hesabın var mı? giriş yap

  • sadece 1 lira..

    evet.. hakikaten 1 lira.. çok ucuzmuş gibi pazarlanıyor ya bu çakma erişte ona yanıyorum..

    aldım denemek için, peynirli soslusundan.. belki sosu dökmesem yenebilirdi o eriştemsi ucube şey.. tamam evde yapılmış peynirli makarna lezzeti beklemiyoruz, tabii ki içinde kimsyasallar olacak.. tamamen bu beklentiyle almama rağmen o korkunç kokusuna dayanamadım.. nasıl suni, ilaç ilaç kokuyor anlatmak mümkün değil.. evde bu güne kadar yemeyip de döktüğümüz yemek sayılıdır..

    kendisi de bunlardan biri oldu.. o yüzden hiç iyi şeyler hissetmiyorum kendisine karşı..

    1 lira.. evet, o paraya gider bir paket makarna haşlar yerim.. zamanı pek kıymetli yeni çağ insanlarındansanız toplamda da en fazla 15 dakika farkeder.. hem 1 kişi değil 5 kişi tıka basa doyarsınız..

    ucuzmuş gibi görünen pahalı nesnelerden biridir ve çok korkunç bir tadı vardır.. eğer bir şekilde almış ama henüz yememişseniz bari o sosu dökmeyin..

  • cemal süreya , çok iyi anlaştığı için kız kardeşiyle evlendirmek ister ahmed arif'i. ahmed arif kabul eder durumu. der ki cemal süreya " evlen kız, türkiye nin en iyi şairi". ertesi gün için randevulaşılır. ankara'da zafer çarşısının önünde buluşacaklar. cemal süreya ile kız kardeşi ayten beklerler ama ahmed arif gelmez bir türlü. sonradan öğrenirler ki temiz bir gömleği olmadığı için gelememiş.

  • ateşli bir köy çocuğu, şehrin en büyük marketinde işe başvurur. dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde her şey satılmaktadır. patron sorar:

    - daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
    - evet, köyümde bu işi yaptım.

    patronun gözü çocuğu tutar:

    - iyi, yarın başlıyorsun o halde.

    ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır:

    - evet, bugün kaç satış yaptın?
    - bir.
    - ne, bir mi? diğerleri 20-30 satış yaptılar, nasıl bir? kaç dolar tuttu peki?
    - 320.334 dolar.

    patron şaşırır ve sorar:

    - nasıl becerdin bunu?
    - adama başta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. nerede balık tutacağını sordum. kıyıda deyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım.

    patron kendinden geçer:

    - ne diyorsun, bütün bunları sadece küçük bir olta almaya gelen adama mı sattın?

    genç çocuk cevap verir:

    - yoo, aslında karısı için bir tane orkid istemişti. ben de ona şöyle dedim:

    - hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git.

  • yarın öbür gün sarı taksiye binip başına bir iş gelen kadına, 'onun da ne işi varmış orada', 'kesin kendi istemiştir' diyecek bir toplum içerisinde bunun uygulamaya geçmesi işgüzarlıktır, ve özgürlük değildir. bu taksiye binmeyen kadınları ateşe atıyorlar resmen.

  • nyc'ye çok yakın bir şehirde yaşayan biri olarak katılmadığım önerme. sınıflı toplumların ne kadar kusuru varsa hepsini içinde taşıyor new york.

    bir tarafta inanılmaz gökdelenler, şıkkıdı şıkkıdı yürüyen -ve yüksek ihtimalle rahatsızlık verecek derecede umursamaz- adamlar ve kadınlar, ihtişamlı gökdelenler ve onların gökyüzünü aydınlatan ışıkları, diğer tarafta sokakta/metroda yaşamak zorunda kalan, yiyecek bulmak için bin takla atanlar. ayrıca şehrin az çeperlerine gittiğinizde yerleşim yerleri de rezil bir hal alır. insanların bin bir zorlukla yaşadıklarını görürsünüz. metrosuna inersiniz, kesif bir sidik kokusuyla yüzleşmek zorunda kalırsınız. bazen de fareler gelir dibinizde dolaşır, göz göze gelirsiniz. alın size dünyanın süper gücü abd ve onun en büyük şehirlerinden biri olan new york.

    ama şehir dendiğinde bunlar nedense akla gelmiyor. şehir dediğin şey o bölgede yaşayan insanların o coğrafyayla etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir hadise değil midir? gökdelenler, şehrin merkezi yerindeki üç beş hoş bina bazı kesimlerce hem sinir olunan ama aynı zamanda tapılan amerikan hegemonyasının zihin dünyamızda işgal ettiği alanla birleşince "new york dünyanın en güzel şehri" dedirtiyor insana rahatça.

    pek öyle değil o iş.

    edit: ayikiza tesekkur ediyorum umarsiz kelimesinin yanlis kullanimiyla alakali olarak beni uyardigi icin. umursamaz olarak duzelttim o kelimeyi.

  • - saçmalama ya iki tabak yemeğe verilir mi bu para
    - ya kızım sen ne yapacaksın ben ödüyorum
    - sen ödeyince bedava mı?
    - tamam ya hadi sipariş ver
    - mümkün değil, gel bak köşede bi esnaf lokantası var orada yiyelim, kalan parayla sinemaya gider üstüne mısır kola bile alırız da akbil paramız cebimizde kalır.

    - oha şuna bak el kadar triko kaç para!
    - marka kızım bunlar o kadar olacak
    - yemişim markasını, ben bu paraya terkos’tan üç tane triko alır üstüne bir de gömlek kapatırım.

    - kaç para dedin??!
    - 5 yıldızlı otel yahu, ultra her şey dahil
    - ne yapacağız? akşama kadar içki içip yemek mi yiyeceğiz?
    - ya ne alaka?
    - olm o paraya çıralı’ya gideriz, mis gibi pansiyonda takılır, denizden tutulan balıkları yer, sabaha kadar şarap içip şarkı söyleriz. hem daha çok eğleniriz hem de tatil yarı fiyatına gelir

    - iphone demek
    - evet doğum gününde alayım sana diyorum ne dersin?
    - benim telefonum var canım, alo diyor ya yetiyor bana. sen o paraya evine bilgisayar al, ben gelince beraber takılırız. üstüne cebine de para kalır onunla da bana bir ayakkabı alırız bitti gitti.

    işte böyle kızlardır bunlar, sevgililerine asla fuzuli masraf ettirmezler, sürekli bir b planları vardır. parayı harcatmadığı gibi nasıl daha verimli harcayacağının da yolunu gösterirler. eğer bu kızı beğeniyor, onunla keyifli vakit geçiriyorsanız, ama kafanızda ufak da olsa şüpheler varsa, olmasın. bu kıza hemen evlenme teklif edin, kaçırmayın.

    bu kızlar tutumludur, parayı efektif kullanmasını bilirler. ihtiyacı olmayan şeyleri almazlar, eksikleri belirler ona göre hareket ederler, bunu yaparken de en ucuzunu nerede bulacaklarını bilirler. sakın yanılmayın, ucuz derken kalitesize kaçmazlar fiyat-kalite indeksleri son derece yüksektir. böyle bir kız bulduysanız, çocuklarınızı çiçek gibi yetiştirir, evinizi çekip çevirir.

  • “içinde bulunduğum durumdan bir nebze kurtulmak için doğa yürüyüşleri yapıyorum ama nafile”

    bu cümleden hareketle batmamışsın. çünkü fakir doğa yürüyüşü yapmaz, dolanır gelir