hesabın var mı? giriş yap

  • adına açılan başlıklarda ekşi sözlük yazarları tarafından bir ay “çakma aydın” ilan edilen, ertesi ay “her sözüne imza atarımcılarla” dolup taşan tecrübeli bir televizyoncunun son açıklamalarıdır.

    bazı kişiler hitap ettiği kitleyi o kadar iyi tanıyor ki… misal orkun, enes bir şey söylerken youtube izleyicisinin ciğerini nasıl biliyorsa okan da aynı şekilde ekşicilerin ve 30 yaş üstünün hangi görüşlere atlayacağını çok iyi biliyor. ne oldu yine “woow kahraman!”. kusura bakmayın da lafa gelince burada herkes sosyolog, gel gelelim yönlendirilen koyunlardan farkımız yok

    bu adam aylar öncesine kadar tv’de yaptığı programlara influencer’lar konuk ediyor, sohbet ediyor ve “yeni nesil artık bu mecralarda, göz ardı edemeyiz” diye yağlıyordu.

    kral şimdi sert girdiğine göre kendi kemik kitlesine yönelik yeni bir iş yapacak muhtemelen. takdir edilesi bir manipülatör.

  • bu boku yiyen birini bizzat tanıyan, kazandığı paralara şahit olan hatta laf arasında yatırımcı olarak bu işe girmesi teklif edilmiş biri olarak nedenini, nasılını anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle, galericiler bu kadar sıfır arabayı nasıl alıyorlar?

    her otomobil bayisinin ay sonlarında ve yıl sonunda doldurması gereken kota mevcuttur. bu kotalar her zaman doldurulamaz. bu durumda devreye nakit para sahibi galericiler girer ve kotadaki eksikleri tek kalemde satın alırlar.

    bunu yaparken de bayileri birbirine kırdırırlar. şöyle ki;

    x marka y model bir araç düşünelim. piyasada sıfır satış fiyatı 500 bin tl olsun. bayi karının da 100 bin tl olduğunu düşünelim. a bayisinin kotasında 50 adet, b bayisinin elinde yine 50 adet bu araçtan eksik olduğunu düşünelim.

    para sahibi galericimiz (pek tabii bayi ile uzun süreli ilişkileri vardır, bayi çalışanlarına, müdürüne avantalar da verilir) a bayisine gider ve üst üste 50 araç için teklif alır. bu teklif tabii ki daha düşük kârlı olacaktır. a bayisi 50 araç için 22.5 milyon tl ister.

    galericimiz yine ilişkilerinin sağlam olduğu b bayisine gider ve 50 araç için teklif alır. bu teklif 22.5 milyon tl ve üstü ise diğer bayinin daha uyguna verdiğini söyler ve fiyatı kırar. bu, bu şekilde devam eder ve uyduruyorum 2 bayinin de 21 milyon tl'ye düştüğü seviyeye gelir ve galericimiz toplamda 100 adet aracı 42 milyon tl ödeyerek alır.

    bunların genelde para konusunda arka çıkan arkacıları olur. bu kişiler araba alım satın ile alakasız kişilerdir. otel sahibi olur, atadan dededen zengin olur, inşaatçı olur.

    bayi bu işte kotayı doldurduğu için kârlı çıkar. çalışanlar avantalarını alır. bayı kanalında herkes mutlu olur.

    bugün bu işlerin işleyişi için minik bir parantez açmak gerekir: piyasada sıfır araç yokken, bayiler bu kotayı kolayca doldurabilecekken neden halen galericilere satış yapar?

    bunun sebebi yarın öbür gün araç piyasası hız kestiğinde yine bu galerilere muhtaç kalacaklarını bilmek, çalışanların cebine giren avanta ve zahmetsiz stok eritme getirisidir.

    devam edelim...

    bu araçlar eskiden bu şekilde alındıktan hemen sonra sıfır satış fiyatının 15-20 bin tl altına listelenir ve ışık hızında tükenirdi. piyasada sıfır araç olmaması ve bu araçların onlardan kısmen daha ucuz olması ve yine garanti kapsamında olması tercih sebebi olur. galerici 475.000 tl ortalama ile sattı dersek bu araçları 5.5 milyon tl kâr eder. allah bereket versin der geçer. 1 ayda tüketeceği araçlardan %13-15 kâr sağlar. arka çıkan biri varsa parayı yarı yarıya kırışır yine de güzel para kaldırır.

    buraya bir parantez daha açıyoruz. son 1-2 yıldır bayiler müşterilerin ayaklanması, konunun sosyal medya ve haber kanallarında çok gündeme gelmesinden dolayı yeni bir kural getirmişlerdi bu uygulamaya. o kural şudur:

    bu yöntemle satılan araçlar galericiler tarafından 6 ay boyunca satılmayacaktır.

    bunun galericiye parasını daha uzun süre bağlı tutmasından başka zararı yoktur ancak bu da zarar değil kâr getirir. nasıl mı?

    şöyle; galerici satın aldığı 100 aracı satamayacağı için 6 ay boyunca kiraya veriri. genelde 6 aylık kontratlar ile bazen de aylık olarak kiraya verir. araçlar çalışır, para kazandırır.

    ülke ekonomisi bombok olduğu için bu araçlar kullanılırken değer kaybetmez, aksine değer kazanır. sıfır fiyatı ile beraber ikinci eli de yükselir. kontratı biten araçlar yine en az 475 bin tl'den satışa çıkar ve ikinci el haliyle bile bu paraya satılır.

    paranın bağlı kalmasının getirisi araçlardan gelen kira bedelidir. örnekleri ve sayıları çok yüzeysel verdim. 500 bin bandındaki bir aracın aylık kirası nedir, ne değildir hesaplama gereği görmüyorum. ancak işleyiş bu şekilde oluyor. o nedenle araç sayısı ve fiyatlarına pek takılmaya gerek yoktur.

    hızlıca araçları eritmek isteyen fiyatı daha da düşük tutar. daha çok kâr etmek isteyen parasının bağlı kalmasını umursamayanlar daha yüksek fiyat daha yüksek tutar. yine paranın bağlı kalmasını umursamayan bir başkası aracı kiraya vermez sıfır kilometre olarak bekletir.

    sonuçta kaybeden hep halk olur. bayiler kazanır, galeriler kazanır. müşteriler eskiden biraz daha uyguna sıfır araç alırken bugün kaybeder.

    bu sistemin bir ayağı da devlettir. onun bu olaya pek bir şikayeti olmaz. bayinin satamadığı araçlar üst üste galeri tarafından alınınca devlet normal düzeninde vergilerini toplar.

    bu araçlar satılana kadar motorlu taşıtlar vergisini işletir. kiraya verilirse kira bedelinden vergisini alır. araçlar tekrar el değiştirirken tekrar satış sırasındaki vergi ve harçlarını toplar. bu nedenle de devlet bu işe hiç karışmadan kazanan tek taraf olur.

    bu işlerin hiçbiri bence etik değildir ancak tamamen yasaldır. sonucunda da türkiye'deki gibi ucube bir ikinci el otomobil piyasası oluşur. sıfır araç bulunmaz, ikinci el araçlar sıfırından daha pahalıya satılır...

  • iç anadolu yobazı bu ülkedeki gericiliğin esas kaynağıdır, bu yobazların zihni tarafından ele geçirilmiş şehirlerde hayat akmaz, durur, yıllarca hep aynı şekilde durur. binalar değişir, yollar değişir, cep telefonları değişir ama onlar değişmez ve hayatlarını değiştirmez, üç dört kuşak sonra bile aynı bireyleri üretir ve yobazlıkları sanki genlerindedir, nesilden nesile bozulmadan aktarılır.
    ben bir iç anadoluluyum ve rahatlıkla söyleyebilirim bu ülkenin karanlığını iç anadolu yobazı üretir.

  • ben bir anne olarak dün çok ağladım.

    marketten aylık alışveriş yapıyoruz. biz aldıklarımızı paketlerken arkamıza bir kadın geldi kucağında bebeği ile, bir şeyler konuştu duyamadım da, o an odaklanamadım poşetlerle uğraştığım için. gitti.

    çıkışta paketlerle servise bindik bekliyoruz. aynı kadını gördüm uzaktan kesiyorum, bebek maksimum 5-6 aylık. sürekli ağlıyor. kadın hoplatıyor, zıplatıyor kucağında sallayıp sakinleştirmeye çalışıyor. eşime "2 tane süt alalım da verelim" dedim. kadının bir talebi olmadığı için yanlış anlayabilir diye düşündük almadık.

    hala servisi bekliyoruz, hala kadını kesiyorum. çocuk sürekli ağlıyor. kadın susturamadı. bu sefer yoldan geçenlere "abla bakar mısınız? para istemiyorum lütfen bakın" demeye başlayınca fırladım gittim yanına.

    bebeğin biberonu cammış. elinden düşürmüş kırılmış sabah. akşam 8 den bahsediyorum bu arada. çocuk sabahtan beri aç. marketten biberon alıp geri bırakmış parası yetmediği için. öyle mahçup ki.

    biberon 30 tl. 30. 1 paket sigara parası. lanet olsun 30 tl.

    yanıma aldım gittik biberonu aldık, mama içiyor mu dedim, mama da alayım diye. alamıyoruz abla dedi. alışmasın dedi.

    bebek. alışmasın. kalbimi acıtıyor.

    mama alayım dedim, burada bulamam sıcak su dedi. süt veriyorum dedi.

    2 kutu laktozsuz süt, bir tane de biberon aldım.

    allah'ım o çocuk boncuk gibi. kapkara saçlar kapkara gözler. bir de güleç.

    "ya senin karnın mı acıktı yavruuum" diyorum gülerek, o da kıkır kıkır gülüyor. dişi bile yok. dünyadan haberi yok. karnı aç ama gülüyor.

    bir çorabı mavi, bir çorabı turuncu.

    adı paşa.

    cok cok emdi sütü, kurban olurum.

    paşa, paşalar gibi ömrün olsun.

    annesi ben giderken arkamdan "senin kızını da allah bağışlasın, yavrularımız açlık ne bilmesin, çok teşekkür ederim" dedi.

    yavrularımız açlık ne bilmesin gerçekten de.

    bir anneyi 30 liralık biberon, bir bebeğin zaruri ihtiyacı olan süt/mama için iki büklüm yollarda dilenmeyi reva gören insanlar da yerin dibine batsın.

    paranız da batsın, pulunuz da, aç gözlülüğünüz de.

    ben de anneyim. çok kanıma dokundu. gerçekten çok ağladım. servise bindim, eve gelene kadar ağladım. kızıma baktım. ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. paşa, çok şanslı ol dilerim ki. hiç aç kalmayacak kadar şanslı ol bebeğim.

  • evet uyuyoruz. yapıyoruz bu terbiyesizliği. elimizden gelse daha da uyuruz. 2 saat yapabildiysek 4 saate, 4 saat yapabildiysek 6 saate hasretiz. çünkü ertesi gün ruh gibi olabiliyor insan. karşısındaki hastanın dediğini anlamayabiliyor, derdini dinleyemeyebiliyor. buna kızanlara da kızardım eskiden ama geçen akşam "gece 12de mi gideceksin eve?" dedi bir hasta ninem. "hayır" dedim. "sabah mı gideceksin?" dedi. "hayır teyzecim" dedim, "yarın akşam 5te.." "oy kuzum, uyusan bari biraz" dedi. bisssürü de dua etti. bunu nefes alamayan koahlı bir hasta yaptı. o teyze onu dedi ya, ipimde değilsiniz ibişler. ne siz ne uykusuzluk, yorgunluk.

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25419697/

  • bir ürün düşünün ki, üretildiği ülkede reklamı yapılamayıp başka bir ülkede reklamı yapılmaktadır.

    ne tuhaf değil mi? vay rakıcı almanlar vay..!

    önemli not: türkiye'de ilk rakı fabrikası, 1901 yılında 2. abdülhamit zamanında kurulup faaliyete geçmiştir. "deniz kızı rakısı" ve "üzüm kızı rakısı" olarak iki ayrı marka ile.

  • bağlantısı da usb yerine yuvarlak pinli şekilde olursa, usbyi ters takma vs gibi sorunlar ortadan kalkar. tabi o bağlantı soketine yön belirteci koymak şart, yoksa pinler yamulabilir.

    hatta klavye de aynı şekilde olursa, birine farklı renk yapmak karışmasını engeller. misal yeşil ve mor renkler ayırt edici olabilir.

  • japonlar : " biri yapabiliyorsa, ben de yapabilirim. hiç kimse yapamıyosa, ben yapmalıyım. "

    türkler : " biri yapabiliyorsa ben neden yapayım. hiç kimse yapamıyorsa, ben nasıl yapayım. "