ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı
-
ahmet oyuna girecek diye 3 kişi çıktı
20 mayıs 2019 imamoğlu cnn türk canlı yayını
-
yunan misin: 30 dk
fetocu musun: 30dk
binalinin oylari calindi: 45 dk
ıstanbul projeleri: 10dk
istanbuldaki israflar: sure bitti.
mission completed.
sorarlarsa tarafsi bolge dersiniz.
3 polisin bıçaklı saldırgana arabayı kaptırması
-
karşılarında ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz boğaziçi üniversitesi öğrencileri olmadığındandır.
james cameron
-
titanic ve leonardo dicaprio ile ilgili sözleri:
...hatırlıyorum leo'yla bir toplantımız ve daha sonra bir ekran testi için randevumuz vardı. toplantı çok komikti çünkü ben konferans salonunda oturmuş bir aktörle yapacağım görüşmeyi bekliyordum bilirsiniz. ama şöyle bir etrafıma baktım ve bir sebepten ofisteki tüm kadınların da konferans salonunda olduğunu farkettim. mesela, kadın idari yapımcımız oradaydı. tamam, bu olabilir. ama muhasebecimiz? o neden toplantıdaydı? hepsi leo'yla tanışmak istiyordu, çok çılgıncaydı. etrafıma baktım ve sanırım sorumun yanıtını biliyorum dedim.
sonra leo geldi ve tabi ben de dahil herkesi büyüledi. sonra ben, "hadi kate ile kimyanız uyuşacak mı görelim" dedim ve birkaç gün sonra bir çekim yapacaktık, kameram kayıt için hazırdı. ama leo ekran testi olacağını düşünmemiş. sadece kate ile tanışacakları bir toplantı olacağını sanmış. ben de, "tamam hadi diğer odaya geçelim ve senaryodan bazı kısımların okumasını kaydedelim" dedim.
ve leo dedi ki, "ne yani okuyacak mıyım?"
"evet" dedim.
o, "ah, ben okumam" dedi.
ben de, "peki" dedim ve elini sıktım. "uğradığın için teşekkürler" dedim.
sonra, "hey! bekle bekle bekle" dedi. "ne yani, eğer okumazsam rolü alamayacak mıyım? bu mudur yani?" dedi.
ben de, "aynen öyle. hadi ama! bu hayatımın iki yılını alacak devasa bir film ve ben bu filmin post prodüksiyonunu, model çalışmalarını ve diğer işlerini yaparken sen gidip beş farklı şey daha yapacaksın. o yüzden oyuncu seçiminde hata yaparak bu işi s*kip atmaya niyetim yok. yani ya okursun ya da rolü alamazsın" dedim.
leo, "offff, ooookeeeey" dedi ve içeri girdi ama görmeliydiniz vücudundaki her zerre tamamen negatifti, ta ki ben "kayıt" diyene kadar. kayıt dediğimde jack'e dönüştü.
ve kate de coştu ve tüm bu sahneyi yaşadılar. kara bulutlar dağıldı ve güneşten bir ışık demeti aralanan bulutlardan leo'nun üzerine düştü. ben, "tamam" dedim, "adamımız bu".
sonra buna stüdyoyu da ikna ettim ve sonra yine leo geldi ve, "biliyor musun babamla senaryo üzerine konuşuyorduk ve düşündük ki senaryonun şuna şuna şuna ihtiyacı var" gibi şeyler söyledi ve bilmiyorum, karakterinin bir çeşit hastalığı, sorunu ya da geçmişten gelen travmatik bir durumu olmasını istiyordu.
ve ben de ona, "bak" dedim, "bağımlılık ya da herneyse bir çeşit problemi olan tüm o harika karakterleri oynadın. bu özellikler olmadan bir karakteri ayakta tutmayı öğrenmen gerekiyor. bu üçüncü richard değil. jimmy stewart'ın ya da ne bileyim gregory peck'in yaptığını yapabildiğin zaman, işte o zaman bunun için hazırsın demektir. onlar sahnede öylece durdular, onların bir topallıkları, travmaları ya da öyle sıkıntıları yoktu. ama ben şimdi senin bunun için hazır olmadığını düşünüyorum. çünkü şuanda sana bahsettiğim şey aslında çok daha zor. senin bahsettiğin ise çok kolay. onlar sahne aksesuarı, koltuk değnekleri. bu ise daha zor ve belki de buna hazır değilsin."
ve bunu ona söylediğim saniye kafasına dank etti ki bu aslında onun için zorlayıcı bir film. bir meydan okuma. ve ben de hatamı farkettim. bu işin zorlayıcı kısmını onun önüne daha önce yeterince sermemiştim. aktörün sizi sevmesini istiyorsunuz, filminizde yer almasını istiyorsunuz, evet demelerini istiyorsunuz ve herşeyi cezbedici şekilde sunuyorsunuz. ama o kolay bir şey istemiyordu. o zor olanı istiyordu. ve bu o günden beri böyle. işte the revenant gibi şeylere yol açan da bu. ondan zorunu yapamazsınız. o kariyer planını nasıl yapacağını biliyordu, sadece özellikle o an ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
bitter sweet symphony
-
the rolling stones'un the last time şarkısından sample kullanıldığı kesin olmakla birlikte bir litvanya halk şarkısı olan "bitute pilkoji" ile de aşırı benzerlik göstermektedir. ama litvanyalılarınki eğlenceli bayağı. hoşuma gitti.
http://www.youtube.com/watch?v=na75yczjvia
binalarda tuvaletlerin hep aynı hizada olması
-
çalışma masanızda otururken 2-2,5m üstünüzde, tam da sizinle aynı hizada bir başkasının kabahatini yapıyor olması, üstüne üstlük bir de çalışırken kafanızın üstünde sifon çekilmesi ihtimalini ortadan kaldırdığını düşününce, belki de şükredilecektir.
hasan can kaya'ya elazığ isyanı
-
hasan can kaya hiç sevmem, programını da izlemem fakat şu memleket savunma, dağdan taştan oluşan koca şehri kişileştirme mallığı ne zaman son bulacak güzel ülkemde? böyle ezikçe bir şey olabilir mi lan? ''elazığ özür bekliyormuş'' ahaha.
endüstri mühendisliği
-
birçok farklı alana yönelebilme esnekliği ve çok iyi iş imkanları sağlayan bir bölümdür. ama tarihteki en eski mühendislik falan degildir.
(bkz: piramit)
(bkz: mö2500)
(bkz: inşaat mühendisliği)
gelen mesajlar uzerine duzeltme: en eski muhendislik budur sudur tartismasi zaten cok anlamli degil; insaat muhendisligini sadece endustri muhendisliginden daha eski disiplinlere net bir ornek olarak verdim.
öğretmen
-
sene 1994, ilkokul üçüncü sınıftayım, ikinci sınıfı okumadan atlatmışlardı.
fevzi hocam vardı, ölene kadar unutmayacağım kendisini. çok fakirdik. polatlı'nın kırsalından göçmüş, tek geliri asgari ücretli işçi maaşı olan bir aileydik. hatta iyi hatırlıyorum, babamın aldığı maaş 800 bin lira ise bunun 600 bin lirası kiraya gidiyordu. bugüne kıyasla ayda 200 liraya geçinmeye çalışan bir aileydik. kardeşim 1 yaşında, onun masrafı vardı. benim çok az da olsa okul masrafım ve akşam doyması gereken 4 kişi vardı. cornetto'nun altın değerinde olduğu yıllardı. babam baktı olmuyor, köye geri göçmeyi düşünüyordu ciddi ciddi. öğretmenim beni çok sevdiği için konuşmaya gitti, yanında ben vardım.
babam: hocam, durumumuz çok zor, kızım yeni doğdu, onun masrafı derken yetiştiremiyorum ay sonunu. benim için köye geri dönmekten başka bir çare kalmadı.
fevzi hocam, bunu duyduğu anda ceketini çıkarttı. işaret parmağına asıp babama gösterdi, ve dedi ki:
"bak kardeşim, ben gerekirse bu ceketi satar, bu çocuğu okuturum. hiçbir yere gitmiyorsunuz, sadece emeğine emek katıp oğlunu okut!"
babam, fevzi hocamın bu sözünden öyle utandı ki, beyaz yüzü kıpkırmızı oldu. hocaya teşekkür edip elini sıktı, yolda hiç konuşmadık, ama ben öyle sevinmiştim ki. geri dönmeyecektik ve ben okumaya devam edecektim bir şekilde.
benim kaderimi bir öğretmen değiştirdi. fevzi hocam olmasaydı bugün köyde koyun güden, tarla ekip biçen bir çoban olacaktım. kız kardeşim muhtemelen evlendirilmişti bile.
kaderimizi çizen, bize yön veren bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. bilin ki, sizi benliğimizde taşıyoruz bir ömür boyu.
şükela
-
bana yiyisen arap seyhlerini hatirlatiyor,bilmem bende mi bir bozukluk var..
-$oh gusel leylaa,$ukelaa!!!
atınç nukan
-
şimdi;
- dün akşam prestijini kurtarmak için varını yoğunu ortaya koymasına rağmen bir premier lig takımının 18 yaş ortalamasına sahip rezerv kadrosundan kendi sahasında 4 yiyen bir takımı tutsam;
- bugün ise başka bir türk kulübü benim karşılaştığım takımla neredeyse aynı puana sahip başka bir premier lig takımını 5 oyuncusu eksikken olmayan stadında evire çevire yense;
- benim "avrupa fatihi" takımım bu sezon avrupada mücadele eden 80 takım arasında 79. sırayı alsa;
- büyük takım bile görmediğim rakibim ise kendi avrupa ligi grubunu namağlup lider tamamlasa;
- şampiyonlar liginde gol yeme rekoru kırdığımdan "ama biz şampiyonlar ligindeyiz" demeye bile yüzüm kalmamış olsa;
ben de anca gidip o rakibin 20 yaşındaki oyuncusuna "patates" diyerek kendimi tatmin edebilirim. şaka la şaka, onu yapmak için insanın galatasaraylı kafasına sahip olması lazım.
vallahi sizi 15 temmuz'dan beter yaparız
-
gün gelir vallahi sizi 30 ağustos'tan beter yaparlar diye karşılık verilmesi gereken içişleri bakanı cümlesi.