hesabın var mı? giriş yap

  • kıbrısta dik durduk, 40 senedir ağlıyorsunuz yağı, şekeri karneyle alıyorduk diye. amerikan ambargosu en çok size koyar gençler. biz dededen talimliyiz, dik durmaya alışkınız. boş yakmayın

  • birden fazla nedeni olan güçtür. öncelikle fark yönetiminde yatmaktadır.

    spor kulüplerinin yönetimleriyle, şirketlerin ya da devletlerin yönetimlerini bir tutmak anlamsızdır. çünkü spor kulüplerinin arasında türk toplumunda yıllardan beri süregelen ikili yapı mukim değildir.

    bu nedenle kutuplaştırmacı siyasetle seçim başarısı kazanabilmek mümkünken kutuplaştırmacı yönetici profiliyle sportif başarı getirmek hemen hemen imkansızdır ve mümkün olsa da sürdürülmesi imkansızdır.

    çünkü ekonomik anlamda türk futbol piyasasında hareketi geliştiren zaten siyasetteki ikiliğin bir tarafı olan türk orta sınıfıdır. türk modernitesinin gelişimi tamamen bu orta sınıfa bağlıdır ama bu başka bir tartışma konusudur.

    yine de, bu bağlamda entelektüel anlamda türk modernitesinin önemli yapı taşlarından birinin mektebi sultani olması ve galatasaray kulübünün yönetiminde bu kulübün ciddi ağırlığı olması, beraberinde siyaseten lisecilik gibi kavramlar üzerinden toplumdaki ikiliği kaşısa da başarılı olamaması, ve yönetim süreçlerinin özellikle aziz yıldırım tipi diktatoryal eğilimlerden ve demirören tipi niteliksiz sermaye birikimlerinden uzak olması galatasaray’ın daha başarılı bir tablo çizmesine zemin hazırlamıştır.

    çünkü orta sınıfın yön verdiği bir alanda yönetim anlamında demokratikleşmeyi başarmış olması karar alma mekanizmalarında daha rasyonel davranabilmesine zemin hazırlamıştır. bunu sağlam kurumsal yapısına borçlu olan bir kulüp temel anlamda yönetimsel istikrara zaten ihtiyaç duymadan futbolda ülke tarihinin en geniş başarılarının yakalanmasına yol vermiştir.

    mesela, aziz yıldırım’ın görevde olduğu 20 sene boyunca galatasaray en az 7-8 kere başkanını değiştirmesine rağmen, yani fenerbahçe’de yönetimsel istikrar(!) varken galatasaray’da olmamasına rağmen aziz yıldırım tarihe en çok galatasaray şampiyonluğu gören fenerbahçe başkanı olarak geçmeyi başarmıştır. öyle ki, galatasaray neredeyse tarihi boyunca kazandığı iki şampiyonluktan birini aziz yıldırım zamanında kazanmıştır.

    bunlara ek olarak, beşiktaş niteliksiz sermaye birikimiyle finanse edilen yapılar başarı getirse sürdürülebilirliği sağlamakta zorlanır zira bu tip sermayeler kalıcılık sağlayamaz. ayrıca tarihsel ikilik nedeniyle de, bu tarz sermaye sahiplerine orta sınıfın tepkisel duruşu ayrı bir vakıadır.

    fenerbahçe tarafındaysa, aziz yıldırım ile beraber genele yayılmış yalnızlaşma futbol kamuoyunda bir antipati de getirmiştir. bu antipati sadece şike ve/veya hakem bağlamında ele alınamaz, aynı zamanda psikolojik olarak da ayrı bir etkendir.

    mesela fenerbahçe trabzonspor şampiyonluk yarışının kızıştığı ve şikeye konu olan 2011 sezonunda aziz yıldırım ve o tarz yöneticilerin verdikleri demeçlerin yarattığı negatif algı nedeniyle bu iki takımla maça çıkan diğer takım futbolcularının psikolojik durumları da performanslarında apayrı bir farklılık yaratmıştır.

    bu da takdir edersiniz ki sportif başarı için daha çok efor sarf edilmesine yol açar. mesela bir kalecinin maçın son dakikalarındaki kornerde gol aramak için karşı kaleye gitmesi gibi durumların sorumlusu bizatihi yöneticilerdir.

    aynı durum galatasaray trabzonspor arasındaki bir şampiyonluk yarışında yaşanmış olsaydı akıllı yöneticilerin demeçleriyle bu kadar antipati çekilmemiş olurdu. bu durum futbol kamuoyunun ve futbolcuların psikolojisini bu kadar bozmazdı.

    durum böyle olunca ve ayrıca avrupa’da başarı için türkiye’de başarı da şart olunca galatasaray türkiye’de rakiplerine göre daha istikrarlı bir başarı çizmesinin sonucunu avrupa’da başarılarla taçlandırmıştır.

    türk toplumunda avrupa’ya karşı tarihten gelen bir duruşun da etkisiyle galatasaray’ın avrupa başarıları da türk orta sınıfında ve dahi orta sınıf dışında da bir sempati kazanılmasına yardımcı olmuştur.

    sonuç olarak, spor kulüplerinde de demokratik karar alma mekanizmaları ve doğru halkla ilişkiler politikaları sonucu son 30 yılda galatasaray dominasyonu gerçekleşmiştir.

    bu durumun bir benzeri 1960-1980 arası fenerbahçe başarılarında görülür. o dönemdeki birçok filmde en popüler takım fenerbahçe iken, en başarılı takım da fenerbahçe idi. öyle ki takım 1960-1980 arası 20 sezonda tam 9 şampiyonluk kazanmıştı.

    kısacası son 30 yılda galatasaray’ın birçok başarı kazanmasının nedeni aslında yönetim becerisi ve demokrasidir. başka bir şey değil.

    not: 1960-1980 arası dönemde fenerbahçe yönetiminin profilini bilecek bilgim olmadığı için yorum yapamıyorum ama vurgulamak istediğim şey nefret çekmediği dönemde fenerbahçe’nin daha çok şampiyonluk kazandığını göstermektir.

    bu arada ne işe yarayacak bilmiyorum ama ben fenerbahçeliyim.

  • çoğumuzu irkilten (ben dahil) ama ona bakmaktan, tenimizdeki sürünüşünü merak etmekten kendimizi alamadığımız hayvan yılanla betimlenen, adeta başlı başına bir öğreti, hayat görüşü ouroboros.
    tüm kadim kültürlerde bir anlamı var, bu bakımdan biraz güle benzetiyorum: bu çiçek tüm kültürlerde zarafet, güzellik, gençlik, tazelik, aşk ile ilgili, erken ortaçağ avrupa edebiyatınta da arap edebiyatında da az çok benzer duyguları uyandırır ve benzer şekillerde bahsedilir. ouroboros da böyledir. yunan, fenike, mısır, hint, uzakdoğu kültür/mitolojilerinde görülen kendi kuyruğunu yiyen yılan tabii ki en başta apaçık anlamıyla sonsuz döngüyü sembolize eder, bu mevsimlerin birbiri ardına dizilmesi, her kışın bahar umudu taşıması her baharın kaçınılmaz kışa kavuşması ile örneklenebilir, fakat leyla navaro' nun da değindiği gibi sembol çoğu kültürde görülmekle birlikte anlamı evrensel değildir: tezatlıkların birbirlerinin tamamlayıcısı olmaları, kendini tüketme, aydınlık-karanlık dikotomisi gibi değerlerle de özdeşleştirilir, ayrıca rönesans simyacıları oluşturdukları "eserin" döngüsünü bu sembolle betimlerler, jung ouroboros'un insan doğasında arketip olarak bir önemi olduğunu söyler. norveç mitolojisinde yılan jörmungandr dünyayı kendi kuyruğunu ağzına alarak çepeçevre sarar, orta amerika tanrısı quetzalcoatl bu yılan şeklinde betimlenir.
    konunun cazibesinin film ve dizi endüstrisinin dikkatini çekmemesi de imkansız doğal olarak, kaldı ki başarılı senaryo yazarları için mitoloji en zengin referans kaynağı. predestination(film), eternal sunshine of the spotless mind (film),the battlestar galactica (dizi), dark (dizi) örnekleri ilk aklıma gelenler. kendinin annesi ve babası olan adam/kadın, geliştirdiği robot tarafından ırkı yok edilme tehlikesiyle kaçarak yeni gezegen bulup aynı döngüyü tekrar eden, zaman yolculuğunda şimdiki olayları oluşturan etkenleri geçmişe giderek bu hale getiren insan, ne neyin sebebi düşündükçe paradoks yaratan, içinden çıkılmaz bir döngü, bu döngüde kendisini sonsuz kez tekrar eden ve aynı yere varan bir hikaye, her bitenin yeni başlangıcı doğuracağı ve başlayanın kendini yok edip baştaki hikayeyi tekrar var edeceğini, varoluşunu tüketip tekrar doğuracağını anımsatan, kendi kişisel hikayemizde bile izler bulabileceğimiz sonsuz güç.

  • roma tarihi ile ilgilenenlerin üzerinde çok durmadıkları savaş lordu. oysa getorix tüm kelt kabilelerini tek kılıç altında toplayabilmiş, roma'nın hannibal saldırılarını durdurabilmek amacı ile benimsedikleri her şeyi yak ve düşman ordularının ikmalini akamete uğrat stratejisini tüm galya topraklarında ki savaş beylerine benimsetmeyi başarmış önemli bir generaldir.

    alesia savunmasında kendisini yenilgiye uğratan roma ordusunu hafife alması kesinlikle değildir. ilk gençlik yıllarında roma ordularında lejyoner olarak görev yapmış, ilk elden ordunun neler yapabileceğini deneyimlemiştir. fakat jül sezar'ın imkansızı isteyen cüretini ve cesaretini imkansızlık dairesinde hafife alması sonunu getirmiştir. galya topraklarının fethini tamamlayan, hatta bir yüz yıl geçmeden tüm galya toplumunun roma yaşam tarzını romalılardan daha fazla benimsemesine neden olacak olan getorix teslimiyetinde, sezarın hakkı sezar'a verilmelidir.

    roma ordusunun alesia önlerinde kurduğu hendeğin bir benzerinin çok kısa bir sürede ikincisinin dışarıdan gelebilecek saldırılar için kurulması, hendekler arasında dönem teknolojisi olarak bakılabilecek dikine çok yönlü çivilerin tüm alana dağıtılması dolayısıyla kuşatmayı yarabilecek hızlı bir süvari çıkarmasını imkansız hale getirmiş, bir dönem roma ordularının beslenememesi için güdülen her şeyi yak, yok et stratejisi tersine işlemeye başlamıştır...

    cumhuriyetin ilk yıllarında, isminden yola çıkılarak türk olduğu yönünde saçma sapan araştırmalara konu olmuş bir isimdir ayrıca. müzmin hastalığımız o günlerden hatıra sanırım.

  • bir finlandiyalının dev gibi bir şantiye haline gelen istanbulla ilgili yorumu:

    "1453'de almışsınız ama, daha hala yerleşememişsiniz"

  • hala adamın dna testi yaptırıp çocuk esirgeme kurumuna verdiğine kızanlar var. adam o şüpheyle nasıl yaşasaydı, o çocukların suçu ne? en iyisini yapmış. öğrendikten sonra onlarla yaşasa kesin adam da bi pislik yapardı o çocuklara.

    annesi ve babası bırakıp kaçsın, siz evde kalan adama kızın çocuklara sahip çıkmadı diye. hasta mısınız nesiniz ya..

  • beğenilen ancak daha tanışılmayan kız bazen bakarken bazen bakmıyorsa, hali ve tavırları tam anlaşılamıyorsa ve kız sürekli cep telefonu ile oynuyorsa erkekte haliyle adım atmaz.

  • çayırın üstünde yaralı ve yarısı flu bir kadın resmi paylaşmak olayın doğruluğunu göstermez.

    orası neresi, kadın gerçekten öldü mü, gerçekten hamile mi, gerçekten tsk saldırısında mi öldü, bunların kaynağını ver, sonra beraber çemkirelim tsk'ya.

    aksi iftiraya giriyor, o topa sizin gibiler girer ancak.

  • bugün siparişimden bambaşka ürünler (yaş kedi maması) çıkınca müşteri hizmetlerine canlı bağlandım. birkaç dakika içinde tekrar sipariş oluşturuldu ve mamaları sokaktaki dostlarımızla paylaşmam rica edildi. bir kez daha başka bir ülkede yaşıyormuş gibi hissettirdi. teşekkürler amazon.

  • bir marka bir anda ancak bu kadar yükseltilebilir.
    reklam ajansını ayrı, marka yöneticilerini ayrı takdir ediyorum.
    önümü ilikliyorum.

  • zengin ve egitimli bir anne babaya sahip, stanford universitesi mezunu ve olimpiyatlara katilmis bir misir asilli jokeyle evlenmesidir efenim. evet.

    ulan duyanda turkiye jokey kulubunden ilk-ortaokul mezunu bi yozgatli veyahut sivasli koylu ile evlendi sanacak amk.

  • bordro inceliyorum, atıyorum 10 bin tl maaş alıyorsam bunun 4 bin tlsi vergiye gidiyor. vergi karşılığında ne alıyorum bir bakalım.

    sağlık ? - özel sağlık sigortam var onu kullanıyorum hastaneye gittiğimde. çapraz bağlarım koptuğu için devlette ameliyat olacaktım yıllar önce, bana dediler ki 6 ay sonraya randevu verebiliyoruz seni en erken 6 ay sonra arayıp randevu vereceğiz. tek ayakla 6 ay yürüyemeyeceğim için özelde olmak zorunda kaldım. geçenlerde programda bir kadın vardı, her gün devlet hastanesine bakınmaya gidiyormuş. hiç bir şeyi olmamasına rağmen sürekli doktor doktor geziyormuş sırf can sıkıntısına. bu insanlara gidiyor sanırım sağlık harcamaları.

    eğitim ? burs almadım, devlet okulunda ilköğretim ve liseyi bitirdim. okulda bir şey olacağı zaman bizden para istiyorlardı zaten. şuan verilen vergilerin de eğitim bütçesine ne kadar etkisi var bilemiyorum.

    yol ? e bu adam yolları kendi parasıyla yabmıyor mu :d madem öyle niye yol yabdık diye reklam basıyor? köprü yapıyor havalimanı yapıyor ama ben ne bayburttaki havalimanını kullanıyorum ne de kütahyadakini. zaten yaptığı köprülere de geçiş ücreti alıyor. hem geçerken hem yaptırırken parasını ben ödüyorum vergimle.

    emniyet güçleri ? geçen günlerde bir tanıdık dolandırıldı, polise işimiz düştü, şu an çok yoğunuz uyuşturucu operasyonu yaptık siz gidin 2-3 hafta sonra gelin dediler. araya tanıdık polisler sokup tutanak tutturup şikayetçi olabildik. yani o kadar vergi veriyoruz ama tanıdığımız olmadığı zaman işimizi dahi hallettiremiyoruz.

    afet durumları? e bu afet durumlarında da devlet bizden para istiyor? verdiğimiz vergiler nereye gidiyor ki bu devlet her depremde selde yangında bizden para istiyor ?

    vakıflar? bu güne kadar hiç bir vakıfa kaydım yok, hiç bir vakıftan destek almadım ve yakınımdaki fakir tanıdıklarım da hiç bir dernekten vakıftan yardım alamıyor.

    diyanet? sokak başı 3 tane cami olmasına gerek yok. daha fazla cami yapınca daha fazla müslüman olmuyoruz. varolan camilerin yarısı bile dolmuyorken her yere cami doldurmak saçmalık.

    eğlence-etkinlik? yani gördüğümüz kadarıyla vergilerimiz bazı kişiler tarafından yavuz bingöl gibi miadı dolmuş sanatçıların televizyona çıkıp konser vermesine harcanıyor.

    yapılar, parklar? buna da bakacak olursak ne zaman bir devlet dairesine işim düşse bir bakıyorum sandalyeler 10 yıllık, duvarlar dökülüyor her yerde eski stil numaratörler masalar var. anlaşılan vergimiz buraya da gitmiyor.

    vatandaşlık hakları ? bakınca kimlik çıkartmak için ayrı vergi veriyoruz pasaport için ayrı ehliyet için ayrı. devlet bunlardan para alabilir pek tabii ama kart - defter basım ücreti ödenen toplam tutarın %10u iken devletin aldığı harç %90'ı. bu paralar nereye gidiyor?

    üretim bakınca ülkede üretilen bir şey de yok, elektrik faturasından trt payı alınıyor mesela. trt bizim en az 30 milyon hanenin elektrik faturasıyla dönüyor. doğudaki insanların elektrik faturası da batıdaki beyaz yakalılara ödettiriliyor.

    tüketim devlet sıfır üretimle arabayı yapan bmw'den mercedes'ten çok daha fazla para kazanıyor. 500 birim ödediğiniz bir arabanın 350'si devlete gidiyor. türkiyede üretilen bira, çay, buğday gibi ürünler yine türk vatandaşına vergi yükü verilerek yansıtılıyor. sorarım size, devlet elini suya sabuna sokmadan tüm bu üreticilerden çok daha fazla kazanıyorsa, devlet neden bunlarla uğraşsın?

    benim 88 liralık vergi borcumu 7 yıldır unutmayan devlet, limak-kolin-cengiz'in trilyonlarca lira vergi borcunu tek kalemde siliyor. bankaların covid için verdiği krediyi ise 1 ay ödemezsen kapına kağıt geliyor.

    velhasıl kelam ben verdiğimiz verginin doğru harcandığını bilsem bi nebze kabul edebilirim ama mevcut haliyle devlet artık vatandaşına bakamaz hale geldi. artık vatandaş devletine bakıyor. ülkeye alınan milyonlarca göçmene, vergi borcu silinen futbol kulüpleri ve inşaat firmalarına ayda 5-6 bin tl ile geçinmeye çalışan beyaz yakalı bakıyor.

    bizlerin çıkıp tek tek bağırması gerekiyor bu şekilde

    üzüldüğüm tek bir nokta var, bugün seçim olsa başa gelip bu vergileri azaltacağım diyen bir tane aday yok. bu düzenin değişeceğini söylüyorlar ama bahsettikleri düzen tek adam yönetimi. isterse 500 kişi yönetin abi, ben aldığım maaş ile birden çok şeye taksitsiz şekilde sahip olmak istiyorum. ben bu dünyaya 1 kere geldim ve köpek gibi çalışıp kazandığım parayı kullanabilmek istiyorum.

    lütfen bana konuyla ilgili iyi-kötü mesaj atmayın. herkes fikrini entry altına belirtebilir.