hesabın var mı? giriş yap

  • 9 sene kadar sonra üşenmedim, dinliyorum şu anda. albümün çıktığı tarih te göz önünde bulundurularak diyebilirim ki, hakiketen güzelmiş. canavar gibi beat'ler, ortalamanın bayaa üstünde bi prodüksiyon. sözler bazı şarkılarda haddinden fazla milliyetçi, onu da hoş karşılıyorum, almancı sendromu. o iğrenç hit cartel-cartel bile şu anda guzel geliyo kulaama. belki de 6 saattir matematk calisiorum diyedir. bi de ceza diyolar ya, yıllar once kıralını yapmış adamlar...

  • nil karaibrahimgil'in bir gazetede köşe yazısı yazıyor olması bile tek başına beynimi yakmıştır.

  • ülkede,
    adalet olmadığı için avukatlığın,
    güvenlik olmadığı için polisliğin,
    habercilik olmadığı için gazeteciliğin,
    eğitim sistemi olmadığı için öğretmenliğin pek bir anlamı kalmadı.
    bilim olmadığı için de mühendislik bitiyor.

    hadi herkes imam olsun.

  • bir örneğiyle frankfurt'ta karşılağım insan grubu. oy verme sebebinin eskiye kıyasla türkiye'ye daha fazla uçuş olması ve ucuz olması olduğunu söyledi. "bu mudur yani tek sebebiniz? akp iktidarı sonrası yargının, sağlık sisteminin, eğitim sisteminin çürüdüğünü göremiyor musunuz? gezi'yi duymadınız mı?" diye sorduğumda türkiye'de yaşlıları hariç kimseleri kalmadığından çok gelip gitmediklerini fakat geldikleri zaman gitgide artan gökdelenlerden ve uçuş sayısının bolluğundan etkilendiklerini söyledi. gelmediğiniz, yaşamadığınız bir ülkenin kaderini kötü yönde etkilemekten hiç rahatsız olmuyor musunuz, siz almanya'da rahat yaşayıp tek derdiniz rahat uçmakken insanların her geçen gün daha da araplaşan bir ülkede özgürlük mücadelesi vermesi canınızı sıkmıyor mu diye sorduğumda cevap veremedi. zaten pek de zeki bir şey değildi.

  • flaşbakınla bi 15 yıl öncesine dönelim. sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.

    bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie richin gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.

    11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.

    taa ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.

    zorunlu edit: bazı arkadaşlar suudi dinarı olmaz demiş. arkadaş 12 yaşındaydım aklımda öyle kalmış. 15 yıldır ne suudi arabistan parası gördüm ne gazetelerin ekonomi sayfasını açıp suudi parasını merak ettim. sikimde de değil zaten :) . dinara sokim mustapha'ya bişey olmasın.