hesabın var mı? giriş yap

  • muhendisim. silikon vadisinde calisiyorum. gunde 7-8 saat temiz uyuyorum. butun is cevrem de benden farkli degil. gunde 9 saatten fazla calisan insan sayisi sirketin yuzde onunun altindadir. herkes mutlu ve bu duzen yillardir boyle isliyor.

    bu zavalli hayatinda bir sik yapamayip sadece seminer veren ve boktan hayat anlayisini gencecik cocuklara enjekte etmeye calisan am beyinli insanlara inanmayin. calismak demek gunde 20 saat aptal aptal is yerinde pineklemek demek degildir. saglikli ve dengeli yasamayan muhendis kaliteli urun uretemez. davar ile muhendis arasinda cok kalin bir cizgi vardir ve davarlar az uyurlar.

  • tv tarihine geçecek sayısız ana tanık olmamızı sağlayacak hayırlı olay. nihat doğan'ın daha ilk programda sürekli renk değiştirdiği için adadaki bukalemunları şerefsizlikle suçlayıp dövmeye kalkışacağını tahmin ediyorum:

    - nihat doğan'ın karşısında renk değiştirilmez. nihat doğan sinemasında ya siyah olursun ya beyaz. açık ol, net ol. az önce kırmızıydın ne oldu? nihat kırmızıyım ben diye dalın üzerinden dil uzatıyordun ne oldu? yeşil mi oldun şimdi şerefsiz?!!! seni var ya... ya var ya... yemin ediyorum seni sinek gibi ezerim (kendini kaybedip bukalemun'u odunla dürtmeye çalışır, mankenler araya girer, bukalemun "ne oluyor lan?" bakışıyla bir süre nihat'a bakıp bir üst dala geçer.)

    böylelikle survivor fragmanındaki denize koşan iguana'nın olayını da çözdüm. hayvanların sezgileri güçlü olur, daha yıllar önceden hissetmiş demek ki hayvan:

    - feridun abi nereye?

    - kaçın lan kaçın nihat doğan geliyor...

  • öncelikle

    (bkz: yeni başlayanlar için aşk)

    - karşınızdaki kişiyi iyice tanımadan ilişkiye başlamayın. tanımak için kendinize süre verin.

    - baştan uzun bir ilişkinin hesabını yapmayın. boş hayaldir. canınız yanar daha sonraları. bu hayal, kendinizi ona daha çok bağlamanıza ve de ayrılıkta daha çok azap çekmenize neden olur. yapmayın.

    - değer olgusunu iyi ayarlayın. yapamayacağınız şeylerin sözünü vermeyin.

    - fazla muhabetten kaçının, tecrübeyle sabittir *. uzun bir ilişki istiyorsanız, yaşanacak şeyleri tüketir bol muhabbet. bundan kaçının derken b.kunu da çıkarmayın.

    - problemin boyutu ne olursa olsun, saklamayın. içinizdekileri dökün, paylaşın. ufak problemler ileride, büyük sorunlara neden olabiliyor.

    - detaylara önem verin. ama kasmayın. bu bazen incelik gibi görünse de bazen çok fazla can sıkabiliyor karşı taraf için.

    - çok masraf yapacaksınız. bi sponsor bulun en iyisi.

    - gözlem yeteneğinizi geliştirin, farkında olabilmek, çok önemlidir bi ilişki için. nasıl gelişir bu yetenek derseniz, bilmiyorum. kelin ilacı olsa hesabı. anladınız.

    - sözlükte yazdığınızı öğrenmesin. kurcalıyor. çok can sıkıyor. tahmin edemezsiniz. sorgu sual falan.

    - dış görünüşe önem vermeyin, sırf çok güzel ya da çok yakışıklı diye bir ilişkiye başlamayın. yüzeysellik pek faydalı değildir.

    - biteceğini bilin. bitmeyen bir ilişki yoktur. evlilik dahi olsa birliktelikte, ölüm ayıracaktır sizi. ayrılığa hep hazırlıklı olun. benden tavsiyedir.*

  • yetmez ama evet! uçaklarda sadece kürtçe, lazca, rumca anonslar yetmez, uçağın motor sesi de kürtçe çıkmalı. itiraz edenlerin hepsi faşist ırkçılardır peşinen söyleyeyim.

    edit: über, ileri demokrat ve demokratik cumhuriyetçi yazarlar abd'nde hispaniklerin ana dil tecrübesini bir öğreniverseler de, biz de artık bu geri zekalı ayrışma başlıklarını okumaktan kurtulsak. unutmadan söyleyeyim; abdullah öcalan dan farklı olarak, kürtçeyi anadilim gibi konuşuyorum.

  • uçaktaki hız göstergelerinin birbirlerini tutmaması durumudur ve tehlikeli bir durumdur. göstergelerin birbirlerini tutmaması durumunda, hangi hızın gerçek hız olduğunu pilot bilemeyebilir ve bu nedenle ''unreliable'' yani aldatıcı tabiri kullanılır. gastiro nickli yazarımızın isteği doğrultusunda bilal'e anlatır gibi anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle hızımızı hangi organlar vasıtası ile belirlediğimizden bahsedelim; birincisi pitot tüpü , ikincisi ise static porttur. bunlara biz pitot statik sistem diyoruz. peki nasıl ölçüyor; hızdan dolayı oluşan hava akımının pitot tüpü'nün ucundaki deliğe yaptığı basınç ile yine aynı tüpün yan yüzeylerinde veya uçağın etrafında bulunan statik basıncı arasındaki farktan yararlanarak hızı ölçüyor/gösteriyor. evet ama hava
    basıncı yüksekliğe ve sıcaklığa bağlı olarak değişiklik gösterdiği için gerçek hızı bulmak zordur. bu nedenle uçaklarda kullanılan dört tür hız vardır;

    ındicated air speed (ias): pitot statik sistemden gelen dinamik ve statik basınç verileri ile hesaplanır. hava hızı hesabında atmosferin deniz seviyesindeki standart yoğunluğunu kullanacak şekilde kalibre edilmiştir… uçak deniz seviyesinden yükseldikçe havanın yoğunluğu önemli ölçüde değişeceğinden ias ile gerçek hava hızı arasındaki fark artacaktır. fakat yine de “ıas”, ses hızına yaklaşmadığı sürece, bir pilot için ana hız referansıdır. kalkış ve iniş esnasında bu değer dikkate alınır, v1 , vr , v2 hızları ''ias'' dikkate alınarak hesaplanır.

    calibrated air speed (cas): bir uçak deniz seviyesinde ve standart atmosfer (ias) şartlarında uçsa dahi, “ias” uçağın havaya göre gerçek hızı değildir… bu “ias” değerinin, gerçek hava hızını göstermesi amacıyla, gösterge ve pozisyon hataları için düzeltilmesi (kalibre edilmesi) gerekir… bu düzeltilmiş hıza, kısaca, “cas” denmektedir… “cas” ve “ias” arasındaki ilişki her uçak tipi için farklıdır. mesela flaplar açıldığı zaman uçağın çevresinde türbülanslı hava akımı oluşacağından cas ve ias arasındaki fark artar.

    true air speed (tas): ''cas'' hızının uçulan ortamdaki hava yoğunluğu ve yükseklik dikkate alınarak hesaplanmış halidir. normal göstergeler ancak deniz seviyesinde ve standart koşullarda gerçek hızı gösterebilirler. tas’ı bulmak için dış hava sıcaklığı ve basınç değerlerini kullanarak bazı tablo ve diyagramlardan yararlanmak gerekir. ancak bilgisayarlı cihazlar ve göstergeler tas değerini bulup direkt olarak gösterebilirler.

    ground speed (gs): uçağın yerdeki gölgesinin yere göre olan hızıdır. bugün mevcut olan gps alıcıları ile ''gs'' doğrudan okunabilmektedir.

    bunların dışında makmetre de vardır. fakat makmetre yolcu uçaklarında bir ikaz göstergesi niteliğinde olup bazılarında yoktur bile. makmetre daha çok muharip uçaklarda kullanılır, çünkü onlar ses hızını aşan hızlara ulaşmaktadırlar. muharip uçaklar iniş,kalkış dışında makmetre'yi esas hız göstergesi olarak dikkate alır.
    ayrıca deyinmekte fayda var, yaklaşık 50 knots hıza kadar ''ias'' işlevsel değildir. bu nedenle yerde iken ''taksi hızı göstergesi'' kullanılabilir lakin her uçakta bulunan birşey değil...

    laf lafı açtı konuyu biraz dağıttım*, bunları öğrendiğimize göre şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim. unreliable airspeed durumu ile nerede karşılaştığımız da çok önemli. kalışta yaşanması bana göre en tehlikelisi, çünkü toparlamak için süreniz kısıtlı. binaenaleyh uçuşun hangi aşamasında karşılaşacağınızı bilemezsiniz. bu durumla karşılaşıldığı anda otomatik pilot ve auto thrust devreden çıkarılarak herşey manuel olarak kumanda edilmelidir, zaten çoğu zaman otomatik pilot kendini atıyor, başının çaresine bak diyor.

    iki farklı durum olabilir; hız ölçüm sistemlerinin tümü veya biri hızınızı olduğundan fazla gösterir/deklare eder, hız ölçüm sistemlerinin tümü veya biri hızınızı olduğundan eksik gösterir/deklare eder.

    örneğin; kalkış yaptıktan hemen sonra 10.000 ft henüz aşılmamışken uçak hızınızı oluğundan düşük göstererek gerekenden fazla güç ister, siz güç verip hızı arttırdıkça gelen veriler hala sapık veriler olur. eğer durumu derhal fark ederseniz çözersiniz ama fark etmek gerçekten zordur. sonunda hızınız çok artar ve overspeed durumuna gelirsiniz ama seyrüsefer pilotu ''stall, stall'' diye bağırıp durur, stall durumundan kurtulmak için uçağın burnunu ezip hızınızı arttırırsınız yani dalış pozisyonu yaparsınız fakat sandığınızın aksine zaten çok hızlısınızdır. bu olaylar zinciri sonucunda toparlamak gittikçe zorlaşır ve kaza/kırım'a kadar gidebilir.

    bir diğer senaryoda yine kalktıktan hemen sonra, uçak hızınızı gerçekte olduğundan daha fazla göstererek overspeed'e girdiğinizi gösterir, uyarı sesleri çıkarıp durur ve sizi tedirgin eder. bunun üzerine hızınızı azaltırsınız fakat hala hızınız çok yüksekmiş gibi gösterir. neticede hızınızı havada tutunamayacak kadar azaltmış olursunuz, yani stall'a düşersiniz.

    velhasılı kelam; senaryolar çoğaltılabilir, çözümler çoğaltılabilir, uçak tiplerine göre değişebilir vs. bu tarz senaryoların tamamı pilotlara verilen simulator eğitimlerinde düzenli olarak denenir. fakat sorunun çözümü için sorunun kaynağını bilmek gerekir. bu vakada sorunun kaynağını tespit etmenin zorluğu bir yana sorunun kaynağının yanlış tespit edilmesi ve tam tersi çözümler yapılması kuvvetle muhtemeldir. bu nedenle pilotların en sevmediği durumların başında unreliable airspeed gelmektedir.

    bunun dışında bir de unreliable altitude (bulunulan yüksekliğin yanlış saptanması veya saptanaması) vardır. ben tatmin olmadım diyenler için unreliable airspeed ve unreliable altitude durumlarının aynı anda yaşanması vardır ki evlerden ırak...

  • oncelikle orhan pamuk'un anlattigi uc ayri donemin diline gosterdigi ozen gercekten cok basarili ve etkileyici. hem ne kendini ne okuyucuyu salak yerine koymadan, bir derdini otekilerin onune koymadan yazmasi, hem de bunu o zaman, o yasta yazmasi onemli geliyor bana. ama edebiyat arastirmacilarina birakiyorum bunu. 2000'lerin ikinci yarisinda ancak 'duyarlilastigimiz' bir suru meseleyi de ta o zaman ta o yasta dile getirilmesi gereken meseleler olarak gormesi, bunlarin uzerine dusunmesi ve bunu yaparken de icinde bulundugu cevreyi ve anlam dunyasini, anlamanin otesinde, asmis ucmus gitmis bir yazar olmasi cok onemli, bunu ilk romaniyla yapmasi cok carpici.

    ama (soz konusu orhan pamuk'sa ama'dan oncesi teferruattir) butun kulliyatini bitirmis bir (sevgili) okuru olarak benim icin onemli iki sey daha soylemek istiyorum. birincisi orhan pamuk romanlarininin icinde tanpinar'in en cok sayfalara sizdigi roman bu bana gore. tanpinar etkisinin en cok goruldugu demedim bilerek. pamuk'un sona dogru torun ahmet'e hissettirdigine benzer birsey benim soylemek istedigim. yaptigi resimlerde goya sevgisinin ortaya cikmasina sevinirken o resimleri goya taklitine donusturmek istememesi gibi. tanpinar'in pamuk'un yazarliginda artik sindirim sistemine karisip bir parcasi olarak yaziya geri donen etkileri benim soyledigim. onun disinda olabilecek her turlu kavgayi ve tartismayi yapmis gibi gorunuyor pamuk zaten. bu roman'nin sahnenin disindakiler ile karsilastirmasi sahane olur gibi geldi bana o yuzden.

    digeri ise su: pamuk cok sevdigim bir romanci olmasina ragmen bir noktada sabrimin sonuna geldim ben, bu kendinden menkul erkek tipinin ic calkantilari, kararsizliklari vs vs cok uzadi ve cok da uzerimize uzerimize gelir oldu. bu meseleyi sevgili yazarimizin kendisine bir soru cevap esnasinda sorulan soruya verdigi acikca 'korkak' ve 'kacamak' cevaptan sonra daha cok dusunur oldum. bir seneden fazla olmus bunu dusunmeye baslayali, demek ki iyice evirip cevirmisim ben bunu, o nedenle de yazmakta beis gormuyorum.

    pamuk'a masumiyet muzesi ile ilgili "neden hic fusun'un dusuncelerini ogrenemiyoruz, neden hic onun aklindan gecenleri, hissettiklerini yazmadiniz" diye bir soru soruldu. bu soru daha onceden de dile gelmisti ve o dile gelislerde yazarimiz orada bulunmadigindan ben kendi kendime sorup bu soruyu, cevap aramistim. ve bence cok da guzel bir cevabi vardi bu sorunun, ustelik pamuk'a yarasir bir bicimde romanin da icine gizlenmisti. bunu sozluge de yazmistim:
    "butun bunlar olurken fusun'un ne dusundugunu bizim dusunmemiz onemli ama anlatilmamasi daha da onemli benim icin. cunku bu bir adamin bir kadina delice asik olusunun, onun her hareketini bir kamera gibi kaydetip kendi kendine oynatmasinin hikayesi. daha da onemlisi romancinin her iki tarafin da aklindan gecenleri bildigi, "o herseyi goren ve bilendir" konumundan feragat edisi. ve yine kemal'in dustugu ve hikayenin sonunu da hazirlayan bir bencillik hikayesinin dile dokulusu:
    "cunku benim dunyamda yasayan ve benim durumuma dusen turk erkeklerinin cogu gibi ben de, delice asik oldugum kadinin aklindan neler gectigini, onun hayallerinin ne oldugunu anlamak yerine, onun hakkinda hayaller kuruyordum yalnizca" (s.280)"

    iste bu son cumle, kemal'in fusun'un aklindan neler gectigini hic dusunmeden kendi hayallerinin buyusune kapilmasi, bu erkek bencilligi, bu tuhaf ruh hali... buydu sebebi. bunun tuhafligi butun roman boyunca dert de oluyordu zaten okura. fusun 'o kadar da modern' olmamasina ragmen gozunu karartiyordu da kemal gordugu dort basi mamur hayale zeval gelmemesinden baska birsey istemiyordu. pamuk'un buna benzer bir cevap vermesini bekledim ben. bu denli ayrintili aciklamadan buraya dogru iteklemesini soruyu sorani. ama ne dedi pamuk?
    "ben bir erkegim, bir erkegin bir kadina asik oldugunda aklindan gecenleri iyi biliyorum, onunda ozdeslesebiliyorum ama bir kadinin aklindan gecenleri bilemem".

    sessiz ev (ki pamuk'un en sevdigim romanlarindan biri) geldi aklima. orda o yasli kadinin aklindan gecen butun huzursuzluklari nasil da anlatiyordu? ya benim adim kirmizi? nasil bir para'nin, bir rengin, daha bir cok seyin dilinden, ruhundan konusuyordu da bir kadinin dilinden konsumayi denemiyordu bile? ama iste aslinda kadinin dilinden, agzindan yazmisti daha once. sorun kadinin dilinden yazmak degil arzu nesnesi kadinin dilinden yazmakti. onun arzularini kendi arzularinin yaninda seslendirebilmekti. basaramadigi, yapamadigi da bu pamuk'un. ve tabii ki yapamamasinin nedeni de hayal edememesi. hayal dunyasi bu kadar kuvvetli bir yazarin, kendisinden yuzyillar once yasanmis seyleri bile hayal edip o kisilerin sozcukleriyle, hisleriyle yazabilen bir yazarin asik olan kadinin agzindan yazamamasi da benim icin bu kendinden menkul erkeklik halinin gostergesi. asik olan degil, asik olunan kadini yazar pamuk. ayni tanpinar'in sahnenin disindakiler'de sabiha'nin agzindan igneyi kendine batirmasi gibi 'siz o sarkilardaki gibi aci cekmek icin seviyorsunuz, mutlu olmak icin degil' diyordu sabiha.

    bu iste pamuk'un kulliyatini okuyup bitirince cok dayanilmaz bir yere geliyor. bu kadar tekrarlanan bu kendinden menkul erkek halini bir 'hal' olarak anlatip anlamasi... bir tane daha boyle pamuk karakterine dayanabilecegimi sanmiyorum. refik'in bencilligine, omeri'in bencilligine, muhittin'in bencilligine dayanabilecegimi sanmiyorum. anlamak zaten istemiyorum.

  • zorlu $ehir $artlarinda kocaman kamyonlar, kendisini kuyrugundan cevirip duvara firlatmak isteyen ilkokul cocuklari arasinda dogan; yurumeyi ogrenen, cop kari$tiran, olecegini anladigi zaman ormanlik bir yere kadar zorla yuruyup kimseye cesedini gostermeyen $ey.. ki$ gunleri yeni parketmi$ arabanin sicak kaportasi uzerinde gozlerini kapatmi$ bir $eyler du$unurken gorebilirsiniz.

    rahat ev $artlarinda yumakla oynarken, radyatorun kenarinda pencerenin pervazinda uyurken, 4 aylik yavru-bodur boyuyla sicak sobayi merakla patiledikten sonra can havliyle bir yerlere ko$tururken de $ahit olabilirsiniz kendisine..

    ku$ avlayayim derken ciktigi direkten inemeyip aglarken de gorulebilir, bahar aylarinin sonlarinda kendisine yeti$meye ugra$an yavrularini gezdirirken de..

    genelde cikarlarinin bilincinde, tek ba$ina olmayi fazlasiyla seven, yakindan takip ettiginizde kendi ki$iligini olu$turup diger turda$larina gore daha 'agresif', 'cikarci', 'oyuncu', 'dost' gibi sifatlar kazanabilen estetik ve kadinsi yaratiklardir.

    gunde 18 saat uyurlar.

  • el yumrugu yemedigi icin kendininkini balyoz zanneden bi cocuk taparin dehsete dusurucu ifadeleri..

    bir psk olarak hicbir zaman cocugunuzu salin cayira sigir gibi buyusun seklinde bir "ozgurluk” ogutu vermedim..

    siz baskalarinin ozgurlugune tecavuz etmediginiz surece ozgursunuz.. bu is hak ihlallerine girerse o zaman bal gibi de haksizsin..

    cocuguna adap edep ogreteceksin.. sen elinden geldigince o cocugu birlikte yasanabilir, topluma entegre bir birey haline getireceksin; digerleri de sana tolerans gosterecek..

    ama yok sen cocugu salacaksin koridora, bi o yana bi bu yana parmak atacak cocuk ve sen de diyeceksin ki ne olacak canim cocuktur..

    baskalarindan bekledigin bu toleransi, madem ki cok elit ve dusunceli birisin sen rahatsiz olanlara gostereceksin sigir..

    bi de demis ki bir yumrukta yere sererdim bilmem ne.. borbo klavyeli seni

    edit: “anne baba olma ayricaligiyla henuz tanisamamis” seklindeki ifadesiyle de ztn ne kadar bos bir kibre sahip oldugunu anliyoruz bu adamin.. ulan kirpinin de inegin de atin da kedinin kopegin de yavrusu var.. dogada herkesin ilk yaptigi isi buyuk bir esermis zannetmen ne buyuk bir sigliktir ya.. ne oldu yani? dunyada ureme problemi vardi da 7 milyar insandan bir siz mi üremeyi basardiniz? madalya taktilar mi? bi plaket falan?