hesabın var mı? giriş yap

  • doğuştan yahut sonradan meydana gelen bazı hastalıklar neticesinde kişinin boyunun normalden çok daha kısa olması, büyümesinin durmasıdır cücelik.
    muhtemelen çoğumuz bu insanlardan en az birini görmüşüzdür. günümüzde bu onlar için artık pek sorun olmasa da tarihte çoğu sıkıntılarla karşılaşmışlar, mitleştirilmişler ve de az da olsa yararını görmüşlerdir.

    tolkien'in orta dünyası'nda cüceler bir ırkı temsil ederler. aslında bu bir nevi doğrudur. avustralya yerlilerinden olan aborjinler'in bir kolu da tamamen cücelerden oluşmaktadır.
    yine afrika yerlilerinden pigmeler ki bu yunanca " cüce " anlamına gelmektedir, hâlâ yaşamaktadırlar. onlara bu ismi avrupalılar vermiştir.
    yani kalıtımsal şekilde var olmuş cüce ırklar olduğunu söyleyebiliriz gerçekte de.

    cüceler, antik mısır döneminden beri bilindiği kadarıyla her zaman hükümdârların yanında yer bulmuşlardır onların hizmetkârı olarak.
    özellikle roma sarayları kadın ve erkek cücelerle dolup taşmakta imiş. bir nevi köle gibi alınıp satılan cüceler daha sonraları burjuva sınıfı tarafından da satın alınmış ve evlerde hizmetçilik yapmışlardır.

    osmanlı imparatorluğu da cüceler konusunda aynı tutumu göstermiş, padişahların yanında yahut haremde bulunan cüceler çeşitli hizmetlerde kullanılmış, eğlencelerde sahne almışlardır.
    esasen saray ahâlîsini eğlendirmektir birincil görevleri. haremde görev alanlar ise hadım edilmişlerdir.
    osmanlı'ya ait çizimlerde gördüğümüz cüce tasvirlerinde cücelerin başlarında kadirî külahı
    bulunmaktadır.

    ortaçağ avrupa'sında ise cüceler uğursuzluk sembolü olarak görülmüşler ve çoğunlukla aileleri tarafından dışlanmışlardır. bu sebeple birçok cüce, köle olarak hanlara, gemilere vs. satılmakta imiş.

    germen mitolojisinde yaratılan ilk dev olan ymir öldükten sonra cesedindeki kurtçuklardan geldiğine inanılan cüceler yine bu mitolojide çok zeki varlıklar olarak tanımlanırlar.

    cücelerin madencilikle özdeşletirilmesi de iskandinav mitolojisi kaynaklıdır. yine bu mitolojiye göre cüceler asla sakallarını kesmezler.

    yunan mitolojisinde ise pigmeler diye bahsedilen cüceler, okeanos nehri'nin kıyısında yaşayan siyah tenli bir ırktır.

    cücelerin en çok yüceltildiği mitoloji ise japon mitolojisidir. bu mitolojide adı geçen sukunabiko bir cüce tanrıdır!

    türk mitolojisinde ise eçene adıyla anılan cüceler, herhangi bir ırkı ya da kavmi temsil etmezler. lâkin genellikle cehennemde görevlendirilmiş şekilde bulurlar kendilerini.

    masallarda ise " iyi " olarak görülür her daim cüceler. bu, masalların ruhuna uygun olarak kabul edilebilir.

    kurtuluş savaşı'na katılan hatta atatürk'ün sofrasına dahi oturan cüce ve yüce insan ali şamil güler ise şüphesiz unutulmaz bir isimdir cüceler ve dahi türk milleti adına.

    doğu cephesi'ne teftişe giden enver paşa'ya " hediye " olarak verilen ali şamil, daha sonra vahdettin'in kızı ulviye sultan'a soytarılık etsin diye saraya verilir. ( burada soytarı kelimesi bir hakaret değildir! )

    daha sonra milli mücadele başlar ve ali şamil, bir paşa ile birlikte kılık değiştirerek sakarya'ya, atatürk'ün yanına gelir.
    bu cesur cüceyi tanımak isteyen mustafa kemal, onu yemeğe davet eder.
    kendisine bir masa başı görev verilse de o bir asker kıyafeti diktirir ve cepheye gider.
    nitekim bağımsızlığımızda kendisi de pay sahibi olan bu dev yürekli adam soyadı kanunu ile birlikte kendisine " güler " soyadını seçer!
    izmir'de bir süre memurluk yapan ali şamil güler burada vefat eder.

    ruhu şâd olsun.

  • tweet altındaki bir yorum; "sikko şarkılarınla yarım saat sahneye çıkıp 100 binlerce lira alan sensin mq öde bi zahmet"

  • son zamanlarda özellikle facebook'ta türemiş varlıklardır.

    profilini incelediğinizde bayrak, kuran, tayyip falan vardır ama arkadaş listesi slav hatunlarla doludur. bir boktan çakmaz, okumayı bile bilmez. düşmanı israil'dir.

    edit: başlık ilkokul mezunu değil, solculara vatan haini diyen ilkokul mezunu. yani burada ilkokul mezunu olmasına değil yaptığı harekete benim tepkim. yoksa herkes okuyacak diye birşey yok, ama bilip bilmediği şeyler üzerine başkalarına vatan haini etiketini yapıştıramaz.

  • kendisine kilo vermesini ve verdiği kilolar karşılığında ilkyardım çantası ile yangın söndürücüyü arabaya yeniden koymasını tavsiye ediyorum.

  • istanbul ahl'den yurtdışına gitmek üzere havalanındayım. sırada hemen önümde kara çarşaflı bir kadın ve bir adam, kabindeki polisle aralarında bişeyler oluyor, konuşmalar falan, neyse sonra geçiyorlar. sıra bende pasaportu uzatıyorum.
    kabindeki memur başlıyor söylenmeye.
    - heryerini kapatmış sadece gözleri var, yüzünü görmem lazım, kontrol için, uğraştırdılar bir sürü.
    - açtı mı sonra?
    - müslim falan bişeyler dedi, e ben de müslümanım dedim, açtı sonra.
    - nerelilermiş?
    - türkmenistan*, ya ben çok meraklıyım sanki senin karının yüzünü görmeye. zaten buradan ne ruslar, ne ukraynalılar geçiyor!!!!
    - ee evet siz de haklısınız tabi.

  • mevzu bahis havuz bir yuzme havuzu degil, sus havuzudur. dekorasyon amaci ile yapilmistir. (icinde sandal sefasi yapmak da pek tabii mumkundur)
    yuzmek icin ideal olan asil havuz sarayin icindedir ve hemen basucunda sultan abdulaziz'in heykeli bulunmaktadir. (arkadas umarim ona da goz dikmez)

    ekleme: kopruden gecerken oyle bakip, derin dusuncelere daldiginiz yerleri ziyaret edin. beylerbeyi sarayi gercekten cok guzeldir. sonra belki iskeleye kadar yuruyup caminin yaninda bir bardak cay icersiniz. ama lutfen orda da 'simdi bu adam gunde bilmemkac bardak cay satsa' diye dusunmeyin, manzaranin keyfini cikarin.

  • hayatın kendisini şaşırtmasına izin vermeyen adamdır.
    uçan inek mi gördü? uçsun abi, bana zararı olmadığı müddetçe uçsun, der ve yürüyüp gider.

  • aman zaten zararlı, içmeyiverin diyenler için şimdiden gelsin: allah sizin de belanızı versin!

    insanların iki gram keyfi vardı, o da kalmadı.

  • daha vahimi yaşanmıştır.

    geçen güz 600 yataklı bir askeri hastanede ölümün kıyısında yatmaktaydım. ızdırap içindeki günlerin birinde hemşire kolumdaki serumu değiştirip az sonra doktorun geleceğini söylemişti ve bunu önemsememiştim. bir perişan akşamüstü ailemi, sağlığımı ve hürriyetimi özleyerek hastanedeki odamın penceresinden bahçedeki çam ağaçlarını seyre dalmıştım. birden doktorum yanı başımda beliriverdi. üstelik çok uzun süredir beklediğim bir mucizeyle birlikte..

    bulunduğum odaya giren genç bayan teğmen, çocukluk aşkımdı. evet başkası olamazdı, yıllar önce gata'da okuduğunu duymuştum. o'nu gördüğüm an çok güçlü bir sevinç akımı, tarifsiz bir mutluluk olup dolandı damarlarımda. mahallemden ortaokul yıllarında büyük bir üzünçle ayrıldığında ben o üzüncün belki de kat ve kat fazlasını yıllarca ruhuma çarmıhlamıştım. büyüyüp tabip ve komutan olan, seneler boyu gizli merakıma ve ara sıra bıçak gibi saplanan hasretime konu olmuş bir kızdı. fakat kızın subay üniforması giymiş, yaşlanmış, eğitilmiş hali bir an için gözlerinde bir ışık belirse de ciddiyetini takınırak sordu: "asker! rütben ve birliğin?"

    "tankçı çavuş x antalya. 5. kolordu komutanlığı ulaş garnizonu keşif taburu 1. bölük. emredin komutanım!"

    karşımdaki tabip teğmenin gözleri yıllar önce tanıyıp sevdiğim küçük kızınkiyle kesnlikle aynı elaydı. lakin sanırım gülmeyi epeydir unutmuş bir soğukluktaydı. ismimi, memleketimi söylemişken neyden çekinip de konuşmamış, geçmiş masum ve güzel günlerin hatırına niçin bir şeyler anlatmamıştı, anlayamadım. kesif bir düş kırıklığı duyumsadım. emreden sorgusundan sonra, sayrılı bedenimin yanı sıra bilincim ve duygularım da yıkıktı..

    yakınlığı, ilgiyi ve şevkati zaten belki pek fazla ummamıştım. ama yok sayılmak, kendisini hiç tanımamışımcasına umursanmamak neyin yaptırımıydı?

    elbette hemingway'in silahlara veda'sındaki gibi bir romantizm ve yaşama direnci asla söz konusu olmasındı, buna razıydım. ama böylesi bir red ve inkar bana çok ağırdı, bunu hakedecek ne yapmıştım?... 10 küsur yıl evvel sarılıp ağlaşarak vedalaştığımız kız, beni tanımamıştı. varlığımı zerre umursamamıştı. üstelik sır olmuş ve yaşlanmamla büyümemiş düşlerime karşın...

    zaman geçti. artık fiziken iyileşmiştim. fakat taburcu hattâ terhis olsam da aklım hep o soğuk hastane odasına mıhlıydı. etrafında askerlerin nöbet tuttuğu hastaneyi çevreleyen o dikenli tellere; çocukluğumun sonlarından ilk gençliğime uzanmış ve o güne kadar tümden ölmemiş hayallerim takılı kaldı. kurtaramadım...

  • hani bu takimi niye seviyorsunuz diye soruyorlar ya ben size dunku kasimpasa macindan bir kare aktarayim belki anlamaniza yardimci olurum:

    serdar kurtulus dunku hareketinden sonra kirmizi karti gordugu anda olcay sahan serdar kurtulus' a giderek burada bu hareket yapilir mi diyerek sordu ve kimse hakeme itiraz etmedi. tolga kaleden cikarak hakeme dogru gitti hakem kendisini gelme gelme diyerek uyardi. tolga oldugu yerde durdu. hakeme kaptanlik pazubandini gosterdi ve ben bu takimin kaptaniyim dedi. hakem bunun uzerine gel diyerek kendisini cagirdi.

    mac sonunda olcay sahan roportajinda mahcup bir ifadeyle tolga abi'ye bu macta gol yedirmedigimiz icin cok mutluyuz diyor ya orada cok mutlu oluyoruz biz.

    varsin sampiyon olmasin ama bu degerlerinden de vazgecmesin.

    bu takimin pacalarindan efendilik akiyor. biz bu efendiligi ve mulayimligi seviyoruz iste.