hesabın var mı? giriş yap

  • nikah memuru: "... 'yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
    gelin : "evet!"
    nikah memuru: "peki siz damat bey ... 'yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
    damat : "evet!"
    nikah memuru: "ben de evet diyorum ve 3 evetle uğurluyoruz''

  • ovacık'tan kalkan'a kadar yürüdük. aklımda kalan bazı iyi, kötü ve çirkin şeyler var.

    ekipman kısmı: su hariç 13 kg'yi geçmek enayiliktir. en önemli ekipmanlar sırasıyla; ayakkabı, çanta, baton, şort, karabina...

    ayakkabı: sıfır ayakkabı ile ilk kez giyip yolculuğa başlamak en büyük 2., ucuz ayakkabı alayım, kullan at yaparım demek 3. büyük günah. paraya kıyılacaksa ayakkabıda kıyılmalı ve sert tabanlı, kaydırmaz, bileği saran, ayağa tam oturan bir model seçilmeli.
    çanta: min. 60 lt, maks. 60 lt olmalı. fazlası ve azı da yine enaylik, başka bir şey değil. boş ağırlığı 2 kg'yi geçen çanta bizden değildir. 1.5 kg'lik çanta, ne güzel çantadır. onu koruyup kollayınız.
    baton: başta ben buna karşıydım. ne gerek var yeaa diyordum. en kötü iki dal alırım yeaa diyordum. neyse ki verilmiş sadakam varmış ve likya tanrıları beni çarpmadı. çarpmadı çünkü son anda baton almaya karar verdim. bu kadar insan yanılıyor olamaz dedim. teşekkürler bu kadar insan. (batonsuz likya yolu'nu yürümek, hayko cepkin ile uçağa paraşütsüz binmek gibi bir şey.)
    şort: yine direkten döndüğüm bir obje, bir kurtarıcı daha. yandan ve bol cepli, eğilip kalktığında sürtünmeye sebebiyet vermeyen, kemersiz bir şort.
    karabina: anlatmaya gerek yok. joker. bu kadar işlevsel olduğunu düşünmemiştim.

    wikiloc bu iş için pusulamız. acayip faydalı. yıllık üyelik 60 küsür liraydı sanırım. likya ve diğer parkurlar için çokça kayıtlı rota mevcut. internetin çekmediği yerlerde de aktif. nerede çeşme var, konaklama yerleri, bakkal vs. tümünü işaretli bulabiliyorsunuz.

    her rota başlangıcında yanınızda 3 lt su olmalı. su, oksijen kadar önemli. hatta bazen daha önemli. su dışında, kuruyemiş, bar, kuru meyve de can kurtarıyor kesinlikle. gözleme sevmiyorsanız, bu yolu bir daha düşünün. gözlemeye doyacaksınız....

    yola çıkmadan, bir gece konaklayıp, sabahında başlamak daha mantıklı bence. o yüzden, şehir dışından geldiğinizi varsayarak, bir gün önce gelip, fethiye'de veya ovacık'ta konaklayıp çıkılmalı. üzerinizde nakit olmalı. kredi kartı hiçbir yerde geçmiyor. kamp tüpü vs, uçakta getiremeyeceğimiz için, bunu fethiye'de bulabiliyoruz. likya outdoor. sahibi gevezenin teki ama yine de eksik gedik her şeyinizi burada tamamlayabilirsiniz. pazarlık yapmadan kendisi indiriyor fiyatı. bir garip geveze adam. fethiye merkez otogardan 07:00'den itibaren minibüsler kalkıyor. kredi kartı ile ödeme yapılıyor bu minibüslere. ve tabii şoföre likya yolunu sorduğunuzda, doğru noktada inmenizi sağlıyorlar. indiğiniz noktada bir işaret vs yok, sola doğru, otel reklam tabelalarının olduğu yönden gidiyorsunuz ve 3-4 dk sonra o meşhur sarı likya yolu tabelasına ulaşıyorsunuz. evet, o tabelanın altından başlamıyor rota. (herkes şok) ileriye doğru devam ettiğinizde, soldan 2. patikadan çıkıyorsunuz. he bir de tabii, şu meşhur işaretler. kırmızı çarpı gördüyseniz yanlış yoldasınız. kırmızı beyaz şerit gördüyseniz devam, doğru yoldayız. bir de taşları üst üste koyma olayı var. başta gülünç gelmişti ama çok hayatlar kurtardı bu da. aro üst üste taş koyanlar.....

    ovacık - faralya arası ilk parkur. ölüdeniz manzaralı full tırmanış. manzara şov. ilk günden manzaraya doymak bir bakıma faydalı, fotoğraf çekme hevesinizi köreltiyor en azından. ilk 6 km çeşme vs yok. ona göre hareket etmeli. zaten bu çeşme, irtifa, bakkal, konaklama işini wikiloc çözecek. o yüzden bir daha yazmamaya karar verdim. faralya'da nejla abla'nın (gül market) bahçesine çadır kurduk. duş, tuvalet, elektrik kişi başı 70 tl aldı. marketinde de fiyatlar ortalama.

    faralya - kabak - alınca: burada insanlar ikiye ayrılıyor. kabak'a inenler ve inmeyenler olarak. kabak sevdiğiniz bir yer ise, inmeye ve o yokuşu çıkmaya değer. buralarda işaretler iyi. kabak'a inmek büyük karar. çünkü bu inişin, bir de çıkışı var elbette. o yorgunlukla kabak'ta denize girmez paha biçilemez ancak kabak sonrası o çıkış için paha biçilir. kredi çekilir ödenir. ( o neydi yav. ) gerçi kabak'a indikten sonra, minibüs ile tekrar o alınca ayrımına çıkabilirsiniz, (minibüs 80 tl'ye çıkarıyor kişi sayısından bağımsız) ama o zaman da kabak'taki buz gibi şelaleye girememiş olursunuz ki bence çok şey kaybedersiniz. bu rotada lemon cafe iyiydi, kirme köyünde. edit: alınca'da gidilmemesi gereken yeri yazmayı unutmuşum. y****k hasan. evet. bu kadar kafa açan birine rastlamamıştım bu yaşıma kadar. mini bardakta ayrana 15 tl istemesine değinmiyorum bile. düdükledi der geçerim fakat o yorgunlukla kafanızda fillerin tepinmesini istemezsiniz. adam yoktan sustan anlamıyor. alınca'ya varınca tam karşınızdaki yer. işte oraya girmeyin. yanındakine gidin. ulan y** hasan. böyle böyle batıracam seni.

    alınca - gey - bel: alınca'dan sağlam su ile yola çıkmalı. gey'e kadar çeşme yok. 9. km'de suya erişiyoruz. ( yazmayacaktım dayanamadım yine. ) gey'de tahir abi'nin yeri rotadaki en mükemmel gözlemeci, çaycı, kahveci ve her şeyci. mekanın ismi g7. havalı da. çardağı, kedileri ve tavukları ve tahir abi'nin mini sohbetleri çok güzeldi. gözlemeler, çaylar, kahveler ve sodalar, toplam 155 lira.
    bel'de tatava yapmadan fatma abla'nın yerinde kalınmalı. likya yolu'nun en eli bol işletmesi burası sanırım. her şey taneyle değil, doyduğun, içebildiğin kadar. kendi çadırında konaklama, kahvaltı ve akşam yemeği kişi başı 150 tl. çay vs. şirketten. odasında kalırsan 250.

    bel - gavurağılı - patara: fatma abla'dan çıktıktan sonra güzel bir köy yolu başlıyor. bir noktadan sonra lafa dalarsanız sağdan girişi kaçırabilirsiniz. biz kaçırdık, siz kaçırmayın. bir gözümüz manzarada, diğer gözümüz wikiloc'ta olsun, olmalı.

    gavurağılı inişinden sonra zeynep mother yeri dışında bi yer yok. var da yok. yarı açık, yarı kapalı. açsan zeynep mother'da ye. bel patara arası yemek ve su sıkıntı. gördüğün bakkaldan al, boş geçme. iniş çok çok zor. kayalık ve kaygan taşlardan oluşan aşırı dik, uçurumdan hallice bir patika. inişten sonra yola çıkıyorsun. patika gidiş de var patara'ya ama yolu kullanın bence. patika ısırgan otu dolu. şov yapmaya gerek yok. patika dar, dikenli ve kapalıya yakın. üstelik yolun manzarası çok çok daha güzel. gavurağılı inişinden sonrası kolay. patara'da konaklama sıkıntı. esnaf çakal.
    patara'dan kınık'a 12 km. 300 tl istediler. (yuh) minibüs var. 10 tl kişi başı. minibüs durağını sor. patara gelemiş arası rezalet. bu rotayı araştırdıysanız illaki denk gelmişsinizdir. bu rota, muhtemelen likya'nın en kötü rotası. o yüzden, büyük çoğunluk bu kısmı araçlarla pas geçiyor. seraların arasında, manzarasız, tacizci esnaf arasında yürümeyi kim ister? bu yüzden minibüs ile kınık'a geçmek ve letoon ile xanthos'u gezmek çok daha akıllıca.
    kınık merkez, türkiye'nin en kötü kasabası olabilir. her ama her anlamda. marketlerden alacağını al. 5 dk fazla zaman geçirme bu kasabada. minibüs durağını bul, gelemiş'e minibüs ile geç. emin olun böylesi herkes için en hayırlısı. burası eksik kaldı diye üzülmeyin. hiçbir şey kaçırmıyorsunuz. bilakis zaman kazanıp, moral kaybetmiyorsunuz.

    gelemiş'te çeyrek camping bohemli gibi, güzel gibi ama değil. kaldığımıza pişman olduk. işletmecisi aşırı rahat ve umursamaz. burada çadır kişi başı 100, bungalov 3 kişi 500, kahvaltı dahil. (sözde) seçenek çok gelemiş'te. çeyrek bu seçenekler arasında olmasın mümkünse. bolulu bir şey usta vardı, orada yanardönerli salata söyleyin. önce gözünüz doysun.

    gelemiş - kalkan: delikkemer'in olduğu rota. burada da başlangıçtan bitişe kadar tek bir çeşme var, yolun ortalarında. sudan emin olamadık ve kalkan'a gelene kadar çöldeki mecnun'a döndük. siz öyle yapmayın. en az 3 lt su! parkur çok eğlenceli. yolda kekik ve adaçayı toplayabilirsiniz. bu parkurda, seraların olduğu tarafa bakarak, kınık kısmını minibüsle geçmenin ne kadar mantıklı olduğuna ikna olacaksınız. asfalt yola paralel bir yol, kalkan'a varana kadar. kalkan'a yaklaşınca işaretler yok oluyor. kendinizi yola atıp devam edebilirsiniz. bence mantıklı olan bu. inşaat, villalar bahsetmeye gerek yok. şimdi bile, yolun içine villalar yapılıyor. 10 sene sonra alternatif bir likya yolu yapılacak. eski yolun bir kısmı yok olacak. maalesef.

    unutmayalım; su, işaretler ve wikiloc kutsal üçlümüz. kate clow'un gücü sizinle olsun! iyi yürüyüşler.

  • öncelikle allah rahmet eylesin.

    ama ne kadar duayen gazeteci, ne kadar örnek gazeteciydi bilemem.
    zira 14 aralık 2004 g-mall yangını'nda yaptığı habercilik ile kendi kalitesini herkese ispatlamıştır.

    sinemada yangın çıkmış, insanlar içeride mahsur kalmış ve yoğun dumandan etkilenmişler.
    itfaiyeciler sinemada mahsur kalanları tahliye etmeye çalışırken rahmetli savaş abimiz olay yerine bir minibüs ile ulaşıyor ve ulaşır ulaşmaz minibüs içinden her yeri siyah boyalı olarak çıkıyor ve başlıyor kamera kaydetmeye...
    olaya şahit olan itfaiyeciler şaşkın zira adam minibüsün içinden çıkıp itfaiyecilere "içeride durum çok kötüydü tahliye neden gecikti" gibi sorular soruyor ve itfaiye amiri kendi işine bakmasını söyleyerek tersliyor abimizi.
    tabii rahmetli gidiyor bu sefer başka kimselere, içeriden çıkan insanlara, durum çok kötüydü ne hissediyorsun diye soruyor, birisi "aa savaş abi sen içerdemiydin ben görmedim" diyor.
    bunların hiçbiri yansımadı kameralara...
    ama yangın güvenliği ile ilgilenenler, itfaiyeciler kendisinin programını seyredince hemen anlıyorlar düzmeceyi...
    çünkü; sinemadaki yoğun dumana maruz kalmış herkesin ağız ve burun bölgeleri havadaki nem ile beraber nefes alıp verdikçe is yüzünden simsiyah olmuşken sadece savaş ay'ın ağız bölgesi bembeyaz ve yüzünün her yeri sıvama usulü simsiyahtı...

    bu olay ayyuka çıktı, savaş ay önce yalanladı, sonra itiraf etti.

    işte böyle bir haberciydi, olmadığı yerde varmış gibi davranarak insanlara düzmece şekilde haber ulaştıran...

  • geçen gün iş yerimize bi abi geldi, ben de karşılamak için yanına gittim. baktım arabasında 3 demet çiçek var.

    - abi hayırdır 3 demet çiçeği ne yapacaksın dedim?

    - bugün benim hanımın doğum günü ona çiçek alırken 2 kızıma da çiçek aldım, her zaman böyle yaparım dedi. (adamın 2 kızı bir oğlu var).

    - neden dedim?

    - kızlar çiçeğe alışsınlar, doysunlar böyle şeylere. yarın hıyarın biri kızlarımı basit bir çiçek alarak etkileyip kandırmasın, üzmesin dedi.

    benim de tecrübelerime göre it kopuğun, ailesinden ilgi görmemiş kızları etkileyip kandırması çok kolay. anne babasından ilgi ve sevgi görmemiş kız, belki bir çiçeğe boş beleş bir oğlana aşık olup kendini kaptırabiliyor. ama iyi ailede yetişmiş, iyi babaların görmüş geçirmiş kızlarını kötü erkekler kandıramıyorlar. iyi aile kızları eş seçiminde daha rasyonel tercih yapıyorlar.

    adamın bu görüşü çok hoşuma gitti, inşallah ileride evlenirim ve allah bana da bir kız çocuğu nasip eder. ben de kızıma çiçek alırım.

  • öğrenci evlerinde makarna, yumurta en standart yiyecektir. kiminde vakitsizlikten, kimin de üşengeçlikten kiminde de parasızlıktan pişer. ancak bu durum evladının güzel yiyeceklerinden mahrum olduğunu düşündüp zaten üzülüp duran anneye söylenmez.

    - ne yediniz evladım bugün
    - köfte yaptık anne
    - kuru kuru mu yediniz onu
    - yo be anne yanına salata da yaptık
    - oyy oyyyy bi salata köfteyle mi duruyorsunuz
    - yok be anne, çorbada yaptık...
    - ah be evladım pilav, garnitur bişiler de yapsaydınız yanına
    - yaptık annem, pilavda yaptık, patateste kızarttık. yoğutta koyduk masaya, üzerine de puging yaptı selami onu yedik.
    - ay evladım kıyamam ben size, dün sınavın vardı ama uğraşamamıssındır. ne yedin kurban olduğum
    - eee ,eeee ay aman anne kafa mı kaldı ne yediğimi nerden hatırlayım, kurduk gene sofrayı merak etme

    telefon kapatılır, ev arkadaşları sayılan yiyeceklerden bi tuhaf olmuştur.

    - puding ne lan baklava aldık deseydin,
    - inegöl köfte olduğunu söyleseydin şöyle parmak parmak, yanında da turşu vardı hatta
    pilaki bile yaptık deseydin,
    - pilav da öyle sıradan pilav değildi, özbek pilavı deseydin...

    sonra herkes birbirine bakar cepte paralar sayılır, yakındaki dürümcüye gidilip gidilemeyceği hesaplanır. ehh be anne akşam akşam yaptırdığın masrafa bak bize denir.

    ben nedense hep dolma ve sarmayı özlerim, diğer yemekler bir şekilde marketten bile alınır yapılır da ya bunlar.. anneme hep sarma, dolma yediğimizi anlatırım, benim yapamayağımı bildiği için sürekli meçhul ev arkadaşı bu işi yapabilen insandır. annemde neden merak etmez bilmiyorum koca istanbul'da ev arkadaşlarımın hep dolma yapabilen insanlar olmasını...
    belki ve büyük ihtimalle onlar da bilir o yemekleri yemediğimizi, karşılıklı bir mutlu yalanı paylaşıyoruzdur.. ne yapalım bile bile bir anne evladının makarna ve yumurta ile beslendiğine razı olmayacaktır hiçbir zaman.

  • bende bu kitlenin bir uyesiyim. maci izlemedim. hatta mactan haberim bile yoktu. ısten geldim ve eksi sozlukten katil oldugum bilgisini aldim. az sonra karakola gidip teslim olacagim.

  • hizmet olarak "maaşın bende dursun. gaspçısı var, uğursuzu var. sen istediğin zaman, istediğin köşe başından, istediğin kadar vereyim ben sana" olayını sunan banka. benden aldığı parayı da ben çekene kadar başkalarına kiralıyor. sonra da "sen çekene kadar parayı kasada güvende tuttum. bedelini keseyim dur" diyor.

    evet aynen mahalle berberi mahmut gibiymiş. o da hep değdiriyor zaten.