hesabın var mı? giriş yap

  • bir kaç gün önce, mesaj atmayı öğrenmeye çalışan babamdan gelen ve bir kaç dakika hareketsiz durup uzaklara dalmama neden olan mesaj şöyledir.

    " kizim, ben baban.
    bu bir mesajdir.
    cevap yazma.
    istersen yaz. "

  • dayının tekstil sektöründe olması ve alüminyum folyodan takım elbise giymesi tekstil ürünlerinin durumunun ne kadar vahim olduğunun göstergesi aq.

  • olmasi gereken cocugun ailesinin mahcup olup ödemeyi teklif etmesiydi. tv sahibi de olur mu öyle sey deyip reddetse de ailenin israrci olup ödemesi gerekirdi. prosedür böyle isler. eger cocugun ailesinden hicbir reaksiyon gelmedi ise ayıp etmiş ve bu yüzden tv sahibinin bunu istemesi bence normal.

  • türkiyenin en ünlü cildiye doktorudur.

    doktorluk kimliğini sadece teşhis ve tedavi için ilaç yazarken kullanan biriydi. doktorluğun getirdiği egoyu, kibri, havayı asla kendisinde göremezdik adeta bir dost bir arkadaş gibi davranarak hastalari ile ilgilendirdi.

    bir çok doktorda bulamadığı şifayı bu adamda bulan çok tanıdığım oldu. her zaman tek öneririm kolsuz olurdu. son zamanlarda sağlığından ötürü mesleğini yapamıyor ve başka doktor arkadaşlarına yönlendiriyordu demek ki ciddi bi rahatsızlığı vardı.

    bir daha onun gibi harika bir doktor taniyacağima emin değilim. allah rahmet eylesin.

  • (bkz: harry kane)

    tottenham hotspur fc oyuncusudur.

    hızlı okuduğunuzda hurricane " = kasırga " manasına gelir. ailesini tebrik ediyorum.

  • 2 yıldır beraberdik. evlenme kararı almıştık. evlilik teklifi için tek taşını bile almış, teklif edeceğim günü bekliyordum. bu arada çeyiz düzmeye de başlamıştık. beyaz eşya seçiyor, ev bakıyorduk. onu terk ettiğim gün, ailelerin tanışmasına gün saymaya başlamıştık.

    bu arada pandemi denen lanet çıktı* esnafım ben. işlerim bozuldu. kapanmalar zorlamaya başladı beni. günün yarısı dükkan kapalı, haftasonu kapalı derken mali dengem bozuldu. kiralar birikti, kartlar patlamaya başladı, krediler çekildi vs derken haliyle her günüm şikayetle geçmeye başladı. seviyorum ya, evleneceğiz ya. sevdiğim kadına dert yanıyorum haliyle. başka kime yanayım? yine dert yandığım bir gece bana " ehh yeter ya her akşam şikayet" dedi. canım öyle bir yandı ki...*

    sonra şunu fark ettim. evleneceğiz. idareli olmalıyız. benim de işlerim çok ama çok kötü olmaya başladı. buna rağmen evliliğe dair bir şeyler yapmaya çabalıyorum. yediğimi içtiğimi kısıyorum falan. yine de gel diyor gidiyorum, yap diyor yapıyorum. özledim diyor o işsizlikte dükkanı kapatıp gidiyorum. gak deyince et, guk deyince su hikayesi gibi. sonra fark ettim ki ben bu haldeyken müstakbel eş adayım tredyoldan alışveriş yapma derdinde. hiç yokmuş gibi 40. botunu, 50. montunu falan alıyor. alışveriş konusunda çılgın. öyle böyle değil. durumları da çok iyi, rahat yani. kendi rahatlığından ödün vermeyecek kadar rahat hem de. ama birden kafamda şimşek çaktı ya da geleceği gördüm diyebilirim. biz evleneceğiz ve bu hengamede benim işlerim çok kötüyken o kendine üst baş alma derdinde. müşterek hayat için köşeye bir şeyler koyması gerekirken o, hediye olarak istediği botu o anlık alamamam ve tükenmesi neticesinde alamadığım botu, satışa tekrar çıkar çıkmaz alma peşinde.*

    kafama gelecek kaygısı girdi bir kere. en son bana ilişkimizin başında söz verdiği bir şeyi yapmaya kalkması ve benim bana söz verdiğini bu nedenle iznim olmadığını söylemem üzerine kızıp, küfredip yüzüme telefon kapaması son darbe oldu.e sen söz vermiştin? *

    bu 3 olay sadece 1 ay içinde oldu ve ben ayrıldım. arkama da bakmadım. o, onu ne kadar çok sevsem de benim açımdan doğru kişi değildi. evlilik gibi ciddi bir olaya onunla birlikte gidilmeyeceğini gördüm. doğru ya da yanlış bilmem ama benim doğrum buydu ve ne kadar doğru bir karar verdiğime eminim artık.

    şimdi bunları niye yazdım? kimseye anlatmadım çünkü. soranlara olmadı dedim geçtim. bitmiş olsa da kimse onun için farklı düşünsün istemedim. sadece ona gerekçeleri söyledim o da bahane dedi. haklıydı belki. onun bahane olarak gördüğü şeyler hayatın ta kendisiydi ve evlilik konusunda beni karamsarlığa itti.

    şimdi buraya rahat rahat yazıyorum çünkü aradan aylarrrrr geçti biteli. ilişki biteli olduğu kadar bende de bitti. çok uzun zamandır haberim yok. ne yaptı ne etti takip etmeyi, okumayı, görmeyi bıraktım. ölse haberim olmaz. ama çok içimde kalmıştı. birilerine anlatmam lazımdı. sözlük de bunun için var değil mi? hiçbir his olmadan rahat rahat içi dökmek için. zaten onunla ilgili yazmıyorum. yok hükmünde benim için. bir kez yazayım içimde kalanı paylaşayım, içimdeki aksın gitsin istedim.

    debe editi: debeye girmesine şaşırdım entarimin. kendi halimde içimi dökmüştüm oysa. yine de destek ve hakveriş mesajlarınız için teşekkür ederim. hepsini okuyorum.

    edit 2: inanılmaz şaşkınım gerçekten. 100'den fazla mesaj gelmiş. herkese çok teşekkür ediyorum. cevap veremediklerim kusura bakmasın, iyi dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum.

    arkadaşlar ben bu kararı aldığımda dönüp arkama bakmadım. ilişkim boyunca hep o mutlu olsun diye debelendim durdum ama bir yerden sonra artık kendimi ve geleceğimi de düşünmem lazımdı ve ben aylar sonra bile aynı kafadayım. haklı olduğumdan, doğrusunu yaptığımdan hiç şüphem olmadı ve gördüm ki gelen mesajların büyük çoğunluğu doğrusunu yaptığım yönünde destek mesajları olmuş. entariyi girerken amacım destek almak değildi sadece içimde kalan son irini akıtmak istemiştim ama olay çok büyüdü hatta yazdığıma pişman oldum bile diyebilirim. teşekkürler herkese.

  • önedit: okumayı sevmeyenler için video hali.

    şu çalışmada çok ilginç bilgiler var. çalışmayı ve tüm yönlendirdiği kaynakları okumuş birisi olarak öne çıkan şaşırtıcı bilgileri ve sonuçları paylaşayım:

    - insanlar arasındaki gelir dağılımı farkının yarısını yaşanılan ülke ve o ülkedeki gelir dağılımı belirliyor. (coğrafya kaderdir)

    - yüksek bir üretkenlik, bilimsel kariyer yapmada çok kısıtlı bir etkiye sahip.

    - s&p top 500 firmalar incelendiğide 1992-2009 arası 375 ceo’ya bakıldığında, ceo olmak isimle ve doğum tarihi ile ilişkili:

    amerika’da okul kayıt dönemi 1 eylülden itibaren başlıyor. bu durumda aileler çoğunlukla ağustos doğumlu çocuklarını o dönem yerine diğer döneme yazdırma eğiliminde oluyor. bu durumda da kendi dönemlerinin en küçükleri haziran ve temmuz doğumlular oluyor. akranlarından neredeyse 1 yıl küçük başlıyorlar okula.

    bu 375 ceo’nun sadece %12’si haziran ve temmuz doğumlu. oysa abd toplumunun %16.71’i haziran ve temmuz doğumlu.

    yani haziran ve temmuz doğumlu olmak ceo olma konusunda biraz şanssız olduğunuzu gösteriyor. buna relative-age-effect ya da birth-date-effect deniyor.

    yine bulunmuş ki lisedeki lider öğrenciler çoğunlukla sınflarının yaşça en büyükleri ve liseden 11 yıl sonra yönetimsel işlerde çalışma ihtimalleri diğer sınıf arkadaşlarından çok daha fazla.

    - soy ismi alfabede daha önce gelen harflerden birisiyle başlayanların görev süreleri daha uzun, john bates clark medal ve nobel alma ihtimalleri daha fazla. bilimsel alanda referans listelerinin alfabetik olması gibi bazı faktörlerin de bu bilimsel genel başarıda etkili olduğunu düşünüyorlar.

    - ikinci ismin baş harfini de isim yazarken belirtmek insanlar üzerinde olumlu bir etkiye sahip.

    - kolay söylenebilen isimler insanlarda pozitif etki bırakıyor. kolay söylenebilen soyisimler hukuk alanında daha yüksek pozisyonlarda işlere sahipler.

    - erkeksi bir fonetiğe sahip isimlere sahip kadınlar hukukta daha başarılı bir kariyere sahipler.

    - tecrübeyi objektif olarak tanımlamak gerekirse “10 yıllık planlı bir pratik” olarak tanımlıyorlar.

    tecrübe yani planlı pratik, (müzik ve satranç alanlarında) iki insan arasındaki performans farkının sadece %30’undan sorumlu.

    - yeteneği, daha çabuk bir şekilde daha iyi olmak olarak tanımlıyorlar.

    - attığımız her adımın vücudumuzdaki her bir hücrenin konfigürasyonunu değiştirdiğini söylüyorlar. genetik etkilenmenin önemini vurguluyorlar.

    - dahiler genelde 10 yaşından önce erişkin performans seviyelerine ulaşıyorlar.

    pareto prensibi toplumda da geçerli. sonuçların %80’i, nedenlerin %20’sinden kaynaklı.

    - dünyadaki sadece 8 kişi, dünya nüfusunun en fakir yarısının servetine denk bir servete sahip.

    - en yetenekliler nadiren en başarılılar oluyorlar. vasat ama şanslılar, yetenekli ama şanssızlardan çok daha başarılılar.

    mevcut sistemde başarılı öğrenciye burs, başarılı insana ödül sisteminin bu durumda en yetenekli ama şanssızları gözden kaçırdığını söylüyorlar. (matthew effect)

    yani sistem zengini zengin, fakir fakir yapmak üzerine kurulu oluyor bu durumda.

    - elit kategorideki bilim insanlarının yayın sayılarının azalan marjinal faydası olduğunu görmüşler. yani ne kadar çok yayın yaparlarsa ortalama vermlilikleri o kadar düşüyor.