hesabın var mı? giriş yap

  • trendyol , hepsiburada ve amazon'da prime şeklinde satış yapam biri olarak diyebilirim ki satıcı sayfası en karmaşık ama bir o kadar da tüketicinin lehine unsurlar içeren alışveriş sitesidir.

    trendyolda 75tl ye satılan üründe %12 komisyon ve 21tl kargo ödüyorum (aras). paketlemeyi vs her şeyi ben yapıyorum.

    ancak amazon'da %10 komisyon ve 1 desi için yaklaşık 8tl kargo ve paketleme ödüyorum. amazon'un deposuna ürünlerimi göndermek de ücretsiz. depoda 1 metrekare yer kaplayacak ürünlerime aylık 25-35 tl arası ücret ödüyorum. dilersem dünyanın her yerine satış da yapıyorum.

    trendyolda ürünü eklemem ile satışa açılması bir olurken amazon'da ürünün barkod numarası, marks tescili ve ürünün orijinal olduğuna dair incelemelerden geçiyorsunuz. adamlar bana kamera karşısında paketi açtırıp ürünü bile gösterttiler daha ne olsun.

  • duman'ın değil tgb'nin halt yemesidir. adamlar fiyatlarını söylemiş senin işine gelmezse cagirmazsin. sanki zorla aldilar parayi. yine tgb'nin bok edip suçu başkasına attigi bir başka olay. bir işiniz düzgün olsun arkadaş ya.

    edit:olay hiç tgb'nin anlattigi gibi degilmis. adamlar soma kazasindan önce planlayip anlasmis dumanla. zaten tgb'den de bu beklenirdi. bu adamlara inanip gaza gelmeyin amk işleri güçleri dezenformasyon.
    (bkz: #44945415)

  • dokunmadan surata attırarak uyandırma teknolojisine sahip metro otobüslerine binilse gerçekleşmeyecek durumdur.

  • geçen gün arkadaşlarla takıldığımız mekan. elimde tablet bilgisayar vardı. tabletten e-kitap okuyordum hemen görevli geldi, hem bilgisayar açmış hem de kitap okuyorsunuz bu suç, gibi birşey söyledi. bardağı alıp, hesabı dahi ödemeden oradan ayrıldım. kimse de birşey demeye cesaret edemedi. işin iyi tarafı doğrudan eve geçtiğim için bardak da eve geldi benimle. daha sonra bardağı yıkayıp mutfağa yerleştirdim. artık yeni bir bardağım var.

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • eski kayinpeder, kizim ve ben sofradayiz. kayinpeder habire bir seyler anlatiyor, anlatiyor, anlatiyor. dinlemek istemiyorum, nefret ediyorum ondan, sesi bile beni delirtiyor -ki o donem bizimle yasiyor; yaslidir diye ben cagirmisim ustelik. sesi kesilmek bilmiyor. yemek yiyoruz ve onun soyledigi bir seye itiraz etmek icin agzimi aciyorum. once derin nefes alip sakinlesmek ve oyle konusmak istiyorum; ama...

    nasil oldugunu anlayamadigim bir sekilde hık diye kaliyorum, lokmam bogazimi kapatiyor. nefes alamiyorum, veremiyorum, panige kapilmamaya calisiyorum. kizim karsimda korkmasin istiyorum, ama yok. bogulmak uzereyim. kendimi yere atiyorum, kollarimla gogsume, sirtima vurmaya calisiyorum. fayda yok. en son allah'a sigindigimi hatirliyorum, "noolur kizimin gozleri onunde olmeyeyim."

    sonra birden nefes almaya basliyorum. sakinlesince kalkiyor ve yerime oturuyorum. bu sure icerisinde, kendimi yere attigim an dahil, kayinpeder kipirdamiyor bile yerinden. ben oturunca anlatmaya devam ediyor, sormuyor ne oldugunu. kizim kalkip kucagima geliyor, onu opuyorum.

    ben bu yuzden pek buyuk lokma yiyemem, hap vs yutamam cok.

  • dur bakalım çomarlarin belediyelerden, belediyelerden beslenen vakıflardan derneklerden gelen mamaları kesilince görücem ben sizi

    edit: 23 haziran seçimi de kaybedilince mamalar gerçekten kesilmiş sanırım :) başlığı açan yazar kaçmış

  • bir taksiye aceleyle atlayıp "öndeki arabayı takip et" demek.

    edit piaf: ohoo herkesin uktesiymiş bu içinde. herkesi sırayla taksi tutup birbirimizi takip etmeye davet ediyorum.

  • dönüşen ekşi değil, türkiye. hastalıklı ve nefret dolu, anksiyete dolu bir sosyoloji hakim oldu ülkede. özellikle büyük şehirlerde. ekşi'nin durumu bunun açık bir göstergesi. vaziyet iyi değil.

  • devlet bir gün geniş ve boş araziye geceleri göz kulak olacak, 1500 tl maaşla bir bekçi almaya karar verir.
    “talimatlar olmadan bekçi nasıl iş yapacak?” bir planlama birimi kurulur ve 2000 tl maaşla iki kişi işe alınır. işleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz diye düşünülerek 2500 tl maaşla da 2 denetmen işe alınır. bir süre sonra bunların maaşları nasıl hesaplanıp ödenecek diye tartışılır. 3000 tl maaşla bir mali müşavir, bir katip bir de istatistikçi işe alınır.
    bir süre sonra bunlardan kim sorumlu olacak diye düşünülür 7000 tl maaşla bir müdür 4500 tl maaşla iki müdür yardımcısı işe alınır.
    çok geçmeden ülkede ekonomik kriz çıkar. masrafları kısmak için bekçi kovulur.