hesabın var mı? giriş yap

  • bir soru cümlesidir.
    ultraslan'ı bilmem de; galatasaray taraftarı bir çatıya ihtiyaç duymadan direnişteler. gerisi teferruat.

    not: fenerbahçeliyim. *

    edit: bilgilendirme. başlık başa kalmış.

  • gün be gün inancımı yitirdiğim ber şey. belki ben yozlaşıyorum. hani derler ya özünde iyi bir insan ama çevresi kötü. belki de öyle bir şey ama bolan inancımın yittiğini gün be gün hissediyorum. öyle bir şey galiba benim için gerçek aşk. yaşanılanlar, bir erkeğin bittiği anlardan birisini yaşamak...

    vapura biniyorum. kendine yakınlaşabildiğin muazzam bir yer vapur. ama yalnız bineceksin, açığa çıkacaksın, denizi izleyeceksin. kendini göreceksin suda, kendini dinleyeceksin. öyle bir yer. kapılar açılınca hücüm ediyorum ben de, üstte iyi ber yer kapmak için. ama önümde iki çift var, tin tin tin yürüyorlar, yerde vermiyorlar.

    "hadi yürüsenize, kapcaklar kenarları" diye düşünüyorum, sinirleniyorum. zaten ben olur olmaz hemen sinirlenirim. ama bunlar halen tin tin tin yürüyorlar, yer de vermiyorlar. en sonunda yandan ufak bir aralıktan solluyorum onları, sinirimi de belli etmek için elimi yana doğru açıyorum, görsünler diye. görüyorlar belki de ama tepki vermiyorlar. hemen geçiyorum kapıdan dış kısma ve vapurun gidiş istikametinde bir kenar buluyorum ve oturuyorum. güneş gözlüklerimi takıyorum. güzel güzel manzaranın keyfini çıkarıyorum.

    az önce önümde tin tin tin yürüyen çift de geliyor karşıma oturuyor. "tersine oturdular, zevki çıkmaz ki öyle vapurun" diye düşünüyorum. yan yana oturuylar, bir birlerine iyice yanaşıyorlar.

    garson arsızı geliyor "çay, kola, fanta, gazoz" diye bağırıyor. kız susamış belli "bir tane su alsana" diyor çocuğa. çocuk hemen garsona dönmeden "bir su" diye bağırıyor. eliyle de koltuğa vurarak. anlam veremiyorum yaptığına. sonra su geliyor.

    çocukla kız elele tutuşuyorlar. ben onları izliyorum, ama gözümde güneş gözlüğü var, nasıl olsa görmezler diye düşünüyorum. kız sürekli yere bakıyor, gözleri de sürekli bir oraya bir buraya gidiyor. çocuk da sürekli çok yakından kıza bakmaya çalışıyor. bir şeyler söylüyor. onun da gözleri kıpır kıpır, bir oraya bir buraya gidiyor.

    sonra kucağındaki çantaya bakıyorum. gesf yazıyor. gesf. görme engelliler spor federasyonu. görmüyorlarmış birbirlerini. manzarayı da görmüyorlarmış. benim onları izlediğimi de zaten gözlük takmasam bile görmeyeceklermiş meğersem. gesf.

    kız bir mutlu bir mutlu. çocuk sürekli bir şeyler söylüyor kız sürekli gülüyor, sonra kız bir şeyler söylüyor, ikisi de çocuk gibi gülüyorlar. o kadar mutlular ki. birbirlerinin ellerinden tutuyorlar sıkı sıkı. çocuk kızın saçlarını okşuyor, bilmiyor belki de hangi renk olduğunu ama o kadar seviyor ki onu.

    kız o kadar mutlu ki, gülüşü beni bile ısıtıyor. bu sevgi diyorum kendi kendime, aşk bu. birbirlerini görmeden seven iki insan. birbirlerine bağlanmış iki insan.

    bir birlerinin gözünün içine bakamıyorlar. gözlerim doluyor azicik ama eminin ki birbirlerini herkesten daha iyi görüyorlar. ruhlarıyla görüyorlar birbirlerini. sevginin bir şey ifade etmediği, aşkın basit bir et parçasına dönüştüğü, kötülüklerle çepeçevre bir dünyada birbirlerinin içindeki o güzelliği görebilip aşık oluyorlar birbirlerine. ne yüce bir şey. gerçek aşk bu işte.

    farkettim de ben o çocuk kadar içten gülmemişim şimdiye kadar, kahkaha atmışım bol bol ama sevgiyle gülmemişim. ama gerçek aşk o kadar uzakta ki...

  • cem yılmaz merdiven altı yerlerde çıkarak, karikatür dergilerinde çizerek, tamamen yeteneğiyle bugüne geldi ve kendisini çıkarttı. başlık da, başkasının "yeni cem yılmazlar çıkarırız" demesi karşısında haklı olarak, öfkelenerek ettiği söz. bu kez olmaz, evet (bkz: cem yılmaz'ı yedirmeyiz)

  • belki defalarca yazılmıştır fakat tekrar hatırlatmakta fayda var. en azından ben hep şu demeciyle hatırlayacağım kendisini.

    bir röportaj esnasında kendisine, en basit hazırlık maçında bile neden bu kadar çok koştuğunu, son ana kadar terlediğini soruyorlar.

    verdiği yanıt: ben fakir bir balıkçının oğluyum. babam bir kaç balık için bütün gününü harcardı. benim kazandığım paranın çok daha azı için insanlar çok ağır işlerde ve çok ağır şartlarda çalışıyor. ben 90 dakika koşmuşum çok mu?

    bu adamı en net özetleyen cümlesi budur arkadaş. helal olsun aldığın her kuruş. özleyeceğiz sarı reyiz.

  • klasik tiyatrodan farklı olarak, oyunculuk yeteneğinden ziyade hızlı düşünme ve yaratıcılığın daha önemli (ve gerekli) olduğu tiyatro biçimidir. kendi içinde uzun form ve kısa form olmak üzere ikiye ayrılır. herkesin aşina olduğu mahşer-i cümbüş tarzı doğaçlama, kısa form doğaçlamadır.

    uzaktan göründüğü kadar kolay olmamakla birlikte, doğaçlama tiyatronun büyükannesi viola spolin'in kaleme aldığı improvisation for the theater kitabının giriş cümlesi şu şekildedir:

    "everyone can act. everyone can improvise. anyone who
    wishes to can play in the theater and learn to become 'stage-
    worthy.'"

    türkçe meali:

    "herkes rol yapabilir. herkes doğaçlayabilir. isteyen herkes tiyatroda oynayabilir ve 'sahneye layık' olmayı öğrenebilir."

    peki bu nasıl olacak? her ne kadar doğaçlama da olsa, bu tiyatro çeşidinin de kendi içinde birtakım kuralları var. spolin zaten konu hakkında yeterince ahkam kesmiş olduğu için ben çok fazla teknik bilgiye girmeden naçizane en önemli bulduğum iki maddeyi yazacağım.

    1) dinlemek

    dinlemek deyip geçersek çok hakkını verememiş oluruz aslında. o yüzden birinci kural için "dinlemek, dinlemek, daha çok dinlemek, hep dinlemek" diyebiliriz.

    doğaçlama bir oyun oynarken, oyuncular birbirlerini çok iyi dinlemeli, verecekleri tepkiye, girecekleri role ya da söylecekleri repliğe ona göre karar vermelidirler. birbirini dinlemeyen oyuncular arasında geçen diyaloglar da alakasız olur. örneğin, bir oyuncu arabadan bahsetmek isterken öteki oyuncunun ona annesinin yaptığı kısırı anlatıyor olması ortaya saçma sapan bir diyalog çıkmasına neden olur. başka bir örnek olarak, bir oyuncu sahnede kendini tanıtırken adını söylediğinde, karşısındaki oyuncu onu iyi dinlemediği için bu adı unutup oyunun ilerleyen bölümlerinde ona başka bir isimle seslenirse, seyircideki hikaye algısı yerle bir olur.

    2) kabul

    kabul, bir oyuncunun diğer oyuncudan gelen fikri, teklifi, karakteri vb. kabul edip, hemen uyum sağlamasıdır. kabul için, yine çok iyi dinlemek gereklidir. kabulün tersi reddetmektir ve redler hikayenin akıcılığını öldüren katillerdir. red, bir doğaçlama tiyatro oyununda yapılmaması gereken yegane şeydir. örnek vermek gerekirse, bir oyuncunun diğer oyuncuya "gel seni arabamla biraz gezdireyim" demesi, hikayenin akması için açılan bir kapıdır. diğer oyuncunun "yok yea istemem" şeklinde vereceği cevap, bu kapıyı kapatarak hikayenin tıkanmasına ve oyunun seyir zevkinin düşmesine sebep olur.

    kısacası, doğaçlama tiyatronun da tıpkı klasik tiyatro gibi kendi içinde kural ve dinamikleri vardır. herkes doğaçlama tiyatro yapabilir ama doğaçlama tiyatro herkesin yapabileceği kadar da kolay değildir.

  • apple'in cok bir sey yapmadan deli gibi satacagi telefondur ancak bu apple musterilerinin hemen 11leri eskidi diye 12 almasindan kaynaklanmayacak. yarin buralar bu tarz entrylerle dolar muhtemelen ama apple veya herhangi baska bir markanin surekli en son flagship modelini takip eden musteri kitlesi genelin kucuk bir yuzdesini olusturuyor. cok sik dalga gecilen bir konu olsa da iphone kullanicilarinin dahi ortalama kullanim suresi 3 senenin uzerinde.

    yeni bir telefonun basarisini degerlendirirken yaptigimiz en buyuk hatalardan biri urunu bir onceki versiyonuyla karsilastirmamiz. inovasyon anlaminda degerlendirirken elbette bir oncekiyle karsilastiracaksiniz fakat pazarlama anlaminda olay farkli. 2019'da cikan iphone 11 kullanicilari bu telefonun en buyuk musterisi degil, hatta 2018 yilinda cikan iphone xr ve iphone xs kullaniciilari bile degil. bu telefonun en buyuk musterileri 2016 yilinda cikan iphone 7 ve 2017 yilinda cikan iphone 8 ve iphone x kullanicilari olacak (ve ozellikle gelir seviyesi daha dusuk ulkelerde daha oncesinden kalan 6 ve 6s kullanicilari). bu 3 model satis adedi olarak apple'in gelmis gecmis en basarili modelleri. iphone 7 su anda aktif olarak en fazla kullanilan iphone modeli ve kullanim omrunun sonuna geliyor. benzer sekilde 6(s) ve 8 de ulkesine gore 2. ve 3. siradalar. telefonunu 4 sene once almis bir iphone 7 kullanicisi icin iphone 12 ile kendi telefonu arasindaki fark o kadar buyuk olacak ki 11 ile 12 arasindaki farkin kucuk mu buyuk mu oldugunun herhangi bir onemi olmayacak, iphone'da kalmaya kararliysa iphone 12'sini alip mutlu mesut hayatina devam edecek.