hesabın var mı? giriş yap

  • 1975 tarihli ah nerede filminde de gerçekleşen olaydır. tarık akan(ferit), halit akçatepe(murat) ve cengiz nezir(ömer), anneleri yolluk vermeye çalışınca kızarlar; fakat yolda acıkınca hemen yemeklere saldırırlar. hatta anne yavrularına kıyamamış, içine biraz para sıkıştırmayı da unutmamıştır.

  • muhabere bölük komutanı ve 1 günlük kısa dönem akkrep arasındaki diyalog

    nasıl olduysa ismimiz öğrenilmiştir. öğlen içtimasında

    bk- akkrep hanginiz?
    a- ali veli akkrep, emret komutanım
    bk- buraya gel çocuk (daha sonra öğrendik çocuk seni sevdim demekmiş)
    a- emredin komtanım
    bk- sen bikbikbik görevlerinde sorumlu destek müh olarak çalıştınmı?
    a- evet komutanım (omuzlar hafif gevşedi)
    bk- video konferans sistemlerinde aselsan'a danışmanlık yaptıgın dogrumudur?
    a- evet komutanım (yüze de hafif gevşeme geldi)
    bk- nato tatbikatlarında kullanılan şifreleme cihazlarını biliyormusun?
    a- evet komutanım (biraz daha "heralde yani borumu, mühim adamım ben modunda)
    bk- mcu üniteleri'ne hem ip hem de isdn üzerinden kriptolu sistemler bağladınmı?
    a- evet komtanım (off off malum yer tavana doğru gidiyor, felaket karizma oldu)
    bk- lan bak o kripto cihazlarına yanaşırsan yakarım seni!
    a- emredersiniz komtanım (noluyo lan)
    bk- serserilik istemem ben burda, sadece verilen görevi yapacaksın, anlaşıldımı!!??
    a- emredersiniz komtanım (tööbe tööbe, zıçtık)
    bk- sivilde bildiğin hiçbir şeyi bilmiyorsun, anlaşıldımı?
    a- emredersiniz komtanım
    bk- gözüm üzerinde olacak! geç yerine!!!!
    a- emredersiniz komtanım

    komutan daha ilk günde iki ters bi düz yapmıştır. travmayı atlatmak vakit aldı tabi.

    evet kripto cihazlarının olduğu odaya girmedim bile...

  • - aşkım şarjım az, kaya beni bırakacak, sabah ararım.
    - bak yavrum, iyi dinle: facebook'u açıyorum. önce arkadaş listende kaya adında kimse var mı kontrol ediyorum, öyle birini bulamıyorum. sonra, çalıştığın şirketin linkedın hesabını beğenmiş herkesi tek tek tariyorum, kaya diye birini bulamıyorum. sonra, akşam gideceğini söylediğin barın ismini twitter'a yazıp orada check-in yapanların arasında kaya adlı birinin olduğunu görüyorum. tüm tweet'lerini okurken, nikimyok caddesi'ndeki trafikten şikayet ettiği bir tweet'ine rastlıyorum. bu bilgiyi cebe koyup, kaya'nın instagram hesabına tıklıyorum. fotoğrafları tararken, bir arabanın önünde çektiği bir selfie görüyorum. bu bilgiyi de cebime koyuyorum. az önceki check-in olayına geri dönüp foursquare'de paylaştığı yer bildirimi fotoğraflarına bakıyorum. bi kahvecide çektiği fotoğrafı görüyorum. o kahvecinin sayfasına tıklıyorum ve tahmin ettiğim gibi kaya yavşağının o mekanda en çok check-in yapan kişi olduğunu görüyorum. nikimyok caddesi yakınlarındaki kahvecinin adresine bakıp o bilgiyi de cebe koyuyorum. evden çıkıp kahvecinin olduğu sokağa gidiyorum. o sokakta ve yakınındaki sokaklarda, fotoğraftakine benzer bir araba arıyorum. iki sokak ötede söz konusu arabayı buluyorum. arabaya tekme atıp alarmın ötmesini sağlıyorum. az sonra bi apartmanın ikinci katındaki bi dairenin penceresi açılıyor ve beyaz atletiyle kaya beliriyor. bi iki bakınıp alarmı susturuyor ve pencereyi kapatıyor. apartman kapısına gidip o dairenin bi üst katının ziline basiyorum. kim o diyor bir ses, "ya ben kaya'ya geldim de zili çalışmıyor sanırım, kapıyı açabilir misiniz?" diyorum kibarca. kapı açılıyor, ikinci kata çıkıyorum. kaya'nın dairesinin kapısını çalıyorum. kapıyı açıyor sormadan. kimsiniz diyor. dairenin içine adımımı atıp "ben meltem'in sevgilisiyim, şarjı bitiyormuş da şarj aleti getirdim" diyorum. aletin kablosunu kaya'nın boynuna dolayıp sıkmaya başlıyorum. gürültüyü duyunca sen geliyorsun, üzerinde bornoz var. kaya'yı bırakıyorum, suçun büyüğü sende çünkü. beni görünce korkup odaya kaçmaya çalışıyorsun. peşinden geliyorum. yüzüne tükürüyorum. yazıklar olsun diyorum, niye yaptın bunu diyorum. ağlıyorsun, açıklayabilirim diyors...
    - ay tamam, tamam! bitmiyor şarjım. of, taksiye binip eve geliyorum hemen. bişey lazım mı? yoğurt felan?

    edit: niye bu kadar sevildi anlamadım ama beğenen, paylaşan herkese eyvallah... 3 vakte kadar, bu entry'yi temel alan bi kısa filmle karşınızda olacağız inşallah. haber ederim.

    seneler sonra edit: hala mesaj atıp kısa film n'oldu diye soranlar oluyor. bir şey olmadı tabii ki, olacağı da yoktu. "abi izin ver ben bunu kısa film yapayım" diyen sayısız genç sinemacının ayağını kesmek için yazmıştım bu notu. işim gücüm vardı ve kısa filmcilerle uğraşmak gündemimin en son sırasında bile değildi. uğraşılır mı lan?

  • yaşlıca bir kadın birkaç yıl önce bana bir öğüt vermişti: “annen ve baban hariç hayatındaki tüm insanları bir çanta gibi görebilmelisin. ömrünü doldurduğunda bir kişiyle ilişkin, onu omzundan sıyırıp olduğun yerde bırakabilmeli ve onsuz yoluna devam edebilmelisin. sadece anne ve baba farklıdır. artık yaşamasalar bile, ömrünün sonuna kadar bitmez onlarla zihinsel ilişkin.”

    bir insanı silmek de bir ilişkiyi zihinsel olarak bitirmenin, bir çantayı omuzdan indirmenin alt başlıklarından biri. (o insanla yaşadıklarını da unutmak olarak algılamıyorum ben bunu)

    ancak diğer ayrılıklardan ya da bitirişlerden bir farkı var “silme"nin. çürümüş meyve kokusu gibi yoğun bir kırgınlık kokusu doluyor benim burnuma, çünkü silmek fiilinin beraberinde getirdiği kesinlik ve hıza ancak büyük bir kırgınlık lokomotiflik edebilir diye düşünüyorum. fade out olmamaktadır kişi bu eylem söz konusuysa. hızlı ve kesin bir manevrayla tek harekette uçurulmaktadır zihinsel dünyadan. alıştığın ve hele değer verdiğin birinin yokluğunu kabullenmek zaten zorken, bunu kendi iradenle ve bir çırpıda gerçekleştirmek ancak öteki türlüsünün daha fazla üzdüğü bir durumda gerçekleşebilir.

    bir teoriye göre her ilişki bir çember oluşturmaya çalışırmış ömrü boyunca. eğer iç huzuruyla bitmişse, tam bir çember olurmuş geride kalan. ama bir şeyler yarım, eksik kalmışsa, uçlar tam kapanamaz, çemberi tamamlayamazmış, ve ne kadar zaman geçerse geçsin üzerinden, inceden batar, kalbimizi acıtırmış o açık uçlar. birisini uçururken de iki ucun arasına bir “acaba”nın sıkışmadığına emin olmak lazım. hele duygusal olarak çalkantılı dönemlerindeyse kişi, yanlış fitilleri ateşleyebilir kırgınlık kıvılcımı.

    sildiğim insanları düşündüm bunları yazarken. çoğu önemsiz -dolayısıyla bu entrynin konusuna girmez-, ama kimi arkadaş, dost bildiğim. kimisi için, aferin diyorum hala kendime, zor ama doğru bir karar almışım, ama kimisinin hiç kapanmayacak uçları.

    beni silen insanlar da oldu. kiminde haklıydı silen, ve hatamın bedelini bir dostu kaybederek ödedim. kimiyse üç beş senede bir arada arar hala, açık kalmış uçları demek. ama haksız yere silinmek de silmenin fitilini ateşleyecek kadar büyük kırgınlık yaratırmış.

  • görsel

    inanılmaz bir olay. kendisi akp sarıyer ilçesinin kurucularındanmış.. resmen siyasete göbeğine kadar bulaşmış milletvekili adaylarını veya eski milletvekillerini bir bir rektör atıyorlar. ankara üniversitesi rektörü 3 dönem akp milletvekilliği yapmış birisi. bir sürü var bu örnekten. insanların ülkemizde adalete liyakate inancının düşmesi boşuna değil.

    bu atama bana ak partide devlet yönetme geleneğinin olmadığını böyle bir kültürün olmadığını gösteriyor. çünkü bu makam bir üniversite yöneticiliği bir belediye başkanlığı veya milletvekilliği değil. devletin güçlü olması için buraya liyakat sahibi gerçekten o makamı hak eden ve siyasete bulaşmamış birisi atanmalıydı.

    gerçi ak parti milletvekili adayı yapılıp sonra aynı kişinin mit başkanlığına atandığı süreci yaşatan veya eski milletvekilini anayasa mahkemesi üyesi atayan bir partiye devlet yönetme kültürünü anlatamazsınız.

  • genel olarak "abi standart paketle hicbir sey degismiyormus ne bagiriyonuz?" diyen bir kesim var.

    biz o standart paket denen sey icin zaten bugune kadar bagiriyorduk bu bir (bkz: 17 temmuz 2010 sansure karsi yuruyus). bugun bagirmamiza yol acan sacmaliklar silsilesi (tib'in kelime yasaklari ve kafasina gore site kapatma emirleri yagdirmasi sonucu nihayet duvara toslayip butun rezilligini acik etmesi vs) zaten 22 agustos duzenlemesinden once gerceklesti bu da iki. simdi bu takkeyi cikarmadan okumaya devam edin:

    hicbir sey degismeyecegini zannedenler, bu yonetmeligin getirdigi yeni kisitlamalar sunlar:

    - isp'leri filtre asma yontemlerini engelleme sistemleri koymaya zorluyor ve filtreleri asmanin cezai yaptirimlarini ongoruyor. (yani yasaklari asmak icin opendns vs kullanan insanlari engelleyecek) (madde 11).

    - "guvenli internet" adiyla, standart paketi guvensiz olarak sunarak bu konudaki bilgisiz halki kendi belirledigi kara listeye tabi kalmaya itiyor. isp'lere "daha ozgur" paketler sunma imkani dahi vermiyor.

    - onbinlerce sitenin sansurlu oldugu vaziyeti "filtresiz" vaziyet olarak sunarak hali hazirdaki sansurlu durumu normallestirmeye calisiyor.

    - standart paket kullananlari filtreliden ayirabilme imkani elde ediyor. bu basitce vatandaslari fislemenin yolunu aciyor.

    - ayni abone tarafindan paylasilan internet uzerinde farkli bireylerin farkli paket kullanmasini imkansiz kiliyor. abone neyi tercih ettiyse herkesi o pakete tabi kiliyor. ongorulen cozumle ebeveyn ve cocugun ayni anda internet kullanmasi imkansiz hale geliyor. bu yazilim tabanli cozumlerde var olmayan bir dertti, yeni bir dert icat edilmis oldu.

    - standart paketteki birinin, diger paketlerdeki insanlarla o pakete kapagi atamamis siteler uzerinden iletisimini engelliyor. "abi bizim pakette yokmus o site giremiyorum".

    ayrica bu guvenli internet uygulamasinin kendisinde zarara yol acacak pek cok yanlis var:

    - bu uygulamaya "guvenli internet" adi verilmesi uygulamaya tabiyetin "internet'te guven" problemini cozdugu sanrisini yaratiyor. bu yanlis. bu en basta cocuklari ebeveyn denetiminden uzaklastiracak (nasilsa devlet cozdu o problemi diye) ve internet'te "guvenlik tehdidi" olan pek cok uygulamaya (phishing, hacking, virus, dolandiricilik, taciz vs) dusme oranini arttiracaktir.

    - cocuklarin gorecegi tek zarar "sakincali icerige erisim" olarak kabul edilmis. bu dogru degil ve bahsettigim yanilsama yuzunden diger potansiyel zararlarin ebeveyn tarafindan gozardi edilmesi riskini tasiyor.

    - bunun konuyla ilgili bilgisi olmayan kullaniciya abonelik formunda "guvenli internet istiyorum" checkbox'iyla tercihe sunulmasinin yol actigi "aa internetimiz guvensiz mi olsun" sanrisiyla kullanicilari bu uygulamaya cekme tuzagi var. uygulamanin en genis hali "aile paketi" onun da ne kadar genis olacagi tamamen kurum inisiyatifine kalmis durumda. kurum bu konuda ciddi ve tutarli calisamadigini son haftalardaki gelismelerde aciga serdi.

    - aile paketi disinda kalan her siteyi "aileye sakincali", cocuk paketi disinda kalan her siteyi "cocuklara zararli" olarak damgaliyor.

    - bu uygulamaya ihtiyac duymayan yetiskinlerin bu sacma uygulamanin parasini odemesi de haksizlik. zira yeni uygulama ucretsiz olmak zorunda ve gelistirme yuku isp'lerin uzerinde. onun masrafi da tum musterilerden cikartilacak. herkes internet yeterince pahali degilmis gibi bir de filtre garabetini kullananlara sponsor olacak.

    - btk/tib gibi ciddiyetsizliklerini ve beceriksizliklerini son aylardaki skandal gelismelerle aciga sermis kurumlara "daha cok kontrol" yetkisi veriyor. cocuklarinizin gelecegini duzenleme yetkisi veriyor. ayni duzenlemede isp'lere birden fazla defa "gizlilik" kosulu koyarken kurum kendisine diger devlet kurumlarina yonelik hicbir "gizlilik" kosulu koymuyor. ote yandan kamuya donuk seffafligi icin hicbir duzenlemede bulunmuyor.

    hala "standart paketle hicbir sey degismiyormus" diyen var mi?

  • futbol, siyaset ve din'i katmamak gereken konulardır. bu konularda uzman olmayan, sonsuz bilgiye sahip olmayan bir türk'e rastlamadım henüz.

  • faturayı kesen şirketler için, eksi faizli bir kredi... resmen şirketlerin sıcak para ihtiyacını vatandaşa sokuyorlar!

    üç ay deli gibi fatura kes, üç ay sonra fazla kestiklerini geri ver, onu da düzgün hesaplarlarsa... böyle bir soygun dünya üzerinde yok!

    şirketler batmasın diye yapmayacakları şey yok... millet batsın ama şirketler batmasın!