hesabın var mı? giriş yap

  • teee ne zamanlar yurduma walkman denen gavur icadi ilk geldiginde tek tip kulagin ustune oturan sungerli tiriskadan kulakliklarla tanismistik. simdi ise zrilyon cesit kulaklik var, secmesi zor. ben de bir turlu dogru kulakligi bulamayan ukteci arkadasim ve ayni sorundan muzdarip diger arkadaslarima biraz yardim etmeye calisacagim.

    yukarida bahsi gecen turde kulakliklari ancak havayollari ucakta muzik dinlemek/film izlemek icin verdiginde mecbur kalinca kullaniniz, onun disinda kafaya oturmayisi ve sesin cogunu kaybetmeye yolacisi sebebiyle tercih etmeyiniz.

    diger tur kulakliklari kulagin icine yerlestirilen ve kulagin disinda kalan diye ikiye ayirabiliriz.

    kulagin icine gecenler cok basit, iki ufak ustu ince sunger kapli parcayi kulak deliginize yerlestiriyorsunuz. bunlar -eger hareketli bir spor yapiyor, zip zip ziplamiyorsaniz, basasagi durmuyorsaniz- dusmezler zirt pirt. (bir de kulak arkasina gecen sabitleyicisi olanlar var, bunlar pek rahat olmuyor, kulagin ust kismini acitabiliyor. sabitleyicisi kafa uzerinden olanlar icin asagiya...)
    ses de direk kulak deliginize gelir kulak ici kulakliklarinda. mis gibidirler. yillardir kullandigim cesit budur. ama bunlarla ilgili sorun su: surekli kullanildiklari icin zaten incecik olan kablo bu kulak parcasi (earpiece) ile birlestigi yerde zayifliyor cekistire cekistire kullanildikca. once cizirti, sonra temassizlik, sonra da mefta oluyor. israrla sony kulakliklar alip bu sorunla karsilastim, sonunda bir phillips aldim ve onda kaldim. tepe tepe kullaniyorum kac yildir, bana misin demedi. oyle ozel bir kulaklik degil, siradan, o kadar siradan ki bir model numarasi falan da yazmiyor ustunde ki buraya yazayim. fazla para da bayilmadim, kesinlikle tavsiye ederim.

    bu kadar reklam tanitim pazarlama yapiyoruz, tuketici haklarini cignemeyelim, risklerden bahsedelim. kulak ici kulakliklarin diger kulakliklara nazaran daha fazla isitme kaybi riski tasidigi soyleniyor -kulagin icinde oldugu icin. ozellikle yuksek sesli muzik dinleyenlere "demedi deme!" demek istiyorum. gerisi size kalmis (ben pantera mantera dinledim, hala duyuyorum, 10 yil sonrasini bilemem.)

    gelelim kulak disi cesitlere. bunlarda daha bir cesitlilik var. cesitliligin ana sebebi ise kulagin disinda kalan bu kulak parcalarini nasil orada tutacagiz sorusunun pek cok cevabi olmasi. bazilari bas ustunden oluyor, digerleri enseden dolasan bir sekilde sabitleniyor. bu kulakliklarla ilgili sorun fazla yer kaplamalari --ve kulaklik dedigin sey gerektiginde cirt diye cebine sigabilmeli. enseden dolasan tipi bu yuzden hic tavsiye etmiyorum, cunku katlanir versiyonunu gormus degilim (ayrica da kulagin ustunden geliyorlar o yuzden yukaridaki acitma sorunu yasanabilir). kafanin uzerinden dolasan (saca tac takmis gibi oluyor hani) versiyonunun katlanabilirleri var, bayagi kuculuyorlar. durup durup kafadan alna veya arkaya dogru kaymasalar fena degiller aslinda. yalniz kafada sabit durabilme ve hacim(tasinabilirlik) ters orantli gibime geliyor.

    kulak disi cesitlerde favorim gurultu ekarte edici (noise cancelling) kulakliklar. bunlari pek cok marka uretiyor, pilotlarin kulakliklarina benziyorlar, kulaklari sanki yarim dairemsi bir kulak parcalarinin icine aliyorlar. bunlarda muzik dinlemek harika, ses kalitesi ve detay kulak ici kulakliklara gore cok daha iyi. ama iki sorun var: 1. iriler, maksimum katlanabilir versiyonlari bile cebinize sigmaz (belki palto cebine sigar). 2. gercekten dis gurultuyu izole ettikleri icin disarida kullanmamanizi tavsiye ederim, trafige ve etrafinizdaki insan guruhuna tepkilerinizi azaltacak cunku, tehlikeli olabilir. ben sahsen sadece ev/ofis'te kullaniyorum noise cancelling kulakligi. bunun icin birebir: gurultu yapan, devamli telefonda konusan ev/is arkadaslariniz varsa artik yoklar. (benim kullandigim panasonic, bir sure sonra kulaklarimin kizarmasi disinda sikayetim yok. tavsiye ederim ama piyasada daha iyileri de bulunabilir diye dusunuyorum.) bunlar biraz daha pahalica onu da belirtmek lazim.

    kulaklik alirken dikkat edilecek hususlardan en onemlisi rahatliginiz ve kulak sagliginiz konusunda ne derece pimpirikli oldugunuzdur. bunun disinda dogru kulakligi ararken 1. nerede kullanacaginiz, 2. ne tur muzik dinleyeceginiz, 3. butceniz, 4. kulaklarinizin buyuklugu(!), 5. hacim konusunda tercihiniz (ille de cebe mi girsin, yoksa cantama atarim mi), 6. muzik dinlerken ne kadar hareketli olacaginiz ve unutmus olabilecegim daha pek cok faktoru goz onunde bulundurmak gerekiyor. kolay gelsin!

  • yaşamayan bilmez. eğer bir kelimeyle anlatmak gerekirse yıpratıcı diyebilirim.

    hikayemi farklı başlıklarda yazdım, bir kez daha yazayım. ben endüstri mühendisiyim. inşaatla en ufak bir bağlantım yok mesleki açıdan. okul bitti, iş bulamadım. askere gitmeyeceğim de kendi açımdan kesindi. bir şekil yurtdışına çıkmış bulunduk. motivasyon güzeldi.

    "3 sene nedir ki?"
    "bakarsın daha uzun kalır kariyerimi öyle devam ettiririm"
    " bu zaman yorulmayacağım da ne zaman yorulacağım?"
    "hem sağlam para biriktiririm geldiğimde kendi yerimi açarım"

    gittik alakasız bir coğrafyaya. yabancı kontrol firması gelmiş, ingilizce bilen adam lazımmış. dökümantasyon, raporlama biraz da hesap kitap. iyi dedim daha ne güzel. dedim demesine de, 4 gün sonra sarı çizmeyle betonun içinde buldum kendimi. şantiye hayatında düzen, plan, program hiç yokmuş bunu gördüm.

    normalde sessiz sakin ve kibar bir insanım. çok zorunda kalmadıkça insanlarla konuşmam. bilhassa tanımadığım insanlarla iletişimimi minimumda tutmak isterim. kimseyle sorun yaşamam. kavga etme, olayı uzatma gibi davranışlarım yoktur. ya da yoktu diyeyim. 2 sene içinde yavaş yavaş değiştiğimi gördüm. avaz avaz bağırdım, yalan söyledim, kavga ettim. çalışmayı sevmeyen insan ben, yeterince çalışmıyorlar diye insanlara mesai vermediğimi falan fark ettim. çünkü zorundaydım. şantiyede efendilik, kibarlık, sakinlik sökmez. bu tür çirkef bir insan olmazsan işini yaptıramazsın.

    para mı? kazanıyorsun. çok ciddi meblağlar hem de. türkiye'de benden çok daha tecrübeli bilgili mühendisin kazanamadığı paraları kazandım. ancak heves olmadıktan sonra o paraya değer veremiyorsun. mesai sabah 8 de başlar, akşam kaçta biteceği belli değildir. bir seferinde bir günde 27 saat çalıştığımı bilirim. gün 24 saat sürüyor sen düşün. betona kalmak diye bir illet vardır, bu başlığı okuyanların baya aşina olduğu. beton hazırlıkları geç bitmiştir. beton gece dökülecektir. ancak bir sorumlu kalması lazım. gelecek betonu hesaplamak, bir ters durumda sorumluluk almak. ancak beton gelmez. uzaktaki bir sevgiliyi bekler gibi mikser beklersin. soğuktan gözler yaşarmış, 11. katın tepesinden ana yola bakarsın. ışıkları seçersin. 27 saat çalıştığım günün sonunda yatağa girişimi hatırlıyorum. telefondan pink floyd - echoes açmıştım. iddia ediyorum, hiç bir kimyasal böyle bir etki yapamaz. tarif edemiyorum o hissiyatı.

    kısacası, çok zordur şantiye hayatı. sık sık kendinizi sorgularsınız, "ben ne yapıyorum? burada ne işim var? değer mi? para ne ki? askerliği aradan çıkarsa mıydık? e ideolojik bakıyoruz olaya? e sikmişim ideolojini bundan daha büyük eziyet mi olur? " tadında. karakterinizin değişmesi çok olasıdır. fiziksel olarak çok yorulursunuz, psikolojik olarak çok yıpranırsınız. düzenli bir hayatınız olmaz. ailenizi, arkadaşlarınızı göremezsiniz. en sevdiğiniz sosyal aktivite uyku olur.

    inşaat mühendislerine açık açık söyleyeyim. şantiyeye gitmeyin. iş zevkli, action dolu gözükse de, merkez ofislere gidin. illa şantiyeyse, sahaya gitmeyin. teknik ofis, planlama falan takılın. inşaat mühendisi ya da teknikeri olmayanlara açık açık söyleyeyim. şantiyeden uzak durun. paraya değmez. vallahi.

  • sinemanin ilk zamanlarindaki dokumanter yaklasim veya bilimsel arastirma amaci olarak gorulen (lumiere kardesler cinematographe i gelecegi olmayan bir icat olarak nitelendirmisler zamaninda) ve daha cok yeni olan sinemaya kurgu kapasitesini katmis sayilir bircok sinema tarihcisi tarafindan.
    lumiere kardeslerin filmlerinde de kucuk buyuk bir takim mise-en-sceneler vardir ama bir olay butununu kurgulayarak anlatmayi amaclamazlar, daha cok kadraj, isik kaygilari yuzunden kullanilirlar. oysa melies hikayeler, olaylar, dekorlar yaratmis, uyarlamis, insa etmis ve filme cekmistir. sinemanin bugunku bir olayi anlatabilme becerisi, bir bilgi verme aracindan cok sanat halini alabilmis olmasi bu naratif kapasitenin kesfedilmesi, uygulanmasi sayesinde olmustur.

  • babam 7 yaşındayken babası ölmüş. annesi de kısa bir süre sonra başka bir adamla evlenip onun yanına taşınmış. bir gün okuldan evine geldiğinde kapıyı kapalı bulmuş babam. camdan tırmanıp eşyalarını almış ve yuva diyebileceği tek yerden böylece sürülmüş.

    hayatı yurtlarda ya da amcalarının yanında geçmiş. aile nedir bilmemiş pek. kimsenin evladı olmamış. ama kızkardeşime ve bana muhteşem bir baba olmuştu, yattığı yerde dinlensin...

    1.75 boyunda 56 kilo bir adamdı, mide geliştirememiş ki zavallı, çabucak doyardı. yine de, evimizin bir geleneği olarak, yemeğin en güzel yerleri kardeşime ve bana verilirken şaka yollu şöyle derdi:

    "biz küçükken yemeğin iyi tarafı büyüklere verilirdi. biz büyüdük, şimdi de çocuklara veriliyor. şu yemeğin iyi tarafından yemek nasip olmayacak bu gidişle."

  • başlık: türk kizi google dan mail hesabi...

    entry1: alamaz cünkü adamlar cep telefonu numarasi istiyor. olmaz olamaz.

    başlık: camide nike ayakkabimi caldi picin teki

    entry1: iyi ilerde zekat vermedim demessin

    entry2: vay amk 15 senedir camiye gitmiyorum nasıl lan hala aynı mı bi değişiklik var mı?

    entry3: ben bugün parmak arası terlikle gittim nikeyle döndüm

  • hayatımın ilk duruşmasına zamanın sirkeci adliyesi'nde girdim. hakime hanım kısa sarı saçlıydı. benim ilk duruşmam, davanın son duruşmasıydı. davayı kazandım ve hakime hanım bana ödenecek yasal vekalet ücretine üst sınırdan (tarifenin üç katı) hükmetti. daha sonra bunun yerleşik uygulama olmadığını, kendisinin benim ilk duruşmam olduğunu anlayıp, destek olmak açısından yaptığını öğrendim.

    yıllar sonra praetorium nedeniyle justinianus'la tanıştık. bir gün ev ziyaretine gidip eşi nurhan hanım'la karşılaştığımda tanıdık geldi, bir kaç sorudan sonra ilk duruşmamın hakimi olduğunu farkettim, o zamanki tavrını, desteğini saygıyla andığımı söyledim. güzel bir tesadüftü.

    başınız sağolsun üstat justinianus, huzur içinde uyuyun nurhan hanım, allah rahmet eylesin.

  • saldım çayıra mevlam kayıra tipi bağışıklık yani, ne yapalım doğal bağışıklık gelişsin diye covid olup ölelim mi? ölen 60 bine yakın kişiyi ne yapıcaz bu arada? ya sabır...

    edition: "saldım bayıra" idi "çayıra" olacakmış düzelttim. "caysizhayatbos" a teşekkür ederim.

    edit 2: ilk entryinin sahibi saygıdeğer (!) yazar, süper bir bilim aşığı olduğunu edit ile hakaret ederek kanıtlamış, kendisini nezaketi nedeniyle tebrik ediyorum.

  • bu ilanda fantastiklik görmeyen arkadaşlar uygunsa benim kriptonit madenimde çalışmaya gelebilir ücret dolgundur. servis olarak da t-rex kullanıyoruz, kapınıza kadar bırakır.