hesabın var mı? giriş yap

  • başlıktan edinilen genel kanının aksine türkiye'de düzenli olarak polis baskınlarıyla ele geçirilmemektedir. ele geçirilse duramazdık. evet. bir şeyler ele geçirilmiş ama sezyum 137 değil.

    ele geçirilen madde sezyum 133. sezyum'un 133 kütle numarasına sahip doğal hali. 28 derece sıcaklıkta eridiği için kapsüllerde yarı sıvı yarı katı halde görülüyor. ancak vakumlu cam kapsüllerde ele geçirilmesinin sebebi bu değil. sezyum saf halde havayla tepkimeye girer. havayla temas ettiğinde patlayarak yanar ve mor renkte bir alev çıkarır. bu haliyle sezyum insan sağlığı için tehlikeli değil. kapsülü kırmazsanız yani.

    tehlikeli olan sezyum 137: sezyum 133'ün radyoizotopu. sezyum 133 atom numarası 55, nötron sayısı 78 olduğu için oldukça radyoaktif eğilimli.sezyum 137 sezyum 133'ün laborotuvar ortamında nötron bombardımanına tutulmasıyla elde edilir. sezyum 133 nötron bombardımanından sonra nötron tutar ve kararlılığını yitirir. tekrar kararlı hale dönmek için de bir nötronunu protona çevirip baryum 137'ye dönüşür. bu sırada da 0,662 megaelektron voltluk gama ışını yayar ki bu ışınla bir filin bile röntgenini çekebilirsiniz. bu miktar röntgen cihazının en yüksek dozunun 2 katı. eğer röntgen cihazı 800 kilovoltta çalıştırılabilseydi bu kadar ışın dozu üretebilirdi.

    yaydığı ışının vücutta iyonlaştırıcı etkisi çok fazla olduğu için bir kaç saniye temas etmek 10 gün içerisinde acılar içerisinde öldürür. bu doğru. genleri mutasyona sokar, vücut moleküllerini iyonlaştırarak olağan dışı bağlar yapmasına ve kimyasal reaksiyonlara neden olur. hayatta kalınsa bile bozuk genler nesilden nesile aktarılır.

    haberlerde geçen atom bombası yapımında kullanıldığı bilgisi de yanlış. belki kullanılabilir ama hiç duymadım. nükleer silahlarda genellikle uranyum 235 ya da 238 tercih ediliyor ya da plütonyum. sezyumun aksine uranyum stabil hale geçerken kurşun 212'ye kadar parçalanır.

    sezyum 137 radyolojide kullanmak için zenginleştirilir. yarı ömrü 30 yıldan biraz fazla. kan uyuşmazlıklarında ve graft versus host hastalağına karşı kan ışınlanmasında kullanılır ya da az da olsa radyolojik görüntüleme cihazlarında ya da onkolojide tümörü ışınlamak için de kullanılır. türkiye'de 80 kadar kan ışınlama cihazı var.

    sezyum 137 bu cihazların kaynak kapsülünde bulunur. kaynak kapsülü yalnızca 2 cm'ye 1 cm'lik ölçülerde silindir şeklinde olur ve cihazın en önemli parçasıdır. kapsülün hacminin yalnızca 4 te 1'i sezyum 137 dir. eğer görürseniz bu bir kaç gramlık sezyum 137'nin yaydığı radyoaktif ışından korunmak için, haberlerdeki gibi karton kutuya koyup, koli bandıyla bantlayabilirsiniz. bu dünyanın sonu geldiğinde kafaya kese kağıdı geçirip beklemeye benzer, yapsanız da olur ama işe yaramaz.

    bu cihazlarda yalnızca elma çekirdeği kadar bulunan sezyum 137'den korunmak için cihaz 1400 kilogramlık kurşunla kaplıdır.

  • işleri zamanında ve olması gerektiği gibi özenli yaptıktan sonra ister yatsınlar ister erkenden mesailerini bitirsinler. böylesi iki taraf içinde daha mutlu ve kazançlı olur. akıl, mantık ve bilim bunu söylüyor.

  • 11 yaşımdaydım. her gün gittiğim arkadaşımın evindeydik. bilgisayarda diablo 2 oynayan arkadaşımın yanında taburede oturuyor ve karakterimi oynamak için kararlaştırdığımız 1 saatin bitip, sıranın bana gelmesini bekliyordum. işte o an biz fakirmiyiz lan dedim. hala fakiriz *mına koyayım.

  • "hayatımda en çok da, inekden süt sağmayı bulan adamın,bulmadan önce inekle ne yapmaya çalıştığını merak etmişimdir."

  • bir bagimlilik cesididir. hastamiz gosteris olsun ya da kutuphanede sik duruyor diye kitaba yatirim yapanlardan bircok noktada farkliliklar gosterir. oncelikle hasta kisi, kitabi sadece satin almaz, okur da. yalniz okuma ve edinme hizlari birbirlerine uyum gostermediginden, aradaki fark, yani okunmamis kitaplarin okunmuslara orani gitgide buyur. bu durumda hastaligin ilk etaplarinda bir hayiflanma sureci yasanir. sikayet edilir zamansizliktan, hicbirseye yetisemiyor olmaktan, daha okunacak aha su kadar kitap bulundugundan. zamanla bu durum kaniksanir, zira okunan ya da gozgezdirilen bir metinde, bir arkadas sohbetinde, ilgi duyulan bir konu, yazar, vs. ile karsilasildiginda hemen soluk kitapcida alinmakta ve evde biriktilmekte olan kitap sayisi gunbegun artmaktadir. bir gun gelir kitaplikta yarisi, dortte biri okunmus, hic okunmamis, ya da soylece bir goz atilmis kitaplar ustunde bir baski olusturmaya baslarlar. o zaman hastamiz bu gidise bir son vermek lazim der ve bagimliligi kontrol altina almaya calisir, fakat genelde cabalari beyhudedir. bir sure bagimlilik kontrol altina alinir, kutuphaneye dadanilir, odunc alinan kitaplarin teslim tarihi gelip catinca soluk en yakin kitabevinde alinir. buradan da anlasilacagi gibi kisinin derdi yalnizca okumak degil, okunan metinlere sahip olmak, yaninda bulunmak, bir gun birseye bakmasi icabettiginde elini atacagi kaynaklari yakin cevresinde bulabilmektir. boylelikle okunmamis kitaplardan ozur dilenip baris antlasmasi imzalandiktan sonra bir ferahlama donemi gelse de artan kitap sayisini kaldirmayan kitapliga yenilerini eklemek, evin orasina burasina konuslandirilmis kitap yiginlarini duzenlemek gibi mekana ve mobleye dair problemlerin peydahlanmasi yakindir. etrafla konu uzerindeki konusmalarinda ise savunmaci bir havaya burunur. kitapciya yollandigini soyledigi arkadasi, -e daha gecen gun almadin mi sunu bunu? dediginde - birader bu meyve sebze degil ki curusun, bittikce alinsin, teessuf ederim! gibi bir cikista bulunup kabarsa da icten icte, 'yahu hakli, hayallah, ama geldik iste simdi elim mecbur...' bir tane daha. neyse efendim, bilincli ve bagimliliginin farkinda olan hastamiz cesitli ruh hallerine bata cika kah okur kah kitap alir, bu is boylece gider. dilegimiz gun gelip de okunmamis kitaplarin agirligi altinda ezilen hastamizin, 'ben bu kitaplari simdi baslasam omrumun sonuna kadar bitiremem' hesabi yapip okumayi topyekun birakmamasidir.

  • acı olmasıyla falan alakası yok. dünyada ne acılar yeniyor, aklınız uçar gider.

    asıl sebep, dünyanın birçok yerinde hayvansal besinler ucuz olduğundan, salçalı bulguru, yufkanın içine koyup yemekle uğraşmazlar.

    pizzanın, hamburgerin, sandviçin, makarnanın, dürümün, içine, basarlar eti, peyniri, şarküteriyi, aslanlar gibi yerler.

  • eski bir rivayete gore turklerin atalarina goklerden gelen sihirli bir tas armagan edilmistir.. bu tas her devirde turk samanlarinin ve buyuk turk komutanlarinin elinde bulunmustur.. ve isin ilginc tarafi bu tasin hala onde gelen samanlarin elinde olduguna inaniliyor.. bu tas sayesinde, turkler istedikleri zaman yagmur, kar, dolu yagdirip, ruzgar estirip firtina cikarabiliyorlarmis.. tasin en son hangi tarihe kadar kullanildigi billinmiyor ancak osmanlilarin da bu tastan haberleri oldugu rivayet ediliyor..

    bu tasin kullanma kilavuzu da sadece turklerin elinde olup kimseciklere de soylememislerdir.. bu tas nerden gelmis diye merak edenler icinse cevap da soyle.. kadim mu uygarligindan.. aslinda olayin asli su: mulular vakti zamanen dort tane tas yapmilardir.. bunlar amerikan sinemasinda kutsal taslar diye de bilir.. gocler basladiginda her yone giden bir tas almistir yanina.. orta asyaya gocenler, su tasini almislardir ve bu tas en nihayetinde turklerin eline gecmistir.. diger uc tas da ates, toprak, ve ruzgar misir, sumer ve maya uygargiligana gonderilmistir.. bir de besinci bir tas vardir ki, keza kendi hakkaten de tastir, bu besincisi olmadan geri kalan dordu sittin sene calismazlar.. vel hasili kelam, bu taslar an itibariyle tedavul de olmayip 2012 yilinda cikacak bir zat tarafindan tekrar aktiflestirilecegine dair duyumlar var..

    (bkz: kutsal taslar)

  • çakıl taşları zaten komple envanter dökümü gibidir.

    - çakıl taşlarım var
    - sözlüğüm var
    - gözlüğüm var
    - boyanmamış dört duvarım var
    - yıkılmamış duvarlarım var
    - hikayem var
    - sevgilim var
    - umudum var