hesabın var mı? giriş yap

  • herhangi bir şeye karşı kafamızda pek çok faktörün etkisiyle oluşturduğumuz kalıpları kırmak. insanın; düşüncelerinin ve yargılarının kölesi olması durumundan kurtulması ve salt olmasa da, özgürlüğe bir adım daha yakın olma durumuna geçişi.
    üzerine yazdıkça yazılası kavram. delisi olduğum kavram. tamamen hayatın özünde bulunan kavram.
    diken üstünde tutar insanı. terletir. pisliktir. rahatsızlık verir. istediğim de bu zaten.

    ''open up your head feel the shell-shock!''

    mindfields

    değişiklik: bağlantı adı değişikliği.

  • süper demeç. içim soğuyor böyle şeyler gördükçe.

    memurlara da aşk olsun. tayinimiz çıkar, sürülürüz diye korkuyorlar. abi zaten çankırı’dasın lan. sürül belki ufkun açılır amk.

  • şarkılarından çok aklımda bir olayla yer etmiştir. 1998 yılında kendisinin irc'de yassax nick'iyle takıldığı dönem çalıştığım şirkete uğramıştı. bizim çalışanların bir kısmı eski aidata irc sunucusu adminleriydi. oradan tanışıyorlarmış. ofise geldiğinde bilgisayar başında çalışıyordum. beni geçip doğrudan elemanların yanına gitmek yerine durup son derece saygılı bir tonda selam verip hatrımı sormuş idi. ünlü bir sanatçı olmasını geçtim, istanbul'da kimseden böyle bir yaklaşım görmediğimden ve doğal olarak beklemediğimden baya şaşırmıştım. aklımda her zaman sıradışı iyi biri olarak kaldı.

  • bir dönemler paris'te perde açan ve le théâtre du grand-guignol adıyla bilinen, korku tiyatrosu denildiğinde hala akıllara gelen* tiyatrodur.

    macerası 1897’de le théâtre du grand-guignol adıyla (guignol adı meşhur fransız kukla tiyatrosu tiplerindendir) paris’te pigalle’de eski bir şapelden bozma 293 koltuklu küçük bir tiyatro salonunda başlamıştır.

    şapel mimarisinin izlerini taşıdığından ve değiştiremediklerinden en başta sorun olmuşsa da sonradan sonraya bilhassa fuaye kısmında gotik mimariyi yansıtan eşyalarla destekleyerek ürpertici bir hava kazandırılmış, bu tarzıyla burada sahneye konulan korku oyunları kadar mekanın da hayli etkisi olmuştur. ifade edildiğine göre insanlar sadece oyun izlemek için değil bu hissi yaşamak için tiyatroya gelmişlerdir. dönemine göre kanlı sahneleri eksik olmayan canlandırmalar birçok insanı etkilese de bu heyecanı yaşamak için hayli rağbet gördüğü, kilise olduğu dönemden kalma yapı unsurlarının da korku şovuna dâhil edildiği, oyunda kullanılan “özel efektlerin” gerçekçiliği nedeniyle seyircilerin midelerinin dahi kalktığı gibi anekdotları kaydedilmektedir.

    tabi ilk kurulduğunda “korku tiyatrolarından” ziyade “natüralist temsillerin” sahnelenmesi söz konusudur. fransız oyun ve roman yazarı oscar metenier (1859-1913), eksikliğini duyduğu bir sahne performansını icra etmek için açmıştır bu tiyatroyu. emile zola’nın takipçilerinden olup natüralist novellalar kaleme almış olan metenier, yine bu türde oyunlar kaleme almıştır. tiyatroda paris’in aşağı tabaka insanlarını, sokak çocuklarını, suçlularını olduğu gibi gösteren “naturalistik” türde oyunlar sergilenmesini amaçlamıştır.

    grand guignol’un korku oyunlarıyla anılması, ikinci idarecisi max maurey’in ve onun başyazarı “korkunun prensi” lakaplı andre de lorde’nin işbirliğiyle başlamıştır.

    1898’de tiyatronun idaresi fransız oyun yazarı max maurey’e geçtiğinde “korku oyunları” sergilenmeye başlamış ve ağırlıklı olarak korku temsilleri sahnelenmiştir. onun bulunduğu dönemde (1914’e kadar) tiyatronun hayli ilgi görüp para kazandırdığı, neredeyse her gece birkaç kişinin etkilenerek fenalık geçirdiği ifade edilmektedir. maurey aynı zamanda korku piyesleriyle ünlenecek olan tiyatronun meşhur olmasında belki de en büyük pay sahibi kişi, fransız oyun yazarı andre de lorde’yi de keşfetmiştir. 1901’den 1926’ya kadar grand guignol’ün başyazarı olarak de lorde, gündüzleri meşhur arsenal kütüphanesi’nde kütüphanecilik yapmaktayken geceleri “korku dramaları” kaleme almıştır. tamamı korku ve delilik sömürüsü üzerine 150 civarında oyun ve birkaç roman yazmıştır. akıl hastalığı ile ilgili (oyunlarda en sık işlenen temadır) oyunları için bazen ünlü psikolog alfred binet (iq testinin geliştiricilerindendir) ile birlikte çalıştığı ve 100 civarında oyunu onun katkılarıyla yazdığı, 1920’lerde emsalleri tarafından “korkunun prensi” (prince de la terreur) olarak seçildiği bilinmektedir. bir diğer önemli katkıyı ise 1914’te tiyatronun başına gelen camille choisy, tiyatroyu asıl ününe kavuşturan grand guignol’e has özel efektleriyle sağlamıştır.

    tiyatronun en ünlü bir diğer ismi ise “dünyanın en çok öldürülen kadını” unvanı ile anılan paula maxa olmuştur. 1917’den 1933'e dek ağırlıklı olarak “kurbanları” oynadığı oyunlarda bu unvanı kazanmıştır: birçok gösteride 10.000 kere 60 farklı yoldan öldürülerek ve 3000 kere tecavüze uğrayarak.

    tiyatronun etkisini kaybetmesi ise 1930’da tiyatronun idaresine gelen jack jouvin’den sonradır. tiyatronun alışıldık temasını değiştirmiş, kanlı korkudan ziyade psikolojik dramalar ağırlık kazanmıştır onun döneminde. bu nedenle tiyatro giderek popülaritesini yitirmiş, bilhassa ikinci dünya savaşı’ndan itibaren seyircisi azalmıştır. son idareci charles nonon döneminde sinema karşısında seyirciyi yeniden tiyatroya çekebilmek adına 1962’de oyuncularıyla son kez bir turneye çıkmış, anlaşıldığı kadarıyla bu turnede gereken ilgi görülmediğinden grand guignol bir daha açılmamıştır.

    nitekim dönemin milliyet gazetesinde bu kapanış kendisine şöyle yer bulmuştur:

    (alıntıdır) “paris, t.h.a: korku tiyatrosu kapandı, sebep: seyircilerin artık korkmaması! burada 65 yıldan beri devamlı faaliyette bulunan meşhur “korku tiyatrosu” kapanmıştır. genç çocuklardan tutun da çok yaşlı insanlara kadar bir yığın meraklısı, abonesi bulunan korku tiyatrosunun kendine göre belirli gelenekleri mevcuttu. “grand guignol” adı ile anılan bu küçük tiyatroda devamlı surette korkutucu piyesler temsil edilirdi. burada sahneye konan eserlerin hemen hepsinde akla hayale gelmeyecek şekillerde cinayetler, işlenir, deli doktorlar, vampirler, hortlaklar sahnede, seyircileri dehşetten dehşete düşüren araçlarla, adam öldürürlerdi! kendisi de sahne artisti olan ve bazı korku piyeslerinde rol alan madam christiane wiegant “grand guignol” tiyatrosunda aksesuar masraflarının çok olmasından da şikâyet etmiştir. filhakika madam c. wiegant, temsillerin çoğunda en aşağı bir “kova” kan kullanıldığını açıklamıştır. grand guignol tiyatrosunun kapanmasının asıl sebebi, seyircilerin korku piyeslerinden artık korkmamaya başlamış olmalarıdır.” (milliyet, 24.01.1963)

    bu ilgi kaybetme meselesi, sinemanın zaferinden çok insanlığın dünya savaşlarında tanık olduğu vahşetin ardından sahnedekini artık korkutucu bulmamaya başlaması da olabilir. zira son idareci charles nonon’ın şu sözleri oldukça manidardır: “biz asla buchenwald toplama kampı ile boy ölçüşemeyiz. savaştan önce herkes sahnede olup bitenlerin imkânsız olduğunu hissederdi. şimdi bunları biliyoruz ve daha kötüsü: bunlar gerçekte mümkün.”

    (bkz: korku tiyatrosu/@songulyabani)
    (bkz: alfred binet/@songulyabani)

    (not: daha önce artkolik dergisinde kaleme aldığım bir yazıya atfen işbu entry'i yazdım.)

  • 13. yüzyılda ingiltere'de merlin'in kafasına atacak domatesi nereden bulduklarını merak ettiren dizi. domatesin suçluların kafasına atılabilmesi için önce amerikanın keşfedilmesi, ordan buraya domates gelmesi, papalığın bir süre domatese karşı çıkması falan lazım. sonra bir ara ekilmesi büyümesi vs.

  • doğuştan gelen bir yeteneğe sahip olan ve bugüne kadar uçak dahil birçok metal şeyi yemiş adam.

    sindirim sistemi normal bir insana göre çok daha fazla çalıştığı için mideye giren her şeyi sindirebiliyor. sadece metal değil cam, demir, metal, tahta, yün, plastik ve daha birçok saçma sapan şeyi yemiş. sindirim sisteminin bu aktifliğini de ticarete dökmüş tabi. yemek şovları yapmış. şöyle görüntüleri var. buları yerken de bol bol su içiyor. gerçekten çok ilginç.

  • abimin bana yaptığı eziyettir. annemle babam evde yokken bööööö diye yavaş yavaş üstüme gelip psikolojik gerilim yaratıyordu, altıma sıçıyordum. ulan ne korkutuyorsun de mi. korkuyoruz işte. sonra gelip seviyordu manyak mısın lan ne korkuyorsun diye, iki dakika sonra yine böölüyordu. hayır yani amacın ne kardeşim? korkuyoruz da korkmuyoruz mu dedik? ha gerçi aynısı ben de minik kuzenime yapıyorum o da altına sıçıyor. babadan oğla nesiliz herhalde.

  • (bkz: gerçek finlandiya bu değil)

    edit: sadece boş bkz girmeye gönlüm el vermedi. abi anlamıyorum, bu adamlar savaştan kaçmadılar mı? canları tehlikede değil miydi? avrupa'ya geçebilmek için türlü yol denemediler mi? haberde tornio'dan helsinki'ye 700 küsür km yol gittikleri yazıyor. yani beyefendiler tornio'yu da beğenmemiş helsinki'ye gelmiş. sonra helsinki'deki sosyal hayat da kesmemiş bunları gerisin geri tornio'ya, oradan da isveç'e geri dönmeyi düşünüyorlar. tamam, buz gibi nemrut havayı ben de sevmem, tek başına depresyon sebebidir, ama seyyah gibi tüm kabile bir oraya bir buraya göç edecek enerjiyi nereden buluyorlar anlamıyorum. ser sefil yollarda sürünmek hoşlarına gidiyor herhalde. çay yokmuş! çayı ne yapacaksın anasını satayım. adam finlandiya'ya gitmiş çay yok diyor. troll müdür nedir...

  • - seni kim gönderdi buraya evladım?
    - idris bey efendim
    - idris bey denmez oğlum, idris yüzbaşım diyeceksin, bana da efendim deme
    - peki abi

  • benimdir o. küçükken çok çalıştım babamla inşaatlarda. hiç utanmadım paramız yoktu ama mutluyduk. şimdi istediğim işi yapıyorum. geçmişime bakıyorum da pişman değilim.