hesabın var mı? giriş yap

  • corona olup ölmek istememiş olabilir. çocuklarının boynu bükük kalmasını istemeyen bir ana baba olabilir. bilemezsiniz.

  • lan şuna inanana acil ve zorunlu olarak matematik dersi verilmesi gerekiyor. 4 milyar sayısının kaç olduğunu bilmiyorlar.

    biri gelir "biz 200 kişiyle saatte 1200 fidan diktik, neden olmasın?" der, öbürü gelir "bizim köye 10 bin tane ağaç dikildi, neden olmasın?" der.

    4 milyar lan 4 milyar. o dediğin 10 bin tane ağaç var ya, onun gibi 400.000 tane daha lazım. 400 bin tane köy var mı oğlum türkiye'de? baktım 18 bin tane köy varmış. 400 bin köyün hepsine de istisnasız 10 bin ağaç dikeceksin. ya da madem 18 bin köyün var, hepsine istisnasız 220.000 ağaç dikeceksin. kafan alıyor mu?
    ( ha bu arada, bence şikayet et belediyeyi. sizin köye olması gerekenin 22'de biri kadar ağaç dikmişler. git belediyeye, "her köye 220 bin ağaç dikmişsiniz, bizim köye niye sadece 10 bin tane?" diye sor bakalım ne diyecekler)

    ya da efendim neymiş 20 kişilik ekipler varmış. evladım 20 kişilik değil 20.000 kişilik ekip gerekiyor o 4 milyar ağacı 15 senede dikebilmek için. hem de başka hiçbir iş yapmayacak bu 20 bin kişi mesaide, sadece hiç durmadan ağaç dikecek. tüm türkiye'deki belediyelerde çalışan toplam işçi sayısı 148 bin bu arada. her 8 işçiden birisi non-stop ağaç dikiyor demek ki. vay bee.

    ayrıca bu lafın ilk edildiği zaman da gezi parkı zamanı, yani 4 sene önce, yani aslında 15 değil 11 seneden bahsediyoruz. 11 senede 4 milyar ağaç dikilmiş, 15 senede yine 4 milyar. sallamasyonun boyutunu ordan anla.

    ondan sonra niye akp iktidar oluyor. ya kim olacaktı çarpma bölmeyi bile bilmeyen bu seçmenle?

  • 6-7 ekim 2014 kobane için sokağa eylemleri çerçevesinde gerçekleşen olaylardan biridir.

    --- spoiler ---

    http://www.vanhaber.com/…ac-yakildi-6562421-haberi/

    --- spoiler ---

    canlarım benim, eylemleri ile kobane'ye destek veriyorlarmış...
    kızılay'ın kan toplama aracını yakarak mı destek vereceksin kobane'ye?..

    bak van diyorum, kızılay diyorum, deprem diyorum, afet diyorum...

    beğenirsin beğenmezsin, yeterli bulursun ya da bulmazsın ama van depremindeki yardımları yeterli görmeseniz bile yardımları yapan, çadırları kuran, iki kap sıcak yemek dağıtan kızılay'dı...

    şu eylemi adadığınız kobane'den gelen yüzbinlerce insana yardım etmeye çalışan iki-üç tane kuruluştan biri gene kızılay...

    ne istediniz lan kan toplama aracından? hiç mi acımadınız oğlum?

    türk kamuoyundan da destek bekliyorlarmış...
    içi yolcu dolu halk otobüslerine molotof kokteyli atarak mı destek alacaksın türk kamuoyundan?..

    insanlığa saygı eylemi imiş, bu mu lan insanlığınız?

  • (bkz: locus of control)

    insanlar yaşadıkları iyi ya da kötü olaylara getirdikleri açıklamalar bakımından temelde iki uç arasında yer almaktadır. bu uçlardan birinde, başlarına gelen olayların nedenlerini kader, şans gibi dışsal etmenlerde arayan insanlar; diğerinde ise yaşadıklarının sorumluluğunun kendisinde olduğuna inanan insanlar bulunmaktadır . başlarına gelen olayları kendi davranışlarının ya da özelliklerinin bir sonucu olarak gören bireyler, iç kontrol odaklı (bkz: internal locus of control) olarak adlandırılmaktadır. yaşadıkları olayları şans, kader gibi dış güçlere atfetme eğilimi gösteren bireyler ise dış kontrol odaklı (bkz: external locus of control) olarak tanımlanmaktadır.

    araştırmalar, farklı kontrol odağı yaklaşımına sahip bireylerin iş yaşamı, akademik yaşam, çevre gibi alanlarda yaşadıkları durumların ve karşılaştıkları sorunların kaynağına farklı atıflarda bulunduklarını ortaya koymaktadır. iç kontrol odaklı bireyler eylemlerinin değişim yaratacağına inanırken, dış kontrol odaklı bireyler değişimin kendi eylemleri ile değil, daha güçlü başkaları tarafından yaratılabileceğine inanmaktadır. çevresel bozulma konusunda yapılan bir çalışmada, insanların, ancak söz konusu çevresel bozulmaları engellemenin kendi kontrollerinde olduğuna inandıklarında engelleyici önlemler aldığına işaret edilmektedir. bu bilgiler doğrultusunda, dış kontrol odaklı bireylerin çevreyi koruyup kollayıcı davranışlarda bulunma eğilimlerinin daha düşük düzeyde olduğu öne sürülebilir. nitekim ilkokul öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, kontrol odağının çevreci davranışı yordadığı; bir diğer çalışmada ise, iç kontrol odağı yüksek olan öğrencilerin, dış kontrol odağı yüksek olan öğrencilere kıyasla, çevreyle ilgili daha fazla bilgi edindikleri ve çevreyle ilgili bilgilerini artırmak için (enerji tasarrufu ve geri dönüşüm gibi) daha fazla sayıda seçmeli bilim dersi aldıkları görülmüştür.

  • öyle böyle bir ayar değildir...kendisi de beğendiğim bir gazeteci olmasa da fena saydırmış :

    "hürriyet'in bir grup yazarı ve yöneticisinin "yerli otomobilin prototipi"ni görmelerini ama yazmamalarını eleştirmiştim ya...
    kendini grubun lideri zanneden hanımefendiden yanıt geldi.
    hayli uzun bir yanıt.
    ve en az yayınladıkları ilk haber kadar komik, eğlenceli bir yanıt.
    mesela hanımefendi şöyle başlamış.
    “hürriyet türkiye’nin en büyük haber platformu”
    bu cümle bizler için komedinin doruğu...
    hürriyet için ise trajedinin...
    evet bir zamanlar hürriyet, türkiye’nin en büyük haber platformu idi.
    ama bunun üzerinden epey bir zaman geçti.
    çok uzun bir zaman.
    o zamanlar hürriyet’in ankara temsilciliğine mesela, en iyi haber yapanları getirirlerdi, en iyi yalakalık yapanları değil.
    bugün artık hürriyet, türkiye’nin haber platformu değil, olsa olsa türkiye’nin mizah platformu.
    yapmadığı, yapamadığı haberciliği ile mizah konusu olan bir platform.
    tabi ki, bu sizin kabahatiniz değil hanımefendi.
    elbette hürriyet siz orada olduğunuz için bu hale düşmedi.
    ama hürriyet bu hale düştüğü için siz oradasınız."
    edit: yazının tamamı

  • bu çağda döviz talebini düşürmek için bu uygulamayı akıl eden yetkili kişiyi kutlamak istiyorum.

    geçmişte işe yaramadığı gibi bugün de işe yaramayacak olan kırtasiye yüküdür bu kambiyo vergisi.
    şimdi bankalar ve döviz büfeleri %01 (binde 1) oranında kgv kesmek için bir sürü sistemsel geliştirme yapacaklar, aylık beyannameler düzenleyip vergiyi tahakkuk ettirecekler ve vergi dairesine yatıracaklar.
    bankalar yatıracak elbette ama kimi dövizciler yatırmayacak, sarraflar beyan etmeyecek. kdv'yi yatırmayan bunu mu yatırır?
    maliye inceleme yapacak. vergi cezaları kesilecek. ödenmeyecek. af çıkacak. yine ödenmeyecek vs.
    bir de kayıt dışı döviz satanlar türeyecek. büyük tutarlarda kgv'yi dolanmak için off shore imkanları araştırılacak. uyanık olduğunu sanan yatırımcı viop'a yönelecek ve daha kolay kazıklanacak merkez eliyle.
    bir 8-10 yıl sonra oran yine sıfırlanacak ve bu vergi yine kaldırılacak.

    bunların özü işlem vergileridir. devlete gelir kazandırmayı amaçlamazlar, o işleme bir maliyet ekleyerek kişileri caydırma amacı taşırlar. oranlar çok yüksek olursa amacından sapar, oranlar düşük olursa büyük oyunclar hariç kimseye etkisi olmaz. büyük oyunuclar zaten bu verginin etrafından dolaşmayı en iyi bilenlerdir. sonra niye portföy yatırımı gelmiyor diye ağlarız çıkışı böyle zorlaştırısak.

    maliye ve ekonomi bakanımıza bu çokomelli akılları her kim veriyorsa bilsin ki içimizdeki irlandalı o kişidir muhtemelen.

  • japonya'da bir anaokulunda ve okul oncesi bolumu olan bir ingilizce okulunda yari zamanli calismis biri olarak bu konuya iliskin konusabilirim saniyorum ki. japonya'nin cok guvenli olmasi ayri mesele ama, bir de bunun bireysellesme ve ozerklik kismi var.

    oncelikle, japonlarin bireycilik ve ozerklik duzeylerinin turklerinkinden yuksek oldugunu soyleyerek baslayayim. bu ben gozlemlerime dayandirarak soyledigim bir durum degil. hem japonya hem de turkiye hofstede'in kulturel boyutlarinda toplulukcu bir kultur olarak tanimlanacak toplulukculuk duzeyine sahip olsalar da japonlarin bireysellikleri turklerinkinden daha yuksek. benzer bicimde ozerklik duzeyleri de, yani kendi baslarina karar alip is surdurme becerileri de daha yuksek. konuyu cok karmasiklastirmadan, kendi gozlem ve deneyimlerimi de katarak aciklamaya calisayim.

    okulda calismaya basladigim ilk gun, cocuklara nasil sorumluluk verilgini gorup hayrete dusmustum. okulda ilgilendigim yas grubu genellikle 2-5 arasindaydi. cocuklari sabah 10'da ebeveynleri birakiyorlardi. cocuklari ben karsiliyordum cogunlukla. daha ilk gunden cocuklara mudahale etmemem, her seyi kendilerinin yapmasina izin vermem konusunda uyarildim. soz gelimi, ayakkabilarini kendileri cikarip ayakkabiliga koyuyorlardi ve benim yaptigim onlari beklemekti. yapamazlarsa biraz yardimci oluyordum tabii ama, biraz ugrastiktan sonra hepsi yapabiliyordu. cocuklar ya ufak bir sirt cantasi icinde ya da kola asilan herhangi cantda su matarasi, havlusu, onlugu, dis fircasi ve macunu, yedek giysilerini getiriyor ve dolaplara yerlestiriyorlardi. ilk gun tanistigim 2 yasindaki souta kendinden buyuk cantasini tasimaya calisirken ben elinden almaya calistigimda ogretmen beni hemen uyarmis ve "hayir, kendisi yapabilir. yardim etme. ogrenmesi gerek." demisti. sonra souta'nin o kocaman cantayla badi badi kosup tum esyalarini dolaba yerlestirisisini, havlusunu lavaboya asisini, matarasini ve onlugunu de mutfaga birakisini hayretler icinde izledim. oglen yemek zamani ise hayretim daha da buyudu. cocuklar sirayla lavaboya gecip sirayla ellerini yikiyorlardi. tabii cok kucuk olanlara yardimci oluyordum. ellerine bir miktar sivi sabun dokuyor ve nasil yikamalari gerektigini gosteriyordum. kiyamam, bazilari o kadar ufakti ki onlar icin lavanonun onune yerlestirilmis basamaga ciktiklarinda bile kollari yetismiyordu. e burada tum afacanlar sessiz sakin duruyor saniyorsaniz cok yaniliyorsunuz. bagiris cagiris, itis kakis illaki oluyordu ama, hemen hepsi ogrenmisti neyi nasil yapmalari gerektigini. ben baslarina bir sey gelmemesi ve gerektiginde yardimci olabilmek icin baslarindaydim. sonra tum cocuklar tekrar dolaplara ugrayip mutfaktaki yerlerini aldiklarinda hayretim daha da buyudu. hepsi mama onluklerini kendileri giydiler ve onlerine konan yemekleri tek baslarina, kullanabilenler hashi ile, kullanamayanlar da kasikla yemeye koyuldular. onlerine yiyebilecekleri kadar yemek koyulmustu. yemeyip oynayanlara yedirmek icin ugrasiyorduk ama, "doydum" diyen cocuklar da bitirmeye zorlanmiyordu. yemek bitince hepsi onluklerini katlayip posete koyup cantalarina yerlestirmeye kostular. dis fircalariyla macunlarini kapip lavaboya gectiler. yapabilenler kendi dislerini fircaliyorlar, henuz findik kadar olanlara da ben yardimci oluyorum. tabii bu arada oraya buraya macun sikma, hoplayip ziplama, bagiris cagiris da oluyordu bolca. aralari atliyorum. aksam uzerinene dogru ebeveynler cocuklarini almaya geldiklerinde cocuk once mutfaga gidip matarasini, sonra lavaboya gidip havlusunu aliyor, cantasina yerlestirip cantasini kendi tasiyarak kapiya kosturuyordu. onu almaya gelmis annesi ya da babasi hemen comeliyor ve "gunun nasil gecti bugun?" diye cocuga soruyor, anne ay da baba cocugu dinlerken cocuk raftan ayakkabilarini aliyor ve kendisi giyiyordu. sonra da gidiyorlardi.

    bu cocuklar her seyi kendi baslarina yapabilen, kendilerine yetebilen yetiskinlere boyle donusuyorlar. yetiskin. ne guzel bir sozcuk uretmisiz degil mi? ama hakkini veremiyoruz. biz kendine yetebilen yetiskinler yetistiremiyoruz turkiye'de.

  • heyecanla koşup yastığımın altına bakıp, 1 hafta önceden kalma sümüklü peçeteyle göz göze gelerek çürüttüğüm yalan haber.

  • ağır ceza mahkemesi önündeyiz başkanın sanığa son sorusu

    -niye kaçtın üç yıldır
    -(şiveyle) guran çarpsın aha bu gaç dedi ben de gaçtım (beni göstermekte)
    başkan bana döndü
    -sayın başkan sanık kendi yordamınca haklarını ve olup olacakları sordu ben de hukuki kanaate istinaden yakalarlarsa hiç kurtuluşun yok tutuklanırsın dedim ( üye hakim yüzüne dosyayı kaldırmış gülmekten krize girecek )
    başkan
    -avukatın doğru söylemiş, yaz kızım sanığın tutuklanmasına...