hesabın var mı? giriş yap

  • bir ortadoğu uzmanına göre, başına gelen en basit musibet de bile "ben/biz nerede hata yaptım/yaptık" diyerek ders almak yerine "bunu bana/bize kim yaptı" paranoyası ile komplo teorileri üretmesidir. bu nedenle "bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözü de, olan bitenden ders almamakta ısrarlı, bildiğini okuyan ortadoğu insanı için geçerli değildir.

  • ahlaksız adamların hayal dünyasına meze olmuş oyuncu kişilik.adam şu kız için çocuklarını doğrayacağından falan bahsediyor ciddi ciddi, dalga amaçlı yazdığını düşünmüyorum çünkü kimse çocuklarını kesme konusunda böyle dangalakça bir cümle yazmaz şaka olarak bile.

  • yaklaşık 5 aydır yalnız yaşıyorum, başta çok korkmuştum, baş edemem sanmıştım ama zor yanları olduğu kadar harika taraflarının da olduğunu görüp, bi de belki de sadece çaresizlikten kabullenip alıştım yalnızlığa.
    şikayet etmez oldum zaman içinde.
    ama bazı anlar var ki sanki hiç yalnız kalmamışsın gibi..

    annem geldi 2-3 gün önce bir iş için, o günden beri birlikte takılıyoruz, ben işten geliyorum annem evde beni bekliyor oluyor, eve bi giriyorum televizyon sesi açık -ki ben tv izlemem-, ışıklar yanıyor, içerde yemek kokusu buram buram, ev mis gibi temizlik kokuyor, ben masayı hazırlıyorum, yemeğimizi yiyoruz, tv'deki bi programa kahkahalarla gülüyoruz, o sadece bahanesi oluyor aslında nasıl da gülesimiz varmış. dışarı çıkıyoruz gezip, eve gelip, tekrar çay koyup oturuyoruz falan filan...

    bugün yolcu ettim annemi ama dalgınlık ya işte aklımdan çıkmış, eve bir geldim her yer kapkaranlık, ışıklar haliyle sönük, yemek kokusu yok sadece temizlik kokusu sürüyor, ısıtıcı açılmamış soğuk yüze vuruyor, mutfağa girdim mandalina almış bana annem, tabağa hazırlamış gelince yerim diye. dolabı doldurmuş aç kalmasın benim uyuşuk kızım diye.

    geliyorum oturuyorum odama. o an bir şeyler ağır geliyor, sapıtıyorum. sanki 7 senedir ailesinden ayrı yaşayan hatta 5 aydır evde tek başına yaşayan ben değildim de dedemdi. -selamlar dedem-

    ilk ağırlığı üstümden atıyorum, biliyorum yine alışacağım, çok değil ertesi gün.
    şimdi televizyonu açtım, izlemesem de evde ses oluyor. güzel bi şey bu. evet.

    (bkz: yalnızlığa alışmak)

  • amerika birleşik devletleri'ni anayasasından, ekonomik sistemine kadar derinden etkilemiş, iskoçya'nın 18. yüzyıldaki entelektüel kazanımlarını ifade eden süreçtir.

    17. yüzyılda dinerki, şarki ve cenubi avrupa memleketlerinde nasıl güçlüydü ise iskoçya'da da o kadar güçlüdür. blasfemi ciddi bir suçtur ve iskoçya parlamentosu'nda "act against blasphemy 1661" adlı bir yasa mevcuttur. blasfemi yasasının aldığı bir can ise thomas aikenhead'dir, aikenhead henüz 20 yaşında iken asılmıştır. neyse ki aikenhead, adada bu suçtan asılan son kişi olmuştur. zira iskoçya yeni bir süreci kucaklıyordur: iskoç aydınlanması.

    iskoç aydınlanmasının en iyi bilinen figürleri arasında david hume, james watt,
    francis hutcheson, adam smith, james clerk maxwell, kelvin gibi entelektüeller vardır. hareketin çok boyutlu yönü buradan anlaşılabilir. modern buhar makinesinin mucidi watt, elektromanyetizma teorisiyle öne çıkan maxwell, modern ekonominin babası adam smith, david hume gibi büyük bir filozof: hepsi iskoç aydınlanmasının birer parçasıdır.

    özellikle hume, felsefesi ile öyle büyük bir etki bırakacaktır ki utilitaryanizmin kurucusu bentham'ı ve mill gibi liberalizmin mühim bir öncüsünü, kant gibi dev bir düşünürü etkileyecek, adeta domino taşı etkisi ile kendisinden sonra gelecek pek çok yabancı aydınlanma figürlerine de tesir edecektir.

    iskoçya'daki aydınlanma hareketinin abd'yi etkilemesinde ise yapılan göçler ve benjamin franklin rol oynamıştır. zira franklin iskoç filozoflarıyla tanışmış ve yeni nesil amerikalıların britanya'da eğitim görmesine yardımcı olmuştur.

    dahası, federal cumhuriyet için plan, hume'un önerisi üzerine yazılmıştır. smith'in the wealth of nations'ı ile "ticaret ve özgürlük" tezi ortaya atılmış, böylece iskoç aydınlanması abd anayasasının yapımına ve amerikan ulus inşasına doğrudan sağlam bir zemin hazırlamıştır. (bkz)

    buna ek olarak, entelektüel seçkinlerin buluştuğu mason localarının iskoçya'daki aydınlanma dönemi ile paralel olarak sıra dışı bir gelişim gösterdiği görülebilir. iskoç riti mason ritleri arasında önemli bir yere sahiptir. ne var ki kitaplarında kendilerini eski bir monarklığın üyeleri gibi göstermek için kullanacakları düşünülen bazı uydurma hikayeler (kral ii. charles'ın mason olduğu uydurması gibi) akademiden tepki alacaktır.

    "iskoç aydınlanması neden bu kadar başarılı oldu?" sorusunun cevabı ise dini faktörler olabilir.

    protestanlar, katoliklere göre avantajlıdır. max weber'in die protestantische ethik und der geist des kapitalismus adlı eserini bilmeyen yoktur. buna ek olarak, protestanlarda okur yazarlık halk tabanının geneline cinsiyetten ve meslek grubundan bağımsız olarak daha erken yayılmıştır. bu da bir nevi iskoç aydınlanmasının hızına katalizör olmuştur.

  • yıllar yılları kovalarken ve sen her gün aynı sandalyede dünyayı kurtardığını sanırken, pencerenin dışında dönen mevsimler... ilkbahar- yaz-sonbahar-kış.

    egolarını tatmin ederken sen, çürüyen hayatlar... evet kölesin. ama modern!!

    aslında duygularımın tercümanı yine bu adam.
    kocca şiirinden bir kuble..

    can yücel den geliyor:

    sabah 9, akşam 18
    sonra başka mecburiyetler
    sıkışıp kaldık.
    sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
    bu kadar ağır olmamalı.

    hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
    bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
    ne saçma...

  • bir motorun sürüş özellikleri, viteslere göre üretebildiği tork ve beygir gücünden ibarettir.

    eğer günümüzün 1.0 motorlu bir aracı, otuz yıl öncenin 2.0 bir aracı ile benzer ağırlığa, benzer tork ve hp verilerine sahipse , benzer sürüş özelliklerine sahiptir.

    şimdi bakalım. günümüzün öyle turbo falan da olmayan, düşük torklu, düşük hplı bir hyundai i10 u ile, 1980 model , 2 litre motora sahip bir ford taunus 'u karşılaştıralım mesela.

    daha da netleştirmek lazım. hyundai i10daki motor üç silindirli, 1 litre kappa motoru. alüminyum silindir kapaklı, toplam kuru ağırlığı 75 kg. 70 ps güç ve 97 nm tork.

    ford taunusdaki motor ise 2 litre pinto. fabrika kodu ile tl20l. 57 kw (76 hp) ve 2800 devirde 115 nm tork.

    sonuçta verdiğim örnekteki motorlar oldukça benzer verilere sahip, hatta kağıt üstünde taunus biraz daha iyi verilere sahip, ama arada ufak (!) , çok önemli bir fark daha var:

    hyundai modeli 933 kg ağırlıktan başlıyor, ford taunus ise 1.480 kg'dan başlıyor.

    en önemli fark bu ama tabi farklar bunlarla sınırlı kalmıyor. hava sürtünme katsayısından, güvenlik özelliklerine, fren mesafesinden, dönüş çapına aralarında en ufak benzerlik olmayan iki farklı araç söz konusu.

    elma ile armutu karşılaştırıyorum biliyorum.

    ama armut iki litre. oluk oluk benzin yakıyor.

    ve ortaya yarısı kadar zıpkının gücünü ancak çıkarabiliyor.

    bunun sonucu da vitesler arası hızlanma, 0-100 km hızlanma gibi verilerin tamamı o küçücük motorun lehine. hem de bir hayli.

    yani bir litrelik hyundaiden inip iki litrelik ford'a binseniz, alacağınız his arabadan inip kağnıya binmek gibi bir şey olur.

    demek ki neymiş?

    bir litre iki litre faso fiso.

    bir aracın sürüş özelliklerini sadece ve sadece motorunun, karoserinin ve teknolojisinin verileri belirler.

    aşağıda yazılanların üzerine birkaç not daha ekleme gereği duydum:

    bir litre motor ile şehir içi , şehirler arası birkaç kişisel tecrübem:

    1) benzinli motor ama şehir içinde bile şaka gibi az benzin tüketimine sahip. en yüksek devirlerde kullandığımda bile yüz kilometrede altı litrelik tüketime ulaşmak mümkün değil. şehir için trafiğinde arada kendinden büyük motorlu araçlarla kapışabiliyor da, hızlanacak fazla mesafe olmadığı için bmwlerle, mercedeslerle aynı vakitte varıyoruz gittiğimiz yere.

    ama benimki hızlı yavaş, dönüp dolaşıyor 5.6 litre tüketimi yakalıyor. şehir içi bir tutum canavarı.

    2) şehirlerarası yolda sabit hızla 3.7 litre gibi komik verilere ulaşılabiliyor ama kusura bakmayın yavaş kullanmak beni bayıyor.

    o yüzden radarın olmadığı yerde benzini takmadan 150 km/h ile gidiyorum. ilginç bir özellik söz konusu. motor hızlı gidildiğinde bile az yakıyor . 1.6 litre , tasarruflu diye tanıtılan bir motorun, 150 dendiğinde oluk oluk benzin içmesine alışmış biri olarak, bu bir litrelik motorun en sevdiğim tarafı bu. tasarruflu kullanmak gibi bir dert yok, çünkü nasıl kullanırsam kullanayım, tasarruflu veriler çıkıyor ortaya.

    3) şehirlerarası dere tepe en ufak sıkıntı yok. sadece gerektiginde hızlı vites küçültmeyi bileceksin. tepeye beşinci vitesle tırmanmaya kalkmadıkça boğulmuyor motor.

    4) üç silindir motor kolay eskir söylentisini de yüzbin kmde gözlemlemedim. bilmiyorum belki ikinci yüzbin içinde eskiyecek. ama daha önceki arabalarım bu km'ye kadar onlarca sorun çıkarmıştı. nazar değmesin, üç silindir şimdilik sıfır sorun, yüzde yüz verim.