ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
4 ocak 2021 exxen rezaleti
nil karaibrahimgil
-
şeyma'dan önce nil vardı.
hafızasız bir toplum olduğumuz için biraz geriye gitmek istedim.
nil'in nasıl ünlü olduğuna dair proloğu şurada yazmıştım: (bkz: zeynep bastık/@ug tek)
ama asıl olay elbette ki ünlü olmasının nasıl sevgilisi tarafından ayarlanması ve tüm parayı turkcell'in ödemesi de değil.
serdar erener, o dönemlerde serra erener ile evliyken çalışanı olan nil karaibrahimgil ile birlikte olmaya da başlıyor.
2000 yılında nil türkiye'ye özgür kız olarak tanıtılıyor.
eşi ikilinin beraber olduğunu öğrenince evi terk eden serdar erener 2001'de eşiyle boşanıyor.
nil-serdar erener ilişkisi, 2006'da son buluyor.
hem gecce'nin hem de vatan gazetesinin haberlerine bakarsak nil, o dönemlerde ozan çolakoğlu ile birlikte oluyor. gecce'nin iddiasına göre, ilişki başladığında ozan çolakoğlu evliymiş.
neyse, aradan zaman geçiyor ve 2010'da serdar erener ile evleniyor nil.
geçmiş, geçmişte kalıyor.
türk halkı onu prenses, peri sanmaya devam ediyor.
bal porsuğu
-
afrikada bir iğnesiyle kaplanı deviren arılar vardır. bunların kovanlarına hiçbir canlı yaklaşmaya cesaret edemez. ancak bal porsuğu balı sever...
yıllar sonra bir edit: "afrika'da kaplan yoktur. kaplanın anavatanı asya'dır. " bunu ısrarla yazan tüm yazar arkadaşlarımın emeğine sağlık.
yıllar sonra ikinci edit: john hartigan'dan ; bal porsuğu balı sevmez. aslında ayılar da balı sevmez. onların meselesi, kovanların içindeki larvalardır. bedava proteindir onlar için, uzun süre idare eder.
türkiye'de 6225000 lisanslı sporcu olması
-
o rakam nereden çıktı bilmiyorum ama gençlik ve spor bakanlığı 2014 verilerine göre futbol hariç lisanslı sporcu sayımız 3219324 (üçmilyon ikiyüzondokuzbin üçyüzyirmidört) baş insan evladıdır.
tek tek yazayım da hem başlık altında tahmini olmayan sayı vermiş olayım hem de kafalarda soru işareti kalmasın, futbolu en sona yazacağım o kısımda söyleyeceklerim var.
atıcılık ve avcılık: 22 379
atletizm: 174 764
badminton: 57 891
basketbol: 253 441
bedensel engelliler:5 137
bilardo: 23 059
binicilik: 4 154
bisiklet: 19 934
bocce, bowling ve dart: 15 725
boks: 78 623
briç: 11 487
buz hokeyi: 6 289
buz pateni: 3 604
cimnastik: 35 425
dağcılık: 36 939
dans: 9 665
eskrim: 10 656
geleneksel sporlar: 10 703
gelişmekte olan spor branşları: 8 824
golf: 6 575
görme engelliler: 4 296
güreş: 95 821
halk oyunları: 103 077
halter: 8 814
hentbol:97 918
herkes için spor: 134 166
hokey: 9 442
işitme engelliler: 9 765
izcilik: 110 482
judo: 68 466
kano: 7 492
karate: 158 600
kayak: 26 793
kick boks: 125 062
kızak: 342
kürek: 4 683
masa tenisi: 99 727
modern pentatlon: 3 659
motorsiklet: 7 568
muay thai: 56 424
okçuluk: 15 861
oryantiring: 10 547
oto ve motor sporları: 4 978
ragbi: 8 955
özel sporcular: 14 983
satranç: 434 439
su topu: 7 394
su altı: 9 983
tekvando: 309 283
tenis: 32 109
triatlon: 3 575
voleybol: 214 357
vücut geliştirme: 34 317
wushu: 59 853
yelken: 13 408
yüzme: 117 411
futbol: 596 765 - bu arkadaşlara göre ama net sezon içinde oynayan faal sayısı 280 bin civarı. futbolda verdikleri sayıya muhtemelen son 4-5 sezonda bir yıl vizelenmiş herkes dahil ya da adam hem okul takımında hem kulüpte oynuyor 2 sayıyorlar, net söylüyorum böyle bir sayı yok, bana ispatlasınlar daha da futbol izlemem, futbol sahasının kenarından bile geçmem. biz yine şişirip verdikleri sayıyı ekleyelim. 3 milyon 800 bin civarı oluyor ama daha fazla değil.
buyrun tff'nin faal futbolcu sayısı raporu;
http://www.tff.org/…lt.aspx?pageid=470&ftxtid=18363
diyor ki, 2013 için 273382. bir yıl sonra spor bakanlığı da diyor ki, biz saydık 596765.
hani nerede diyenlere kaynaklar (istatistiksel tablolar sekmesine tıklayıp, sporcu istatistikleri kısmından excel olarak açabilirsiniz);
http://www.tuik.gov.tr/veribilgi.do?alt_id=1087
adam çıkmayan iller listesi
-
(bkz: 61)
karizmatik futbolcu isimleri
-
(bkz: steve mcmanaman)
tek geçerim.
ekleme: fifa oynarken top her mcmanaman'a geldiğinde spikerin mcmanaman demesine hasta olan tek ben değilmişim. bir de thuram vardı tabi..
o zamanlarda, çocukluk günlerinde bilgisayarın her evde bulunmadığı bu yüzden çok daha değerli olduğu günlerde fifa oynamanın zevkine varmış tüm yazarlara selam olsun.. *
bu arada benim o zamanlar bilgisayarım yoktu teyze oğlu abilerimde vardı onlara her gittiğimde onlar oyun oynarken izler -ki izlerken oynamış kadar zevk alırdım- oyunları bitince o büyülü soruyu bekler ve her seferinde o soruyu alırdım "sen de oynamak ister misin?" o nasıl soru, o nasıl soru.. *
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"diyanet'in 2015 bütçe teklifi 5,7 milyar liraymış. o parayla hala bir peygamber çıkartamazsak haram zıkkım olsun valla.."
fizyokrasi
-
insan toplumlarının tabii kanunla yönetilmesi.
tabii kanun felsefesinin düşünce dünyasına egemen olduğu 18. yüzyılda, fransa'da gelişen bir okul.
okul mensupları, "fizyokratlar" diye tanımlanır. okulun önde gelen temsilcisi dr. f. quesnay’nın eserlerinden biri, droit naturel, yani "tabi kanun" başlığını taşımaktadır.
çağlarında çok kısa bir süre etkili olmakla beraber, fizyokratlar, iktisadi düşünce biçimlerine getirdikleri yeniliklerle bugün de anılırlar. iktisadi düzenin işleyişini, soyutlama yöntemi ile kurdukları bir model çerçevesinde anlama çabaları, toplumu işlevlerine göre birbirinden ayırmaları, servetin kaynağını mübadele değil üretim sürecinde aramaları, tarım üretimini düşünce sistemlerinin merkezi yapmaları, başlıca özellikleri arasında sayılabilir.
fizyokratlar, anlaşma, girişim ve ticaret özgürlüğü ya da özel mülkiyet gibi, liberal anlayışın temel ilkelerini savunurken, bu savlarını tabii kanun felsefesinden çıkarıyorlardı. bu reformcu fikirleri ile de, 1789 fransız ihtilâli arifesinde, monarşiye ve merkantilist politikanın fransa’da yarattığı olumsuz etkilere karşı çıkmış oluyorlardı.
kurdukları soyut modelden çıkardıkları vergi politikası önerileri özellikle önemliydi; çünkü, dönemin fransa’sındaki büyük toprak sahiplerinin vergi ödemesi gereken tek toplum sınıfı olması gerektiği sonucuna varıyorlardı. oysa, gerçekte kral, kilise ve soylular gibi büyük toprak sahipleri de hiç vergi ödemezken, kiracı çiftçiler ve köylüler ağır vergi ödemek zorunda bulunmaktaydılar.
fizyokratların düşünce sisteminin açıklanmasında bir tıp doktoru olan dr. f. quesnay’nın (1694-1774) "tableau economique" adlı eserinin özel bir yeri vardır. ayrıca, bu eserin günümüzde kullanılan girdi-çıktı tablosunun öncüsü sayılması, esere bir diğer açıdan da önem kazandırmaktadır.
tableau economique, temelde üç toplum sınıfına dayanır:
toprak sahipleri, (dönemin fransa’sında kral, kilise ve soylulardan oluşur)
toprakları birincilerden kiralayarak işleyen girişimci çiftçiler
kısır sınıf, (hem zanaatkârları hem de tüccarlar ve mali sermaye sahiplerini içerir).
tableau’ya göre, gerçek anlamda üretken sınıf, bunlardan ikincisi, yani girişimci çiftçilerdir; çünkü, çiftçiler yarattıkları net (safi hasıla) ile kendi geçimlerini sağladıkları gibi, toprak mülkiyetini elde tutanların (ya da bunların gelirine dayanarak yaşayanlar) ve kısır sınıfın geçimini de sağlayabilirler. oysa, kısır sınıf, produit net yaratmazlar. bu sınıfın bir bölümü olan zanaatkârlar, produit net yaratmasalar da, üretim sürecinde kullandıkları hammaddelere emekleri ile bir değer eklerler. bu değer, kendi gelirlerine eşittir ve tümüyle çitfçilere ödenen tüketim maddelerine gider. bu sınıf, ayrıca, tarım ürünlerine iyi bir fiyat sağlamak için gereklidir.
kısır sınıfın diğer bölümü olan tüccarlar ve mali sermaye sahipleri, hiçbir değer eklemedikleri için, geliriyle produit net’ten bir azalmaya yol açarlar. toprak sahipleri ise, tarımın yarattığı produit net’i toprak rantı olarak ele geçirirler.
produit net, bu modelde toplum sınıfları arasında dolaşan bir çevresel akımla tanımlanırken, paranın rolü hiç küçümsenmemiştir. paranın sadece mübadele aracı oluşu değil, aynı zamanda iktisadi faaliyet üzerindeki rolü de göz önünde tutulmuştur. bu bakımdan fizyokratların, merkantilistlerle klasik okul arasında bir köprü oluşturdukları söylenebilir.
fizyokratlar, bu soyut modelden, kendi açılarından önemli olan bir de vergi politikası önlemi çıkarmışlardır. bu, verginin tek olması ve sadece toprak rantı üzerinden ödenmesidir. düşünce sistemlerinde tek üretken kesim tarım, tarımda yaratılan produit net’i ele toprak rantı olarak geçirenler de toprak sahipleridir.
produit net, tüketimden arta kalan pay olarak tanımlanmaktadır. öyleyse, diğer toplum sınıfları değil, toprak sahipleri ele geçirdikleri rant üzerinden vergi ödemelidir. bu sav, daha sonraki birçok iktisatçı tarafından tekrarlanmıştır. diğer yandan, fizyokratlar, serbest dış ticareti de savunmuşlardır. ancak, bu savları bir teoriye değil de tabii düzen anlayışlarına dayanmıştır. dönemin fransa’sında, merkantilist dış ticaret müdahalelerinin tarım ürünlerinin iyi bir fiyat sağlamasını engellediğini anlamışlardır.
okulun diğer önde gelen kişisi r. j. turgot’dur; görüşlerini "reşexions sur la formation et distribution des richesses" (1766) adlı eserinde açıklamıştır. turgot, azalan gelir kanunu, toprak rantının doğuşu ve kapital birikiminin kaynağı olarak, rantın önemi gibi, iktisatçıların daha sonra uzun boylu inceledikleri konulara eğilmiştir.
fizyokratlar, dönemlerinde çok kısa bir süre etkili olsalar ve tabii kanun gibi pek soyut bir kavramdan yola çıksalar da, iktisat teorisinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuşlardır.
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
-
(bkz: tuz)
harbi lan bunu hangi manyak denizden ya da kayadan elde edince tadına bakıp beğendi? hadi beğenmeyi bırak yediğim şeye biraz dökeyim dedi? ulan yediğim her şeyde biraz eksiklik var o da bu dedi? harbi merak ediyorum.
rakı ve viski konusuna hiç girmiyorum.
ik uzmanına sen diye hitap eden çaycı
-
adamın adı haydar sa senin de adın ege ise ne sorun var burada???
halbuki sen ikcı olarak yerini bilip haydar bey bize iki kahve deseydin o da tabi ki ege bey her zaman istediğiniz gibi kahvenizi şekersiz yaptım diyebilirdi...
edit: gelen mesajlardan anladığım kadarıyla adam trollmüş ben de prim vermişim... ( ay bu ilk editimdi çok heyecanlı)
edit2: gelen diğer mesajlardan da anladığım kadarıyla haydar da trollmüş...
hem haydar severlerden, hem ege severlerden tek tek özür diliyorum...
kişinin büyüdüğünü anladığı an
-
baba bakkaldan bişey aldırmak istediğinde "ee hani para?" demeye gerek duymadığın an.