hesabın var mı? giriş yap

  • olm mal mısınız? beyni kullanım dışına mı bıraktınız?

    dışarı çıkan biri şu çağda en sıradan şey olan(fakir ülkeler hariç); cluba gidip eğlenebilir mi? hayır, bara gidip canlı performans dinleyip dilediğince içebilir mi? hayır, her hafta kiloyla et alıp manzaralı bir yere gidip yanına meze alkollü/alkolsüz içki akıtabilir mi? hayır, bisiklet alıp kendini dağa vurabilir mi? hayır, elektronik hobileri olabilir mi? drone, xbox vs. çok zor, güzel restaurantlarda yemek? hayır...

    insanlar mcdonald's tarzı kahveciye gidip 25tl'ye, ki mecbur 25 tl altına dışarıda ancak bankta su içer simit yersin, kahve içiyorlar ve saatlerce oturuyorlar ancak bu bile size lüks geliyor hala doluyor diyorsunuz.

    size bunun lüks gelmesi bile ayrı bir inceleme konusu, güdülmüşsünüz her şeyi kabullenmişsiniz mal sürüleri. dalgasına geyiğini yapanlar hariç gerçekten böyle düşünenler var, onlara ithaf edilmiştir.

  • köydeki tavuğun bile maruz kalmadığı bir harekete maruz kalmış gariban hayvancağız. nasıl da şaşkın bakıyor.

    -al sana pide, ye.
    -abi ben zarifliğin, inceliğin simgesiyim.
    -sen yemezsen ben yiyorum.

  • ben: baba bana elhamı öğret, öğretmen istiyor
    babam:
    elhamdürüsiyle
    kızlar sürüsiyle
    hergün birisiyle
    yarabbi şükür allahım

    ben: aman be baba
    babam: oğlum ne var, hocanız bile bilmez bunu, hem bir tutarsa duan, ehi ehi
    ben: ablam gibi dayak yiyeyim sonra değil mi* ? .. anneee , bana elhamı öğret...
    babam: dur ben sana elemtereyi de öğreteyim.
    elemtere ellipara
    babam gider kochisara.... nereye gidiyon, daha bitmediki
    annem: offf bey offf, cocukların hepisini göndereksin cehenneme, günaha giriyorsun
    babam: ehi ehi ehi he

    * ablam ilkokul birde "kuran kursuna gideceğim" diye tutturur, bizimkiler her zamanki kayıtsızlıkları ile aman gidersen git derler. ablam ilk gün gelir ve babama, "baba bana sübhanekeyi öğret, hoca istedi" der, ertesi gün kursa giden ablam biraz sonra yüzünde şamar iziyle kıpkırmızı şeklide eve döner. şimdi babamdan ablama öğretilen sübhanekeyi dinliyoruz:

    sübhaneke
    sümbülteke
    anam eke
    babam teke

    diye gidiyordu hatırladığım kadarıyla. bu arada babamın 9 yaşından beri beş vakit namazını kılan, orucunun birgünün bile kaçırmayan bir insan olduğunu belirteyim

    (bkz: niye benim babam herkesin babası gibi değil)

  • not: dizinin finalini izlemediyseniz lütfen okumaya devam etmeyin.

    --- spoiler ---

    saul goodman final bölümünde aslında kim wexler'den intikam alıp onu vicdan azabıyla baş başa mı bırakmak istedi ?

    jimmy mcgill, saul goodman ve gene takovic, hangi ismi kullanmalıyız ? o kendisini final bölümünde jimmy mcgill olarak kabullendi ve tüm hatalarının cezasını çekmeye karar verdi. walter white'ın kendisi olmadan hiçbir şey başaramayacağını, onun meth imparatorluğunu kuran kişinin aslında kendisi olduğunu çok iyi biliyordu ve bunu söylemekten çekinmedi. kulağa mantıklı geliyor gibi, peki ya böyle değilse ?

    saul'un gözünü bu kadar karartmasının ve "ne olacaksa olsun!" şeklinde suç makinesi haline gelmesinin sebebi kim wexler olabilir mi ? bence öyle! 5x10'da kim ve saul, sandpiper davasından kendilerine düşen payı nasıl daha hızlı alabileceklerine dair bir konuşma yapmışlardı ve hızlı alabilmelerinin tek yolu howard'ın avukatlık itibarının zarar görmesine bağlıydı. saul, kim'e "eğer bu işi yapacaksak howard'ın canını yakmamız gerekecek ve yaptığımız şeyden sonra belki bir daha avukatlık yapamayacak, bunu yapmamalıyız ve bu iş sana göre değil" demişti.

    kim wexler tam tersi bir şekilde bu işi yapmaları gerektiğini ve başaracaklarını söyledi ve duşa girmek için kalktı, saul "kim, benimle kafa buluyorsun değil mi ?" şeklinde bir şaşkınlık yaşarken, kim wexler meşhur finger gun hareketini yaparak aslında bu işi ne kadar çok yapmak istediğini ve şaka yapmadığını belli etmiş oldu.

    howard hamlin'in kim ve saul'un oyunlarıyla itibarsızlaştırılması, kokain bağımlısı gibi gösterilmesi ve son olarak fotoğraf tuzağıyla şizofren konumuna getirilmesi hem howard hem de jimmy'in sonunu hazırladı. howard'ın bir nevi içini dökmek ve "size yenilmeyeceğim" demek için yanlış zamanlamayla gelmesi ve lalo salamanca tarafından öldürülmesi, kim wexler'i avukatlığı bırakıp sıradan bir hayata mahkum olmasına, jimmy'in ise saul olma sürecini başlattı.

    jimmy, kim wexler'e çok saygı duyuyordu ve kim'in yanında olabilmek onun için her şeyden önemliydi, kim wexler'ı her anlamda hayatında istiyordu ve motive kaynağı olarak onu görüyordu, birlikte avukatlık ofisi açmak ve wexler tarafından herhangi bir şekilde takdir edilmek, saygı görmek istiyordu, barney stinson'un "bu hayatta ne yaparsanız yapın, arkadaşların orada bulunup bunu görmüyorsa efsanevi olmaz." mantığı gibi düşünebilirsiniz jimmy'in gözünde kim wexler'ı.

    kim, boşanma dilekçesini imzalamak için saul'un ofisini ziyaret ettiğinde saul "seni hiç önemsemiyorum" mesajı vermeye çalıştı, fakat aslında sonunun başlangıcı olduğunu ve kim olmadan kendi hayatındaki hiçbir başarısından mutlu olamayacağını ve en çok saygı görmek istediği insanın artık onunla olmak istemediğini ve gözünde her anlamda bittiğini biliyordu. howard hamlin'i bitirme sürecini başlatan kişi kim wexler olduğu halde bu yükü taşıyamayıp jimmy'i terk etmesi ve o gittikten sonra walter white'ın meth imparatorluğunu kurması, dolaylı yoldan ölümlere sebep olması ve kendi deyimiyle "bu işten zevk aldım" demesinin tek sebebi artık kim'in yanında olmamasıydı, jimmy'in gözünde wexler yanında kalsaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.

    peki saul kim wexler'dan intikamını nasıl aldı ?

    mahkeme salonuna gelmesini ve tüm suçlarını nasıl itiraf edeceğini görmesini istedi, aslında suçlarını itiraf ederken ve walter white'ın o olmadan hiçbir şey yapamayacağını söylerken bile, kim tarafından bir hayranlık bekliyordu, dönüştüğü adamın gücüne saygı duyulmasını istiyordu ve kim'e "bunların hepsi sen gittin diye oldu" demeye çalışıyordu. cezasını 86 yıldan 7 yıla düşürmüşken bu anlaşmayı bozdu ve 86 yıl cezayı kabul etti, aslında bunu yapmasının sebebi bile artık ne yaparsa yapsın kim wexler ile dışarıda hayatlarının olamayacağını biliyordu.

    final sahnesinde, kim ve jimmy görüştükten sonra kim wexler ayrılırken jimmy'in yaptığı finger gunhareketi aslında kim'e çok açık bir mesajdı;

    vicdan azabından kurtulmak için beni hayatından çıkardın fakat kendini cezalandıramayacak ve kaçacak kadar korkaktın, howard'ın eşine tüm suçlarını itiraf ettiğin dilekçenin bile seni asla hapsetmeyeceğini de biliyordun, senin istediğin yola girip howard'ı dolaylı yoldan bitirdik ama bu yolda kendini kaybeden, gerçek anlamda cezalandırılan ben oldum..
    --- spoiler ---

  • cevabı basittir aslında.

    kitapda bahsi geçen ifadede (bkz: un dictateur turc) kastedilen kişi atatürk'tür. lakin atatürk diktatör değildir.

    yazar, entellektüel seviyesi yüksek bir kişidir. konuya ve olaylara belli bir derecede de hakimdir.
    peki yazar neden böyle söylemiştir? yani neden diktatör olarak nitelendirmiştir?
    bunun cevabını vermek için yazarı biraz tanımak gerekir;
    yazar, ı. dünya savaşını ilk ergenlik yıllarında görmüş, ıı. dünya savaşını ise olgun yaşlarında savaş pilotu olarak bizzat yaşamıştır. fransa ve almanya arasındaki savaşı, yani o 40 günlük kabusu, her gün ölüm tehlikesi geçirerek gerçekleştirdiği keşif uçuşları ile içselleştirmiştir. almanya onun için düşmandır. almanlar, alman askerler olarak değil, bizzat almanyadır düşman.
    (ilgilenenler yazarın "savaş pilotu" isimli kitabına bakabilir. küçük prens gibi hayata dair çok başarılı saptamalarla doludur. lakin bu kitapda yaşam ve ölüm teması daha ağır basmaktadır. çıkarımlarımın çoğunluğu bu kitap üzerindendir.)

    şimdi irdeleyelim:
    ülkesini işgal eden ülke almanyadır. almanya ı dünya savaşında bizim müttefiğimizdir. bizler yazar için düşmanının dostuyuzdur. ya ne diyeceğidi yiğidim? övgü dolu sözler beklememek gerek elbette. kişisel kanaatim, kendine göre epeyce de nazik bir dil kullandığı yönündedir. bundaki sebep ise yazarın hümanist tavrı ve tüm türklere düşman olmamasıdır. almanyanın dostu olan türk devletine düşmandır. ki bunu da anlamak kolaydır. zira kitapta türk önderine diktatör derken, aynı zamanda astroid b 612'nin kaşifi olarak da bir türk astronomu göstermektedir. aslında hepimizde görülen, görülmesi gereken milliyetçi bir tavırdır.
    misal aynı kitabı, aynı dönemde bir türk yazsa idi ve astroid b 612'nin kaşifini bir ingiliz olarak gösterseydi, w.churchill için büyük önder demezdi kanaatimce.

    yazar, fransanın yenilgisinin ardından amerikaya gitmiştir. "dünya ve insanlar", "savaş pilotu" ve "küçük prens" kitaplarını orada yazmıştır. lakin ülkesinin işgal altındaki durumu ve almanyaya olan düşmanlığı, o'nu yine savaşa yönlendirmiş, ilerlemiş yaşına ve sağlık durumuna rağmen bu kez amerikan ordusunda pilot yüzbaşı olarak görev almıştır. görevi de yine aynıdır. yani alman ordularının hareketini havadan izlemek.
    lakin, bu kez şansı yaver gitmemiş ve görev uçuşunda uçağı vurularak denize düşürülmüş ve ölmüştür.

  • bir garip yasak. habere göre bir miktar para harcanan (yasak olduğu için miktarını yazamıyorum) cumhurbaşkanlığı konserleri hakkında paylaşım yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacakmış.

    haber

    edit: bazı aktroll arkadaşlar "konuşmanın neresi yasak, sadece asılsız iddia ve çarpıtma yasak" demiş. oğlum size göre beğenmediğiniz her konuşma asılsız iddia, çarpıtma, yalan zaten; beğenmediğiniz herkes de zillet, hain, terörist. bir günde yalanı doğru, doğruyu yalan ilan edebilen, ülkedeki tüm gerçekliği alt üst etmiş adamlar gelip bana akıl veriyor. bugün bu konser hakkında kötü konuşmak zaten asılsız kılıfıyla suç teşkil edecek, iyi konuşmanın da bir garantisi yok, belki yarın işler değişecek, kandırılmış olacaksınız, bu kez de vay sen nasıl bu konserler hakkında iyi konuşmuştun diyerek suçlu sayacaksınız. o yüzden konuşmamak en iyisi.