hesabın var mı? giriş yap

  • 90 dakika programında bol bol gözlemlenecek bir hadisedir. hıncal amcamızın ''en son yorum benden olacak aga'' muhabbeti malumunuz. yaptığı yorumdan sonra şöyle bir olay gelişir;

    h.u: ... kardeşim, kocaa camia bir tane bile tezahurat geliştiremez mi? hala galaaatasaray, galataaasaray... garabet bu garabet!
    -gözlüğünü önündeki bankoya atar- tak!

    işte ölüm sessizliği bu andan itibaren başlar. stüdyodaki herkes sanki çok büyük bir hata yapmış ve bunun sonucunda hıncal abilerinden fırça yiyormuş gibi kafalarını öne eğerler ve huşuu içinde bir süre öyle kalırlar. bu sessizliği bozmak ise fuat akdağ'a düşer. donuk ve mahçup bir ses ile;

    - szıı (nefesi geri çekerken çıkan ses) şimdi bir reklam arasına giriyoruz.

  • olum senelerdir sürekli et kuyruğu, meyve sebze kuyruğu oluyor. askıda ekmek diye bir şey çıktı ama bu dayılar ecevit dönemindeki kuyruğu bir türlü unutmuyor. bunları o kuyrukta s.kmiş olmasınlar.

  • memleket kalburüstü müzik düşkünleri için hala büyük bir eksikliği doldurduğuna inandığım ve benim de çıkmaya başladığından beri sık sık yararlandığım, katkıda bulunanlardan bir kısmını tanıdığım ve çok sevdiğim bu dergi hakkında bir buçuk yıl kadar önce şöyle bazı notlar almıştım. güncellenmiş bir halinin burada da bulunmasında fayda olduğunu düşünüyorum:

    temcit pilavı gibi her üç beş ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen yaşını başını almış, dertli, yalnız, karizmatik şehir müzisyenlerini derginin her kapağında görmekten artık sıkıldım. nick cave, tom waits, leonard cohen, bob dylan, morrissey.. 90ların ortasından beri kaybedenler kulübü, karga bar, trip, bir ölçüde de radyo eksen bu çoğunu benim de sevdiğim adamları babasının oğluymuş gibi öyle bi gazladı ki heriflerden komisyon alıyorlar diye şüphelenir oldum. bu adamların ortak özellikleri de hepsinin kendilerini çok güzel ifade edebilmeleri, şarkı sözlerinin şiirsel değerinin olması vs. aslında özünde beyaz, şehirli, heteroseksüel adamın sorunlarını süper anlatıyor olmaları. şimdi beyazlığım belki tartışılır da bu gruba dahil bir adam olarak inanın ben de dünyanın en mutlu insanı değilim, her gece memleketin, dünyanın ve kendimin bi sürü sorununu düşünmekten uykularım kaçıyo vs. ama rock müzik sadece bunlardan zamanında bahsetmiş melankolik abiler kulübü mü? bi frank black'in, bi bryan ferry'nin, bi jonathan richman'ın, bi david byrne'ün bütün suçu yaşama sevinçlerini dile getirebilmiş olmaları mı? bu adamların roll kapağında yerleri yok mu? ben roll'un kapağında neden misal bir james brown ya da gil-scott heron görmüyorum? ali g'nin sorduğu gibi is it becuz' i iz black? roll politik olma iddiasında bir dergiyse bu adamların müziği morrissey'înkinden daha mı az politik? gil scott heron revolution will not be televised'dan ibaret değil abiler, onu arka kapağa layık görmüştünüz bir kez. ya da say it loud i'm black and i'm proudun ardındaki sosyal koşulları deşmek çok mu uncool olur? tiraj biraz düşer orası kesin.

    ayrıca şöyle de bir mesele var. ben doksanlarda melody maker ve nme okurken dikkatimi çeken bir şey vardı. ne kadar iyi olursa olsun bu dergiler gruplarını dağıtıp ticari amaçlarla solo giden kimseye prim vermezlerdi. ama demo aşamasında bir sürü gruba onca sayfa ayırırlardı. yeni gruplara verilecek destekte en büyük pay hala müzik dergilerine ve genel olarak basına düşüyor. roll dergisi ise dandadadan'la röportaj yapmak için albümün çıkmasını bekliyor. bu hareket satış kaygısı gütmüyor da ne güdüyor? politik olmak yalnızca muhalif ya da her nevi entelektüel söz yazabilen müzisyeni bağrına basmak değildir kanımca. müzik mainstream'e karşı sound oluşturabildiği noktada muhaliftir, sözü olsa da olmasa da, sözleri kötü de olsa.. basına da onları tanıtmak düşer, tarihteki kendi favorilerinden bir kulüp oluşturmak değil. sakareller'i, ankaralı grupları, kırık çizgi'yi, rumblefish'i, the raws'u, ddr'yi roll ne zaman yazacak merak ediyorum. evet doğru, bu ülkede yeni müzikleri kökeninden bihaber dinleyen koskoca bir kitle var ama tarih içinden kişileri seçerek değil, süreç üzerinden anlatılmalı. yoksa o tarih pembe boyalı evde dünyaya gelen rockstarların tarihi olacak ki bunu da resmi söylemle barışık olmadığını iddia eden bir dergi olarak en son roll ister herhalde.

  • 1998 nobel edebiyat ödüllü, yillardir okudugum en carpici kurgulari yapan, gercekle gerceküstünün baglantisini akillara durgunluk verici bir sekilde kuran portekizli yazar. romanlarinin yani sira kisirdöngü isimli öyküsününadiyla yayimlanan öykü kitabi da alinip okunulasi büyülenesi bir kitap.

  • allahın mercimek deposu türkiye'de mercimek çorbasını 5'e 10'a içiyorsak bu bizim enayiliğimizdendir. koca kazan kaynatıp 2 kaşığını 5 liradan satıyorlar. 2.5 liradan fazla olması anlamsız.

    ama bi kahveye 15 lira vermeye alışmış bünyelerimiz bunu kaldıramıyor.

    edit: entry işletmecileri kızdırmış, bazıları destekliyor. şunda bir anlaşalım. ankara, istanbul, izmir fiyatları kazıktır. çok kira veriyor olabilirsiniz. ama bir çayı 3 liraya satacak, bir çorbayı 5-10 arası satıp fakir edebiyatı yapmayın. işletmecilerin ne kadar para kazandığını hepimiz biliyoruz. bir paket çay fiyatı kalitesine göre değişmekle beraber 10-15 bardakta çıkıyor. geri kalan yüzlerce bardak çay kar olarak kalıyor. çorbada aynı şekilde. gelen mesajlardan birini aynen kopyalıyorum. tanıdığı aşçı olan birisinin mesajı: "koca kazan mercimeğin masrafi bi tabak corba satinca cikiyormus (o zamanlar 5tl idi)" ki işletmelerin bunları en ucuz yollardan temin ettiklerini hepimiz biliyoruz. bizim gibi pahalı mercimekte almıyorlar. bir başka mesajda arkadaş "1 liralık çorbayı 10'a satıyorsa ne olmuş işletmecinin de hayalleri var" diyebiliyor. zenginin gözünden bakmak böyle bir şey sanırım. ülkede herkes tuttuğuna geçirme derdinde. bu yüzden 2 liralık sigaraya 10 lira verip ses çıkarmayan enayiler sürüsü olduk. çocuklarımızı zorunlu olan eğitim süresinde araba fiyatlarına okutmak zorunda kalıyoruz.

    ama müstahak bize.

  • öncelikle haberimizin linkini verelim:

    http://www.hurriyet.com.tr/…/4295486.asp?m=1&gid=69

    şimdi efendim, akp diyarbakır milletvekili aziz akgül, meclis başkanlığına vermiş olduğu yasa teklifi ile bayrağın, sağa bakan ayın sola bakacak şekilde değiştirilmesi için teklifte bulunmuş. gerekçe olarak da "ayın batış şeklinin değil, doğuş şeklinin esas alınması"nı göstermiş.

    işin komik yanı, anayasanın 3. maddesi "bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır." demekte, 4. maddesi ise "anayasanın 1 inci maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez." hükümlerini içerir.

    hadi bu eylemin arkasındaki niyeti geçtim, insan böyle konuda kanun teklifi vermeden önce, açıp bir geçerli düzenlemeleri okumaz mı?

    bayrağın değiştirilmesini talep edebilen bir kişi; acaba diğer emellerini ne zaman gösterecektir?

    (bkz: türk bayrağı)

    edit: bu ve benzeri entry'leri kötüleyerek, zamanın ötesine geçiren suserler bilsin ki bir kısım gizli veya açık niyetleri her fırsatta ifşa edeceğiz ve bu ülkenin dingo'nun ahırı olmadığını biraz olsun anlamanızı sağlayacağız.