hesabın var mı? giriş yap

  • ulan bir de şikayetçi olan adamı haksız bulmuşlar.

    bunun gibi tipler işte bir kaç sene sonra haberlerde gördüğünüz tecavüz, taciz haberlerinin sanığı oluyorlar. bir insanın itibarını kazanması seneler alıyor ve çoğu meslek dalında bu itibar hem yeteneğinden hem de çalışma hevesinden daha önemli görülüyor. adam ay geçmiş üzerinden ulaşmaya çalışmış, çocuk geri yazınca da velisini istemiş. haksız bir durum yok ortada. az bile yapmışsın.

  • filmin yarısında çıktım. bir sonraki seansın ikinci yarısında girdim filmi bitirdim. neden mi böyle yaptım çünkü amcam sinemanın sahibi. kafama göre istediğim filme giriyom çıkıyom.

  • kişiye göre değişiyor bu sorular. ben mesela tarih coğrafya sorularında zorlanıyorum ama matematiğim iyi, 50 net çıkarırım gibime geliyor.

  • iki kişi boğuşurken patlayan silah sonucunda iki tarafın da birden gözlerini faltaşı gibi açması ve kimin öldüğünün anlaşılması için bir sonraki bölümün bekletilmesi.

  • istanbul'da işle ev arası mesafeyi yürüyerek kateden şanslı azınlıktanım. kışın biraz zor oluyor ama alıştım.
    annemle babamın haklı telkinlere rağmen kahvaltı yapmadan evden çıkmayı tercih ediyorum, hem uyku daha tatlı geldiğinden hem de sabah uyanır uyanmaz yemek yeme fikrini bir türlü benimseyemediğimden.
    evden kahvaltısız çıktığım için her gün aynı pastaneden iki tane peynirli poğaça alıyorum. midem ezilmeye başladığında yemek için.
    pstanedeki çalışan kızlar birkaç kez değişti. sonuncu epeydir duruyor. her gün aynı şeyi alınca beni kapıda gördüğü an hazırlıyor poğaçaları sağolsun.

    bir gün, klasik "günaydın" "kolay gelsin" "hayırlı işler" vb diyaloglar dışına çıktık:

    "abla sen kaçıncı sınıfa kadar okudun?" diye sordu.
    "neden" dedim.
    "hiiç, merak ettim" dedi.

    meğer okutmamış ailesi mihriban'ı. ilkokul 4 sınıfa başladığı senenin ilk döneminde okuldan alıp çalıştırmaya başlamışlar. evin yemek, temizlik işleri de ona aitmiş. ama bir yerlerden 'dışardan bitirme' diye bir şey duymuş. bilgim varsa yardımcı olabilir miymişim, çünkü işten pek vakti kalmıyormuş soruşturmak için. zaten nereye sorması gerektiğini de bilmiyormuş. hem diploması olursa daha iyi bir iş bulabilirmiş, öyle demişler.

    -----------------
    hayatınızda kaç kişi size "kaçıncı sınıfa kadar okudun" diye sordu.
    -----------------

    olayın güzel kısmı doğru kişiye sormuş olması. belediyenin ilgili birim başkan danışmasıyla çalışıyorum. hemen anlattım kendisine durumu. ertesi gün görevli arkadaşlar pastaneye gidip mihribanla tanıştılar. işten arta kalan zamanlarında ders çalıştırdılar. diğerleri kolaymış ama matematik biraz zormuş, öyle dedi mihriban.
    girdiği tüm sınavlardan en yüksek notu o aldı.
    geçme notu 45 iken 60 aldığı için üzüldü. (sınıfta alınan en yüksek not 60 bu arada)

    ailesi hoşlanmamış, öyle ders çalışmalardan sınavlara girmelerden, izin vermemişler, önünü kesmişler ama kafa tutmuş, kavga etmiş. bazı sabahlar gözleri dolu dolu oluyordu, ama soramıyordum..

    velhasıl, geçen hafta ilkokul diplomasını aldı mihriban. yüzünde kocaman bi gülümsemeyle, her günkü iki poğaçamı almaya gittiğimde söyledi. şimdi sıra orta okuldaymış. daha da zorlanacağının farkındaymış ama yapacakmış.

    aferin sana. ben de inanıyorum yapacağına.

    seneler sonra editi: mihribanla iletişimimiz kesildi maalesef. en son iki çocuk annesiydi. yolu, bahtı açık olur umarım.

  • teknik olarak abiyi değil oyunu izliyorsunuz tabi. yani şimdi yaşınız küçük 7-8 falan. bilgisyardan ve oyunlardan pek bi bok anlamıyorsunuz, anlasanız bile abiden dolayı size sıra gelmiyor. siz de yanına usulcana sandalye çekip izlemeye koyuluyorsunuz. böyle zor yerlerde heyecanlanmalar, gerektiği vakit co-pilotluk yapıp abiyi oyundaki olası tehlikelere karşı uyarmalar.. sağdan adam geliyor dikkat et tarzında efendime söyliyim.. işte böyle yani..

  • biri inancı gereği kapanmayı seçmişken öbürü istediği gibi giyinmeyi seçmiştir kimseye de bir şey söyleme hakkı vermez bu seçimler.

    iki tarafın da yobazları eleştiriye başlamışlar yine.

  • yüzyıllardır sadece "birtakım insanların maddeleri altına çevirme çabası" olarak görülüp sadece bu haliyle bile değer bulamamış ilim. oysa simya, iç değeri, anlamı olarak aslında o kadar büyük bir öneme sahip ki...

    simya, maddenin bütün kir ve paslarından arınması ve en mükemmel haline yani altına dönmesini amaçlar. bir de felsefe taşı olayı var ki bu taş da maddeyi altına çevirebilecek bi taş. bu nedenle de simyanın en önemli unsuru haline geliyor.

    "peki neden simya sadece felsefe taşı ve maddeyi arıtarak altına çevirme işi ile ilgileniyor?" derseniz size buruk fakat bi o kadar da sert bakışlarımı atar ve derim ki "maddenin altına dönüşmesini bir nevi sembol olarak değerlendirebilirsiniz. maddenin arıtılması işlemini insana uyarlarasak eğer insan ruhu ve bedeni hastalıklarından, tüm kiri ve pasından arınır. bakın, felsefe taşı maddeyi altına çevirecek öze sahip ve bu öz, bu iksir insanı ölümsüzleştirir. tamamen arınmış bir ruhla ölümsüzleşmek demek, tanrı'ya ulaşmak demektir. bakın, işte bu anda simya çok önemli oluyor zira gelmiş geçmiş tüm din ve öğretilerin temelindeki amaca ulaşıyoruz; tanrı'ya ulaşmak! insan ruhunun içindeki tanrısal töze kavuşmak!"
    çok basit aslında. madde, insanı; altın, arınmış ruh ve bedeni; felsefe taşı da arınmaya giden süreci, arınma bilgisini temsil ediyor.

    sonuç olarak simya, sadece içinde barındırdığı anlamı itibariyle bile değer görmesi gerekiyorken, umursanmıyor. 21. yüzyılda hala muskalara, fallara, yükselen burcun etkilerine inanan insanlar simyayı görmezden geliyorlar ve onlarla oyalanıyorlar. bırakın elinizdeki bu oyuncakları diye bağırıp hepsine tekme atmak istiyorum.

    "visita interiora terræ rectificando invenies occultum lapidem." *

  • ekşi sözlük'te günün talihlisi. şimdi 3233512361064 yazar arka arkaya sabah kadar onu komik bulmadıklarını yazacaklar. aynı tanımın 1001 haline şahit olacağız ahali. hazır mıyız?

    (bkz: lets go)