hesabın var mı? giriş yap

  • 5000 lira para alıp mekanın reklamını yaptığı şeklinde, gördüğüm en adi iftiraya maruz kalmış insan. programı yapan insanlardan biri olarak şunu söyleyebilirim. değil para almak bazen para verdiğimiz bile oldu.. çekim yaptığımız yerin hesap almama ısrarlarını aşıp hesap ödediğimiz de.. ben dahil vedat milor ve tüm ekip ısmarlanan yemeğe bile mahçup olurken bir kendini bilmezin oturduğu yerden saçmalaması hiç bilmediği halde yorum yapması, iftira atması ekşi sözlüğün alehinde konuşanları ne kadar da haklı çıkarıyor maalesef.

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.

  • anadolu halkının pedofiliye uydurduğu bir başka kılıf. hangi geleneği kaldırsanız altından sapıkça bir sebep çıkıyor.

  • genellikle tarzı sorular ile insanı çileden çıkartan yarışma. şirket telefonlarında genellikle hangi rakam ile çıkış yapılır veya şirketlerde genellikle hangi tarihlerde ödeme yapılır sırasıyla 9 ve cuma günüymüş.

    bizde 0 ve salı günleri doğru cevap, ne olacak şimdi? böyle saçma soru tarzı mı olur lan?

  • magicsound42; cinsiyet: kadın; yaş: 33; il:konya
    anneannem köpeğimi zehirlemişti. ben köpeğimin başında ağlarken, "iyi oldu. eve melekler girmiyordu, namaz kabul olmuyordu" demişti. nur içinde yat anneanneciğim!

    meali : `anneannem kopegimi zehirlemisti ben de onu zehirledim`

  • okudugum kurgu olmayan kitaplar arasinda en sevdigim ikinci kitap. birincisi (bkz: thinking fast and slow)

    jared diamond da ayni daniel kahneman gibi bilimsel calismalarin sonucunu kendi kisisel hayat tecrubelerinden anektodlarla susledigi icin iki kitap da su gibi akiyor.

    su gunlerde sozlukte cok tartisilan bu kitaba kendim anladigim kadariyla asagidaki gibi neseli bir ozet gecmek istedim ki henuz okumayanlarin da az biraz fikri olsun.

    kitabin ana fikri nufus yogunlugunun daha yuksek oldugu bolgelerde gelismislik uc koldan ilerleyerek artar. nufus yogunlugu ise yiyecek uretiminin artmasiyla artar. yiyecek uretiminin artisi kilogram cinsinden degil kalori cinsinden olculur dolayisiyla bir bolgenin verimli olmasi icin o bolgenin kosullarinin bir protein-karbonhidrat ciftinin uretimine elverisli olmasi gerekmektedir tarihsel olarak one gecmek icinse bu gida ciftinin ilgili bolgede vahsi olarak mevcut bulunmasi ve evcillestirme icin gereken sartlari saglamasi gerekir. ortadogu'da mercimek-bugday, uzakdogu'da pirinc-domuz, amerika'da misir-fasulye ciftleri gibi...

    kitaptan direkt alinti yapmak gerekirse "birkaç yüz kişilik bir toplumun
    tam bir yalıtılmışlık içinde sonsuza kadar yaşamasına olanak yoktu. dört bin
    kişilik bir halk 10.000 yıl ayakta kalabilirdi ama önemli kültürel kayıplara uğrar,
    icatlar konusunda hayli başarısız olur, maddi kültürü eşi görülmemiş derecede
    basit kalırdı." yani isolation is not good for me, hem bir toplum kendi icinde ne kadar dipdibeyse hem de diger insan topluluklariyla ne kadar cok gorusuyorsa o kadar gelisiyor.

    peki simdi bir de kitabin ismine ilham olmus gelismenin uc kaynagina deginelim kisaca:

    1) guns; tufek kulaga hos gelen, estetik bir ceviri itiraz edemem kitabin turkce ismine ama silahlar deyince aslinda dipdibe ve kalabalik bir toplumu duzenlemek icin ihtiyac duyulan tehditlerden bahsediyor jared diamond. evet biraz zorlama ama buna yasalar da dahil. kalabalik ve dibdibe bir toplum duzen saglamak icin silah gelistirmek zorunda kalir ve bu silahlari fetih yapmakta ve olasi tehditleri bertaraf etmekte kullanir. boylece daha cok kaynaga ulasip daha uzun sure yasayarak daha gelismis olur.

    yine kitaptan direkt bir alinti yaparak tufege olan ihtiyacin kaynagini anlayalim:

    "akraba olmayan yabancılar arasındaki çatışma sorunudur.

    toplumu oluşturan insanların sayısı arttıkça bu sorun astronomik şekilde büyür.
    yirmi kişilik bir oba içindeki ilişkiler 190 ikili ilişki içerir (20 kişi çarpı 19 bölü
    2) ama 2000 kişilik bir obada bu sayı 1.999.000 e yükselir. her bir ikili kanlı bir
    tartışmada patlamaya hazır saatli bir bomba demektir. oba ve kabile
    toplumlarında her öldürme olayı genellikle bir intikam girişimine yol açar,
    böylece toplumun huzurunu kaçıran sonu gelmez bir cinayet ve karşı cinayet
    döngüsünü başlatır.

    herkesin herkesle akraba olduğu bir oba toplumunda kavga eden her iki
    tarafın akrabaları da aynı anda aracılık etmek için işe karışır. pek çok kişinin
    hâlâ birbiriyle akraba olduğu ve herkesin en azından birbirini adıyla tanıdığı
    kabile toplumlarında ortak akrabalar ve dostlar kavgada arabuluculuk eder. ama
    herkesin herkesi tanımasına olanak veren "birkaç yüz" eşiği bir kez aşıldıktan
    sonra sayısı artan ikililer birbiriyle ilişkisi olmayan yabancılardan oluşur.
    yabancılar kavga ettiği zaman orada bulunan insanlardan pek azı kavgayı
    durdurmakta özel çıkarı olan, her iki tarafın da dostu ya da akrabası olacaktır.
    bunun yerine seyredenlerin çoğu kavga edenlerden birinin dostu ya da akrabası
    olacak, onun tarafını tutacak, iki kişilik bir kavgayı genel bir arbedeye
    dönüştürecektir. bu yüzden de anlaşmazlıkların çözümünü üyelerine bırakan
    büyük hacimli bir toplumun patlayıp havaya uçması kaçınılmazdır. binlerce
    insandan oluşan toplumların, ancak gücü tek elde toplamak ve anlaşmazlıkları
    çözmek için merkezi otorite geliştirirlerse ayakta kalabileceklerini bu olgu bile
    tek başına açıklayabilir.

    2) germs, mikrop. evet mikrop kalabalik tarim toplumlarini hem kirip gecerken hem de geri kalanlari kendine bagisik hale getirir. sizin toplumunuzun bagisik olup yabancilarin bagisik olmadigi ne kadar cok mikrobunuz varsa fethedilemeye karsi o kadar direncli olursunuz ve daha uzun yillar medeniyetinizi surdurursunuz. medeniyetiniz ne kadar uzun surerse gelismisliginiz de o kadar artar. avci-toplayici kucuk toplumlarin karmasik mikroplar uretmesi mumkun degildir cunku az sayida konaktan sonuncusu da oldugunde mikrobun hayatta kalip evrimsel olarak karmasiklasmasi da mumkun olmaz.

    3) steel, celik. gelismis aletleri temsil eden altbaslik. aslinda bu cogumuzun asina oldugu bir altbaslik. tarimsal uretim arttikca toplum icinde herkesin uretime katilmasi gerekmez toplum uretime katilmayan yoneticileri, ruhban sinifini sanatcilari, mucitleri ve bilim adamlarini da besleyebilir. bosa cikanlar da din, yazi, makine ve takvimi hayal edebilecek bos zamana sahip olur ve gelismislik artar.

    iste boyle sevgili sozlukcu, ozet dedin iki saattir okuyoruz diyeceksin ama mevzuyu bundan daha kisa anlatmak da pek mumkun degildi. simdi en azindan konu hakkinda bir fikrin var.

  • frene basacağım zaman eğilip elimle basıyorum. sonuçta insanın elinin ayarı daha hassas dolayısıyla daha yumuşak bir frenleme oluyor.

  • ''sınava girseydi de sonra kontrol edilseydi o olup olmadığı'' dedirten mağdur kız. yapılamıyor mu böyle bir şey. adını al, sınavdan sonra istediğin kadar kontrol et o mu değil mi diye. yeri bellidir yurdu bellidir. salak bu adamlar ya.

    (bkz: malsınız lan siz mal)