hesabın var mı? giriş yap

  • bir şirketin kendi çıkardığı yeni bir ürün ile, daha önce çıkarmış olduğu bir ürünün satışlarını azaltması.

    klasik bir örnek olarak ipad mini verilebilir. piyasaya çıkmadan önce apple tablet almak isteyen herkes ipad'e yönelirken, ipad mini'nin çıkması ile büyük ipad'in satışlarında nispeten bir azalma olmuştur. benzer örnek üzerinden gidecek olursak iphone 4s'in üzerine iphone 5'in çıkması da (form factor olarak aynı ürün olmasına rağmen) cannibalization'a yol açmıştır.

    ürün kullanımı haricinde, lokasyon ve fiyat üzerinden de cannibalization oluşabilir.
    mcdonald's şubenizin 5 metre yanına yeni bir mcdonalds (evet, cannibalization için aynı şirketin yapması gerekiyor bu hamleyi) şubesi açılırsa cannibalization olur. son örnek de şu: bir perakendeci 10 marka süt satıyorsa ve 1 tanesini aniden yarı fiyata satmaya karar verirse, sattığı diğer ürünleri cannibalization'a uğratmış olur. her ne kadar bu sütleri kendi üretmese de, sattığı bir ürünün diğerlerinin payından çalmasına yol açtığı için aynı etkiyi yaratmış olur.

    her ne kadar negatif gibi görünse de, cannibalization her zaman bir hata değildir; bazen de bir stratejidir. kaldı ki steve jobs'un konuyla alakalı yaklaşımı da şöyledir:

    - if you don’t cannibalize yourself, someone else will.

  • trt'de yayınlanan teşkilat adlı dizide, akp'nin suriye politikasını eleştiren genç kesimlere 'okkalı' bir cevap verilmiş. daha doğrusu diziyi yapan kekolar bunun okkalı olduğunu düşünüyorlar.

    özetle dizide bir karakter, "suriye'de ne işimiz var?" diye bir soru soruyor. diğer karakterler de "her masada varız, sen rahat ol" gibi aptal saptal ifadelerle genç karaktere yanıt veriyor. hatta bir yerde "döverim ben bunu" falan diyor bir karakter.

    fakat bu soruya verilen cevaplar da akp'nin "yalan üretim merkezi" videosunda olduğu gibi, sorunun altında kalıyor.

    kaynak

    bravo trt, bizim vergilerimizle bize saldırmaya devam et.

    sevgili akp, z kuşağını ve diğer genç kesimleri böyle kazanacağını zannediyorsan çoktan siki tutmuşsun ama haberin yok.

  • bugün açılan ve öğretmenlerimize yönelik kabul edilemez bir ithamda bulunan başlık kapatılmış, söz konusu başlığı açan yazar sözlük'ten uçurulmuştur.

    ekşi sözlük, yürüdükleri zorlu ve onurlu yolda her daim öğretmenlerimizin yanındadır. bu tür ithamlarda bulunan söylemlerin ekşi sözlük'te barındırılmasının hiçbir şekilde mümkün olmayacağını paylaşmak isteriz.

  • babannemin annesi hala yaşıyor görünüyor. doğum tarihi 1898. muhtemelen referandumda oy da kullanmıştır.

  • yine vatandaşın binlerce lirasına mal olmuş saçmalık. o kostümlerin tanesi 2-3 bin liraya mal olmuşsa, akp işi olarak her birine en az 50 bin lira ödenmiştir. vatandaşın parasını savurmak gibisi yok.

  • çökerse 9gag de çöker. durum ciddi olm, birbirinize ehoeheoeh bak 9gag ne gomik ehoeheoe diye mesaj atamayacaksınız.

    hatta düşündüm de 9gag'i geç; buzzfeed, huffington post, mashable, onedio, listeli misteli bilimum site, haber portalları, milliyet, hürriyet falan... sitelerin %90'ı falan orijinal içerik yaratmak yerine reddit'e çöküyor. piii internet çöker valla, işsiz kalır bunlar hep.

  • belli bir yaştan sonra birden sınıf atlayınca boyle oluyor

    nereden mi anladım? son yıllarda boyle çok kisi türedi, konuşma tarzı hep aynı

  • üniversite yurdundaki yan odadaki elemandır. cumartesi sabahı o uyurken gizlice oda kapısının üstündeki anahtarını alıp kapıyı üstüne kilitlemiştik. içerde kilitli kalınca kapıyı yumruklayağını, "açın lan .rospu çocukları" diye bağaracağını, yurt görevlisini cepten arayacağını filan düşünüyorduk. heyecanla, uyanıp kapıyı zorlamasını bekliyorduk. saat 10 civarı uyandı ve odasının kapı kolu bir kere inip kalktı. biz dışarıda kıs kıs gülerken devamını bekliyorduk. fakat hiçbir şey olmadı. bekle allah bekle. 1 saat, 2 saat, 3 saat... sıkılmıştık. dışarıyı çıkıp biraz dolaştık, internet kafeye oturduk vs. halen arayan yok. akşam üstü yurda döndük, halen montu kapı askısına asılı, kapı kilitliydi. fakat pes etmedik. akşam yemeği için bir esnaf lokantasına gittik. çıkışta birkaç el batak attık. döndüğümüzde durum aynıydı. şaka maka artık hiç komik bir tarafı kalmadığından kapıyı açıp içeri daldık.

    görünen manzara; çocuk yatakta yatıyor, 5 litrelik su bidonu çeyreğine kadar sidik ile dolu, annesinin 3 hafta önce gönderdiği küflenmiş böreklerin hepsi açılıp masanın üzerinde yenmiş. kırmızı ve uyuz gözlerle kafayı çevirip bize baktı ve "siz mi kilitlediniz lan kapıyı" dedi.

    bulunduğu durumu bu kadar kabullenmiş, kilitli kapıyı bir kere açmayı denedikten sonra "tüh, artık ömrümün sonuna kadar böyle yaşamak zorundayım" diye içinden geçirdiğinden emin olduğum elemanı hiç unutmam.