ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
zevk alınan ufak sapıklıklar
-
bol alkol tuketilen gecenin sonunda sizmi$ erkek kankanin kicinda yumurta kirip ertesi gun kanka kuruyan yumurtayi farkedip anlam vemeye cali$irken :abi ya kusura bakma dun gece seninle fazla ileri gitmi$iz, oldu bi kere, bi sigara ister misin?...demek.
sınavlarda verilmiş en kötü yanıtlar
-
i.u. iktisat fakultesi turkce butunleme sinavi (360 kisilik siniftan sadece 5 kisi var):
"cimlere uzanmis,
gokyuzunu izliyor
icinde bir huzursuzluk vs. "
diye giden bir siire, "baslik bulun" diye embesil bir soru vardi.
bende "islak cimlere uzanmis adamin birikmis gazi" diye bir baslik yazdim. asistan gezerken gordu, guldu
"ama kalirsin" dedi, bende "ama deger" dedim.
kaldim gene
internetten film izleyenin interneti kesilecek
-
sokak aralarında usb bellek takasına sebep olacak beyandır. siz kiminle dans ettiğinizi sanıyorsunuz bebeğim :)
türklerin öğrenemediği şeyler
-
kisisel ozgurluk.
2022 ramazanının tr'nin en oruçsuz ramazanı olması
-
bana mı böyle geliyor? koca medyaya bir ramazan dayağı yansıdı onda da oruç tutmayan tutanı dövdü*
dindar-muhafazakar sayılabilecek bir semtteyim ve etraf sigara içenden, yemek yiyenden, su içenden vs. geçilmiyor. 19 yıldır bu semtteyim ve hiç böyle bir oruçsuzluğa rastlamadım.
gelecek yıl da 2022'deki oruçsuzluk rekorunun kırılacağını düşünüyorum.
21 mart 2017 diyarbakır'da vurulan genç
-
ulan sen önce "üzerimde bomba var" diye bağır. sonra kaçıp elinde "bıçakla" terör estir. polis vurunca da katil polis olsun.
edit: çok duyarlı yazarlarımızdan onlarca "faşistsin" başlığı altında mesaj aldım. onlara şunu söylüyorum; gidin paris'e "üzerimde bomba var" diye bağırın ve elinizde bıçakla etrafa saldırın. bakalım kaç saniye hayatta kalabileceksiniz? aynı olay amerika, italya, belçika için de geçerli.
ben faşist değilim ama siz adamı faşist yaparsınız...
ferguson'da polisin öldürdüğü 2. kişinin görüntüsü
-
evladım, etkisiz hale getir, getirme demiyoruz.
tabi polis de canını düşünecek, üzerine bıçakla gelen adamı elindeki teçhizat ile etkisiz hale getirecek.
evet o polisin de canı var, ailesi çoluğu çocuğu var.
iyi de, adamin elinde görüyorsun ki bıçak var, rambo mu lan bu attı mı alnının ortasına saplasın, o kadar kolay mı o iş?
çek vur bacaklarından, adam yerde zaten. herifin üstüne 12 kurşun sıkmak da ne?
ha elinde silah vardır, polise doğrultur falan o zaman iş değişir, orada bile 12 kurşun sıkılmaz, alien mi lan bu adam? ne 12 kurşunu, bu davranışın makul bir açıklaması yok.
polis ırkçı mıdır, adamla geçmişten gelen bir husumeti mi vardır? orasını bilmem, ayrı ülke, ayrı kültür.
şu bir gerçek ki; elinde sadece yakın dövüş silahı olan adamı bacağından vurup işi halletmek varken, 12 kurşunla kevgire çevirmek nefsi müdafaa değil keyfi müdafaadır.
kobe bryant vs michael jordan
-
zamanında phil jackson lakers'ın başındayken açıklık getirdiği bir versus.
kobe'nin oyunundan memnun olmayan jakcson, molada sinirle kobe'ye ne yapması gerektiğini söyleyecekken ''ben jordan'a hiçbir zaman ne yapması gerektiğini söylemedim ama sana söylüyorum'' dediği bilinir.
hırsızlığı içine sindirebilen halk
-
'devletin malı deniz, yemeyen keriz' gibi vecizeler üretmiş, rüşvetçi, ikiyüzlü, dedikoducu halktır.
hıdrellez
-
her hıdrellez'de bir gülün altına dileğimi ya kağıda çiziyorum ya da çakıl taşlarıyla resmediyorum, ayrıca gülün dalına aynı dileği tutarak bir de kurdele bağlıyorum, ertesi sabah kağıdı, taşları ve kurdeleyi alıyorum ve denize ya da bir akarsuya atıyorum.
bunca sene her ne dilediysem oldu. mesela geçen sene ev diledim, gül ağacı bulamadığım için dut ağacının altına mavi mozaik taşlardan bir ev yaptım ve bu sene kendi evimde oturuyorum :)
sadece çocuk dileğim olmadı, ya tıbbi olaylara karışmıyorlar ya da çizdiğim bebeği kedi olarak algıladılar ve zaten bir kedim varken bir kedi daha geldi eve. adını maşuk koydum.
bir de bugün benim doğum günüm, annem "seni bana hızır ve ilyas getirdi" derdi ve ben kendimi çok özel hissederdim...
paris sendromu
-
japon falan olmadığım halde paris ziyaretimde kapıldığım sendrom. kafayı yiyecektim lan.
bu mu ulan, dedim. bu mu bize midnight in paris'lerde, amelie'lerde, before sunrise'larda, paris je'taime'lerde gösterilen paris, dedim. bu memleket öyle garip bir yer ki dostlarım, eğer şehre iner inmez le marriott gibi bi otelde kalamayacaksanız, parasızlıktan o leş metronun leş duraklarında burnunuza sidik kokusu çekeceksiniz demektir. eğer şehre gare du nord* gibi bir yerden girme ihtimaliniz varsa ve paris metrosu'nu kullanamayacak kadar yeniyseniz o şehre, şunu aklınıza sokun: her köşe başında üç zencinin beklediği o leş rue du faubourg saint dennis'i yürüyeceksiniz demektir şehre kadar. işte, lille'den büyük umutlarla bindiğim tgv'den gare du nord'da indiğimde, bütün bu başıma geleceklerden habersiz, sarı-sıcak bir paris beklentisiyle o gardan dışarı adımımı atmış idim fakat paris'in benim yoluma çıkardıkları, bir türlü bulunamayan bir hostel, ayrıca dolu bir hostelde tek başına kalan, yüzü gözü şişmiş bir koreli ve sidik kokulu metro istasyonları oldu. sonrasında o kadar louvre görmüşüz, eyfel görmüşüz, hepsi boş beleş dostlarım. tek gerçek var, o da leş paris.
peki soruyorum şimdi, ben ne yapaydım da yaşamayaydım bu sendromu, ha?
hâlâ diyorum ki, keşke süskind'in das parfum'ünü paris'e gitmeden önce okusaymışım.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
geçen gün mezarlıktan geçerken bir mezar taşı gördüm aynen şöyle yazıyordu; "biz de gezerdik siz gibi siz de geleceksiniz biz gibi..." ulan adam ölmüş hala laf sokuyor...