hesabın var mı? giriş yap

  • ah sizin derdiniz dert midir, benim derdim yanında?

    çıktığım ilk kızdı, ilk ve son randevumuz oldu...

    danışman göreviyle midir, bodyguard niyetiyle midir bilmem, yanında çam yarması gibi bi kızla çıkageldi. davet benden gelmişti, serde de centilmenlik var, hayatta hesabı ödetmem ama bu üçüncü şahıs yoktu ki gündemde? bütçe desen kısıtlı, finans nanay o günlerde...

    sonradan öğreniyorum yemek işini halletmişler; benimle buluşmadan önce ikisi kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bişeyler atıştırmak istemişler, abla da orda dört tane kıymalı gözlemeyi gömmüş. yarasın.

    ama yaramamış işte... biz oturduk kafeye, bişeyler içtik, lakin iki lafın belini kırmak ne mümkün? abla devamlı karnını tutup inliyor. ben o an gözleme olayından bihaberim, regl sancısı diyorlar bana. abla gözlerimin önünde boncuk boncuk terliyor, titreme de var hafiften, durum iyi değil...

    derken bi hışım kalkıp tuvaletin yer aldığı ikinci kata yöneliyor, fakat döner merdivenin metal basamağına attığı ilk adımla beraber tökezleyip düşüyor ve düştüğü yerde bildiğin altına sıçıyor abla.

    çıkmaya çalıştığım kızla kafeden çıkıyoruz, karşı sokağa geçip cebimdeki son parayla alış veriş yapıyoruz, uygun bi don seçip ablaya getiriyoruz. özürler, kusura bakmalar, mahcup oldumlar... ya gözleme dokundular, ya açık ayran bozdular...

    ne demek canım diyorum, insanlık hali. apar topar vedalaşıyoruz çıkmaya çalıştığım kızla, artık kafam nasıl allak bullak olduysa bilek güreşi tutuşu gibi bi tokalaşmayla ayrılıyorum mekandan. bir daha ne o beni arıyor, ne ben onu soruyorum...

  • earworm, istenmedik bir şekilde şarkı ezgilerinin kulağa veya beyne takılıp gün boyu tekrarlanmasıdır. insanların %92'sinde bu durum görülmektedir. bizde de, özellikle yaz dönemindeki popüler şarkıları; cafelerde, avmlerde, barlarda, radyolarda... sürekli duyduğumuz için istemeden de olsa dilimize ve kulağımıza dolaşıyor. bu earwormlar için bazı psikologların çalışmalarını ve çözüm yollarını aktaralım:

    ingiltere'deki reading üniversitesi'nde yapılan bir araştırma yeni bir yaklaşım öneriyor: sakız çiğneyin. psikolog philip beaman ve meslektaşları, sakız çiğneyen üniversite öğrencilerinin çiğnemeyenlerden daha az earwormlar bildirdiğini keşfetti. çünkü sakız çiğneme eylemi; sessizce okumak, konuşmak veya şarkı söylemek gibi, subvokal artikülatörler olarak adlandırılan anatomi, dil, diş ve konuşmak için kullanılan diğer bölümlerine girer. bu subvokalizasyonlar beynin sözel veya müzikal anılar oluşturma yeteneğini azaltır.

    earwormları ortadan kaldırmak için diğer stratejiler arasında sheffield üniversitesi'nden ingiliz müzik psikoloğu victoria williamson'ın “dikkat dağıtma ve etkileşimde bulunma” olarak tanımladığı şeyler yer alıyor. en etkili dikkat dağıtıcı unsurların sözel veya müzikal olduğunu açıklıyor: bir mantra söylemek, bir şiir okumak, farklı bir şarkı dinlemek, hatta bir enstrüman çalmak. earwormlar; çalışma belleği bileşenini, fonolojik döngü adı verilen bir depolama ve prova döngüsünü aktive ederek çalışırlar. “eğer aynı devreyi işgal eden başka bir şeyle doldurursanız, kulak kurdu yapmak için yeterli şey kalmaz.” belirli bir zihinsel göreve odaklanmak da işe yarayabilir. örneğin, hafta içi programınızı düşünmek tekrarlanan bir melodiyi bozabilir. bunu yaparken doğru miktarda bilişsel görev yüklenmelidir. aksi takdirde earwormlar geri döner.

    ingiltere'deki durham üniversitesi müzik psikoloğu kelly jabukowski ve bir yazar arkadaşı da benzer çalışmalar yapmıştır. jakubowski ve londra üniversitesi goldsmith'ten araştırmacılar, 3.000 kişiden earwormların adlarını istedi. daha sonra araştırmacılar, en popüler 100 listeden bir liste oluşturdular ve onları neyin çekici hale getirdiğini anlamak için melodilerini incelediler.

    insanlar günün yüzde 40'ını dolaşan düşüncelerle geçirebilirler. earwormlar ise tipik olarak sadece birkaç dakika ila birkaç saat sürerken, çalışmadaki bazı insanlar bunları haftalarca sürdüğünü bildirdi.

    jakubowski ve diğer uzmanlara göre, onları engellemenin en az beş yolu var :

    1- bütün şarkıyı dinleyin.

    2- biraz çeşitlilik ekleyin.

    3- boşverin.

    4- sakız çiğneyin.

    5- ilgi çekici bir şey yapın.

    hellmuth margulis ise, market sırasında earwormlarla birlikteyseniz; telefonunuzu kullanın, bir e-posta gönderin veya bir makale okuyun. “earwormlar düşük dikkat durumunda görünme eğilimindedir.” der.

    diğer yaygın yaklaşım ise earworm ile uğraşmaktır. bunu düşünmemeye çalışmak yerine, tüm şarkıyı kasıtlı olarak dinler, bitirmeye başlarsınız, üst üste birkaç kez. çoğu earworm, inatçı uzun ömürlerine katkıda bulunan parçalar; tamamlanmamış anılar, zeigarnik etkisi olarak bilinen bir fenomen olan eksiksiz olanlardan daha uzun sürer. yine williamson, parçayı tamamlayarak şarkıyı bilinçli hafızanızdan çıkarabileceğinizi söylüyor.

    bu yöntemlerin hiçbiri işe yaramayabilir. bazı uzmanlar da aynı melodiyi kafasında 20 yıl döndüren insanların bile varlığından bahseder. onlara göre de en iyi strateji, kafanızdaki konserlerin tadını çıkarmayı öğrenmektir.

    kaynaklar: en.wikipedia, today.com, scientificamerican web siteleri. how do you solve a problem like an earworm?" in sa mind 26, 6, 13 (november 2015) makalesi.

  • passaparoladan;

    -bir örümceğin peter parker isimli lise öğrencisini ısırması sonucu meydana gelen süper kahraman. ö1, ö2, ö3...
    -öri potır.

  • tayfun merhaba,

    tanışmıyoruz seninle, yinede bişey sorucam. arkadaş listende maksude diye bir kız gördüm. bu kızın çıktığı var mı acaba? sakıncası yoksa telefonunu alabilir miyim? yanlış anlamazsan, ben beğendim onu:) niyetim kesinlikle kötü değil. arkadaş listeme bakarsan zaten böyle bir insan olmadığımı anlarsın. %70'i kız.

    saol

    mustafa

  • şekerin iyisi de zararlı, kötüsü de zararlı olabilir. lakin bir firmanın pancar şekeri üzerinden reklam yapıp, premium olmayan ürünlerine glikoz şurubu katması, "ama glikoz şurubu var" diyince de "e pancar da zararlı ehühehe" demesi nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça. biz çıkıp da hede marka gofret glikoz şurubu kullanıyormuş diyor muyuz? kullandığını biliyoruz, o da kullanmıyorum demiyor, pancar şekeri kullanıyorum gibi bir iddiada bulunup müşteri çekmiyor.

    adam mı seviyorsunuz siz?

    linki de tekrardan vereyim: http://i.imgur.com/okxufy7.jpg

    edit: bak güzel kardeşim. pek anlamıyorsun, tekrar anlatayım. sen "pancar şekeri kullanıyorum" diye firmanın reklamını yapıyorsan, senin ürünlerine glikoz şurubu koyma lüksün yoktur. damlasını bile koyamazsın, koymamalısın. tamamını pancar şekeriyle yapar, gerekiyorsa da pahalıya satarsın, isteyen alır, isteyen almaz. "niye pahalı" diyene de "çünkü tamamen şeker kullandım" der kapağı verirsin.

    tek bir ürününde bile glikoz şurubu kullanıp ucuza mal etmek derdindeysen o zaman da çıkıp firmanın reklamını "pancar şekeri kullanıyorum" diye yapamazsın, yapmamalısın. istiyorsan firmanın değil, sadece glikoz şurubu kullanmadığın o ürünün reklamını "pancar şekeri kullanıyoruz" diye yapabilirsin, bunda bir sakınca yok.

    ama sen "torku firması" pancar şekeri kullanıyor diye reklam yapar, sonra da ürünlerine glikoz şurubu katarsan bunun bahanesi yok. bunun adı ticarette sahtekarlık, yalancılık olarak geçer. pancar şekerinin de aynı derecede zararlı olması veya ağaç dikip orman yapman seni bu konuda haklı çıkarmaz, tüketiciyi yalan reklamla kandırma hakkı vermez. bu kadar basit.

    ürünlerini sevmiyor, bok atıyor falan da değilim. ben sadece kandırılmak, aptal yerine konulmak istemiyorum o kadar. televizyonda "pancar şekeri pancar şekeri" diye reklamını görüp de "oh lan helal torku'ya" diyip oğluma aldığım gofretinin üstünde "glikoz şurubu" yazısı görmek, adama ayakta sikilmiş hissi yaşatıyor çünkü.

    edit 2: torku "%100 pancar şekeri" diye reklamı torku banada için yapıyor denmiş aşağılarda. hayır canım kardeşim, "torku firması" için yapıyor. televizyon reklamı da var. şimdi arayıp bulma şansım yok. lakin resmi internet sitesinde, bizzat yukarıda linkte fotoğrafını verdiğim gofretin de bulunduğu ürün gamının en üstünde kab-bak gibi yazıyor bu iddiaları.

    resmi site: http://www.torku.com.tr/urunler/liste/cikolata
    caps: http://i.imgur.com/og3n1sr.jpg
    caps: http://i.imgur.com/yfsbytx.jpg

    edit: ahaha yukarıda caps'i bulunan resmi sitedeki "gdo'suz ve yüzde 100 pancar şekerinin hammadde olarak kullanıldığı torku çikolata" ibaresi "pancar şekerinin hammadde olarak kullanıldığı torku çikolata" olarak değişmiş. ne kadar da güzel. pancar şekerinin yüzdesi de yok, "gdo'suz" ibaresi de. yani içine %99 glikoz şurubu, %1 pancar şekeri katsan bile doğru oluyor bu ifade. algı yönetimine gel. gdo kısmına hiç değimiyorum bile.

  • staj yaptığım bankadaki çaycının beni müfettiş sanıp bir hafta boyunca masamda türk kahvesini eksik etmediği ama bir haftanın sonunda "ben duydum sen stajermişsin sana bundan sonra kahve yok" dediği andır.

  • az once cinli bir i$ arkada$ima yapmak suretiyle bir irki daha bu kli$enin icine bula$tirmi$ oldum pi$man degilim. cok ho$una gitti o da bana aynisini yapti. demek ki biz de ba$ta boyleydik.

  • daha bilgisayar öncesi zamanlarda icat edilmiş ve pozisyonu sebebiyle otoriteye sahip kişilerin işinize burunlarını sokmalarını önlemek için geliştirilmiş bir teknik bu.

    joe adında bir tasarımcı keşfetmiş bunu, müşteriler yapılan tasarımda kendilerinin de payının olduğunu hissetmek için grafikere illa ki şunu değiştirelim, bunu büyütelim gibi taleplerde bulunuyormuş.

    joe abimiz bakmış bu böyle olmayacak, reklam tasarımını müşteriye sunarken kendi kıllı kolunu da afişin bir tarafına koymaya başlamış. tabi müşteri kıllı kolu fark eder etmez bu kol burada ne arıyor, bu böyle olmaz diyormuş, joe da özür dileyip çok haklısınız efendim, sizin de gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor, bir önceki hayatınızda sanatçıydınız herhalde ayağı çekip sözlerini "o kıllı kolu çıkarıp baskıya geçelim o zaman" ile bitiriyormuş. müşteri bu sayede kendisini işin başında hissediyormuş ve projeye katkısını sağladığı için başka bir şeye karışmıyormuş.

    işte bu yüzden bu tekniğin adı kıllı kol tekniği olarak biliniyor.

    siz tabi kendinizi kıllı kol ile kısıtlanmış hissetmeyin, kendi durumunuza göre uyarlayınız.

  • "bir evdeki yeterince içbükey her yüzey, yeterince uzun bir süre sonunda kültablası olmaya mahkumdur" --mengus, 28.03.2005, 02:28, sigarasını hard disk'in anti static plastik kutusuna silkerken.

  • adrenokrom adlı molekül, önceki entrylerde de bahsedildiği üzere, adrenalin adlı hormonun oksidasyonu ile ortaya çıkan bir maddedir. seneler evvel, şizofreni ile ilişkili olabileceği düşünülmüş, sonraları ilişkisiz olduğu ortaya konulmuştur. medikal anlamda herhangi bir kullanım alanı yoktur. kardiyotoksik ve nörotoksiktir. sentetik olarak kolayca bulunabilecek veya adrenalinden elde edilebilecek bu molekülün gerçekten çocuklardan elde edildiğine inanmak, oldukça tuhaf ve gülünç bir durumdur. kaldı ki, hakikaten bu molekül için aşırı uyarılmış adrenal beze ihtiyaç var ise, çocuklar yerine feokromasitoma hastalarını kovalamaları çok daha mantıklı olurdu. bu, ayin niyetiyle ya da sapıkça herhangi bir sebeple, çocuklara her nevi işkence yapılmamıştır demek değil elbette. lakin, adrenokrom ile ilişkilendirilen her şey dedikodudan ve yalandan, mitlerden ibaret.

  • asi ve atarlı bir oğlu olduğunu bilen annemden gelen öğüt:

    - aman oğlum, komutanların kızıp da bana söverse sakın ola bi'şey deme; onlar ordaaa ben burda!

    (bkz: anne tipi realizm)