hesabın var mı? giriş yap

  • neo liberalizmin tabii sonucudur son 20 yılda yaşadığımız şeyler. önemli olan ne vatandaş, ne insan önemli olan tek şey para.

    sayın bakan isterse 80 milyon olarak yaz aylarında ülkeyi terk edelim turistler rahat rahat tatilini yapsın hiç kalabalık yapmayalım. hatta ülkedeki herkesin kafatası ölçülsün vücut ölçüleri alınsın uygun olanları turistler görsün aman sıradan vatandaşları görürler de göz zevkleri bozulur.

    edit: okumadım ama mavi golge adlı yazarın tavsiye ettiği, entry de geçen neoliberal politika pratiğinin sonuçlarını anlatan brown'ın iki kitabını buraya bırakayım.
    1-)halkın çözülüşü
    2-)neoliberalizmin harabelerinde

  • - sahsi reklaminiz icin bir internet sitesi olusturun. sade olsun, net olsun. cikabilecek tipik islere ornekler koyun, ancak her isinizi koyma derdine girmeyin, fikir vermesi yeterlidir. unutmayin orasi bir vitrin.

    - (eger tasarimvari bir is yapiyorsaniz) yaptiginiz isi sanattan cok zanaat olarak gorun. cogu is eglenceli ve guzel degildir, ne olursa olsun amaca uygun ve temiz is cikarmaya bakin. suresi olan ve keyifli islerde ucarsiniz.

    - sizinle ayni isi yapan insanlari arayin bulun - (uc bes hiyarin disinda) cabucacik kaynasirsiniz, cunku ayni dertlerden muzdariptirler. sikistiginizda yardim isteyeceginiz veya is paslayacaginiz kisileri tanimis olursunuz.

  • vay anasını adam parayı bastırıp köşe yazısı yazmış, bir de diğer gazeteciler gibi poz vermiş. asrın ayılığı olabilir bu.

  • acıya ya da ağrıya sebep olan eylem gerçekleştikten sonra bu acıyı ya da ağrıyı hemen hissetmememizi sağlayan nörotransmitterdir endorfin. yapılan hatayı vücudun affedişidir. ayağınız burkulsa da maçı tamamlayabilirsiniz. jilet kestiyse, ağlayıp zırlamadan önce tedavi için zamanınız vardır. hatta bazen bu kesikleri fark etmememizin sebebi de endorfinin hızlıca salgılanıp, acının o uyarıcı işlevini devre dışı bırakmasıdır.

    çok güçlüdür endorfin. beyne direkt enjekte edilse, herhangi bir uyuşturucudan 120 kat, damardan verilirse, 3 kat daha etkilidir. o yüzden, yakaladığı yerde kolay kolay bırakamaz insan bunu. o şeyin bağımlısı haline gelir.

    aşk denilen şeyin, vücudumuzdaki tezahürüdür. devil's advocate filminde üstü kapalı bahsedilir:

    - what about love?
    - overrated. biochemically no different than eating large quantities of chocolate.

    çeviri:

    - peki ya aşk?
    - haddinden fazla değer biçilmiş. biyokimyasal olarak, fazla miktarda çikolata yemekten farkı yok.

    hiçbir yiyecek aşkın yerini tutamaz, ama biz yine de bazı endorfin salgısını tetikleyen yiyecekleri sıralayalım:

    i. çikolata: filme kulak verin.

    ii. çilek: tamam, şekerle de güzel oluyor, ama abartmanın anlamı yok. zaten kendi yeterince şeker. sonra "evli, mutlu, göbekliii" diye şarkı söylerken bulursunuz kendinizi.

    iii. dondurma: kilo aldırıyor, ama karşı koymak çok zor.

    iv. makarna: protein kaynağı aynı zamanda.

    v. francala: bulduğunuz yerde yapışın. enerji de verir.

    vi. muz: atıştırmalık olarak da rahatça yenilebilecek harika şey.

    vii. üzüm: yine, doğal şekeri sayesinde enerji verir. antioksidan özelliğini de unutmamak lâzım.

    viii. portakal: c vitaminli endorfin kankalarından...

    ix. fındık: bunu bizim toplum bilir :)

    x. susam: haliyle aklımıza simit geliyor. fındıkta olduğu gibi, bunda da yağ bol. ama ikisinde de doymamış yağ olduğu için, insan gibi yediğiniz sürece korkacak birşey yok.

  • koskoca adamım, öylesine başlığa girdim, zaten bildiğimiz fotoğraflardır ama bir bakayım dedim evet bildiğimiz fotoğraflardı ama gözlerim doldu arkadaş, biz ne şanslı bir milletiz, biz dünyanın en şanslı milletiyiz. şimdi itibarımız veya saygınlığımız kalmamış olabilir ancak toparlayacağız buna inanıyorum, dünyanın en iyi rehberine sahibiz. sen rahat uyu atam, bu ülke ilelebet payidar kalacaktır.

  • dünyanın en büyük call center yalanı. ama tam yalan da değil. zira kainatta zamanın yol açtığı değişimlerin tamamı bir güncelleme kabul edilebilir. mesela isp'ye meteor mu düştü? "binamızın iskelet yapısında ve çalışanlarımızın vücut ısısında bir güncelleme var" diyebiliriz. mesela fiber kablosunu fare mi kemirmiş? "fiber kablomuzun sağlamlığında bir güncelleme oluyor".

    bu yalanı detect etmek de çok kolay: "ne zaman bitecek?" diye sorun.

    eğer "bilemiyoruz çünkü bu güncellemeler allah tarafından yapılıyor" deniyorsa belli ki güncelleme lafı süzme yalan. yine çok geniş bir zaman aralığı veriliyorsa mesela "10 saat" deniyorsa yine yalan. eğer 2 saat sonra aradığınızda tekrar aynı zamanı söylüyorsa (mesela yine 10 saat) kesin yalan. katıksız yalan. orada verilen süre sizin bir daha ne kadar süre aramanızı istemediklerinin süresi oluyor.

    ne zaman yalan değil:

    3 gün önceden "güncelleme yapılacağından şu saatler arasında sistemimiz erişilmez olacaktır" haberi veriyorlarsa o planlı güncellemedir doğrudur. ama zaten öyle bir bildirim yapılsa call center'ı aramanıza gerek kalmayacak.

    o yüzden galiba peşin peşin bu lafın her daim yalan olduğuna hükmedebiliriz.

  • 1 - emniyet kemerinizi takın
    2 - emniyet kemerinizi arkanızdan geçirerek takmadığınızda emin olun.
    3 - yanınızda birisi oturuyorsa onun da emniyet kemerini taktırın.
    4 - arka koltukta oturanlara da emniyet kemerlerini taktırın. (kazada arkadakilerin halini görseniz kendi kemerinizi de onlara takarsınız. özellikle çocuklara.)
    5 - tüm emniyet kemerlerinin takılı olduğunu kontrol edin.

    dip not: (bkz: iyi şoför yoktur dikkatli şoför vardır)

    edit: yazarın teki şunu da koy da görsünler emniyet kemeri takmayanın çilesini dedi. şu arka koltuktakiler mesela nasıl da fıldır fıldır geziyorlar. +18 değildir.
    https://www.youtube.com/watch?v=mkfvuhqvt2e