hesabın var mı? giriş yap

  • sosyal psikoloji derslerinde tüm amfinin ağzını açık bıraktıracak birkaç deneydendir. diğeri için (bkz: milgram deneyi)
    norm etkisine güzel bir örnek olan deneyde gerçek 1 katılımcı 3 ya da 4 tane ise işbirlikçi vardır. işbirlikçi sayısının fazla olmasının daha sonra yapılan deneylerde etkisiz olduğu görülmüştür. bir masa etrafına oturan işbirlikçilere ve gerçek katılımcıya 3 tane birbirinden farklı uzunluklarda çizgi gösterilir ve dördüncü çizginin diğer 3 çizgiden hangisiyle aynı uzunlukta olduğunu söylemeleri istenir. bu deneyde gözlemlenmek istenen gerçek katılımcının doğru cevap vermesi üzerinde grup etkisinin ne boyutlarda olduğudur. asch deneyi defalarca tekrarlamış ve sonunda görmüştür ki gerçek katılımcılar işbirlikçilerin verdikleri yanlış cevaplara inanmasalar bile gruba aykırı davranmaktan kaçınıyorlar.

    işbirlikçilerden yalnızca biri (kalın camlı gözlük kullanıyor olsa dahi) gruptan farklı bir cevap verdiğinde gerçek katılımcının da doğru cevabı verme oranının arttığı görülmüş.

  • sınava öylesine giren birini geçmek için gerekli eforu sarf etmemiş birisinin hak ettiği sonuç.

    edit: sınava öylesine giren *herkesi* geçmek için gerekli eforu sarf etmemiş birisinin hak ettiği sonuç. bundan şikayet eden kişiler okuduklarını anlayabilseler türkçede birkaç net daha yapıp birkaç bin kişiyi geçebilirler aslında. hem sağa sola hakaret edip sinirlerini yıpratmamış olurlar.

    aylar sonra edit: başlık başa kalmış.

  • genel olarak müşteriyi geren ve rahatsız eden mağaza çalışanıdır.

    -hoşgeldiniz.
    +merhaba.
    -ne bakmıştınız ?
    +bakıncam biraz.
    -tabi buyrun, ben yardımcı olayım.
    +yok ben bakınırım, gözüme çarpan bişey olursa...
    -beyfendi sikmiyim belanızı, düşün önüme.

  • 20 yılını "askeri vesayet" eleştirisi ve sivil siyaset vurgusu ile geçiren siyasal islamcılar, bugün türkiye'ye askeri disiplin öğretiyor.

  • bu geceki efsane begüm ayarından aklımda iki cümle kalmış, topluma hizmet amacıyla paylaşıyorum:

    1. öyle 3-5 tane kamyon arkası yazısı ezberlemekle delikanlı olunmuyor.
    2. süper kahraman logosunun içine kendi baş harfini koymakla da süper kahraman olunmuyor.

  • bir iki istisna hariç hiçbir işe yaramayan kitaplardır.

    kişisel gelişim kitapları, gençlik serileri ve romantik romanlar yayınevlerinin üç temel lokomotifidir. bu kitapların satılacağı hedef kitle bellidir. bu popülaritenin bir getirisi olarak geçtiğimiz yıllarda özellikle abd'de bu kitapların arkasında gerçek yazarların olup olmadığı tartışıldı. "ghost writers" dediğimiz "hayalet yazarlar" tarafından yazılıp yazılmadığı gündeme geldi. burada asıl vurgulanmak istenen bu kitapların masa başında kitlelere neyi satacağını iyi bilen profesyonel ekipler tarafından yazıldığı ve uydurulmuş sahte bir kimlikle yayımlanmasıydı. hatta bazı yayınevleri bunu hiç saklamadı. dizisiyle meşhur olan vampir günlükleri serisinin son kitapları yazarın ismi adı altında hayalet yazarlar tarafından yazılıp piyasaya sunuldu.

    kişisel gelişim kitapları da bu sürecin bir parçası. neyi, nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyan birine satılacak en önemli şeyin umut olduğunun farkındalar. tabiri caizse bu umut tacirleri, güya okuyucuya rehber olması için yazılmış kişisel gelişim kitaplarında sizi "kimse beni anlamıyor" hissinden kurtaracak ve özgüveninizi tazeleyecek cümleleri alt alta diziyorlar. bir de eskiden bu kitapların dili az çok belliydi. negatif olanı bertaraf et, pozitif olana odaklan, kendi yapabileceklerine inan gibi özetlenebilirdi. artık teknik taktik olayını bayağı ilerletmişler, direkt okuyucuya hitap ederek sanki o kitap özel olarak onun için yazılmış gibi hissettirebiliyorlar. özüne baktığınızda ise bu kitapların çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmadığını görürsünüz. "e, hani beni değiştirip daha iyi hale getirecekti?" dediğinizde ise cevap hazırdır:

    "siz okuduktan sonra oradakileri uygulamıyorsanız kitap size hiçbir şey yapamaz."

    bu duyup duyabileceğiniz en basmakalıp cevaptır. en iyi kaçış yoludur. bir insanın yaşama biçimini ve düşünce yapısını değiştirmek inanılmaz zordur. çok az insan bu değişimi yaşar. eğer bir kişi bu değişimi yaşayacak noktaya gelmişse o ilhamın ya da motivasyonun ne olduğu önemli değildir. bazen ailede ya da çevrede yaşanan bir olay, unutulmayan bir anı, bir hikaye, bir şarkı, bir tablo ya da böyle bir kitap. değişime hazır biri herhangi bir şeyden ilham bulabilir. bu değişimin tesadüf eseri kişisel gelişim kitaplarına denk gelmesi bu kitapların başarısını ispatlamaz.

    aynısı bu kişisel gelişim kitaplarının iş versiyonları için de geçerlidir. iş hayatında başarılı isimler uzun uzun nasıl zengin olduklarını yazarak daha da da zengin olmanın yolunu bulurlar. siz "x iş adamının kitabını okuduktan sonra hemen piyasaya atılıp onun yaptığı gibi zengin oldum" diyen kaç kişi duydunuz? zaten zenginler, bir de bu kitapları başkalarına yazdırıp milyonlarca satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

    hayatlarımızı etkileyen milyonlarca değişken varken insanları ve insan davranışlarını kategorize edip sınırlandırmaya çalışan, formüllere döküp çıkış yolu sunan bu kitapların birini değiştirebilme ihtimali ne kadar gerçekçi? her hayat kendine özgüyken birinin kendi tecrübelerini evrenselmiş gibi addetmesi ne kadar mümkün? doğal olarak bu kitaplara karşı birçok yazı ele alınıp yararları ve zararları tartışılıyor. hem akademik hem köşe yazılarında birçok eleştiri yöneltiliyor. forbes popülaritesine rağmen bu kitaplara yöneltilen eleştirileri üç gruba ayırıyor.

    kötü etki: ilk grup bu kitapların yanlış ve zararlı tavsiyeler vermesine, sahte umut aşılamasına, insanların kendilerini daha kötü hissetmesine ve hatta profesyonel yardım almalarının önüne geçmesine yönelik sorunları gündeme getiriyor. psikolojik destek alması gereken kişilerin bu kitaplarla vakit kaybettiğini belirtiyorlar.

    plasebo etkisi: bir şeylerin yoluna girmesi ya da sizin öyle hissetmeniz okuduğunuz kitaplardan dolayı değil, daha önce böyle olduğuna dikkat etmediğinizden. sadece siz o ana kadar fark etmediniz. şimdi ise bir şeylerin değiştiğini ya da iyiye gittiğini yeni fark ettiniz ve bu da o kitabı okuduğunuz döneme ya da sonrasına denk geldi. değişim zaten vardı ama fark edilmesi zaman aldı.

    sıfır etki: bu kitaplardaki tavsiyeler o kadar basit ya da günlük hayatın bir parçası ki zaten bildiğiniz/benimsediğiniz şeyler, o yüzden okunan kitabın hiç etkisi olmuyor. sağduyu ile rahatlıkla tahmin edebileceğiniz tavsiyelerle dolu kitabı okumanın size hiç faydasının olmamasını ifade eden bir kavram.

    peki bütün bunlara rağmen kişisel gelişim kitapları yazılmaya ve satılmaya neden devam ediyor? umut. bu kitaplar umut pazarlıyor. şu makaleye göre sadece 2018'de insanlar kişisel gelişim için 10 milyar dolar harcamışlar. burada çok büyük bir piyasadan söz ediyoruz. ilk aşamada umut aşılıyorlar. ikinci aşamada da buna inandırıyorlar. geriye "hayalet yazarlar" dediğimiz masa başındaki ekibi gizleyip ortaya tek bir yazar ismi atmak kalıyor. o tek isim kitabın inandırıcılığını artırıyor. anlatılan şeylerin gerçekten o kişi tarafından yaşanmış olabileceğini ve doğrudan okuyucuya seslendiği hissini veriyor. kitapları daha samimi, daha gerçekçi kılıyor. bilimsel makale gibi her cümlesi ölçülüp tartılarak yazılmış bir kitap okuyucuda "benim duygularımı anlayamaz" hissi uyandırabilir. oysa bir kişi size yaşadığı tecrübelerini aktarıyorsa sizinle empati kurduğunu hissederseniz.

    bir de türk yayınevleri bu kitapları çevirme konusunda hiç zaman kaybetmiyor. new york times çok satanlar listesine ucundan kıyısından giren her kitabı hemen çevirip iç piyasaya sunuyorlar. okuyuculara da abd'li ekiplerin abd'liler için yazdıkları tavsiyeleri türkiye şartlarında kendilerine uydurmaya çalışmak kalıyor.

    bu kitapların bize verdiği naçizane tavsiye şudur: kişisel kitapları okuyan değil, yazan taraf olun. yazabiliyorsanız yazın. okumakla elinize bir şey geçme ihtimali %1 falan. oysa yazarak zengin olabilirsiniz.

  • "oğlunun ölümünden 3 gün sonra tekirdağ’daki evlerine 2 kişinin geldiğini anlatan baba murat oğraş “tarım bakanlığı adına başsağlığına geldik’ dediler. bir kişi de adalet bakanı’nın danışmanı olduğunu söyledi. her türlü maddi manevi yardımı yapacaklarını fakat basında otelin adının kullanılmamasını istediler. antalya’ya savcılığa gidip olayı anlatıp dilekçeyi verdim. tehdit edenlerle ilgili soruşturma başladı” dedi."

    sen ne biçim bir adalet bakanlığı yetkilisisin ki öleni değil öldüreni korumanın derdine düşüyorsun?

  • ''bir zamanlar senin çirkinliklerin de güzeldi. şimdi güzelliklerin bile çirkin.'' diyen/demiş üstat. nur içinde yatsın

  • desteklediğim ve insan haklarına saygısı olan herkesin desteklemesi gereken devlettir. kürt halkının çektiği zulüm yetti de arttı, onların da devletinin olması gerekiyor. insanca yaşayabilecekleri bu devlet kurma mücadelesinde faşist fransa devletine karşı bir türk olarak kürtlerin yanındayım.