hesabın var mı? giriş yap

  • biri de demiş ki "eskiden ülkücü dendi mi bir ağırlığı olurdu".

    arkadaş ben hangi ülkede yaşıyorum lan. ben kendimi bildim bileli ülkücü-milliyetçi dendi mi aklıma; kaba-saba, neye inandığını bilmeyen, ağzı bozuk, eli tespihli, beli silahlı, boş-beleş mahalle kabadayıları geliyor.

  • her şey bir yana, şunu yazmadan geçmek istemedim:

    saha içinden izledim konseri; sanırım toplamda otuz bine yakın insan katıldı. genç bir kadın olarak ne girişteki sırada, ne içerdeyken herhangi bir anda, ne de dönüş yolunda bir an bile normal şartlarda artık gece taksim’e çıktığımda yaşadığım güvensizlik ve tedirginlik hissini yaşamadım. sadece kadın olmakla ilgili bile değil; insanların dip dibe müzik dinlediği o ortamda acaba cebimin kenarından cüzdanım, telefonum çalınır mı vs gibi şeyleri bile hiç düşünmediğimi fark ettim.

    yanımdaki insanlarla sohbet edebilmek kolaydı, millet birbirine yanından geçerken gülümsüyordu, sıra beklerken kimse kimseyi sıkıntıya sokmaya, ezmeye vs çalışmadı. öne geçmeye çalışan çakalları bir kenara bırakırsak (o kadar da olsun), epeydir hissetmediğim bir iyilik ve medeniyet dalgasının içindeydim.

    öyle güzel bir kalabalık, öyle ışıklı bir topluluktu.

    umarım haklısındır harun, umarım bu ülkenin yarını artık bizlerizdir. içimiz umut doldu, emeklerinize sağlık.

    debe editi: çok güzel insanlarsınız yahu, hayallerimiz umutlarımız ortak. şukulayan elleriniz dert görmesin. çok teşekkürler :)

  • her ne kadar wright kardeşler kadar ünlü olmasa da havacılığın gerçek manada öncü kişisidir. aynı zamanda mühendis ve mucittir. ve ingiltere'nin yetiştirdiği en önemli bilim insanları arasında yer almaktadır.

    george cayley 1773 yılında yorkshire'da isabella seton-cayley ve brompton baronu sir thomas cayley'in çocuğu olarak dünyaya geldi. aristokrat bir aileye mensuptu. 4 tane kardeşi vardı. babası astım hastaydı. sık sık yatağa düşerdi. yataktan çıkabildiği zamanlarda da soluğu yurtdışı seyahatlerde alırdı. ve çocuklarıyla ilgilenemezdi. bu noktada çocukların bütün bakımı anne isabella cayley'in üzerindeydi. çocuklar ise böyle bir anneye sahip oldukları için oldukça şanslıydılar. çünkü anne isabella cayley çocuklarına son derece düşkün birisiydi. onlara hem annelik hem de babalık yapıyordu. çocukların giyimlerinden kuşamlarına, bir aristokrat olarak nasıl oturup kalkmaları gerektiğinden, eğitimlerine kadar hayatlarının her alanında onlara yol gösteren eğitimli ve baskın bir kişilikti. çocuklarına günlük tutmayı öğütler ve günlükleri düzenli olarak okuyarak onları yapacakları işler konusunda cesaretlendirmekten geri kalmazdı. bu noktada george'a da bir günlük tutmasını öğütlemiş ve george'un başta çizim konusu olmak üzere birtakım özel yeteneklere sahip olduğunu hemen anlamıştı. anne isabella cayley hayatı boyunca george'u yapacağı işler için yönlendirmiş ve bir nevi onun akıl hocası olmuştu.

    george yakalandığı ve ölümün kıyısından döndüğü bir hastalık hariç oldukça sakin ve sıradan bir çocukluk geçirmişti. zaten mizaç olarak da sakin bir kişiliğe sahipti. çok sosyal değildi. annesinin verdiği karar üzerine 15 yaşına kadar evde eğitim görmesi de asosyal bir çocukluk geçirmesine neden olmuştu. bu dönemde en iyi arkadaşı aynı zamanda kuzeni de olan philadelphia cayley'di. george kuzeninden 4 yaş büyüktü. birlikte vakit geçirmeyi seviyorlardı. özellikle nehre gidip balık tutmak en büyük eğlenceleriydi. evdeki derslere de beraber katılıyorlardı. george 15 yaşına geldiğinde anne isabella cayley evdeki eğitimin artık george'a yetmediğini düşünmüş ve onu ciddi bir eğitim alması için yatılı bir okula göndermeye karar vermişti. aslında bulduğu bu okul da yine klasik anlamda bir okul sayılmazdı. okul nottingham'daydı. george walker adlı kilise karşıtı bir bilim insanı tarafından yönetiliyordu. ve sadece 4 kişiye eğitim veren özel bir okuldu. ancak daha önce insanlarla pek fazla haşır neşir olmamış george için bu bile oldukça iyi bir sayıydı. burada yeni arkadaşlıklar kurdu. hatta ileride öğretmeni george walker'ın kızı sarah walker kendisinin eşi ve 10 çocuğunun da annesi olacaktı. george cayley bir süre burada eğitim gördükten sonra londra'da benzer şekilde eğitim veren başka bir okula geçti. ve eğitimini burada tamamladı.

    george 19 yaşına geldiğinde ise sürekli hastalıklarla boğuşan babasının ölüm haberini aldı. hemen evine döndü. babasından kendisine yüklü bir miras ve baronluk ünvanı kalmıştı. artık kendisi brompton'un yeni baronuydu.

    george cayley çocukluğundan beri doğa bilimlerine karşı konulamaz bir merak içersindeydi. ileride mühendislik alanında yapacağı çalışmaların ve keşiflerin de temelinde hem bu merak duygusu hem de annesinin kendisini cesaretlendirmesi vardı. en büyük şansı ise yaşadığı dönemdi. çünkü o yıllarda ingiltere'de büyük bir sanayi devrimi gerçekleşiyordu. bu da mühendislik alanındaki çalışmalarına doğrudan katkı sunmuştu.

    george cayley'in çocukluğundan beri yaptığı gözlemlerde en çok ilgisini çeken şey kuşların uçma kabiliyeti olmuştu. uzun uzun bunun üzerinde düşünmesi havacılık konusunda bir ilki başarmasının yolunu açacaktı.

    george cayley'in bu alandaki ilk çalışması bir helikopterdi. uzun uğraşlar sonunda küçük bir helikopter tasarlamayı başarmıştı. tabi bu bildiğimiz anlamda motoru olan modern bir helikopter değildi. daha çok bir oyuncağa benziyordu. ancak günümüz helikopterlerinin pervane sistemine öncülük etmesi bakımından önemliydi. çalışmalarına ara vermeyen george cayley, launoy ve bienvenu'nün deneylerini tekrarlayarak modern bir uçağın bütün parçalarını belirterek uçağın temel ilkelerini açıklamayı başardı. bunlar kalkış, çekiş ve itişti. ve bu ilkeler ışığında bir prototip geliştirdi. ancak buhar ve barut destekli kanat çırpma denemeleri başarısız olunca planörler konusunda yoğunlaşmanın daha doğru olacağına karar verdi. ve 1804 yılında 1.5 metre uzunluğunda olan ilk planörünü yaptı. 1809 yılında ise gerçek boyutlara yakın ilk planörünü yapmayı başaracaktı. ancak içinde insan olan bir planör yapmak içinse aradan uzun yıllar geçmesi gerekecekti.

    george cayley'in en büyük tutkusu her ne kadar havacılık olsa da hayatın birçok alanını ilgilendiren birçok icat yapmaktan da hiçbir zaman geri kalmadı. herhangi bir maddi kazanç beklemeden insanlığa birçok katkı sundu. mesela kendisine modern anlamda tekerleğin mucidi de diyebiliriz. o güne kadar tahtadan yapılan tekerlekler kendisinin yaptığı planör deneyleri sonucunda şekil değiştirdi. planörün yere inerken alacağı darbeyi hafifletmek için jant telli tekerlekleri icat etti. ve böylece günümüzde arabalarda ve bisikletlerde kullandığımız tekerleğin de bir nevi mucidi oldu. icatları yalnızca bununla sınırlı kalmadı. demiryolları için sinyalizasyon sistemleri geliştirdi. gemiler için alabora olmayan cankurtaran filikaları tasarladı. traktörlerin engebeli arazilerde hareketini kolaylaştırmak için paletler yaptı. kazalardaki ölümleri azaltabilmek için emniyet kemerleri üzerinde çalıştı. kiracısının ampute oğlu george douseland için yapay bir el tasarlayarak ampute insanları da düşünmeyi ihmal etmedi. 1828 yılına geldiğimizde ise hayattaki en büyük destekçisi olan annesi isabella cayley'i kaybetti. ne yazık ki hayatındaki tek kayıp bu olmayacaktı. on çocuğundan üçü de hastalanarak ölmüştü.

    george cayley'in yaşantısı sadece mühendislik ve bilim adamlığından ibaret değildi. toprak reformu üzerine çeşitli çalışmalar da yapıyordu. tarım arazilerinin bölünüp paylaştırılması fikrini de geliştiren o olmuştu. tarım alanında yaptığı çalışmalarının bir karşılığı olarak da 1832 yılında ingiliz parlamentosuna seçildi. böylece bilim adamı kimliğinin yanına bir de siyasetçi kimliği eklenmiş oldu. artık çocukluğunun asosyalliğinden hiçbir iz kalmamış, hatta zamanla ingiliz sosyetesinin aranan simalarından birisi haline gelmiş ve birçok bilim kulübünün de üyesi olmuştu.

    george cayley hayatının sonlarına doğru bütün enerjisini havacılık konusunda harcamaya başladı. daha önce insansız olarak uçurduğu planörleri bu defa insanlı olarak uçurma konusunda kararlıydı. ilk olarak 1849 yılında içine yalnızca bir çocuğun sığabileceği bir planör tasarladı. ve bu ufak planörü içinde bir çocuk varken uçurmayı başardı. ancak bu başarı kendisi için yeterli değildi. içinde yetişkin bir insan varken de bir uçuş gerçekleştirmek istiyordu. bunun için daha büyük boyutlarda bir planöre ihtiyaç vardı. hız kesmeden çalışmalarına devam etti. 1853 yılına geldiğimizde ise yeni bir planör üretmeyi başarmıştı. sıra içine oturtacağı kişiyi bulmaya gelmişti. bunun için biraz zorlansa da brompton'da kendisi için çalışan arabacısını ikna etmeyi başardı. ve bir vadide gerçekleştirdiği deneyle içinde arabacısı olan planörünü 900 feet yani yaklaşık 275 metre boyunca uçurdu. bu tarihteki ilk ciddi planör uçuşuydu. bu planörün bir benzeri de şu anda yorkshire havacılık müzesinde sergilenmekte. george cayley 1857 yılında hayatını kaybetti. eşi ise kendisinden üç yıl önce ölmüştü. yaşayan tek oğlu digby cayley ise brompton'un yeni baronu oldu.

    aşağıdaki linkte george cayley'in çalışmaları resimler eşliğinde detaylıca anlatılmış. incelemek isteyenler bakabilir:

    https://www.aerosociety.com/…-time-of-trafalgar.pdf

  • halk otobüsünde kulaklıkla kısık sesle müzik dinlerken, yanımda oturan elemanın beni dürtüp "ezan okunuyor" demesi.

    istifimi bozmadan ortama kulak kabartır gibi yapıp, "evet ezan okunuyor" diyerek kulaklığımı geri taktım.

    yolun geri kalanı boyunca bana yüzünü bile dönmedi. *

  • hava güneşliyse çok doğal olan eylem. insanlar gözlerine güneş gelince rahatsız oluyorlar demek ki.