ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
anıtkabir'in sabaha kadar ziyarete açık olması
-
az önce gittim muhteşem bir insan seli genci,yaşlısı,çocuğu,bebeği herkes orada..insan, o kadar insanı bir arada atatürk'ün huzurunda görünce umutlanıyor,bu millet daha bitmemiş ulan diye bağırasım var...
eğer ankarada yaşıyorsanız mutlaka bu gece ziyaret edin..
yaran behzat ç. diyalogları
-
şule: merhaba bişi sorabilir miyim?
polis: ne var?
şule:ben behzat başkomiserin kızıyım da telefon hakkımı kullanmak istiyorum.
polis:behzat kim? soyadı ne?
şule: ç
polis:ç ne?
şule: behzat ç. bende şule ç. soyadımız ç bizim.
cem yılmaz'ın türkçeye kazandırdıkları
-
(bkz: para-çokomel eğrisi)
hülya avşar'a laf söyleyeni ısırırım
-
bu şey değil mi bayhan'la hapse girdi diye dalga geçip uyuşturucu ticaretinden içeride yatan kadın. sonra hapisten çıkınca bayhan kendisine geçmiş olsun diye çelenk göndermişti ahahwhwh.
t: söyledikleri dikkate alınmaması gereken birinin saçma sapan açıklaması.
(bkz: körler sağırlar birbirini ağırlar)
melo'yu yakalasam uçan tekmeyi vuracaktım
-
çocukluğundan beri her gün ağır antrenmanlar yapan siyahi bir futbolcuyu dövebileceğini zanneden malları açığa çıkarmıştır. keşke imkan olsa da teke tek bi bırakabilsek.
daha sen o ayağını kaldırmadan adam seni hastanelik eder, pipetle çorba içip altına sıça sıça 1 sene yatarsın.
edit: başlığın başıma kalmasından hoşlanmıyorum.
grafik roman
-
"batman grafik roman olamaz örneğin. ayrıksı bir serüven yaşayabilir ama o, her şeyi başaran bir kahramandır, biz esasen onu muktedirliğini izleriz. başka bir örnek, çok da severim, ken parker edebiyat okurundan büyük ilgi görür, çizgi roman okurunun alışık olmadığı serüvenler yaşar ama o da grafik roman değildir. orada ayrıksı ve marjinal duran esasen yan hikâyedir, ya bir yan karakter ya da kahramanın dahil olduğu, ikincil kaldığı mesele ilginçtir. grafik roman, bir seriyal değildir, endüstriyel kodları, muktedir bir kahramanı ve klişe bir düalizmi yoktur. yazarı çizeri o kitabı kendi imkânlarıyla yayınlıyor diye, küçük bir yayınevi çıkarıyor veya tek albümde bitiyor diye bir kitap grafik roman olamaz. çoksatar kitap olmak, bir mantığı gerektirir, içeriği ta baştan belirler, satar ya da satmaz o ayrı bir şey. grafik romanlar bu bakımdan bir tepkidir ve zaten o refleks, edebi bir dilin taşıyıcısı olmayı gerektirir." demiş levent cantek. çizgi roman ile grafik roman arasındaki farkı anlamak için oldukça doyurucu bir açıklama olduğunu düşünüyorum.
suriyelilerin türklerden üstün bir halk olması
-
savaştan kaçma, köz getirme ve zodiac bot kiralama gibi alanlardaki üstünlüktür. başka da bir hayırları görülmemiştir..
acun ılıcalı'nın ıtır esen ile aşk yaşaması
-
hem kızına da arkadaş olur
kampüsü iyi olan üniversiteler
-
kampüsünde hiçbir binanın (tüm kampüsün merkezi ısıtmasından sorumlu sistemin bacası hariç) ağaçlardan yüksek olmadığı kampüstür. bauhaus mimarisiyle inşa edilmiş, işleve dayalı ve renkleri bu mimarinin (beyaz, gri) tarzındadır. yanında bulunan trabzon havalimanı'nın yarattığı gürültü kirliliğini, kampüsün kuzeyinde bulunan yeşil koridor belli düzeyde gidermektedir. yeşil kampüsün geneline hakimdir ve akşamları yürüyüş veya bisiklet sürmek için harika olanaklara sahiptir. şenlik meydanı ise yazın güzel (eskiden çok daha eğlenceli) etkinliklere imkan sunabilmektedir.
(bkz: karadeniz teknik üniversitesi)
hamile kediyi parçalatan çocukların ifadeleri
-
lan ne tedavisi amk öldüreceksin bunları ve bunun gibileri.
bunlar için özel tim kurup nerde boş beleş serseri varsa infaz edeceksin tedavi medavi edilemezler.
paul dawkins
-
galatasaray'ın efsaneleşmiş siyahi basketbolcüsü. 1980'lerin başında/ortalarında oynamıştır. galatasaray'a çok maçlar kazandırmış, spor ve sergi sarayı'na damgasını vurmuştur. hatta lakabı "kara örümcek" ya da "örümcek" gibi bir şeydi. diğer takımlar pek çekinirdi bundan. fenerbahçe'deki simetrisi için (bkz: calvin roberts)
haarp
-
bilim öncesi insanlar, deprem gibi doğal felaketleri tanrının gazabı, cezalandırması, uyarısı olarak görürlerdi. şimdi bilim ilerledi, depremin nasıl ve niçin olduğunu biliyoruz: fay hattına ev kurarsan, evini sağlam yapmazsan önünde sonunda yıkılacağından haberdarız. artık birkaç cahil dışında kimse depremi tanrının kullarını cezalandırması olarak değerlendirmiyor.
ancak, onca bilimsel ilerlememize karşın, depremin yerini ve zamanını tahmin edemiyoruz. bilemediğimiz için korkuyoruz, depremin tedirginliği ile yaşıyoruz.
ve bilemediğimiz, bizi korkutan, çaresiz kaldığımız tüm doğal afetlerin izahını, binlerce yıldır yaptığımız gibi "bilinmeyen bir güç"te arıyoruz. ilkel insanın; "açıklayamadığı" depremi "tanrıların kızgınlığı"na bağladığı gibi, modern insan da açıklayamadığı depremi "abd'nin kızgınlığı"na bağlıyor.
bir bilinmezi, yine başka bir bilinmezle, haarp ile, illuminati ile, gizli servisler ile, ufo'lar ile açıklamaya çalışıyoruz. cahil aklımız, gücümüzün yetmediği yerde, başımıza gelenleri "bizden çok daha güçlü" başka bir şeye bağlamaya o kadar bayılıyor ki...
ne zaman nerede olacağını bilemediğimiz depremin artık tanrı tarafından gönderilen ceza olmadığına eminiz ama, depremin "görünmeyen güçlerin" verdiği bir ceza olduğu o kadar işlemiş ki genlerimize; "tanrı yapmadıysa, abd yapmıştır, illuminati yapmıştır" diyor ve buna inanıyoruz...
yılmaz morgül'ün 29 yaşında olması
-
benim henuz dogmadigimin ispatidir.
plasenta cokgsel. gelsenize.
gişelerden trafik cezası kesilmesi
-
dinlenme tesislerindeki mola sürelerini uzatır.