hesabın var mı? giriş yap

  • babam 7 yaşındayken babası ölmüş. annesi de kısa bir süre sonra başka bir adamla evlenip onun yanına taşınmış. bir gün okuldan evine geldiğinde kapıyı kapalı bulmuş babam. camdan tırmanıp eşyalarını almış ve yuva diyebileceği tek yerden böylece sürülmüş.

    hayatı yurtlarda ya da amcalarının yanında geçmiş. aile nedir bilmemiş pek. kimsenin evladı olmamış. ama kızkardeşime ve bana muhteşem bir baba olmuştu, yattığı yerde dinlensin...

    1.75 boyunda 56 kilo bir adamdı, mide geliştirememiş ki zavallı, çabucak doyardı. yine de, evimizin bir geleneği olarak, yemeğin en güzel yerleri kardeşime ve bana verilirken şaka yollu şöyle derdi:

    "biz küçükken yemeğin iyi tarafı büyüklere verilirdi. biz büyüdük, şimdi de çocuklara veriliyor. şu yemeğin iyi tarafından yemek nasip olmayacak bu gidişle."

  • "sedat sozlugun amina koydun lan su hale bak. acilan basliklara bak. ne kadar it kopuk varsa topladin buraya aferin."

    isin garibi adim da sedat degil. allah allah...

  • kardes banyodan cikmak bilmez, anne cinnet gecirir ve hemen akabinde ;

    - buda pipisini kesfetti kesfedeli banyodan cikmaz oldu.

    seklinde posr the family'i yarar.

  • sadece bana mı oluyor bu merak ettiğim hede.
    ne zaman berberden çıksam nereye gideceğimi, ne yapacağımı bir anlık unutuyorum.

    edit: beyler bayanlar, berberden çıkar çıkmaz yaşadığım gel git ile bu tespiti yazmıştım, ancak bakabiliyorum ekşiye.

    bir çok kere yazıldığını gördüm "şu mesajimdan sonra mesaj kutum doldu" diyenleri, ya hadi oradan toppik seni, mesaj kutusu dolmuşta ne olmuşta.. inanmazdım!
    evet bir tespit ile mesaj kutusu patlayabiliyormuş. yuh ya şimdi nasıl cevap vereceğim tüm mesajlara.

  • 1) cumali kalkan: pür yetenek olarak bakılırsa cumali kalkan gördüğüm en seri bileğe ve parmaklara sahip, teknik mükemmeliyeti yakalamaya çok yakın birisi. hem hızlı çalmak hem de temiz sesler ortaya çıkartmak zordur. farklı yöresel tavırlara ve batı usullerine de adapte olabilen, bağlamada her şeyi çalabileceğini düşündüğüm oldukça yetenekli bir sanatçı. bir röportajında, uzun bir dönem boyunca günde 12 saat çalıştığını söylemişti. sürekli yeni şeyler deneyen ve kendini geliştiren bir sanatçı olmasını bu çalışkanlığına bağlıyorum.

    aşırıya kaçtığı noktalar olsa da, aşağıda icra kabiliyetini gösteren bazı örnekler var. bu eserlerin imitasyonu bile zordur, kötü çalabilmek için aylarca uğraşmanız gerekir. 21 yıldır bağlama çalıyorum ancak nihavent üvertür'ü oturup çalışma gereği bile duymadım çünkü benim için ulaşılmaz bir noktada. hobi için çalanları geçtim birçok virtüözün icra edemeyeceği eserleri zorlanmadan çalıyor adam:

    kadıoğlu zeybeği

    nihavent üvertür

    flight of the bumblebee

    tabi yaşı küçük olduğu için ve özgün bir eser ortaya koyamadığı için pek bilinmez. teknik açıdan değerlendiriyorsak listede en başta olması gerekir ancak genel bir değerlendirmede benim için diğer üstatlardan çok sonra gelir. çünkü hiçbir zaman "dur bir cumali kalkan dinleyeyim" demem, icrası benim için fazla duygusuz kalıyor.

    2) çetin akdeniz: bilmeyen yoktur sanırım. çetin akdeniz ile cumali kalkan'ın icra tarzı birbirine benziyor, zaten cumali kalkan çetin hocanın öğrencisi ve onun izinden gidiyor. çetin akdeniz kendini geliştirmeyi bıraktığı için benim açımdan boynuz kulağı geçmiş durumda. bir de çetin akdeniz'in kompleksli birisi olması sebebiyle bazı yeteneklerini gizleyebileceğini düşünüyorum. adam mükemmel yapamadığı hiçbir işe kalkışmıyor. belki bundan dolayı şelpe ve çöğür düzeni (kısa sap) icralarını pek görmedim. bu durum benim listemde kendisini ikinci sıraya düşürüyor.

    çetin hocadan örnekler vermek gerekirse; kaytağı gibi bağlama icrasında mihenk taşı sayılabilecek zorlukta bir eseri neredeyse kusursuz icra ediyor:

    kaytağı

    haydar haydar'ı da en iyi icra eden bağlamacıdır:

    haydar haydar

    3) erdal erzincan: iyidir ancak çöğür düzenine daha fazla hakimdir ve her ne kadar son yıllarda çeşitli oyun havalarının modern derlemelerini yapsa da tarzının tek yönlü olduğunu düşünüyorum. erdal hoca bektaşi geleneğinin sürükleyicisi olduğu için ve diğer virtüözlerin aksine hem çalıp hem de söyleyebildiği için belli bir tarz seçmek ve bunu ilerletmek zorunda kalmış. ha, bir de türk halk müziği adına en faydalı işleri yapan insanlardan birisi olduğu için vaktinin ve enerjisinin de büyük bir kısmını o yönde harcıyor.

    erdal hocanın tek zayıf yönünün uzun sap icrası olduğunu düşünüyorum. kendisinin kara düzende pek detaylı bir icrasına denk gelmedim. bu da arpej ve akor konusunda geri kalmasına neden olmuş. bu sebeple listede 3. sırada benim için.

    erdal hocayı ayrıcalıklı kılan şeyler ise;

    - şelpe tekniğinde en iyisi olduğunu düşünüyorum. çeke çeke, sinsin halayı gibi eserlerde oturttuğu kusursuz teknik sebebiyle yıllardır kendisi dışında kimse bu eserleri çalmaya yeltenmiyor.
    - diğer virtüözlerin aksine ortalamanın üzerinde bir sesi ve eser okuma yeteneği mevcut.

    şelpe örneği

    oyun havası olarak: abdurrahman halayı

    4) hasan genç: cumali kalkan ve çetin akdeniz gibi etütsel icra ekolünden. ekstra söylenebilecek bir şey yok. benzer şeyleri çalıyorlar. tarzları birbirine yakın ama bana uzak :).

    bazı derlemeler:

    arpej çalışması 1

    arpej çalışması 2

    5) oğuzhan açıkgöz: arpej ve akor konusunda çok iyi, hatta bu konuda kitap yazmış birisi. kara düzen icrasında cumali kalkan ile aynı klasmanda ancak şelpe tekniği ve kısa sap düzeninde pek fazla icrasını görmediğim için 5. sırada.

    bazı örnekler:

    gelin nolur

    misirlou

    6) yusuf ali önal: listedeki en genç isim. en fazla 20 yaşındadır diye tahmin ediyorum. tekniği çok iyi, ancak hızlı icra edeyim derken ses netliğinden taviz veriyor bazen ve ezgi bütünlüğünü bozan bir arpej tekniği var. bunları da çözerse yolu açık.

    tekniğini gösteren bazı örnekler:

    pancar pezik değil mi?

    nihavent üvertür

    7) gökhan karakaya: listede erdal erzincan'dan sonra nihayet tekniğinin üzerine keyifli de bir icrası olan ve kendini dinletebilen bir virtüöz. hem etüt tarzı bir icra yapabiliyor, hem şelpede oldukça iyi, hem de duygu katabiliyor. kişisel favorilerimden birisi ve sıkı takipçisiyim.

    şu girişteki güle yel değdi icrasındaki detay dokunuşlar harika.

    bazı modern derleme örnekleri:

    şeyh şamil

    ezgi akşamı

    kaytağı

    8) erkan çanakçı: kısa sap icrasında oldukça özgün bir tarzı var. kendisine ait tel ayırma tekniğini kullanıyor. erdal hoca gibi kara düzen icrasından fazla başarılı olmadığını düşünüyorum.

    kaytağı 1

    kaytağı 2

    doğaçlama

    9) muhlis berberoğlu: yüreğe dokunan türden bir icrası var. hep hızlı çalan virtüözleri yazdım. tabi, muhlis berberoğlu ağır ve duygulu icrası ile farklı bir klasmanda olsa da arada tekniğinin de çok iyi olduğuna dair ipuçlarını görüyorsunuz. icrasında melankolinin hasını yaşatan bir sanatçı.

    şu açışı efsanedir.

    ayrıca neşet ertaş'ın eserlerinin en iyi düzenlemelerini yapan kişidir bana göre:

    kendim ettim kendim buldum

    allı turnam

    10) hatırladıklarım bunlardı, 9. sıraya da "diğerleri" diyelim. liste daha uzar ancak bu saydıklarım dışındakiler çok özel yetenek sınıfına girmiyor benim için. listede olmayan ama yetenekli diğer icracılar: ismail topçu, ismail tunçbilek, motor ali, mustafa ipekçioğlu, adem tosunoğlu, gökhan ekim, kemal alaçayır, talip özkan.

    -----------------------

    şimdi bu listeye bakanlar çoluk çocuğu doldurmuşsun diyecekler ancak virtüözlük farklı bir olay, ben enstrüman çalma yeteneği açısından değerlendirmemi yaptım. zaten genel olarak teknik açıdan çok iyi olan sanatçıların beste yaratma, kült bir eser ortaya çıkartma, güzel türkü söyleme gibi yönleri zayıf kalıyor. birçoğu da bu yönlerinin zayıf olduğunu bildikleri için enstrümanda gelişmeye yoğunlaşıyorlar.

    son olarak benim listemde olmayan ancak başlıkta çokça yazılmış büyük üstatlar ile ilgili yorumum:

    hasret gültekin: dönemsel olarak değerlendirildiğinde listede başı çekebilir, çünkü aktif olduğu dönemde meslektaşları ile arasındaki farkı en fazla açabilmiş virtüözdür. ancak hasret hocanın vaktinde bağlama icrası henüz çok ilerlemediği için onu günümüz icracıları ile karşılaştırırsak listede daha aşağılara yazmamız gerekir, bu yüzden onu ayrı tutmak gerekiyor.

    erkan oğur: kopuz icrasında bir numaradır. kendi çalım tarzını yaratmış, onu geçtim kendi enstrümanını oluşturmuş bir adam. bir efsane ancak teknik değerlendirmede onu da bir yerde konumlandıramıyorum. farklı bir kulvarda çünkü.

    arif sağ, ali ekber çiçek, musa eroğlu, orhan gencebay, neşet ertaş: genellikle arada bir türkü dinleyen veya bağlama icrası yapmayan insanların ilk aklına gelen isimler bunlar. saygıda kusur etmemek ile birlikte kendi dönemleri içerisinde değerlendirsek bile teknik açıdan bu ustalardan daha iyi icracılar var. daha iyi sanatçı demedim, daha iyi icracı dedim, ona göre :).

  • sene 2002 mayıs sanırım yaşım 19
    hayatımda ilk defa memleketim ve şehrimden uzak anadolu’nun bir şehrinin gelişmemiş bir ilçesinde myo 1.sınıf öğrencisiyim.
    ilk dönem bitti bütün öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
    arkadaş ve çevrem arasında nasıl dönüyorsun, ne zaman döneceksin, istersen birlikte gidelim sohbetleri havada uçuşuyor.
    o dönemler içine kapanık biriyim.
    istanbul’a bilet alacak param olmadığını kimseye söyleyemiyorum.
    cuma günü okulun son günü
    o akşam ve takip eden haftasonu akın akın herkes memleketine dönüyor.
    ben gündüzleri evden hiç çıkmıyorum.
    çarşıda sağda solda görüp neden gitmedin yada gitmiyorsun soruları işe karşılaşmak istemiyorum.
    ilçe küçük bir yer hemen hemen bütün öğrenciler, esnaf ve yerel halk kısmen birbirlerini tanıyorlar.

    gündüzleri evde radyo dinleyip öğrenci evimde az kalan bitmeye yakın erzaklarımı dikkatli tüketip akşam 20.00 istanbul otobüsünü izlemek için uzak noktaya gidiyor, giden öğrencileri izliyorum, bir gün benimde o otobüse binebilme hayalini kuruyorum.
    sonrasında bütün ilçeyi karanlıkta geziyorum sokak sokak. gündüz evde yatmanın acısını çıkarıyorum.
    yorulmalıyım ki eve gittiğimde uyuyabilmeliyim zira gündüz yeterince uyumuşum.

    o yılları yaşayan bilir
    internete sadece kafelerden ulaşabilirsin, cep telefonu sadece sms ve sesli arama içindir.
    kontörün yoksa arama sms ve çağrı yapamazsın.
    benim de yoktu tabi.
    kaldığım evde eski ev sahibinin çevirmeli ev telefonu vardı. benim için büyük şans.
    ailemden arayabileceğim herkesi aradım istanbul’a dönebilecek otobüs bileti için. yok maalesef.
    en erken para gönderebilecek ablam 1 hafta sonra maaşını alınca yollayabiliyor.
    herkese haber salıp beklemeye koyuldum.

    ilçede sadece ziraat bankası var
    parayı bana o bankanın şubesine havale ile yolluyor aliem.

    sanırım o haftasonu geçti
    önümde daha kocaman bir hafta var
    sonraki pazartesiye kadar beklemek zorundayım.
    cepteki para miktarım sıfır.
    kredi kartı yokki daha kaç yaşındasın. sıfır kart sıfır para.
    içimden dedim bekleyeceksin yok başka çarem.
    bütün arkadaşlarım hatta bütün okul öğrencileri döndü artık şehirlerine. bitti sezon.
    tanıdığım bitkaç esnaf ve ev sahibi kaldı. ev sahibini pek sevmezdim yobazın biriydi.
    ne ondan borç isteyebilirdim ne de esnaftan
    sabırla bekleyecektim, önümüzdeki pazartesi para gelmesini.
    20 yıl geçmiş günlük tam olarak ne yaşandığını hatırlamıyorum.
    ama ertesi günü mutfakta yiyecek ve pişirecek hiçbir şey kalmadığını hatırlıyorum.
    küçük mutfak tüpüm dahil bitmişti.
    zaten öğrenci evinde ne olabilirdi.
    gündüzleri tam gün odamda yatıp, akşam güneş batımından sonra çarşıya gezmeye çıkıyordum.
    küçük sarı renkli radyolu kaset çalarım vardı.
    aptal yerde sadede trt fm çekiyordu.sevmiyordum aptal radyoyu.
    coskun sabah, ahmet kaya ve tatlıses kasetlerim vardı
    onları dinleyip uykuya dalardım
    şimdi ahmet kaya dışında hepsinden nefret ediyorum.
    ilk günler sonrası açlığı iyice bedenimde hissetmeye başladım, uykuya dalmak zorlaşıyordu artık yatakta uzanmak acı veriyordu.
    o berbat günün gecesi çarşıya çıktım yine.
    birşey yapmalıydım para elde edecek birşey, sırf birşeyler yiyebilmek için.
    sony walkmanim vardı pillerini ısırarak sonuna kadar kullandığım hayatta en önemli eşyam.
    merkeze ıspartaya gidecek param olsa onu satmayı düşünüyorum.
    kulağımda walkman sokaklarda aptal aptal geziyorum ahmet kaya'nın kaseti sanırım emin değilm.
    pek inanılır gelmeyebilir zaten bana da mucize gibi gelmişti.
    hayatımda yolda ilk kez para buluşumdur. 5 milyonluk bir banknot bulmuştum.
    inanamıyorum şaka gibiydi.
    eğilip aldım gerçekten 5 milyon.
    o zaman tabi daha 6 sıfır atılmamış.
    o zaman bir gazate 500 bin lira. bir kolon sayısal 250 bin liraydı. hatırladıklarım.
    zaman gece ilçede bakkalar kapalı gittim eve dedim akıllı ol dikaktli harca daha 5-6 günün var.
    o gece eve dönüp sabredip aç yattım.
    ertesi günü ilk defa gündüz çıktım dışarı sabah markete gidip 3 ekmek ve geri kalanı ile yettiği kadar domates aldım.
    tabi bilgisayar programlama okuyorum kafa çalışıyor.
    yaptım hesabımı dedim her gün yarım ekmek içine domates 6 gün yeter bana tek öğün.
    o şekilde geçirdim bir haftayı
    erken açıkmamak için gündüz uyumaya devam edip akşam yedim
    akşam sonrası yürüdüm eve geldim yattım
    ertesi gün yine aynı

    pazartesi günü bankaya öğleden sonra gittim hayal kırıklılığına uğramamak için.
    dedim gişede adıma havale var mı? evet

    o günkü sevincimi unutamam tam 50milyon
    ablam göndermiş sağolsun. minnettarım.

    ilk işim pideciye gidip kıymalı pide yemek oldu
    sonra biletçiye gidip istanbul biletimi aldım.

    her akşam uzaktan ağlamamak için kendimi zor tutup kalkışını izlediğim istanbul otobüsüne pazartesi bindim ve evime gittim.

    aradan 20 yıl geçmiş tam. bunlar gerçekten yaşandı mı? inanması bile zor ama evet yaşadım

    yeri merak edenler ısparta uluborlu

  • üniversite'nin başları, ya 1. ya 2. sınıf, ertesi gün final vardır, türlü maymunluklar denenir, uyku tutmaz, en son kız arkadaş arar...

    -niye uyumadın kablo?
    +uyuyamadım yahu bi türlü, napsam kar etmiyor.
    -masal anlatayım mı? (gülerek)
    +valla anlat bir de onu deneyelim (neden olmasın?)
    -bir zamanlar bir ayıcık varmış, kırlarda, çayırlar falan bişeyler bıdı bıdı bıdı (25 dakika civarı)
    +zzzzzz

    hakikaten işe yaramıştı, uyumuştum, ertesi günü;

    -naptın kablo nasıl geçti sınavın?
    +valla geçerim, iyiydim yani. onu bunu bırak da, dün gece bir ayı vardı ya, n'ooldu o?
    -uyudu.
    +...

  • zengin ve evli adamla ilişki yaşayıp çocuk sahibi olan bir kadının karşı tarafı masum, kendini de haklı çıkarmak için yaptığı röportaj...nikahlı, nikahsız, ahlaklı veya değil bu benim zerre umurumda olmaz, herkes istediği gibi yaşasın bana ne ama şu ''ama çok aşık oldum bik bik'' lafı yok mu yalanın tillahı...parası olmayıp, dağda çoban olsa yüzüne bakılmayacak adamlar için aşık oldum lafını eden böyle kadınların aşağılanmasına da gram üzülmüyorum...sarayda padişahtan hamile kalmak için sıraya girenlerden farkı olmayan, ikinci, beşinci, ortanca her neyse olmayı kabul etmiş bir kadın için çok bir şey söylemeye gerek yok zaten....