hesabın var mı? giriş yap

  • kendimi suçlu hissettiğimden yaptığım öneri. destek görürse de çok mutlu olurum.

    dün orada o kadar çevik kuvvet bulunmasının nedeni biz beşiktaş taraftarı'nın ve rakip bursaspor taraftarı'nın arasındaki yıllardan beri süren husumet. bizi birbirimizden korumak için gelenler şehit oldu dün gece. makam sahipleri suçlu hissetmiyor, biz hissedelim.

    tüm beşiktaş ve bursaspor taraftarı tribünde birlikte otursun vodafone arena'daki bu maçta. hiçbir polis mesaisini bu maç için harcamasın. hem bilet gelirleri polisimize aktarılsın hem de şehit olan polislerimiz bir hiç uğruna değil, bizim dostluğumuzu tesis uğruna şehit olmuş olsun.

    bunu ulaştırabileceğim, yönetimden tanıdığım kimse yok. tek elimden gelen burada başlık açmak. belki bunu birilerinin görmesini sağlayabiliriz. biz de böylece bu suçluluk duygusundan biraz olsun kurtulmuş oluruz.

  • bu şehirde dedeleriniz veya onların babaları akıllıca iş yapıp onlardan size, sizi diğer insanların önüne geçirtebilecek kadar bir taşınmaz miras bıraktıysa işte o zaman istanbul dünyanın en güzel şehri oluyor. ama siz dımdızlak kendi çabalarınızla bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız da işte o zaman da bu şehrin kaosunda kaybolup gidiyorsunuz.

  • geçen gün show tv'de odtu'deki sınıf arkadaşlarıyla söyleşi yapmışlar bu genç mecişının/illuşinistin... aman yarabbi. yok uğurlu sayın ne dedi, 7 dedim, sırtını açtı 7 dövmesi vardı, yok derste elinden ateş çıkardı, yok 07'imi büktü, yok mm binasındaki sinemadan dana sürüsü çıkardı, yok bozuk para istedi, verdim, havada tuttu, yok kayıtların ilk günü sisteme girebildi bilmem ne.

    işte bu çocuğun numarası bu dostlarım. bakın dikkat buyurun bu çocuk nereli? iranlı... işte türkiye böyle böyle iran oluyor. gördüğünüz gibi yılların bilim yuvası çökenek köyü'ne dönmüş. yarınlarımızın teminatı koskoca tasarım öğrencileri paramı aldı havada döndürdü, yok derste elini şıplattı ateş çıkardı diye dile gelmişler, konuşuyorlar. işte bu adamın asıl numarası bu... müspet bilimle yoğrulması gereken genç dimağlara sihiri ve büyüyü zerk etmek. çok da ileri geri konuşmak istemiyorum: sonuçta oğlanın gözü velfecir okuyor, duasını okur, sandalyesiz oturur pozisyonunda gezer dururum allah korusun. nihayetinde bilemiyorum da yani, o hali tavrı... ne bileyim... işinde iyi ve yetenekli bir çocuk belki ama milyonların önüne çıkarken bir traş olmaması... gerçekten bilemiyorum...bana güven vermiyor. yarın bir gün canlı yayında çelik kasadan muammer kaddafi'yi falan çıkarırsa bu oğlan, ondan sonra uğraş dur. hayır kaddafi bu, gel desen gelmez git desen gitmez çünkü.

  • azametinden dolayı kabullenmek ne kadar zor olsa da, günümüz medeniyetini borçlu olduğumuz bu geçmiş zaman çekimi ve genel olarak "zaman", kendi bilincimiz dışında varolmaz, boynumuza geçirilmiş bir ezelî hüküm değildir. söz gelişi, dilbilimci arthur diamond, dilin tarihini incelediği eserinde*, paleolitik çağ öncesinde dilde zaman çekimlerinin bulunmadığını yazar. geçmiş zamanın da, gelecek zamanın da yerinin olmadığı bir dil düşünün, sizi daha az koordineli çalışmaya iteceği için yaşam tarzınız nimetlerle ve izzetle kuşatılmaz, olduğu mevzide sabit kalır hayatınız. ama bu haşmetli kayba rağmen, "duyurmaktan" ziyade "buyurmaya" yarayan zamanın yükünden de sizi kurtarır. askeri dinlenme tesisinde gibi değil, o anı yaşayabildiğiniz başka bir cihanda hayat sürebilirdik eğer insanlık farklı bir güzergah takip etmiş olsaydı.

    icat edilen bu âlemşümül medeniyet göstergesi zaman kavramının etkisini ölçmek için yapılan empirik çalışmalar da bulunuyor. bir kıyas-ı temsili olsun, robert sapolsky, neden zebralar ülser olmazlar* eserinde bu taşkınlığın olmadığı hayvan yaşamından bir kesit sunar. bir zebrayı uyuşturucu silahınızla vurarak ondan kan örneği aldınız diyelim. zebra beslenirken, zebra uyurken, zebra bir yırtıcıdan kaçarken hayvan üzerinde tetkik ve ölçümlerde bulundunuz. bu veriler sonucunda ortaya çıkıyor ki zebra da aynen insan gibi bir tehdit altında kaldığında adrenalin pompalaması yaşıyor, kan pompalaması hızlanıyor, bedeni olağanüstü hal devresine giriyor. ancak bizlerden farklı olarak zebra, aslandan kaçtığında yaşamına olduğu gibi devam edebiliyor. aslandan kurtulduğu saniyede, suyunu içerken üzerinde bir dakika önceki tehdidin hiçbir etkisi kalmıyor. robert sapolsky, bu yüzden hayvanın o anda hangi koşuldaysa kimyasının da bunu yansıttığını yazar. ancak insan böyle değil, bizde zamanın nişanesi var ve aslandan kaçmış olsak bile bu tehdidin geçmişteki varlığı peşimizi bırakmıyor. kan akışımız kaçış anından hemen sonra zebra gibi normale dönmüyor, beden olağanüstü halden çıkamıyor. bu yüzdendir ki risk toplumunun mutfaktaki gaz kaçağı gibi burna vurduğu, her an her yerden (bürokratik, finansal, siyasî, kişisel) saldırının gelebildiği 20. yüzyılda ilk kez "stres" adını verdiğimiz bir kavram 1950'lerde hans selye tarafından tanımlandı, tıbbî literatüre girdi. tüm gün bir yırtıcı hayvan üzerinize çöreklenmiş gibi bir stres içindeyiz bu yüzden, tehditlerin hiçbir zaman ortadan kalkmadığı bir güvenli kipte çalışıyor vücut kimyamız. insan kültürünün evrimi göz kamaştırıcı olsa da bedenimiz halen özünde 200.000 yıl önceki ilksel ormanda yaşadığı için bu yükü göğüslemekte güçlük çekiyor. en fakirin evinde 52 ekran grundig marka televizyon var, ama yarının ve dünün deverânını düşünmekten burnunu dahi zor kaşıyor.

    dil ve gramer vasıtasıyla kurgusal değil de tabiatın bir zerresiymiş gibi gelen zaman, hele ki endüstri devrimiyle insan üzerine fazla yük bindirdiği için o anı yaşamaktan ziyade yarın yatıracağımız kira parasını, kredi borçlarını, bir saat sonraki buluşmayı, iki saat önce doldurulması için verilen formu, gelecek ay yapılacak mülakatı vs düşünüyoruz. şu anda bir film izliyor olsanız da, koşu yapıyor olsanız da o anı değil, geçmişin ve geleceğin prangasını hissediyorsunuz. ancak bu kurbana karşılık olarak da modern tıp, sokaktaki herkesin alabileceği kadar ucuzlamış besinler ve teknik ürünler, ısınma ve modern yaşam koşullarını da elde ediyoruz (hiç de kötü bir ticaret değil, ama çok kırılgan bir set üzerine kurulu.) daha iyi beslenen avrupalı erkeklerde bile endüstri devriminin hemen öncesinde ortalama boyların 1.60 olduğu, yetersiz beslenmenin norm olduğu şartlardan günümüze bu dönüşüm, dolaylı olarak zamanın geliştirilerek insan koordinasyonunun sağlanmasıyla mümkün oldu. insan biyolojisini fesada uğratan zaman, insan yaşamının bekası için de olağanüstü araçlar inşa etti; yani at kıçından elmas çıkarmayı başardı türümüz. kaale alınır ölçüde ilk olarak 15. yüzyılda dakikalar ve saniyelerin icadı ve zaman kurgusunun kamulaşmasıyla üretilen, 24 saati gösteren saatlerle birlikte elde ettiğimiz koordinasyon sayesinde misalen şu an ruanda'da en kötü koşullarda yaşayan insanların aldıkları günlük kalori miktarı ve ruandalıların yaşam standartları, üç yüzyıl öncesi paris'inin orantısız biçimde daha üzerinde. binlerce yılda (ve özellikle de son iki yüzyılda) icat ederek geliştirdiğimiz kurgusal zaman fikri dolaylı yoldan bize bütün bu nimetleri sundu, tırnağıyla ve dişleriyle cıvıl cıvıl bir arz-ı mukaddes inşa etti, bunun inkar edilebilir yanı yok.

    açıkçası bu noktada eldeki kazanımlardan olmak makul görünmediği gibi, zamanın çekim ve yörüngesine, cebrine koşulsuz maruz kalarak eziyet çekmek de gerekmemeli. walter benjamin, 19. yüzyıl devrimlerinde pek çok devrimcinin saat kulelerine nişan alarak saatleri vurduğunu yazıyordu örneğin*. kaldı ki bu taşkınlık, zamanın günümüzdeki yıkıcı etkisinden uzak bir döneme kayıtlı. daha elli yıl önce yaşını sorduğunuzda insanlar size bir cevap veremiyordu ("deprem olduğunda doğmuştum" gibi yanıtlar haricinde), yaşlılık fikri dahi belleklere günümüzdeki kadar kazınmamıştı. ancak günümüzde fabrikalarda bir saat altıya bölünerek on dakikalık dilimlerde kimin kaytardığını ölçen görevliler bile bulunuyor, kaytarmanıza göre maaşınız kesiliyor. dünya ilk endüstri devriminden bu yana daha cüretli dönüşümler yaşadı. buna karşı sosyalist okullar (özellikle kültürelciler) tetikte olsalar da kendi kurdukları dünyada zamanın hükümranlığını, liberal batı demokrasilerini fellik fellik aratacak biçimde tasarladılar. başka bir dünyada zamanın nasıl işleyeceğini düşünecek yaratıcı zekaya sahip değildiler ve halen de bu konu yoruma açık (ucundan da olsa antonio negri* gibi birkaç mülahaza mevcut olsa da günümüz solunun klasik teorisizminden arınmış halde ve yaratıcı değil.) dünyayı değiştireceğini söyleyen romantizm, 'devrim' nosyonuyla sıklıkla sarhoş olur, ama şimdikinden farklı bir dünyanın nasıl olacağı bahsinde yenilikçi bir kılavuza sahip değildir, bu yüzden de liberal batı demorasilerinin çok daha altındaki sovyetik ve maoist modelleri hararetle savunur pek çok kez. geride kalanlar da sıklıkla yaldızlı bir neyapsanboşçuluk hikmetine vururlar kendilerini. halbuki toplumsal dönüşüm peşinde koşanlar için en başta tartışılması gereken kavramlar arasındadır zaman.

    mevcut yaşam koşullarımızı korurken, demir yumrukla bizi yöneten icadımızın nasıl insan ve çevre odaklı dönüşebileceğini hesaplamak gerekiyor. herkes düşlerinde çılgın planlar yapabilir, ama kimse günümüzdeki yaşam standartlarından kopmak istemez iş reel hayata geldiğinde. kazanımları yok edecek bir radikalizmin, musa dağdayken buzağıya tapmanın makul bir sürdürülebilirliği yok. ancak internet ve iletişim devrimleriyle birlikte artık egemenlik kayıtsız şartsız zamanın olduğundan beridir insan yaşamının hepten diyaliz makinesine bağlanmaması için esneklik vaat eden vahalara, oluşum ve yaşam/siyaset modellerine daha çok ihtiyaç duyabiliriz gelecekte. insan biyolojisinin sınırlarını aşan sembolik yükler bireyleri aştığı gibi, toplumların kendi yaşamlarını sürdürmelerini de tehdit eder bir ölçeğe ulaşmayı başardı çünkü.

  • basit bir çözümü olmayan ve son kalan yağların depolandığı bölgedir kendileri.

    tek çaresi şekerden uzak durmak, kaliteli karbonhidrat tüketmek ve spordur. başka bir imkan yoktur.

    edit: soranlar oluyor ufak ipuçları vericem. bu arada yazmak lazım; her zaman profesyonellerle çalışmak gerekir. yazılanların tamamı herhangi bir sağlık sorunu olmayan insanlar için geçerli olan tavsiyelerdir. bir diyetisyen gerektiğinde spor hocası veya doktora danışılmalı. bu kadar beğeni alacağını düşünmemiştim. daha müsait bir zamanda uzun ve detaylı bir şekilde bildiklerimi ve tecrübe ettiklerimi aktarmaya çalışıcam siz sevgili suserlere. (bkz: kilo verirken bilinmesi gerekenler)

    bol su. sabahları ilk iş koyu bir fincan kahve (içerisine hindistan cevizi yağı koyulursa yağ yakımını kuvvetlendirir). kaliteli yağ (avokado, ceviz, badem, omega 3, hindistan cevizi vs.) ve kaliteli karbonhidrat (yulaf, kinoa, tam tahıllı ürünler, muz, meksika fasulyesi, bezelye, bütün yeşil sebzeler.) .

    eğer yağ yakımı istiyorsanız liss cardio yapmanızı tavsiye ederim. yani düşük ama düzenli yoğunlukta kardiyo olarak çevrilebilir. 1 saatlik koşu temposundan bir tık yavaş yürüyüşler. dikkat edin koşu demiyorum. bunun nedeni yoğun egzersizlerde vücut öncelikle hızlı yakabileceği şekere yüklenir. yavaş ve rutin egzersizlerde ise önce depolarındaki yağı kullanır. yağ yakımı 25 dk.sonra başladığını göz önünde bulundurarak bunun üzerine koyduğunuz her dakika size yağ yakımı olarak döner. kendinizi aç bırakmayın aksine düzenli beslenmeye çalışın ve vücudu bu beslenmeye alıştırın. sonrasında ihtiyaç duydukça 1-2 kaşık daha az yiyerek kalorinizi azaltın.

    edit2: protein tarafını yazmamışım. ben ağırlıkla uğraştığım için bu tarafını es geçmişim. vücut ağırlığınızın 1 ila 1,2 katını geçmeyin. 80 kilo biri için 100 gr protein alımı yeterlidir. ayrıca et ne eti olursa olsun eti et olarak tüketin. örnek kırmızı et yiyecekseniz adana kebap değil biftek tercih edin ya da en kötü köfte yiyin. döner gibi yağlı gıdalardan uzak durun. kendi yemeğinizi kendiniz yapmayı öğrenin. böylece yemeğinizi yerken kontrolü elinizde hissedeceksiniz.

    edit3: konu uzuyor git gide ama çok söyleyen olduğu için şunu belirtmek lazım mekik gibi bölgesel hareketler bölgesel yağlanmayı azaltmaz. sadece o bölgedeki kas yoğunluğunu arttırır ve kaslarınızın daha görünür olmasını sağlar. örnek vermek gerekirse tüm gün boyunca herkes bacaklarının üzerinde hareket ediyor ama bu yağlanmasına engel olmuyor. fakat daha fazla kas = daha fazla enerji ihtiyacı = daha fazla kalori yakımı demektir.

    edit4: liss cardio video eklendi. 2:10 dan sonrasına bakabilirsiniz.

    edit5: size bir bilgi daha veriyim. vücudunuz bunca yıldır şekeri yakarak enerji üretmeye fazlasını yağ olarak depolamaya alıştı. bunu değiştirmeniz için yapmanız gereken vücuda şeker girişini tamamen durdurmalısınız. buna süt, meyve, nişastalı her türlü gıda (patates, havuç dahil) ve özellikle alkol dahil. yerine ne koyucaz diyeceksiniz. işte asıl olay şimdi başlıyor. vücut yine kolay olan yolu seçerek kaslara yönelmeye başlayacaktır. bu noktada vücudunuza günlük 50 gr. aşmayacak şekilde kompleks karbonhidrat, bol miktarda su, kaliteli yağ ve protein almanız gerekiyor. saçma geliyor biliyorum ama vücut yüksek oranda kaliteli yağın fazla miktarda alınması ile yağı depolamak yerine yakmayı öğreniyor. nasıl olsa sürekli vücuda yağ alımı var bunu depolamama gerek yok diyor.ilk 15 gün çok önemli. baş ağrısı ve halsizlik başlayacaktır. ağız kokunuz değişecektir. halsizlik ve baş ağrısı geçtikten sonra kendinizi sabahları çok daha dinç hissetmeye başlayacaksınız. işte bundan sonra şeker almadığınız her an vücut daha fazla yağ yakacak. bunu kahve, hindistan cevizi yağı, sporla iyice arttırabilirsiniz. 1-2 aydan sonra az miktardaki basit şekeri kabul edebiliriz. ama aldığınız her şeker yakılana kadar yağ yakımı duracaktır. bu söylediğim beslenme metodu böbrekleri yorar o sebeple en az 2,5- 3 lt su tüketmek ve rutin yürüyüşlere desteklemek gerekir. bu sistemin işe yarayıp yaramadığını soranlar oluyor. bu sistem bir beslenme düzeni değildir ve uzun süre yapılmamalıdır. ben bu rutinle 5,5 ayda 29 kilo verdim. sonrasında istediğiniz bir beslenme düzenine geçmenizi tavsiye ederim.

  • yemin ediyorum çok iyi ya. her taraf alamancı plakalı mercedes dolu.

    düşünsene kazandığın paranın 10 katı ile yaşıyorsun. tüm hukuksuzluğu yapabiliyorsun, ceza mı? yazılsın aq hayvan gibi radar cezası yesen ne olacak. hayvan gibi alışveriş yap, sudan ucuz.

    azcık para biriktir, köyünde satılık tarla bağ bahçe varsa al fln.

    dünyada kendi vatandaşı bu kadar fakir yaşarken, yabancı/gurbetçiye bu kadar ucuz olan başka ülke var mı acaba?

    uzak değil yakında fakir ülkelerden yasa dışı kaçan insanlar gibi olacağız. teknelerle.

    en büyük hayalimiz avrupada çöpçü veya garson olabilmek.