ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
7 nisan 2022 abd askerine çuval geçirilmesi
-
lütfen tgb'den bahsederken solcu zekası gibi kavramlar kullanmayalim. solculukla tek bağları polis eşliğinde solculara saldırmaktir bu örgütün.
nadja
-
garip bir biçimde çekici bir andre breton kitabı.
kapıların açık olduğu o kişi olmadığınızdan çoğu yerinde kopuyorsunuz, fotoğraflardaki yerleri görmediğinizden vb.
ama o genel his öylesine tanıdık ki, yakalıyor.
gizemli ve çekici bir yanı olan bir kitap.. yakalamasına şaşırıyorsunuz sadece.. çünkü o genel his, tüm sözcüklerin ardındaki bir çeşit genel zaman, gerçeklik sanki tanıdık...
pek çok cümlesinde daldım gittim ama kendi yazma edimini açıklarkenki duruşu çok hoştu belki de...
"uzun soluklu bir işe girişmeye gösterdiğim eğilimim nedeniyle, hayatın, sevdiğim ve bana kendisini sunan hayatın -soluğu kesercesine yaşanan hayatın- gözünden düşeceğime fazlasıyla eminim."
yaşanan hikayenin anlatılandan tamamen farklı olduğunun ama gerçek bir şeyin yaşanmış olduğunun derin bilgisi ve yazmaya, hayatın gözünden düşeceğini bile bile yazmaya varmışsa yaşanan derin bir sızı olduğunu anlamanın yakınlığı...
güzel bir kitap diil hayır, fazlasıyla kişiye özel. ancak yine de gerçeğe öykünüyor... yakalıyor.
suçsuz yere mağaza alarmına yakalanmak
-
bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.
bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.
insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.
o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...
umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımları
-
muslukla lavabo arasındaki mesafenin, su doldurmak istediğiniz şişeden kısa olması.
gece uzaktaki ışıkların yanıp sönüyor gibi durması
-
hepimiz fark etmişizdir, gece balkondan dışarıya baktığınızda uzaklardaki bina ve sokak lambaları yanıp sönüyormuş gibi durur. bunun neden olduğunu küçüklüğümde hep merak etmiştim ve kendimce yeryüzünden atmosfere yayılan ısıdan kaynaklanabileceğini düşünmüştüm, çünkü yazın asfalta baktığımızda arabaların uzaktan dans ediyor gibi gelmesi ben hep heyecanlandırmıştır. velhasıl kelam, ileride fizik dersi aldıktan sonra, fizik hocamın elektrik konusunda , alternatif akımın bir frekans değerinin olduğunu ve bu frekans değerinin o ışık kaynağının saniyede kaç kez yanıp söndüğünü anlattıktan sonra ve hatta benim o zamana kadar ki merak ettiğim bir şeyi örnek vererek pekiştirmesiyle, aklıma ağaca kazınmış baş harfler gibi kazınmıştı. örnek verecek olursak, şehir şebekeleri 50 hertz civarında çalışmaktadır, bu o lambanın saniyede 50 kez yanıp söndüğünü gösterir. gözümüz bu farklılığı yakındaki lambalarda fark edemez ama çok uzaklardaki bir lambada bu küçük aralığı algılar.
kasiyerle dalga geçen pakistanlı sığınmacı
-
bugünkü 2. tacizcimiz gene pakistandan. bu sefer de markette çalışan kasiyeri izni olmadan görüntüleyip paraları önüne teker teker atıp aklınca dalga geçmiş.
https://twitter.com/…?t=1x2rvydrvslxly1w0jlrua&s=19
burası bizim memleketimiz dünyanın bütün sapıklarının tatil köyü değil.
hepsini geri gönderilmesi lazım.
yaran diyaloglar
-
köydeki dayım annemi ziyarete gelir. yemekler yenir, çay içilir ve sohbet başlar;
- karar vedüm koyun alacam.
- neden ki dayı.
- iyi para bırakıyor. bünyamin emminin oğlu almış yedi sekiz ay sonra verdüğü paranın üç katı kazandı.
- ha şu hakan mı? tamam da sen nasıl bakacaksın ki? bağ bahçe nolcak?
- yoo ben bakmayacam, anlamam zate. hakan ilgilenecek.
- ona kaç para vereceksin?
- görürüz illa ki, verürüz bir şeyler.
- valla ne diyim, hayırlısı olsun dayı.
- amin. sen ilgilenmiyon mu? okul okudun, anlamiyo mu bu işlerden.
- ahah istanbul'da hayvan mı beslenir dayı?
- ne hayvanı la.
bizim köyde bile herkes kriptoyu konuşuyormuş. dayım da coin alacakmış.
fransa bayrağı
-
diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, fransa'nın da orijinal bayrağı bir azize aitti. fransa'nın ilk bayrağı st. denis (bkz: saint denis) bayrağıdır ve bu bayrağın da özel bir adı vardır; oriflamme. latincede altın ateş anlamına gelen aurea flammadan türemiştir. (bkz: oriflamme/#60169524) bu bayrak şu anki fransa bayrağı gibi dikdörtgen değil, ucunda 3 ile 5 arasında değişen sivri uçlar vardır. yani aslında bayraktan ziyade, bizim şu an flama dediğimiz şeye daha çok benzeyen bir şey. tamamen kırmızı ipekten yapılmış, üzerinde hiçbir dekor olmayan, bir köşesinde 3 - 5 sivri uç bulunan düz bir flama. daha sonra bu düz, kırmızı flama, üzerine sarı bir güneş ve sarı güneş ışınları ile süslendi. arkadaki kırmızı fon, kafası kesilen st. denis'in kanını sembolize ediyor. frenk imparatoru charlemagne'in bu bayrağı kutsal topraklara taşıdığı ve onu kendi kişisel bayrağı yaptığı rivayet edilir. ama bayrağın kraliyet ailesinin bayrağı olarak ilk defa kullanılması 1124 civarlarında 6. luis zamanındadır.
ilk fransa bayrağı
1328 zamanı, 4. philip'in üç erkek çocuğunun ölmesi ve geride sadece kadın varislerin kalması sebebiyle capetian hanedanı soyu tükendi ve valois hanedanı tahtı devraldı. valois hanedanının arması mavi bir arkaplanda 3 zambaktan oluşuyordu. bu arma yeni fransa bayrağının esin kaynağı oldu. bourbon hanedanı tahtı devraldığında ise, arka planı, hanedanı onurlandırmak için beyaz olarak belirleyip zambakları olduğu gibi bıraktılar.
1365 - 1792 arası kullanılan fransa bayrağı
günümüzde kullanılan fransa bayrağında kullanılan renklerin pozisyonu ve sembolizm ile ilgili birkaç teori var. renklerin, ihtilal zamanı ortaya çıkan bir rozetten etkilendiğine inanılıyor. kırmızı ve mavi paris'in renkleriydi ve paris'in armasında da kullanılıyordu; mavi st. martin ile, kırmızı saint denis ile ilişkilendiriliyordu. beyaz ise kraliyeti simgeliyordu. beyazın ortada olması ise halkın monarşi ile kontrol edilmesini simgeliyor. diğer teori, amerika devrimcilerinden ilham aldıklarını iddia ediyor. başka bir teori ise, üç renkli dizaynın hollanda bayrağı dizaynından etkilendiğini iddia ediyor.
üç renkli dizayn ilk defa 1790'da fransız donanmasında kanton olarak kullanıldı. kanton, bir bayrağın sol üstteki dörtte birlik kesimine verilen isimdir. abd bayrağındaki yıldızlı bölüm, kanton'dur mesela. birleşik krallığın bayrağı da birleşik krallığa bağlı ülkelerde halen kullanılmakta; avustralya, yeni zelanda. bu ülkelere ait donanma gemilerinde kullanılan kanton ingiltere bayrağıdır o yüzden.
daha sonra french national convention olarak bilinen meclis, 1794'te bu bayrağı fransa'nın ulusal bayrağı ilan etti. ama o zaman bu yasaya onay verilmedi. en başta fransız donanması monarşinin beyaz arka planlı bayrağı kullanmak istiyordu. ihtilal sırasında bayrak nadiren kullanıldı. günümüzde kullanılan fransa bayrağı, donanmada 1812'ye kadar kullanılmadı.
yalnız bu kullanım da pek uzun sürmedi. 1815'te napolyon tahtan indirildi ve bourbon hanedanı tahtı geri aldı. arka planı beyaz olan bayrak geri geldi. bundan 15 yıl sonra 1830'da temmuz devrimi gerçekleşti. vatandaş kral olarak tabir edilen louis philippe tahta oturdu. louis philippe, bourbon kralının uzaktan kuzeniydi. üç renkli fransız bayrağını geri getirdi. ve bayrak o günden beri kullanılmakta.
bugün o renklerin, birçok fransız vatandaşın kalbinde hala yankılanan devrimle ilişkili idealler olan "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" anlamına geldiği söyleniyor. başka bir teori ise, bayrak renklerden mavi, tarihleri; beyaz, umutlarını; kırmızı ise, atalarının kanlarını sembolize ediyor.
kaynakça:
1) fransa bayrağı - wikipedia
2) fransa bayrağı - britannica
3) oriflamme
4) fransa bayrağının tarihi
5) fransa bayrağı - sea & do france
3 kuşak üniversite mezunu olmak
-
dedesi üniversite mezunu, babası lise mezunu, abisi ise liseden atılmış biri olarak darmadağın ettiğim eylem.
yüzmeyi bilmeyenlere tavsiyeler
-
çay demlerken içine biraz tomurcuk atın, tadı çok güzel oluyor.
will smith'in oscar'dan 10 yıl men edilmesi
-
suç chris'te. kadının saçıyla dalga geçeceğine sikseydi başına hiçbir şey gelmeyecekti. will de bu duruma düşmeyecekti.
21 aralık 2021 dolar yakıp halay çekenler
-
cyberpunk 2077'deki npc'ler bile bu milletten kat be kat daha akıllı.
15 haziran 2021 rüşvet iddialarının tescili
-
bugün habertürk köşe yazarının dinlediğini söylediği kayıtla birlikte kesinleşmiş olay. veyis ateşin de ortadan kaybolmasıyla birlikte bütün taşlar yerine oturmuş durumda.
süleyman soylu belirli insanlardan yüksek miktarlarda rüşvet almak karşılığında devletin adaletini "satıyor".
hala görevde olması utançtır. türk devletine yakışmaz. acilen görevden alınıp yargıya teslim edilmesi gerekiyor.
ses kaynağı: https://www.youtube.com/watch?v=n4x9l1jxzic
edit: kaynak soran arkadaşlar var. köşe yazısı zaten şuan bütün medyada yayılmış durumda. ses kaydı gelince buraya ekleyeceğim. bir iki gün veriyorum kaydın çıkmasına