hesabın var mı? giriş yap

  • van persie kostugunda pas verilmeyince ya da basarisiz pas olunca, ulan ayip oldu adama yaa diyip utandigim mactir

  • 2 gün önce bankamatikten acil para çekmem gerekiyordu, kartı soktum baktım önümde bembeyaz bir ekran hiç bir şey yazmıyor kartı da geri vermiyor. tırstım tabi yuttu mu kartı diye. neyse iptal tuşuna bastım, kartı geri verdi. anladım ki bankamatik çalışıyor ama ekran gitmiş, bembeyaz düz ekran böyle. ama benim para çekmem gerekiyor. neyse uzatmayayım, kartı tekrar soktum, şifreyi girdim biraz bekledikten sonra tamamen tahmin yürüterek ilk önce para çekmeyi tuşladım, ardından 50 tl yazdım. makbuz istiyor musunuz sorusuna hayır'ı bile kafadan cevapladım. parayı aldım, başka bir işlem yapmak istiyor musunuz sorusuna da hayır deyip oradan ayrıldım. bankamatikte bekleyen insanlar şaşkın gözlerle bana bakarken, aslında bunun eften püften bir başarı olmadığını fark ettim. yaa işte bu da böyle bir anımdır..

  • arkadaşım sevgilisine 36 ay taksitle pırlanta yüzük almış. ayrıldılar, kadın evlendi 1,5 yaşında çocuğu var. yüzüğe 9 taksit kaldı.

  • bölük komutanının* tam bir star wars fanatiği çıkması, kol komutanı* asteğmene*, bestler-dereler'de * operasyon sırasında koluyla beraber a&t faaliyetine, tepeye emniyet almaya falan gönderirken, emir verme aşamasında yoda gibi devrik cümlelerle konuşup, "my young padawan" diye hitap etmesi. benim de "yes, master", "acknowledged, sir", "roger, roger" gibi karşılık vermem.

    düşünüyorum da iyi ki öyle yapmış. yoksa kafayı sıyırmamak elde değil, aylarca hemen hemen her iki operasyondan birinde mutlaka çatışmaya girdiğimiz, her seferinde mutlaka bir kaç tane mayına denk geldiğimiz o bölgede. kucağımda şehit olan askeri mevziden taşıdığım, üç gün boyunca silah sesinin dinmediği, 22 tane teröristi ölü ele geçirdiğimiz o acayip coğrafyada. a&t faaliyetinde, bir pkk'lıya arkadaşı tarafından gönderilmiş bir fotoğrafın arkasında "benim için de bir kaç tane tc askeri gebert" yazılı albümü bulduğumuz dere yatağında. çocukların operasyon dönüşü bizi "en büyük asker bizim asker" diye bağırarak karşıladığı, kumanyamızdan artan şeker, bisküvi, çikolatayı dağıttığımız, bana "abi, biz de büyüyünce sizin gibi şehit olacaz" diyen veledin bulunduğu köyde.

    ne öğretti konusuna gelirsek: bana dua etmeyi öğretti. ordaki askerlere, o garibanlara, ve de rütbelilere, yıllarca ailesinden uzakta, savaşın ortasında olan o subay, astsubay, uzman çavuş ve onbaşılara, bitirip gelince her gece "umarım o dağlarda şu an yağmur yağmuyordur, soğuk değildir, umarım sis, pus yoktur, gece görüşler güzel gösteriyordur, inşallah hepsi kazasız belasız birliğe, sonra da evlerine dönerler" demeyi öğretti, tanrıyla çok da işi olmayan bana.

  • ilkin rebecca solnit'in kullandığı ve feminizm literatürüne eklediği bu kavramın özetleyici nitelikteki tanımı şu: "endlessly pontificating white male syndrome", türkçesiyle "daima kendisini yücelten beyaz erkek sendromu". bire bir karşılığı ise "erkek söylemi/açıklaması" olabilir, zira man ile explain'in birleşiminden oluşmuştur.

    buradaki kritik hususun erkeğin beyazlığı olduğunu düşünüyorum, zira ortodoks feministlerin bu kavram üzerinden getirdikleri eleştiriler daha çok egemen sistemin merkezine dönüktür, o merkezde bulunan da "beyaz erkek"tir. siyah erkekler ise kendi özgürlük mücadelelerini vermiş bir kesimi, yani, ezilen başka bir kesimi temsil eder: ezilenlerin dayanışmasıdır bir nevi.

    bir şeyler yazdım, buyrun:

    (2) patriyarşi öldü mü? (mansplaining kavramı)
    http://jimithekewl.com/…du-mu-mansplaining-kavrami/