hesabın var mı? giriş yap

  • 1. aşık olunan kızın hırkasının üstüne hırka asılır.
    2. kızın kokusu, kızın hırkasına siner.
    3. erkeğin kokusu, erkeğin hırkasına siner.
    4. kızın hırkasının kokusu, üzerinde uzun süre asılı duran erkeğin hırkasına siner.
    5. erkeğin hırkasının kokusu, uzun süre altında asılı duran kızın hırkasına siner.
    6. erkek hırkasını giyince kızın kokusunu alır, başı döner.
    7. kız hırkasını giyince koku falan almaz, yoluna devam eder.

  • bardağın boş tarafı: dünya kupası finalini hem oyuncu(1966) hem teknik direktör (1986) olarak kaybetmiş tek futbol adamı.

    bardağın dolu tarafı: dünya kupasını hem takım kaptanı (1974) hem teknik adam (1990) olarak kaldırmış tek futbol adamı.

    ayrıca, hem oyuncu hem teknik adam olarak dünya kupası kazanma onurunu da mario zagallo ile birlikte taşır.

    11 eylül 1945 doğumludur. 1954 de sc münchen 1906 da futbola başlar, 1958 de bayern münchen e geçer. bayern in 1963-64 sezonunda bundesliga’ya adım atışından sonra 6 haziran 1964 günü st pauli karşısında ilk bundesliga maçına çıkar. 22 eylül 1965 günü ilk milli maçını oynar. 1966 ingiltere dünya kupası nda 6 maçın tamamında oynayıp 4 gol atar. yarı finalde ruslara attığı frikik golünden sonra bir başka efsane, lev yashin yanına gelip elini sıkacaktır. unutulmaz 66 finalinde kupayı ingilizler alır. 1970 de yarı finalde italya karşısında çıkık omzu sarılı olarak mücadele etiği görüntüyle hafızalara kazınır. 1971 de milli takım kaptanlığına yükselir. 1972 de avrupa şampiyonasının , iki yıl sonra da dünya kupasının muzaffer kaptanıdır. 23 şubat 1977 günü paris’teki fransa karşılaşmasında son kez batı alman milli takımı forması giyer. 50 kez sahaya kaptan olarak çıktığı 103 maç ve 14 golün ardından, 100 maç barajını geçen ilk futbolcu ünvanı ile veda edecektir batı alman milli takımı na.

    1966, 67, 69 ve 1971 de 4 kez batı almanya kupasını kazanır bayern ile. kaptanlığa yükseldiği 1968-69 sezonunda ilk bundesliga şampiyonluğu gelir. ardından 1972, 73 ve 74 yıllarında aynı başarıya ulaşacaktır. 1974,75 ve 76 da şampiyon kulüpler kupası nı kaldırır. kıtalararası kupayı da boş geçmez, 1976 da onu da kazanır. 1967 deki kupa galipleri kupasını da unutmayalım. uefa kupası mı? 1996 da teknik direktör olarak bayern in başında kazanır. 1977-80 arasında oynadığı cosmos da 1977,78 ve 1980 de üç kez şampiyonluğu tadacaktır. bundesliga ya döner. 1980-82 arasında oynadığı hamburger sv ile 1982 de bundesliga’yı bir kez daha kazanır. bu arada teknik adam olarak 1994 yılında bayern münih ile yine bundesliga yı kazanacaktır. bundesliga’da oynadığı 424 maçta 44 gol atmış kaiser.

    1972 ve 1976 da avrupa yılın futbolcusu ödülünü kazanmıştır.

    1984 yılında antonio maceda nın kafası jupp derwall i yerinden etmişti. beckenbauer’in bırakın antrenörlük tecrübesi, diploması bile yoktu. ama bir yolu bulunup batı alman milli takımı nın başına getirildi. böyle bir adamdır almanların gözünde beckenbauer. her zaman dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncuları arasında sayılır ve çoğu kişi için bu sınıfa giren tek savunma oyuncusudur. beckenbauer’in libero kavramını yorumlayış biçimi onu çok özel bir oyuncu yapar. liberoda oynayış tarzını bayern münih takımında hemen kabul ettirmiş beckenbauer. ama helmut schon, milli takımda da aynı şekilde oynamasına 1972 ye kadar izin vermemiş. izin ile beraber 1972 avrupa şampiyonluğu ve 1974 dünya kupası da gelmiş. futbol denen oyunun gördüğü gerçek liderlerden biridir. oyuna koyduğu ağırlık ile kendisinden sonraki pek çok oyuncu için bir model olmuştur. fifa nın istatistiklerine göre gelmiş geçmiş oyuncular içinde ayağında en fazla top tutan oyuncu olmuş beckenbauer.19 yıllık futbolculuk yaşamında 4 batı almanya kupası, 5 bundesliga şampiyonluğu, 3 nasl şampiyonluğu, 1 kupa galipleri kupası, 3 şampiyon kulüpler kupası, 1 kıtalararası kupa, 1 avrupa şampiyonluğu, 1 dünya kupası var.

    ayrıca, aynı kulüpte hem kaptan, hem teknik direktör hem de başkan olarak şampiyonluk yaşamış başka birisi var mıdır acaba?

    bir de kitabı, franz beckenbauer futbol okulu vardır ki, iyi ki yazmıştır, iyi ki okumuşumdur, iyi ki “bazı insanlar ağaçlara bakmaktan ormanı göremezler” * yazmıştır orada da futbola ve hayata bambaşka bir gözle bakmamı sağlamıştır çocuk yaşımda.

    boş ver bardağın dolu tarafını boş tarafını hebenneka! 19 yılda 19 kupa. o, kaiserdir.

  • - ne muhendisisin sen abi ya?
    - kimya muhendisiyim.
    - e peki soylesene abi cama$ir suyunda ne var? icerik olarak yani?
    - ac arkasini oku.
    - hmm, bunlar bunlar bunlar varmi$, zararli midir bunlar?
    - degildir.
    - icebilir miyim yani $imdi?
    - icebilirsin tabi guvenle, kana kana ic...
    - yandim abi yaniyorum!
    - geber yarragimin kurma kolu...

  • ezelden beri müteahhitlerin parası bitince ya inşaat durur ya da kaçar giderler milletin parasını toplayıp. buna eylem demeyi hangisi akıl ettiyse tebrik ediyorum çok havalı olmuş.

  • korku duvarını aşmış haberci.

    bu kadar cesur söylemleri ancak artık kelle koltuğa almış birisi yapabilir. demek ki silivri falan çok takmıyor.
    takdir ediyoruz.

  • yeni uyanmış sevgili sıcacıktır.
    suratı hiç karizmatik değildir. şişmiş gözleri ile bir japona duyulan şefkati hissettirir. bir başkasında gördüğünde gözünü kaçırdığın çapaklara işaret parmaklarınla yumuşacık dokunup almak istersin.
    mırmır mırıldar sevgili.
    hele gözlerini açıp da seni görünce gülümserse, bir an nefesin durmuş gibi hissedersin.
    ister 35 numara bir kadına ister 45 numara bir erkeğe ait olsun, yorgandan dışarı sızmış bir sevgili ayağı, içindeki tüm kötü duyguların panzehiridir.
    insanın en zayıf noktasıdır o, uyurken herkes masumdur tezinin kanıtıdır o yamuk duran, yorganlardan fırlayan yaramaz, bilinçsiz ayak.

    uyku sonrası ilk saçmalama cümlelerine şahit olmak yakınlaştırır iki insanı birbirine.
    çünkü saçlarını arkaya yatıracak, parfümlerini sıkınacak, yüzünün anlamını istediğin gibi resmetmene yarayacak makyajı yapacak zaman yoktur.

    gri farlarla boyadığın gözlerin, paçaları liğme kotunla vermeye çalıştığın özgürlüğüne düşkün ve asi imajına tur bindirir, yastığın altına saklanmış kol, yakası yamulmuş ayıcıklı pijama.

    kalkar kalkmaz;- benim prensiplerim vardır bebek- diyemez kimse, algılar hala bilinçaltı ile gerçek yaşam arasında gidip gelmektedir. en fazla;
    -mm picamanı mmmmrm ters mi giymişsin mmmrrr , saçın yan dönmüş çok şirin mmmrrrmm- çıkar ağzından

    ben astığım astık erkeğim tripleri, hiç olur, bir avuç içiyle göz ovma hareketiyle.

    insan aslında çığlık çığlığa bağırmaktadır, benim şevkate de ihtiyacım var, diye.

    yeni uyanmış sevgili ile hergün yeni duygular uyanır içinde. kedi yutmuş gibi cırmalanır kalbin.

    kendini yorgandan sızan ayaklara gülümserken bulursan birgün, kedi tırnaklarıyla aşk yazmış demektir kalbine.

  • kazıdayız. yaz vakti. 20 tane öğrenci, kazı evinde kalıyoruz. gündüz ne kadar yoğun çalışıyorsak, geceleri de aynı oranda içiyoruz. bozkırın ortasındaki kazı evinde, içki içmek için alternatifler belli... bazıları eski bir ilkokuldan bozma kazı evinin merdivenlerinde içiyor, bazıları bahçe duvarında, bazıları laboratuvarda, bazıları mutfakta.

    hepimiz rock dinliyoruz. kazıya iron maiden külliyatını getiren de var, teoman dinlerken kafa sallayıp kendisini metalci sayan da var. o sene, kazı uzadıkça uzadı. hoca "haftaya bitiriyoruz!" diyor, bir sonraki hafta, tekrar bir hafta uzatıyor kazıyı. yorgunluk artıyor. akşamları içerken neşelenenler, yavaştan hasrete düşüyor.

    çarşamba günleri izinliyiz. kazı evindeki müzik seti bozulmuş. sadece kasetçaları çalışıyor. birkaç kaset bakalım diye bir müzik markete giriyoruz arkadaşımla. raflarda, neşet ertaş'ın ondan fazla kasetinden oluşan best of serisi var.

    "neşet baba alsak iyi olur ama hangi birini alacağız!" diyorum.
    "para dayanmaz o kadar kasete." diyor arkadaşım.
    tezgahtar gençten bir eleman...
    "abi" diyor, "siz istediğiniz şarkıları seçin, ben size karışık bir kaset çekeyim."

    karışık kaset lafını duyunca yaşadığım nostaljiyi anlatamam. karışık kaset çekenlerin nesli tükendi sanıyordum ben. tarih öncesinden çıkagelen bir dinozora bakar gibi hayranlıkla bakıyorum kasetçiye. alıyoruz kağıdı kalemi...
    "çek baba bize bunları!" diyoruz.
    3 saat sonra uğrayıp alıyoruz kaseti.
    doksanlık, önlü arkalı neşet ertaş külliyatı.

    akşam kazı evindeyiz. diğerlerinden mutfağı bize bırakmalarını rica ediyoruz arkadaşla.
    "niye?" diyorlar.
    "biz neşet baba dinleyeceğiz." diyoruz.
    gülüyorlar bize.
    "sizin olsun mutfak.” diyorlar.

    ışıkları söndürüp kuruluyoruz mutfak masasına. biralarımızı açıp basıyoruz play tuşuna. uzatmayayım... iki saat içinde, kazı evindeki tüm öğrenciler yavaş yavaş toplanıyorlar mutfağa. kaseti birkaç defa dinledikten sonra, bir tarafın ilk şarkısı olan ah şu yalancı dünya'yı sürekli başa sararak tekrar tekrar dinlemeye başlıyoruz.

    iki kişi içmeye başladığımız mutfakta yirmi kişi oluyoruz.
    masaların üzerindeki boş bira şişelerinin üzerine mumlar dikiliyor.
    herkes teslim olmuş müziğe, kimse konuşmuyor.
    bazıları başını masaya dayamış, ağladığını göstermeden usulca ağlıyor.

    bozkırın çocuğu vuruyor sazın teline... o sazın teli, bozkırdaki çocukların yüreğine dokunuyor.