hesabın var mı? giriş yap

  • birkac sene once bodrum'da bazi beach clublarda lahmacun ayran'in 50 tl olmasi hayretle tartisiliyordu.

    ak parti ve recep tayyip erdogan size buyuk bir hizmet yapti. siz bodrum'a maca kizi'na gidemiyorsunuz diye oranin fiyatlarini size getirdi.

  • cumhuriyetin ilk yıllarında istanbul erkek lisesi'nde ilginç bir hadise yaşanıyor. zamanın okul müdürü iyi öğretmenleri elinde tutmak için o zamanlar uygulanmayan bir yöntemi hayata geçirir: öğretmenlere yaz tatillerinde maaş ödeme. böylelikle güçlü bir öğretmen kadrosuna sahip olur ve okul, saygın ve varlıklı ailelerin tercih ettikleri bir eğitim yuvasına dönüşür.

    daha önce numune-i terakki, 1913'te istanbul sultanisi adını taşıyan bugünkü istanbul erkek lisesi'ne ittihatçıların ayrı bir önem verdiği bilinir. okulun alman tarzı eğitim veren bir müesseseye dönüştürülmesi için bu ülkeden öğretmenler getirilir. tanzimatçılar için galatasaray lisesi ne ise, ittihatçılar için de istanbul sultanisi odur. bugünkü binasına taşınmaları 1933 yılında gerçekleşmiş ve osmanlı devleti zamanında düyun-u umumiye binası olarak kullanılan binayı istanbul lisesine tahsis etmişler ve okula verilen önemi bir kez daha göstermişti devlet. okul 1964 yılında ilk kız öğrencilerini alacak ve 1982'de anadolu lisesi statüsüne geçecek ve bugünkü adını alarak istanbul lisesi olacaktır.

    okulun türkçe öğretmenleri arasında önemli gazeteciler de var. vakit gazetesinin sahibi hakkı tarık us'un yanı sıra fıkra tarzı yazılarıyla tanınan hakkı süha gezgin, daha sonra milli eğitim bakanı olacak hasan ali yücel ve memduh şevket esendal gibi yıldızları barındıran bir öğretmen kadrosuna sahip. okulun fransızca derslerine nurullah ataç, arapça öğretmenlerinden birisi ise dönemin ünlülerinden meşhur kilisli rıfat bilge'dir.

    okulun içeriğini, ciddiyetini ve kadrosunu özet geçtikten sonra gelelim yaşanan malum iğne hadisesine.

    1925 yılının ekim ayında istanbul lisesi'nde 43 öğrencili bir 10. sınıf var. hadise bu sınıfta ve arapça öğretmeni seyyit salih efendi'nin dersinde vuku buluyor. salih efendi, her zamanki gibi dersine girip sandalyeye oturmak için cübbesini düzeltirken eline sandalyeye konmuş koca bir iğne * batar. bu olaya çok içerleyen muallim bey, defterini imzaladıktan sonra öğrencilerine döner ve "ben bu muameleye layık değilim, sizlere çok teessüf ederim" diyerek saygısını bozmamış ve sınıfı terk etmiştir. hadiseyi okul müdürü besim bey'e iletir ve istifasını verir.

    yaşanan olay salih efendi'yi sarstığı kadar okul müdürü besim bey'i de ziyadesiyle sarsmış ivedi bir şekilde disiplin kurulu toplanmış ve olayın olası failleri olan öğrenciler ile bir dizi görüşmelere başlanıyor. yapılan soruşturma neticesinde öğrenciler olayın fail ya da faillerini görmediklerini dile getiriyorlar ve bu ifadeler üzerine okul müdürü besim bey, okul öğretmenlerini toplayıp onlara disiplin kurulunun sınıftaki 43 öğrencinin tümünü okuldan attığını tebliğ eder. bu karara sadece okulun idealist genç tarih öğretmeni enver behnan şapolyo dışında itiraz eden çıkmaz. enver bey cezanın çok katı olduğunu, en adi zanlının bile avukat edinmeden ve kendisini savunmadan mahkum edilemediğini, suçlunun bulunamamasının idarenin sorumluluğunda olduğunu dile getiren tek aklı başında bireydir. sözkonusu sınıfın okulun yüz akı olduğunun ve bu sınıfta geleceği parlak pek çko öğrencinin çıkabileceğini defaatle söylüyor.

    sınıftan çıkan kişilere baktığımızda enver bey'in ne denli ileri görüşlü, idealist ve muazzam bir öğretmen olduğunu görüyoruz. sınıtfaki öğrenciler arasında yer alan;
    -"h2o sait" lakaplı 228 numaralı "sulu sait", ünlü öykücümüz sait faik abasıyanık'tır.
    -"sabri efendi" geleceğin en önemli politikacılarından ihsan sabri çağlayangil'dir.
    -725 numaralı "feridun efendi" ise babıali'nin röportaj ve yurtdışı haber üstadı hikmet feridun es olacaktır.
    -"sıtkı efendi" namı ile bilinen öğrenci, demokrat parti'nin kurucularından sıtkı yırcalı'dır.
    -748 numaralı "saffet efendi" sonraki dönemlerin ünlü hukukçularından saffet nezihi bölükbaşı'dır.
    -aynı zamanda sınıfta cemil sait barlas, emin kalafat, sait naci ergin, celal yardımcı, nedim ökmen gibi isimlerı barındıran bir sınıf.

    yaşanan gelişmeler sonrasında öğrencilerin yanında yer alan enver behnan şapolyo, matbuat aleminde yazıları yayımlanan çevresi geniş bir kişi. çocuklara akıl hocalığı yaparak hepsini cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere babıali'nin büyük gazetelerini dolaştırır. bunun neticesinde ise kadrosu istanbul lisesi'nde kalmak şartıyla vefa lisesi'ne tayin ediliyor.

    ve şapolyo amacına ulaşıyor, olayın basına yansımasıyla ilk tepkiler geliyor. fakat öğrencilerin beklentisinin tam tersine. onların daha sert biçimde cezalandırılması yönünde. tarihler 17 ekim 1925'i gösterirken akşam gazetesi, öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasının normal ve yerinde bir ceza olduğuna yönelik bir yazı yayınlıyor. gazeteye göre sınıfta uygulanan disiplin yönetmeliği adeta memleket kanunlarının küçük bir örneği olduğunu dile getirir. öğrenciler bu esnada diğer gazetelere giderek seslerini çıkartma, savunma yapma çabası içerisindedir: "sınıfın kapısı sürekli açık olduğu için bunu herhangi bir kişinin de yapabileceğini" dile getirirler.

    olay bu kadar büyüyünce maarif vekaleti, günümüz milli eğitim bakanlığı olayları incelemek için bir müfettiş görevlendirir. tüm bu olaylar yaşanırken cumhuriyet gazetesinde mehmet asım, bu olayı baz alarak okullardaki disiplin bozukluğuna dikkat çeker ve suçu biraz da öğretmenlerin üzerine atar. tabiri caizse tüm ülke 43 öğrenciye büyük bir mobbing yapıyor o sıralarda..

    fakat zamanla gazetelerdeki sert söylemler yerini daha yumuşak ifadelere bırakmaya başlar. bu konudaki ilk adımı akşam gazetesi yazarlarından necmettin sadak atıyor; sadak'a göre işlenen suçun büyüklüğü tartışılamaz fakat yaşanan bu sürecin öğrencilere en büyük ceza olduğunu belirerek ilk adımı atıyor. daha da önemlisi eğitimin asıl amacı, kişilerin terbiye edilmesi olduğunu, suçluların bile hapishane ya da ıslahevlerinde terbiye edildiğini bu öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmalarının, eğitimin temel amaçlarına aykırı olduğunu beyan ediyor. eğitimin topluma faydalı ya da en azından zararı dokunmayacak kişileri yetiştirme eylemi olduğundan dem vuruyor.

    öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasının gazetelere yansımasından sonra maarif vekaleti daha geniş kapsamlı bir soruşturma başlatıyor ve soruşturma sürecinde öğrencilerin derslere girmesi yasaklanıyor. bu öğrencilerden çoğu yatılı ve uzaklaştırma çıktıktan sonra anadolu'da yaşayan bu öğrenciler için zor günler başlıyor. çocuklar darülaceze'ye yerleştiriliyor ve hatta ihsan sabri çağlayangil anılarında, nerede ise 2.5 ay aylak aylak dolaştıklarını, ne resmi ne özel hiçbir okulun kendilerini almadığını dile getirir. öğrencilerin yaşadığı bu durum, kamuoyunun vicdanını iyice yumuşatır.

    basında ve kamuoyunda oluşan bu yumuşamanın aksine öğrencilere bir darbe de gazi paşa'dan gelir. reis-i cumhur mustafa kemal atatürk meclisin açılışı sırasında yapmış olduğu konuşmada, yeniden rüzgarın öğrenciler aleyhinde esmesine yol açar. gazi paşa konuşmasında: "okullarda disiplinin sağlanmasının en önemli ilke olduğunun" altını çizerek belirtiyor ve bunun üzerine soruşturma hızlandırılıp öğrencilerin ifadeleri tek tek alınıyor. fakat soruşturma neticesinde fail bulunamıyor.

    sonuç itibariyle bir orta yol bulunuyor, arapça öğretmenine yapılan bu terbiyesizliği mezuniyetlerine 1 yıl kalmış öğrencilerin bir şekilde kazanılması gerekli görülüyor ve müfettiş kararı 16 kasım tarihinde belli oluyor. 43 kişilik sınıfın istanbul lisesi ile ilişkisi kesiliyor ve bu öğrenciler istanbul dışındaki liselere sürgün ediliyor.

  • bizimkiler, her zaman güncelliğini korumaya devam edecek bir dizidir. çünkü konusunu hayatın içinden alır. her kesim bu dizide az veya çok izleyiciye yansıtılır. her karakter incelikle işlenmiştir. hayatta olduğu gibi bizimkiler'deki her karakterin takıntıları, sürekli tekrar ettikleri sözleri ve davranışları vardır. hayatın olağan akışı içinde bunlarla devam eder yaşamaya. işte bazı izleyicilerin kendini tekrar ettiğine ilişkin yanılsaması da burada daha dikkatle incelenmeli. çünkü dizi dikkatle tekrar izlenirse kendini tekrar etmiyor. hayat ne kadar durağan veya akıcı geçiyorsa o kadar akıcı halde geçiyor bizimkiler dizisi de.

    içkinin çok içildiğine ve kötü örnek oluşturduğuna ilişkin eleştirileri de o yılları hatırlayan çocuklardan biri olarak çok doğru bulmuyorum. çünkü 90'larda da daha önceki on yıllarda olduğu gibi "ortalama" yaşayan ailelerin pek çoğunda alkol tüketimi zaten vardı. memur ailelerinde özellikle ayın 15'i akşamı, işçi ailelerinde ayın 1'inde baba o günün lüks yemek ve yiyecekleri ile birlikte bir de 35'lik veya 70'lik rakı ile gelir, ev ahalisi ayın 15'inde eve gelen lüks yiyecekleri tüketirken evin babası da rakısı ile o yemeklerden ve mezesinden alarak zigon sehpasında içkisini içerdi. bu ortalama yaşayan hemen her evde bu şekildeydi. bazı evlerde ise içince sapıtanlar yok değildi. işte onları tüm mahalle ayıplar, eşinin yüzündeki, gözündeki morlukları görenler yazık kadına derlerdi. emniyet ve halk arasında kadına şiddet konusu malesef henüz hassasiyet kazanmamıştı. bu hassasiyet de her ne kadar eleştirilse de 2000'lerin başındaki serap ezgü'lü, yasemin bozkurt'lu kadının sesi programlarıyla olacaktı.

    bizimkiler'e yeniden dönecek olursak, karakterlerden bazıları daha fazla ön planda olsa da bir star dizisi olmadığı için izleyici bu diziyi tüm karakterler ve oyuncular için izler. bugün de günümüzün yaşam düzeni içinde yeniden çekmek mümkün olurdu. olurdu diyorum çünkü malesef oyuncularının yarısı artık hayata veda etti. onların apartmandan taşındığından yola çıkarak, yeni karakterlerle ve yeni aileleri ekleyerek çekseler dahi artık tutması mümkün değildir. çünkü aile üyelerimizden biri gibi olan yani içselleştirmiş olduğumuz her bir karakterin ve oyuncunun acısı, izleyicinin diziyi keyifle takip etmesini engelleyecek ve diziyi izlemekten vazgeçecektir. bir de 20 yıldır ekranda olmayan veya başka rollerle yoluna devam eden oyuncuların o karakterlerle son ilişkileri o yıllardaki halleriyle aklımızda kaldığından, bugün hayal kırıklıkları ile karşılaşmak olasıdır. yine o dönem hepimiz birbirimizi tanıdığımız öyle apartmanlarda, müstakil evlerin olduğu mahallelerde yaşıyorduk. artık kapı komşumuzu bile tanımadığımız sitelerde ve apartmanlarda yaşayanlar olarak o sıcaklığı yeniden hissetmek zor. bir de sözlük camiasındaki pek çok kişi bizimkiler'i en son izlediğimizde henüz ilköğretim çağında çocuklardık. annelerimizin, babalarımızın en genç yıllarında, kardeşlerimizin çocukluklarında hep birlikte izlediğimiz bir diziydi. bugün ya tek başımıza ya da eşimizle, arkadaşımızla izleyecek çağdayız. hayatımızın en güzel yılları olan çocukluğumuza ve ailelerimizin en güzel günlerine özlemin simgesi olan bizimkiler'in 465 bölümlük haliyle kalmaya devam etmesi önemlidir.

    bizimkiler hep yaşayacaktır. son 20 yılda yetişen kuşak içindeki küçük bir kitle bunu kabul etmese de bizimkiler bizdendir, bizi anlatmıştır. zaman geçtikçe arşivden açıp yeniden ve yeniden izleyerek güncelliğini ve anılarını, anılarımızı yaşatmaya devam edeceğiz...

  • kilise ve cemevleri imkanlarınca mekanlarını başından bu yana depremzedelere açtı ve insanlara yardım etmeye çalışıyorlar.

    video'da konuşan insanların şikayet ettiği ise, bunlar gelenlere insan gibi davranıyor, çevresini temiz tutuyorlar. nasıl bir kültürden geliyorlarsa, böylesi bir şeyi, ancak özel eğitimli insanların yapabilceğini düşünüyorlar. yok, biraz karşındaki insana saygılı davranmayı ögrenirsen yeter, insana insan gibi davranılması gerektiğini umarım ögrenirler.

    diyanetin başından itibaren, tüm personalini ve imkanlarını depremzedelerin hizmetine sunması gerekirdi. bir tek camiden depremzede çocuklara ali babanın bir çiftliği var şarkısını okuyan eski imama rastladım, onu bu eleştirilerden ayrı tutarım.

  • gece nöbetinde acil servise çağırılan ve durumu gerçekten acil bir hastayla ilgilenen doktorun başına, alkollü şekilde araç kullanırken kaza yapıp durumu hiç de acil olmayan bir gencin iyi giyimli babası dikilir:
    iyi giyim: ne hakla bekletirsiniz bizi! hemen oğlumla ilgilenmenizi istiyorum!
    doktor: sıranızı bekleyin beyefendi. hem siz nasıl girdiniz içeri?!!!
    iyi giyim: sen benim kim olduğumu biliyor musun! milletvekiliyim ben.
    doktor: biliyorum beyefendi, sizi biz seçtik!!!

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!

  • "metin oktay öldü: cennet artık tek forvet.
    lefter öldü: cennet artık çift forvet
    aykut kocaman öldü: cennet tekrardan tek forvet. lefter artık sol açık."*

  • doğanın adaletinin tecellisi olan olay. bu ve bunun gibi ölümlere hiç üzülmem. darısı matadorlara...