hesabın var mı? giriş yap

  • şirince köyünün muhtarı ben olsam yarın köyün elektirik şalterlerini ipneliğine kapatırım. ardından da vericen ses efektini ortama gel ondan sonra.

  • türk insanının masalara farklı yaklaştığını gösterir.

    * hazır mobilyalar gibi renklendirici ve tatlandırıcı içermez.

    manyak mısınız olm? masa mı kemiriyonuz evde?

  • babala tv'nin son yayınında "hayatımda akp'nin kapısından geçmedim" diyerek duyar kasan aktrollün kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi olayıdır. aktrollün adı umut nimet ataş.

    link

    ünsal ünlü'nün dediği gibi: "bir siyasal islamcı sizi asla şaşırtmaz. her kabın şeklini alır."

  • kanimca, suc ve cezadaki haliyle, cok ilginc bir ahlak anlayisi olan yazar.

    suc ve cezada, insanlari "napolyonlar" ve "bitler" olarak ayirir; yani tutkulari her turlu degerin ustunde olanlar ve siradan insanlar. raskolnikov siradan bir insan olarak napolyon olmaya kalkisinca, dostoyevski ona ceza olarak vicdan azabini uygun gorur. oysa ki dostoyevski icin kanimca, cok daha feci isler yapmis olan napolyon bir suclu degildir.

    biraz kafa karistirici o yuzden daha fazla ayrintiyi hakediyor bu adamin ahlak sistemi. tekrar edelim, napolyon ve onun gibiler icin bir elestiride bulunmuyor. bunun nedeni de onlari, neden olduklari sefaletlerden sorumlu tutmamasi. zira birini sorumlu tutmak icin onun secim yapmis olmasi lazim, yani ozgur irade sorunu. eger napolyonun kaderinde napolyon olmak varsa, onu suclamak yersiz. onun dogasinda karsi konulmaz bir iktidar istegi vardi, bir deha vardi ve belki de komuta ettigi tum insanlardan daha fazla tutku vardi. iste bu tutku, napolyonun ozuydu ve o da ona gore davrandi. bu tutku ahlakin, dolayisiyla iyinin ve kotunun otesindedir. o, bazi insanlarin ozudur. birisini ozu yuzunden suclamak mumkun mudur?

    tam tersine dostoyevski raskolnikovu suclar ve hatta cezalandirir. neden? cunku o napolyonun aksine dogasina gore yasamamis, aklini kullanarak sacma sapan bir karar vermis ve bu dogasina aykiri gelmis. onun dogasinda insan oldurmek yoktur. bu nokta cok onemli. dostoyevskinin butun eserlerine dikkat edin, o hicbir zaman sucu toplum duzenini bozdugu icin veya baskasinin hakkini yedigi icin kotulememistir. onun icin asil suc, kendine karsi, yani ozune karsi isledigin suctur. suc ve ceza orneginde bu rahatlikla gorulebilir, zira oldurulen kadinlardan hic bahsedilmez. topluma (mesela onlari taniyanlara ve ailelerine) verilmis zararlardan bahsedilmez. onlar bir figurandir. asil zarari raskolnikov kendi ruhuna vermistir. burada inancli bir hiristiyan olmasinin etkisi var sanirim. bu yuzden raskolnikova o kadar kizar ki onu sibiryaya yollar. raskolnikovun ic huzura kavusmasi ancak bir napolyon olmadigini anlamasi ve bundan dogan boslugu sonyaya duydugu sevgiyle doldurmasiyla mumkun olur. (ama yine de ozgurlugunu kaybeder, hatasinin bedeli vardir)

    iste bu da bizi dostoyevskinin, kanimca, gercek felsefesine goturur. yani cogumuz boyle yanilgilara kapilip napolyon olmaya calisiriz ama eger bu tutkular bizim dogamizda mevcut degilse, dogamiza (ruhumuza) karsi geldigimizden oturu suc islemis oluruz. eger vicdaniniz varsa, yani yaptiginizin yanlisligini veya dogrulugunu sorgulamaya basladiginiz an, zaten bir napolyon olmadiginizi kanitlar ve ahlakin alanina girersiniz. bu vicdan muhasebesi sirasinda, mantiksal olarak yaptiginizi hakli bulsaniz bile, sirf bu vicdan muhasebesini yapiyor olmanizdan oturu suclu olabilirsiniz ve eylemleriniz dostoyevski tarafindan iyi ve kotu olarak nitelendirilir. ama o napolyon icin boyle kelimeler kullanmaz, buna hakki olmadigini dusunur. napolyon kendini bile sorgulamiyorken, yani ruhuna, dogasina karsi bir suc islememisken, dostoyevski nasil kalkip onu suclasin? dedigim gibi bunlar donup dolasip onun icin dogru olan gercek suc kavramina geliyor, yani baskasina zarardan oturu ozune zarar.

    kendine karsi suc islemis siradan insanlarin sucun cezasi, cektigimiz vicdan azabidir. bu cok tutarli bicimde yukaridakilerle ortusuyor, zira vicdan azabi kisinin napolyon olmadigini farketmesi ve hayatinin anlamsizlasmasidir. bu yuzden vicdan, imrenilecek bir ozellik veya olmasi zorunlu evrensel bir ahlak kurali degildir. sadece toplumun (napolyon olmayan) alt kesimi icin gecerli. bu azaptan kurtulusumuz ise dostoyevskinin felsefesinin en temel taslarindan biridir, yani insan sevgisi. ancak baskasini sevmekle, anlamsizlasan hayatimiza anlam buluruz.

  • bahse konu görüntü yaklaşık 55 milyon yıl öncesine aittir.

    yani bir başka deyişle tarihin en eski fotoğraflarından biri çekilmiştir.

  • link
    video

    tokayev'in 20 bin kişiyi terörist ilan edip, vur emri vermesi sonrası halk sinmemiş; ve bir kadın protestocu açıklama yapmış:
    "ülkenin en parlak gençleri yurt dışına gitti. niye? çünkü burada hayat yok.
    bizler haydut ya da terörist değil, sadece gösterilere katılan insanlarız.
    kazakistan'da büyüyen tek şey yolsuzluk, ülke nazarbayev ailesinin özel şirketine döndü" demiş.

    ülke ve aile ismini değiştirin. şu cümleler gram sırıtmaz.
    kazakistan'da sokalarda mutlaka provokatörler vardır. ama bu gerçekleri değiştirmez.
    devlet, vatandaşını terörist ilan edemez. devlet, sokaktaki vatandaşını öldüremez.
    devlet, tek kalemde 20 bin insanı terörist ilan edemez. çünkü o 20 bin insanın içinde bir tane bile masum varsa, senin yaptığın terörle mücadele değil; zulüm olur. ki öyle de zaten.
    iktidarın sallanınca hemen terör kelimesinin ardına sığınmak bu coğrafyanın adeti sanırım. keşke bunun yerine o halka kulak verilse. o halk dinlense.
    bildiğini okuyabilirsin. güç ve iktidar senin elinde olabilir.
    lakin bilmelisin ki hiçbir uyku, sonsuza dek değildir.
    umuyorum ki kan çok akmaz. umuyorum ki kazak halkı refah bir hayata kavuşur.
    ama tokayev'in açıklaması ile olayların daha tırmanacağı kesin.
    ve kaybedeceği de kesin.

  • beni en çok etkileyen çocuğuyla olayı izleyen baba oldu. hiç mi beynin yok be adam? insan çocuğuna bunu nasıl izlettirir aklım almıyor.

  • açılın eski pizza ustası konuşuyor:

    2006 yıllarında istanbul'da tatdoy's isimli bir yerde çalışmıştım kadiköyde. hala orası çalışıyor mu bilmiyorum.

    pizzanın hamurunu, sosunu ben yapıyordum. peyniri sucuğu, mısırı fırını derken müşteriye masaya kadar servis ederdim.
    o zaman pizzanın çeşidine göre mozarella, siciliano, porto verde fiyat alınırdı. oysa ki ismine göre değil içindeki malzemeye para alınır ama kazık olacak ya isme göre para alırdık.

    her neyse bir pizzanın orta boy olarak maliyeti en fazla 4 tl' idi. ama bizim aldığımız para 14 tl. yani 3 katı gibi para kazanıyordu iş yeri. 2006 senesinde kazanç-maliyet bu şekildeydi.

    şimdi 2019 senesinde 40 tl'lik bir pizzanın maliyeti en fazla 10 tl. bakın en fazla 10 tl.
    alınan para 40 tl ve yine 3 katı kar.

    sonuç hiç değişmez.