hesabın var mı? giriş yap

  • ifşa edilen kişi şikayet ettiği takdirde ifşa eden kişi kesinlikle ceza alacaktır. en kötü ihtimalle hükmün açıklanması geri bırakılır, 5 yıl boyunca diken üstünde durur. tadı kaçar. canı sıkılır. ne halt yediğini sorgular belki.

    yargıtay diyor ki bir kararında:

    "sanık ...'nin, mağdur ... tarafından twitter hesabına gönderilen mesajları, aynı sitede, belirsiz sayıdaki birden fazla kişinin okuyup, öğrenebileceği şekilde paylaşarak, kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini mağdurun rızası olmaksızın alenen ifşa etmesi ve yayımlaması biçiminde sübut bulan eyleminin, tck'nın 132/3. madde ve fıkrasında tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir."

    savunma olarak "beni taciz etti" dese bile bu savunmaya itibar edilmeyecektir.

    birincisi, ortada bir taciz yok. ikincisi, özel mesajları, fotoğrafı ifşa etmişsin. haklı olduğun düşünülse bile haksız duruma düşmüşsün. hak aramanın yolu bu değil ki. senin amacın bambaşka belli ki.

    umarım ifşalanan kişi şikayet eder de bu ilgi bekleyen kişi hak ettiği cezayı alır.

    edit: 2. görsele bakmamıştım. "hırbo" diyerek hakaret de etmiş. ceza bir miktar daha artar.

  • bir sünni olarak ve aklı başında biri olarak sıfır düşünceye sahip olup, dini siyasete alet eden birine oy vereceğime, en azından adam gibi bir adama oyumu veririm.

    siz önce g*tünüzü yıkamayı öğrenin derler adama.

  • demin vedat milor'un ziyaretine denk geldim..

    nusret abimiz dedi ki "cumhuriyet tarihinin en iyi dönerini yapıyoruz..".

    size bu özgüveni aşılayan, her hafta bi araba parası döken o tayfanın amk. yaşın daha 40 yok her boku siz en iyi yapıyonuz demi. he..

  • münevver karabulut'un cinayeti hakkında bilgiler

    düşündüm de ben bu başlığı favorilere ekleyeyim; aklıma geldikçe yazayım.
    malum söz uçuyor, yazı kalsın...
    münevver öldü, hafızamız ve insanlığımız kalsın...

    susmayın, unutmayın. ne olur...

    bu cinayete bu kadar kafayı takmış olma sebebim, adaletsizlik. parayla tıkanabilen hukuki yollar.

    annemi babamı başbakanın ehliyetsiz oğlu ezerse bir gün? hani olmaz da belediye araçları izleri yok ederse? kabus gibi..

    hayatta türkiye'de olacak şey değil de işte, geliveriyor insanın aklına.

    fakirler katil oluyor, zenginler daha zengin.

  • 'devletin malı deniz, yemeyen keriz' gibi vecizeler üretmiş, rüşvetçi, ikiyüzlü, dedikoducu halktır.

  • eşim 35 haftalık hamile olduğundan çatlaklar oluşmaması için bio-oil adlı yağı kullanıyor.
    ürünü trendyol üzerindne bio-oil türkiye resmi satıcısından 3 tane 125 ml sipariş veriyor.
    https://www.trendyol.com/…il-turkiye-m-300884?sst=0

    ürünler bize geldiğinde paketlerin ağzının açık olduğunu ve ürünlerin 200 ml olduğunu farkediyoruz, siparişler sayfasına baktığımızda satıcının "ruslano cosmo" adlı firma olduğunu farkediyoruz. (mardin'den bio-oil yollayan bir firma)

    trendyol'a bu durumu sorduğumuzda "biz de sahte ürün olmaz ürün orjinaldir" gibi hazır cevapların yanında "nadir de olsa ürün stoğu bittiğinde başka satıcılarla yollayabiliyoruz" diyorlar.

    bak bak... bana sormadan benim aldığım ürünün satıcısını değiştiriyor.
    ürünün sahte olduğu o kadar bariz ki;görsel

    bio oil türkiye müşteri hizmetlerini arayıp ürünün altında yer alan lot numarasından ürünün sahte olduğu bilgisine ulaşıyoruz.
    görsel

    bakın bu cana kastetmedir.
    benim eşim hamile ve ne idüğü belirsiz bir satıcıdan ne idüğü belirsiz bir yağı kullanması için yolluyorlar.

    trendyol'a "biz ürünün sahte olduğunu öğrendik" diye anlatınca onlarda konunun araştırılması için 5 gün süre istiyorlar.

    neyini araştıracaksın kardeşim? bio-oil müşteri hizmetlerine verdiğim lot numarasından ürünün sahte olduğu belli.

    insanın sağlığıyla oynamak bu kadar kolay olmamalı diye düşünüyorum.
    özellikle hamilelerin yoğun olarak kullandığı bu çatlak yağında bile insanların hayatını hiçe saymak tam anlamıyla şerefsizliktir.

    edit: trendyol ekşisözlük üzerinden iletişime geçti ve ilgili mağazanın tüm satışlarını durdurduklarını söylediler,
    geçmiş olsun dileklerini ilettiler. paramızı iade ettiler. en azından bu olay için şimdilik teşekkür ediyorum ama denetimlerin çok daha sıklaştırılması gerektiğini düşünüyorum.

    biz bu olayın farkında vardık ancak trendyol'un bu mağazanın yaptığı bütün satışları takip edip alıcıların mağduriyetlerini gidermesi gerekir.

    dipnot: teşekkürler sözlük.

    edit2: arkadaşlar hayatımda mahkemeye gitmedim ve bu süreçlerin nasıl işlediğini bilmiyorum. bu ülkede adalete güvenim yok.
    tazminat kazanmak gibi bir derdim de yok. tek isteğim; parasını verdiğim ürünün bana gelmesi. çok şey mi istiyorum? entry silme gibi bir durum söz konusu değil. trendyol bu konuda suçludur ve en azından sözlük sayesinde "suçlu" olduklarını kabul etmişlerdir.

    ruslano cosmo adlı satıcı hala satışa devam ediyor gözüküyor. her gün bu satıcının kapatılıp kapatılmadığını takip edeceğim. bakalım ne olacak?

    edit3: trendyol'a teşekkür etmiştim ama teşekkürümü geri alıyorum. dalga geçer gibi mağazayı kapattıklarını söylemişlerdi ama mağaza satışa devam ediyor. sağlığımızla oynayan bu firmaları cimer üzerinden de şikayet ettim.

    edit4: görsel aradığınız mağazaya şu anda ulaşılamıyor. sonunda mağaza kapatılmış ama bu mağazanın isim değiştirip bu işe devam edeceğini herkes biliyor. iki kuruş fazla kazanacağım diye insanların sağlığıyla oynayan bu insanlar öyle ibretlik ceza almalı ki bir daha gün yüzü göremesin.

  • yaşam fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşundan daha ilginç değildir. her an ölüme daha da yaklaşıldığı için her gün dünden daha iyi, yarından daha kötüdür. insanı rahatsız edecek olan şey, insana sıkıntı veren şey ölüm olmamalıdır. yaşıyor olmak, tüm sıkıntıların kaynağıdır.

    heinrich heine der ki;
    "uyku iyidir. ölüm daha iyi. ama en iyi şey aslında hiç doğmamış olmaktır."

  • hakkinda soyle bir yorum vardir:

    lk kişisel bilgisayarımın 3 gb hdd si vardı, 2500 dolar para vermiştim. arkadaşlarım ne depolayacaksın o kadar demişlerdi. şimdi artık flash bellekler 1 tb olmuş. yaşlanıyorum galiba. ha bide araba parasına alabiliyorsunuz aleti ama olsun. evi satıp bundan 20 tane falan alıp bir köşeye koymayı düşünüyorum. 2 yıl sonra çocuklar hepsini satıp 3-4 tane simit alabilirler, harika yatırım.

    katilmamak elde degil.

  • 1946 yilinda italya'nin piemonte bölgesindeki alba sehrinde pietro ferrero hazretleri tarafindan kurulan, nestlé'den, sprüngli'den bile cok sevdigim cikolatavebilumummisseylerüreticisi.

    öncelikle tarihinden bahsedelim:
    savastan sonra avrupa'da kakao maddesi* "bulunmaz hint kumasi" konumuna gelince, pastane sahibi olan pietro bey zor durumlara düsmüs ve piemonte'ta bol bulunan findik bahceleri arasinda gezinip, kara kara düsünürken, birden "buldum!" diye haykirmis (birazcik uydurdum burasini). buldugu sey su olmus: "madem elimizde bir dolusu findik var, saf cikolata kremasi yerine bunu findikla karistiralim, böylece kakao'dan tasarruf etmis oluruz." ki bu süper olay'i biz bugün "nutella" olarak ekmeklerimize sürüyor*, hatta direkt kavanozundan kasikliyoruz* - allah pietro beyden razi olsun. o yillarda kremanin ismi "pasta gianduja" imis; nutella ismi ise "nut" (ingilizce olan) + italyanca kücültme eki "ella"dan olusturulmustur.

    yillar gectikce nutella'ya yeni ürünler eklenmis: 50li yillarda mon chéri, 60li yillarda tic tac, 70lerde kinder schokolade ve kinder surprise, 80li yillarda ferrero rocher ve 90larda kinder bueno ve kinder pingui. diger ürünlerinden örnekler icin: giotto, kinder country, duplo, maxi king, raffaelo, kinder milchschnitte, hanuta ve daha bayagi gider bu liste, zira ferrero'nun an itibariyle 50 kadar cesitli ürünü varmis. icecek olarak "estathé" isimli ice-tea benzeri bir soguk cay icecegi piyasaya sürülmüs, ben hic görmedim ve icmedim, degerlendirme yapamayacagim, cayseverlere sormak lazim.

    ferrero hala (ve artik ücüncü jenerasyonda) bir aile sirketidir; cirosu yilda 5.6 milyar euro'yu geciyormus! böylece cikolata ve sekerleme sektöründe dünyanin en büyük ücüncü grubuymus (amerika piyasasi masterfoods tarafindan fazlasiyla ele gecirilmis gözüktügünden, ferrero daha cok avrupa pazarina yogunlasmakta; burdaki en büyük rakiplerinden biri ise - tahmin edebileceginiz üzere - nestlé). bu konuma sadece internal growth sayesinde ulasmislar: ferrero tarihi boyunca hicbir rakibini satin almamistir.

    ferrero'nun ürünleri tüm dinlerin yiyeceklerle ilgili kriterlerine uygun olarak üretiliyorlarmis, bu sirketin bir ilkesiymis (dogru mudur bilemem). diger bir siarlari ise, her zaman üstün kalite standartlarina uyacak ürünler üretmektir. ayrica üretim esnasinda gen teknolojisi kullanilmiyormus.

    birazcik da trivia sunalim ki tam olsun:
    mon chéri icin kullanildigi iddia edilen, pek asil, pek soylu "piemonte kirazi" aslinda var olmayan bir kirazmis. yanlis anlasilmasin, mon chéri'nin icinde kiraz var tabi ki, ama bildigimiz kirazmis yani, bir bölümü almanya'dan ithal ediliyormus örnegin. "piemonte kirazi" ismini ferrero'nun cin fikirli reklam/pazarlama departmani uydurmus, yok böyle bir sey.

    ayrica nutella'nin hazirlanisi her yerde ayni degilmis! iki cesit tarif varmis: "kuzey nutella" almanya ve saz arkadaslarina dagitiliyormus, daha sert, kati ve mat renkteymis (kakao payi daha fazlaymis) ve "güney nutella" (güney avrupa'ya dagitiliyor) - kuzey nutella'dan daha parlak renkli ve yumusak ve ayrica daha tatli ve findikliymis.

    kinder surprise icin su ana dek 4500 farkli hediye tasarlanmis! ki bu esnada özel kampanyalar icin örnegin lord of the rings veya snoopy temali paketler hazirlanmis. ayrica sözlükteki kinder surprise cilginligina göz atmak icin lüfen:
    (ara: kinder* surpriz* yumurtadan* cik*).

    globalizasyon esnasinda tabi ki ferrero da serefsizlik / hainlik yapip, örnegin bati afrika'daki fabrikalarinda - cok büyük ihtimalle - cocuklari calistiriyorlarmis; söyle ki sirket politikasinda "cocuk calistirmak yasaktir" ilkesi gecmesine ragmen, bunun böyle olup olmadigini kontrol etmemektelermis. ayrica kakao'yu brezilya gibi fakir ülkelerden, fair trade yolunu kullanmadan satin aliyorlarmis, bir arkadasim anlatti - bu elestirilerin dogru olup olmadigi kanitlanmamis, ben bilemem.

    dünyada en cok sevdigim üc cikolatadan birini üretmesiyle* kalbimde yillardir kurdugu tahti hala korumakta olan ferrero'yu delicesine sevdigimi belirterek bu entry'min sonuna geliyorum. yine de bu sirketle kafami sirf eglence olsun diye bozmadim: bir case study esnasinda toplanilan bilgilerin** (pazartesi günkü sunum icin hazirlik olarak) sözlüge aktarilmis halidir. ben bir seyleri yazdigimda daha kolayca aklimda tutabiliyorum. tesekkürler sözlük!

    "good food, good life."

  • game of thrones ile ilgili bir şeyle okurken birdenbire aslında 7 krallık'ın türkiye'nin 7 bölgesine benzediğini fark ettim ve işte size eğlence amaçlı yaptığım westeros'un 7 krallığı ve türkiye'nin 7 bölgesi uyarlaması;

    dorne - güneydoğu anadolu bölgesi
    bildiğiniz gibi dorne westeros'un en sıcak bölgesi. güneydoğu da türkiye'nin en sıcak bölgesi. ayrıca dorne şarabı ile ünlü, bölgemizde ise süryani şarabı meşhur. dorne bölgesinde insaların şivesi biraz farklı güneydoğu da aynı şekilde. ayrıca oberyn reise bakın adamda tam çiğ köfte yoğuracak tip yok mu?

    casterly rock - marmara bölgesi
    batı diyarı lannisterler'in bölgesi olup westeros'un en zengin bölgesidir. bizdeki marmara bölgesi de aynı. ayrıca iki bölge de ticaret için oldukça önemli limanlara sahip. son olarak lannisterler'in rengi sarı. marmara'nın da en meşhur simgelerinden biri sarı ayçiçeği.

    reach (menzil) - ege bölgesi
    iki bölgede en verimli ve güzel bölgelerdendir. ayrıca iki bölgenin kızları güzeldir. olenna tyrell'e bakın, başındaki örtü hariç tavırları tam ortalama chp'li teyze değil mi? ilave olarak, ege bölgemizde efelik çok önemli bir yere sahiptir. menzil ise, westeros'ta şövalyeliğin merkezi olarak bilinir.

    fırtına toprakları - akdeniz bölgesi
    bu topraklar sert dağlar, taşlık kıyılar ve yemyeşil ormanlardan oluşur. aynı bizim torosların akdeniz bölgesindeki durumu gibi. tabi bir de bu toprakların en önemli kişisi robert baratheon tam bir adanalı gibi değil mi? hem şakacı hem argo konuşan, sinirli ama bir yandan merhametli, dostluğa önem veren, sevdi mi tam seven, içki içip eğlenmesini bilen bir adam. ned'in arkasında saydırdığı sahnenin devamında 7 tanrı, kitap dümdüz gittiğine eminim. yine de sonunda ned'e; "hele otur konuşalım gardaş" demiştir.

    kuzey - karadeniz bölgesi
    bu iki bölgenin insanı da soğukkanlı ve katıdır. geleneklere bağlı ve başlarına buyruktur. ikisi de zorlu coğrafyalara sahip olduklarından insanları da zordur. got evrenindeki meşhur duvarı ve winterfell kalesini inşaatçı brandon yapmıştır. bizde ise karadenizli müteahhitler meşhurdur. :)

    vadi - doğu anadolu bölgesi
    westeros'un vadi bölgesi ay dağları ile ünlüdür. tıpkı bizim doğu bölgesi gibi. yine aynı bizde olduğu gibi vadi; westeros'un diğer bölgelerine göre daha izole olmuş bir bölgedir. sert kışları yüzünden seyahatler ancak ılık zamanlarda mümkündür. asi dağ klanlarına da sahiptir. ayrıca andallar'ın westeros'ta ilk istila ettiği bölgedir. bizim de anadolu'ya ilk ayak bastığımız yer doğu anadolu'dur. (bkz: malazgirt)

    nehirova + king's landing - iç anadolu bölgesi
    nehir toprakları ve king's landing, westeros'taki yedi krallık'ın merkezidir. bizdeki iç anadolu'da öyledir. king's landing'in başkent olması nedeni ile bizdeki ankara'ya uymaktadır. ayrıca nehirova adını uzun nehirlerden almıştır. iç anadolu'da ise türkiye'nin en uzun akarsu'yu kızılırmak, yeşilırmak, sakarya ırmakları vardır. yedi inancı'nın en yoğun olduğu bölge burasıdır. bizde de en muhafazakar kesim iç anadolu'dur.

  • geçen akşam otobüste ayakta gidiyorum. zaten cüsseliyim bir de elimde çanta var. otobüsün önünden "arkadaşlar sağlı sollu ilerleyelim" diye bağırıyorlar. çift sıra ikili koltukların olduğu koridora tek başıma zor sığıyorum, adam sağlı sollu diyor, bak sen. neyse, dedim, sabredelim biraz daha. sonra yaşlı bir teyzem başladı konuşmaya, "sanki otobüsun arka tarafı başka yere gidiyor. illa orta bölümde bekleyecekler". bize laf sokuyor aklınca, bunu duyan diğer yaşlı teyzeler de koroya katıldılar. "hiç... insanımız böyle işte... iki adım ilerleyip de herkes rahat etsin diye uğraşmazlar. cık cık cık.". diğer taraftan bir amca bağlandı, "yürünsenize evladım, bak yolcular binemiyor". elimdeki çantayı kaldırdım havaya, "amca nereye yürüyeyim, hani, göster de yürüyeyim, nereye yürüyeyim?" dedim. sonra, bir kaç yolcu daha katıldı isyanıma, "bitti işte daha yolcu almayın, akraba olacaz burda" falan... sonra teyzeler biraz yumuşar gibi oldu, "aslında buraya minibüs seferi de koymalılar, çok yoğun bir yer". "olur mu canım, bu kadar sıkışık trafiği daha da felç mi etsin?"...

    ah benim koyun insanım... otobüsün zar zor geçtiği daracık yollara, bu yetmezmiş gibi sürekli bir tarafı kazılıp tekrar yamanan asfalta, yetersiz otobüs seferlerine ve toplu taşıma seçeneklerine değil de birbirinize kızın. "sağlı sollu yürüyün" diye birbirinize bağırın böyle. yer dar diye birbirinize kızın, siz birbirinize kızasınız diye yeri dar tutanlara değil.