hesabın var mı? giriş yap

  • "bir şeyi uzun süre bekledikten sonra umutsuzluğa kapılıp hiç içine sinmeyen başka bir şeye razı olduğun anda o beklediğin şey çıkageliyorsa ve onu mecburen hiç hak etmediği bir yere koymak zorunda kalıyorsan tetris oynuyorsun demektir."

  • öncelikle bu başlıktaki ilk entrymde (#42220195 ) on adet kısa roman incelemesi yapmıştım. burada ise roman dışındaki türlerden seçilmiş on adet ince kitap önerisi mevcut. sırasıyla:

    -iki tiyatro oyunu
    -iki şiir kitabı
    -iki deneme kitabı
    -iki öykü kitabı
    -iki sinema kitabı

    üstüne kısa kısa notlar mevcut. tabi yapıtları rastgele seçmedim. başlıkta belirtldiği üzere, ufku iki katına çıkaracağına inandığım kısa yapıtları dikkate aldım. en nihayetinde benim ufkumu katlayanlar bu yapıtlar. bir başkası için hafif gelebilir. saygı duyarım.
    .............................................................................................
    - kral oedipus: edebiyat tarihinin en etkili birkaç oyunundan biri. sophoklesin bu eseri başta edebiyat ve psikoloji olmak üzere hemen hemen tüm bilim ve sanat dallarını az ya da çok bir şekilde etkilemiştir. hatta hiç abartmadan şunu söyleyebilirim ki eğer bu yapıtı okumamışsanız, baba figürünün etrafında dönen özellikle hamlet ve karamazof kardeşler gibi edebiyatın en temel taşlarını eksik okumuşsunuz demektir. ya da başka bir ifadeyle bu yapıtları yeniden okumanız gerekecektir. efsane yönetmen pier paolo pasolini' nin sıradışı uyarlaması da izlenesi.

    - godot'yu beklerken: belki yirminci yüzyılın en iyisi değil ama kesinlikle en çok tartışılan ve en etkili oyunu. beckettin bu absürd yapıtındaki iki temel kahraman, oyun boyunca ne veya kim olduğu hiçbir zaman açıklanmayan godot adli birini beklerler. kimdir bu godot bilmiyoruz. god kısmından hareketle tanrı yorumunda bulunan eleştirmenler olmuştur. ama benim de çok sevdiğim yazar selçuk altun'un godot= god + idiot önerisi yapıtın içeriği de düşünüldüğünde akla yatkın bir ihtimal olarak görülüyor. zaten bu öneri dünya edebiyat çevrelerinde bile yankı bulmuştu. varoluşu sorgulayanlara birebir.
    ..........................................................................................................

    rubailer : şunca yapıt içerisinde övgüye ve tanıtıma en az ihtiyaç duyulan eser budur sanırım. zaten sadece türkiyede değil tüm dünyada büyük bir hayran kitlesi vardır. ömer hayyam, özellikle tanrı cennet-cehennem ve kader anlayışı üstüne olan rubaileriyle şiirin düşünce boyutuna çok şey katmıştır. ancak işin enteresan yanı, ana dili gibi arapça bilen, ortaçağın tüm dünyada en büyük matematikçilerinden biri kabul edilen ve mükemmel bir astronom olan ömer hayyam'dan bile çok bilmiş sözlük yazarlarının olmasıdır. hatta kuran'da şarap geçmiyor iddiası hakkında yazdığı bir entrysi (#46696229) geçenlerde sözlükte debeye bile girmişti. ömer hayyam ise kuranda şarap olduğunda ısrarcıdır. nitekim şiirlerinde tanrıyı ve öteki dünyayı sorgularken şarabı özellikle vurgular. peki arapça bilmeyen benim gibi kişiler kime güvenecek? ana dili gibi arapça bilen ve dünya tarihinin en etkili matematikçilerinden ve astronomlarından biri olan ömer hayyam'a mı, yoksa bu tatlı su müslümanı ak-trolle mi? şu entryi yazarken bir daha baktım, şaka maka hala yüzlerce kişi favorilemiş ilgli entryi.

    masumiyet ve deneyim şarkıları: bilindiği üzere william blake sonradan kültleşen bir şair ve ressamdır. bu eseri de kendi döneminde pek itibar görmemiştir. ancak şimdilerde edebiyat tarihinin en önemli şiir hazinelerinden biri sayılır. eser aslında iki kitaptan oluşur: çocuksu bir dille yazılmış ve çocuksu masumiyeti dile getiren optimist şiirlerin yer aldığı masumiyet şarkıları ve pesimist havanın hakim olduğu biraz daha ağır bir dille yazılmış deneyim şarkıları. peki bu iki kitabı tek kitapta birleştirme gerekçesi nedir? ilk bölümdeki şiirlerin hemen hemen tamamı ikinci bölümde yeniden yazılmıştır. ancak çok önemli bir farkla: ilk bölümdeki masum çocuk artık büyümüş ve dünyadaki tüm kötülükleri görmüş, acıları deneyimlemiş biridir. dolayısıyla ikinci bölümdeki şiirlere pesimist hava hakimdir.
    .........................................................................................................

    dinle küçük adam: türkiyede de oldukça sevilen ve okunan felsefik bir yapıt. wilhelm reich'in artık klasikleşmiş olan bu uzun söylevi yayımlandığı dönemden beri tüm gençliği derin etkisi altına almıştır. kişinin bir birey olmaktan ziyade, devletin basit ve sıradan bir üyesi ve hatta şakşakçısı olduğu, din, örgütler ve çeşitli inanç sistemlerinin kişiyi iyice silikleştirdiği gibi daha pek çok noktaya değiniyor. sadece şu küçük alıntı bile kitabın kazandıracağı bakış açısını özetlemeye kafi: " küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter. büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. en az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez."

    cehenneme övgü: yine oldukça bilinen bir yapıt. gündüz vassafın bu denemeleri çeşitli kavramlara sıradışı bir bakış açısı sunuyor. özellikle din, delilik, aşk, gece ve devlet gibi temel kavramları çoğu kimsenin farkedemeyeceği bir pencereden anlatıyor. yapıtın geneline pesimist ve boğucu bir hava hakim. ancak dünyanın gidişatına ve insanlığın son haline reel gözlerle baktığımızda polyanacılık oynamanın gereksizliği zaten bir tokat gibi yüzümüze çarpar.
    ............................................................................................................

    kızgın ova : açık ara en sevdiğim öykü kitabı. öykü okumasını çok seven biri olarak juan rulfo'nun bu sıradışı öyküleriyle ilk kez karşılaştığımdaki şaşkınlığım anlatılır gibi değil. öyle oku - geç öyküler değil bunlar. kişiyi sarsar. meksika köylüleri üzerinden tüm insanlığı anlatır. temalar evrenseldir. bunun yanında öykülerde klasik anlamda bir başlangıç ya da son yoktur. sanki hepsi birer fotoğraf karesidir. alışılmamış dili ve modern tekniklerin uygulandığı kurgusuyla ayrıcalıklı bir yeri vardır. hem zaten bunca yıldır ekşide okur-yazarım, şu juan rulfoyu anlatmak ve yaymak için onlarca entry yazdım. ama ilgili başlıklara arada bir göz atıyorum. değişen bir şey yok. lan zaten hepi topu iki kitabı var. toplasan 250 sayfa etmiyor tüm yazdıkları. yalvarıyorum okuyun. emin olun franz kafka derinliğinde öyküler (kızgın ova) ve yüzyıllık yalnızlık yetkinliğinde bir roman (pedro paramo) bulacaksınız. boşuna değildir üç büyük yayınevinin de (yky, doğan, can) eserlerini basması.

    bir delinin hatıra defteri : dostoyevski, o meşhur cümlesinde," hepimiz gogolün paltosundan çıktık" der. sadece bu cümle bile bu yapıtın rus edebiyatındaki önemini vurgulamaya kafi. tabi anlaşılacağı üzere dostoyevski, bu palto sözcüğünü çift anlamlı kullanır. çünkü bilindiği üzere palto, bu kitapta da yer alan nikolay gogol'ün en önemli öykülerinden birinin adıdır. bu yapıttaki üç öykü sadece rus edebiyatının değil, tüm dünya edebiyatının da temel yapıtlarındandır. bu öykülerde rus toplumunu tüm yönleriyle görmek hiç de zor değil. hatta rus toplumu üzerinden sıradan hayatlar süren tüm insanlığı, devlet ve mevki gibi kavramları anlatmıştır dersek sanırım abartmış olmayız. ayrıca, açıkçası franz kafka bu öyküleri okudu mu bilmiyorum, ama memurları bu derece yetkin bir biçimde acziyet içerisinde gösteren başka bir yazar aklıma gelmiyor. gerçi bir de çehov var tabi. çehovun özellikle "memurun ölümü" adlı üç-dört sayfalık kısa öyküsü bile yüzlerce sayfalık bir inceleme gerektirecek kudrette.
    ..............................................................................................................

    filmlerle sosyoloji: sinema ve filmler üzerinden sosyoloji denemesi. sinema üzerine okuduğum en mükemmel kitaplardan biri. zaten önsözünü pop-sosyolog ve filozof slavoj zizekin yazdığını söylemek kitabın önemi hakkında yeterince fikir verebilir. brazil, dövüş kulübü tanrı kent, hayat güzeldir, sineklerin tanrısı ve hamam gibi sinema tarihinin en etkili filmleri üzerinden kurmaca ve gerçeklik ilişkisi incelemeleri. zizek'in deyimiyle, "filmlerin asla sadece film olmadığını bilenler için" bir başucu kitabı. nette bolca pdfsi mevcut.

    sinema nedir : sinema tarihinin belki de en etkili eleştirmeni olan andre bazinin en önemli yapıtı. sinemayla az çok ilgilenen hemen herkesin uğramadan yapamayacağı bir köşe taşı. bazin'in sinema tarihinin en önemli iki akımı olan fransız yeni dalgasının fikir babalığını ve italyan yeni gerçekçiliğinin bir numaralı kuramcısı olduğunu hatırlatmakta fayda var. bu yapıtında ise bazin, sinemanın diğer sanat dallarıyla ilişkisine, en sevdiğim yönetmenlerden ikisi olan charlie chaplin ve robert bressona, pek sevemediğim orson wellese ve elbette sinemanın sanat olarak kabul edilmesinde en önemli etkilerden biri olan italyan sinemasına kadar birçok konu ve yönetmene değiniyor.

  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..

  • - sonra ben de sana ne o zaman falan oldum ve de gitmiş bunu sarı burak'a söylemiş çok adi bir kız o kızım gerçekten çok sinsi yaa yılan gibi... ay o ne? ya eda, gariban geliyor yanıma galiba, yer değiştirelim, fakir gördüm gibi geldi eda, gidelim yaklaşıyor...

    - fakir değil o mervesu, yılların sanatçısı edip akbayram... yeleği yüzünden fakir gibi gözüküyor.

    - oh allama bin şükür içim rahatladı...

  • woody allen'in hannah and her sisters, annie hall ve crimes and misdemeanors ile birlikte en bilinen, kendisi sonradan pek beğenmediğini söylese de en önemli filmlerinden biridir.

    modern yaşamın başkenti diyebileceğimiz new york'un manhattan'ında bir grubun karmaşık duygusal ilişkilerini konu edinir. allen yüksek ihtimalle kendisini oynamakta, diyaloglarda kendi korkularından, saplantılarından, vesveselerinden bahsetmektedir ve aslında bu cesareti için takdiri haketmektedir. çünkü allen filmde aslında bir çoğumuzun kendine itiraf edemediği duyguları ve yaşamaya cesaret edemediği şeyleri yaşamış biri olarak tüm bunları dürüst bir şekilde eğrisiyle/doğrusuyla aktarmıştır.

    filmin en güzel kadını tabii ki ernest hemingway'in torunu olduğunu öğrendiğim mariel hemingway idi. ilginç bir not: manhattan'daki rolü ile oscar'a aday olan hemingway yıllar sonra nedense sermiyan midyat'ın ay lav yusunda rol almış.

  • işyerinde ilk girdiğim toplantılardan birinde sonlara doğru ekip arkadaşımın ettiği şu cümlenin kurulduğu lisan;
    "bu istedikleriniz sizin için nice to have mi?yoksa must mı?"

  • tuvalete giderken hesabı ödemiş +10 yazıyor ama tek amacın o tatlım +10000 falan yazmalısın, gerisi gereksiz jestler senin için. değerli olsaydı anı yaşardın, böyle siksok şeylerle uğraşmazdın.

  • bu gösteriye (bkz: ardha) deniyor. katar kültürü ile yetişmiş neredeyse her erkek birey birer kılıç sahibi olduğundan ve bunlar dededen toruna kadar geçebildiğinden, kılıç gösterileri onlar için inanılmaz önemli.

    bu sebeple ardha gösterisini dini bayramlarda, ulusal kutlamalarda kısacası ota boka bir sebep göstererek yapmaktalar.

    dünya kupası ile bunun ne alakası var diyebilirsiniz ama bu dans ile bi nevi kültürlerini dünyaya tanıtmaya çalışmışlar. tabi ki de bi boka benzememiş.

  • her gün kezban turk kızı, her erkeğin kendini s*keceğini sanan kezban turk kızları gibi ifadelerle başlayan cümleler kurmayı çok seven sevgilim sozluk yazarlarının bu duyarlılığı beni ve muhtemelen tüm
    kezban kardeşkerimi duygulandırmış tavsiyelerdir.