalenin önünde bayrak direğini indermek için zıplarken bazen direği aşıyordum. sonra ise sonsuz bir yol ve sonsuzluğa koşan bir mario. kimbilir belki de her seferinde yanlış kaleye denk gelmekten bıkmış olan mario'nun hayata karşı naif bir isyanı idi bu...............mantar kafalar yok, boru yok, boşluk yok, çekiç atan o.ç kaplumbağalar yok, kale yok ve prenses..zaten hiç olmadı. adamsın mario.

    benim içim en efsanesi ise bir oyunda medieval total war 2'de kutsal roma germen imparatorluğu ile hızımı alamayıp 1962 yılına kadar gelmiştim. bütün dünyayı fethetmiştim yine de bir tek ortadoğu'da suriye ve ırak'ta isyanlar çıkıyordu. "naptı lan bu devlet size!" deyip tuton şövalyelerimle beraber mancınık yolluyordum ben de. aslında o zamana gelmemin bir amacı da acaba oyunu yapanlar piçlik olsun diye nükleer bomba falan çıkarıyor mudur diye idi. çıkmıyor beyler. çok düzgün kral bir oyun total war, amacının dışına çıkarak oynadığım son oyun.

  • üzdün bizi kel*..

    bir buçuk dolar için değer miydi?

    edit: ocak 2023 itibariyle amazon prime türkiye üye sayısı 900.000’e yakınmış..

    850.000 üye desek, kişi başı 1,5 dolardan 1.275.000 dolar yapıyor.. çarpı 19 dediğimizde, 24.225.000 tele gibi aylık bir rakam demek.. değermiş amk..

    pardon kel.. abimizsin..

    bugüne kadar her ay bu miktarı almadığın için teşekkürler..

  • kameraya ceken ve ardindan da motorcuyu savunan adama helal olsun. gunumuzde sadece polise karsi birini/birseyi savunmak bile basli basina yigitlik ve cesaret gostergesidir